Portalın diğer tarafından çıktığında çoktan sabah olmuştu. Erthyo etrafına baktı ve dünkü mağarada değil, biraz ilerideki ağacın üstünde olduklarını gördü. Nedenini sormadan birkaç yüksek sesli patlama geldi. Patlamalar yüksekti ve ardından gelen kükremeler daha da yüksekti.
Kafasını çevirip baktığında önceki konumunda, mağaraya girmek için kapışan canlılar vardı.
''Seni çıkardıktan sonra odadaki alev elementi, ateşimin aurası, bitkilerin aurası ve hap bulutu onları buraya çekti. Kralları bile bu mağarayı almak için tüm halkını öldürerek soykırım yapmaya hevesli.'' Qian, Erthyo'nun kafa karışıklığını zihinsel bağlantısıyla algıladı ve açıkladı.
Erthyo önündeki savaşı bir süre daha izledi ve sonunda ilgisini kaybetti. Boşa zaman harcamak istemiyordu. Bu yüzden açık bir araziyi hedeflemek için alanı terk etti.
Birkaç saatlik yürüyüşünün sonunda [Ova] adı verilen bir yere ulaştı. Burası doğal manayla kutsanmış bir yerdi, her yerde çiçekler vardı ve sessiz ve sakin bir havayla kaplanmış, sükunet dolu bir yerdi.
Burası genelde maceracılar için bir kamp alanı olarak kullanılırdı. Açık arazisi etrafı görmeyi kolaylaştırırdı ve hafif yüksek tepede olduğu için savunması biraz kolaydı. Ayrıca çoğu araziye en azından 30 metre mesafesi vardı.
Erthyo burayı kirletmek istemese de yapmaktan başka şansı yoktu. İkili ile rahat savaşabileceği bir yer istiyordu. Ayrıca özel arazilerdeki gizli canavarları rahatsız etmek istemiyordu.
Erthyo alanın tam ortasına geldi ve derin bir nefes verdi. Bundan sonrası büyük acıyla yüzleşecekti ancak gördüğü gelecek yüzünden artık umursamamaya karar verdi.
''Soy Birleşimi.''
Şrrakk!!
''Ugh...'' Saçları siyaha döndü, siyah saçlar havayı tokatladı ve bedeni sertleşmeye ve güçlenmeye başladı. Aynı zamanda dayanılmaz acı tüm bedenini sardı. Bedenine yayılan kan şeritlerinden sanki iğneler çıkmış ve için saniye saniye parçalıyormuş gibi hissetti.
Ancak gelecekteki olayı gördükten sonra bu acı bir şekilde daha az acıttığını hissetti. Önceki seferde olduğu gibi dayanılmaz bir şekilde acıyordu ancak o kadar dayanılmaz hissetmedi. Belki de ruhunu sağlamlaştırdığı içindi.
Ve doğru düşünüyordu. O olaydan sonra ruhunda küçük bir değişiklik oldu, bu da kararlılığını ve inatçılığını arttırdı. Ki bu acıya karşı baskın gelerek acı hissini azalttı.
Bu idam mahkumuna yapılan deney gibiydi. Her şey psikolojiyle ilgiliydi.
Erthyo hapı direkt almadı. Önce kendini sakinleştirmeye karar verdi, altıncı hissi büyük bir şeyin olacağını söylüyordu ve bu büyük şey iki kahramanla savaş dışında bir şey olacak gibi.
Bir süre sakinleştikten sonra eline hapı aldı ve baktı. Ancak anında bir şeyi fark etti. Hap dört gün önceden daha parlak haldeydi.
''İçindeki altıncı seviye alevler yüzünden mi?'' Hoş bir sürpriz yaşamıştı. Ancak daha cevabını veremeden Antik Hükümdarın sesini duydu.
''Bu doğru. Hatırlarsan sana %80 saflıkta demiştim fakat hapı yaptığında %20'de bile değildi ancak ağzımı açmadım ya da ceza vermedim. Bunun sebebi içindeki güneşin her saniye hapı saflaştırmasıdır. Daha fazla saflaştırması için bekleme, hap %80'e ulaştı. Bundan sonra sadece yasalarla saflaşabilir, ki sen buna sahip değilsin. Bu senin sahip olabileceğin en mükemmel hap.''
Erthyo sözlerini duyunca başını salladı. Açgözlü olmaya gerek yoktu, güçlenmeliydi ancak delirmiş gibi eğitim yapmayacak, zihnini de kullanacaktı.
Hapı almayı düşündü ancak iki dostu için bir işaret bırakmazsa olmazdı değil mi?
''Qian buraya gel.'' Erthyo Qian'ı çağırırken yüzünde şeytani gülümseme belirdi. Gözlerinde soğuk cinayet ışığı parladı.
**
4 Kanatlı beyaz giysili bir kadın ve bedeni kadar büyük, kütük kadar kalın ağır kılıç taşıyan sert bir adam ormanda birbirlerine saldırıyorlardı. Her saldırı evrenin yasalarını ve anlamını içeriyordu.
Amansız ve acımasız saldırılar olsa da ikili öldürme niyeti taşımıyordu. Bunun sebebi ikili son günlerde ayn kaybı yaşamaları ve sinirlerini atmak için birbirleriyle savaşmaları.
4 Kanatlı kadın özel hazinesi olan 6. seviye bir alev güneşini kaybetmişti. 6. Seviye alev, 5. seviye alevler gibi değildi. Bir alev 6. seviyeye geçtiğinde artık bir Gerçek Alev olurdu.
Bir gerçek alev, 5. seviye ve altı alevlerle karşılaştırılamazdı. Eğer yeterli mana verilirse evrendeki her şeyi eritebilirdi. Daha üst maddeler dışında. Ayrıca sönmeyen bir alevdi, ne kadar kullanılırsa kullanılsın ya da ne kadar bir yerde kalırsa kalsın. Asla sönmezdi. Sonsuza kadar yanabilirdi.
Kanatlı kadın bunu kaybetmişti, hem de özel bir kabın içinde.
Ağır kılıçlı adamda farklı değildi, hatta daha kötüydü. Yasa tezahürü çalınmıştı, yıllardır emekle, kanla ve ölümün kıyısından yürümelerle elde edilmiş emeği çalınmıştı. Bunu öğrendiğinde öğrencisini acımadan öldürmüştü ancak içindeki öfkeyi salamıyordu.
Bu yüzden en azından sinirini savaşarak atmaya çalışıyordu. Aynı zamanda düşüncelere daldı.
''Nasıl olabilir? Yasa tezahürü nasıl çalınabilir? Onları çalmak imkânsız, bedenimle, ruhumla birleştiler. Benim dışımda kimse onu kontrol edememeli ancak nasıl çalındı?'' Zihninde bu düşüncelerle ağır kılıcını salladı. Saldırısı isabet etmedi ve arkaya doğru devam ederek devasa bir dağı yok etti.
İkili konuşmaya ve kendi düşüncelerine dalmışken aynı anda kafalarını çevirdiler. Çünkü tanıdık bir aura hissettiler.
''O!'' Öldürme niyetleri gökyüzüne yükseldi. İkili oldukları yerden kayboldu ve auranın geldiği yere doğru uçmaya başladılar.
**
''Geliyorlar.'' Erthyo'nun uyarması ile Qian mızrağın içine girdi.
Erthyo elindeki hapa baktı ve kararını sertleştirerek ağzına attı.
Hap ağzına girdiğinde zengin bitki tadı ağzını doldurdu. Acı değildi, garip bir şekilde tatlı ve bağımlılık yapıcıydı. Ayrıca süt gibi bir tadı da vardı.
Hap boğazından aşağı inerken herhangi bir tepki oluşmadı. Midesine düştü ve mide sıvısıyla yavaşça erimeye başladı.
Ssssss
Ertesi saniye tüm hap sıvı ve gaz olarak ikiye ayrıldı. Sıvı kısmı midesine emildi ve etrafından çıkarak iç organlarına dağıldı. Tüm vücuda yayılarak etine, kanına, kemiklerine, meridyenlerine ve damarlarına karıştı.
Gaz, altı organ (kalp, akciğerler, böbrekler, mide), diğer organlar(karaciğer, bağırsak, pankreas vb.) kemik aralarına ve iliklerine karıştı.
Midesinde ise hâlâ bir gaz kütlesi vardı.
Çıtır, çıtır...
Kemiklerin çatırdama sesleri geldi. Erthyo'nun dönüşümü başladı. Kemikleri yavaşça tuza dönüşmeye başladı. Damarları sırasıyla patladı, meridyenleri koptu, eti çekiçle vurulmuş gibi içe çökmeye başladı.
Ancak ertesi dakikalarda tüm bunlar eski hale geldi. Fakat eti, damarları, kemikleri ve meridyenleri sertleşmiş ve eskisinden daha güçlü hale gelmişti.
Sıvı bedenine yayıldı ve organlarının her birine girdi. Gazın aksine sadece organlarının dış hatlarını sertleştirdi.
Gaz organlarına girdiği anda organları patlamış bir balon gibi söndü. Bu anlık tepki Erthyo'nun kan kusmasına neden oldu. Gözleri karardı ancak bayılmamak için dişlerini sıktı.
Birkaç dakika sonunda gaz tekrar yayıldı, tüm organları eski haline geldi. Hafif metalik ışık yayarak ne kadar güçlendiğini gösteriyordu.
Gaz Kalbe girdiğinde, diğerlerinden farklı olarak zorba tavır sergilemedi. Belki de vücut için en önemli organlardan biri olduğunu bildiği için nazik bir hale geldi ve yavaşça kalbe emilerek onu güçlendirdi.
Erthyo Yok Edilemez bedeni çalıştırdı. Aylardır sıkıştığı darboğaz, her hap sıvısı ve hap gazını emdiğinde giderek ilerledi ve sınırlarını aşmaya başladı.
Tud!
Sonunda sınıra yaklaştı. Erthyo ne yapması gerektiğini bildiği için midesinde kalan gazı harekete geçirdi.
Gazı bedende gezerek iliklere girdi. Tüm iliklerini yavaşça altın sarısına, ardından kristal hale getirdi. Zaten kemiklerinde olan gazlar ise aynı işlemi kemikleri için yapıyordu.
Birkaç gaz parçası koptu ve kafatasına doğru gitti. Tüm kafatasını tek başına güçlendirecek bir gaz kütlesiydi.
Gaz kafatasına girdi, göz, ağız, kulak ve burnu temsil eden duygularını güçlendirdi. Ayrıca ölümcül noktaları olan göz yuvarları, kaşların arası, boğaz gibi yerleri güçlendirdi.
Gazdan bir parça koptu ve beyne gitti. Kalbe olduğundan daha nazik bir şekidle beyne emilmeye başladı.
''Ighh...'' Gaz beyne girdiğinde Erthyo dişlerini sıktı. Çok nazik olsa bile büyük bir acı çekiyordu.
Bu normaldi, sonuçta beyin, bedendeki en yumuşak ve en ölümcül noktaydı. Herhangi bir zarar ölüme götürebilirdi, herhangi bir hata anında bitkisel hayata giren bir aptala çevirebilirdi.
Ekstra dikkatle beynine odaklandı. Gaz her emildiğinde Erthyo ufkunun genişlediğini, algısının güçlendiğini, dünya hakkındaki görüşünün değiştini fark etti.
Ruhu da değişiklik geçirdi. Erthyo artık ruhunu kontrol edebileceğini fark etti. Sadece eğitim alması ve zaman harcaması gerekiyordu.
Crack! Pam!
Ses duyduğunda neşe tüm vücudunu sardı. Bu ses kırdığını gösteriyordu.
Yok Edilemez Bedenin İlk Seviyesinin Orta seviyesine girmişti.
Vhoş!!!!
999 Metre çevredeki tüm mana Erthyo'ya hücum etti. Mana bedenine girdiğinde içsel ve dışsal bir değişiklik yaşadı.
Aynı anda içindeki manayı temsil eden mavi mühür titredi, Erthyo içeriden kırılma sesleri duyabiliyordu, bir kırılma, iki kırılma...
''BüyükUsta seviyesinin zirvesine ulaştım sanırım. Tek gerekli olan birleşebileceğim bir kitap. Ardından Bilge seviyesine geçebilecek ve yasalarla iletişime geçebileceğim.''
Tüm dikkatini YokEdilemez bedene verdi. Kafatası tamamen değişime uğramıştı, kemikleri kristaller gibi parlıyordu ancak kristal gibi saydam değildi fakat büyük bir değişim geçirmiş ve gücünü farklı bir seviyeye ulaştırmıştı.
Organları içten ve dıştan sağlamlaşmıştı. Artık daha zor içsel yaralar alacaktı, meridyenleri güçlenmiş ve genişlemişti. Manayı daha hızlı ve daha çok akıyordu. Kan damarları da sertleşmiş, esnekleşmişti ancak boyut olarak bir değişiklik olmamıştı.
Her et ve kası tamamen değişmişti. Dayanıklıkları ve içerdikleri güç evrim geçirmişti, derisi daha sert ve daha esnek hale gelmişti.
Ancak bitmemişti. Hâlâ değişmesi gereken birkaç şey daha vardı.
Midesinde kalan son hap sıvısı harekete geçti. Kalbe girerek kan kökleri ve kan özlerine hücum etti.
Splash!
Tüm kalp anlık olarak beyaz tıbbi öz ile kaplandı. Ardından beden yavaşça bunu emerek kan köklerini, yeni kanları değiştirdi. Kanı daha ağır ve daha güçlü hale geldi. Artık kanını bir silah olarak kullanabilirdi.
Kan özleri, soyları daha parlak oldu. Ürettikleri enerjiler büyüdü. Erthyo göremiyordu ancak içindeki Antik Hükümdar, On Sekiz Kuyruklu Göksel Tilki ve Yeraltı Dünyası Yılanı imgeleri daha belirgin hale geldi.
Bununla beraber güçlenmeler sonuna ulaşmıştı. Ancak olay daha bitmemişti. Önce kafasını kuzeye çevirdi. Üstüne doğru gelen iki büyük varlık hissedebiliyordu, hâlâ ruh enerjisini kontrol edemiyordu ancak bedenlerinden yaydığı öldürme niyetinden hissedebiliyordu.
Ardından kafasını yukarı çevirdi. Üstünde kara bulutlar oluşmuştu. Katılaşmaya ramak kalmış gibi çok katı görünüyorlardı. Yıldırım arkları, kara yıldırımlar tüm bulutta dans ediyordu. Erthyo kesik şekilde efsanevi canavarların kükremelerini ve çığlıklarını duyabiliyordu.
''Mükemmelliğin Bekçileri Yıldırımı.''
Erthyo hapı aldığında küçük mükemmel bedene ulaşacaktı. Bunun bir sürü yararı vardı ancak yasalar buna izin vermezdi. Bu yüzden onu karşılamak için Mükemmelliğin Bekçi Yıldırımını gönderecekti. Erthyo bunun sebebini bilmiyordu ancak korkmuyordu da.
Aslında bunun sebebi varoluşu yüzündendi. Yasalar ve doğuştan mükemmel olmaya eğilimli canlılar dışında, göklerin altındaki hiçbir canlı mükemmel olmaya layık değildi. Her canlı kusurluydu ve mükemmelliğe giden yolda ölmeye mahkumdu.
Efsanevi canavarlar; Ejderha, Anka, Beyaz Kaplan, Kun Peng, Qilin, Yer Kaplumbağası, Azure Ejderha... gibi canavarlar doğuştan mükemmel canlılardı. Bu canavarların yolculuğunun sonu, tüm canlıların üstünde bulunmak ve mükemmel olmaktı. Onların karşılaştığı yıldırımlar ''Destekleyici Mükemmellik Yolu Yıldırımı'' Adı verilen bir yıldırımdı. Ölüm-Kalım arasında gidecek kadar güçlüydü fakat asıl amacı bu canlıları desteklemek ve mükemmelliğe ulaşmalarına yardım etmekti.
Fakat bunun dışındaki tüm canlılar, göklerin ve yasaların gazabına uğrayacaktı.
Üç soyun kendi özel yöntemleriyle ve zorluklarla mükemmelliğe ulaşmışlardı. Ancak bunu yapmaları kolay olmamıştı, mükemmelliğe doğru attıkları her adımda engeller ve daha çok engelle karşılaşmışlar fakat pes etmemişlerdi. Sonunda oldukları yere gelmişlerdi.
Bu engellerin bazı sebepleri vardı ancak Erthyo şu anki gücüyle bunu öğrenemezdi. Tek yapması gereken bu sınavı geçmekti.
Ancak bu kolay bir iş değildi. Üç yıldırım saldırısına yakalanacaktı. Bunun ilki Öfkeli Gökler Yıldırımı, ikincisi Öfkeli Bekçiler Yıldırımı, sonuncusu Mükemmelliğin Öfkesi idi.
Her biri bir diğerinden daha güçlüydü. İlki Bilge seviyesinin zirvesinde bir güce, ikincisi Dört Bekçiyle karşılaşacağı dört zirve BüyükBilge Seviyesi yıldırım, sonuncusu ise Tek ve en güçlü, zirve Kahraman seviyesi yıldırımdı.
Buradan mükemmelliğin yolunun ne kadar zor olduğu anlaşılabilirdi.
Erthyo bunu bilmiyordu, ancak bilmese bile korkmazdı. Bunun sebebi kibri ya da aptallığı değildi, inatçılığı ve kararlılığıydı. O gelecek görüntüsünü gördüğü andan itibaren en acılı yollarda yürümeye karar vermişti. Bu yıldırım testi ise başlangıç adımlarıydı.
Erthyo gözlerini kıstı ve gökyüzüne baktı. Yıldırımlar sanki onun meydan okurcasına bakışına karşılık veriyormuş gibi kükredi. Bulutun içindeki yıldırımlar kükredi.
Kafasını çevirip gelen kişilere baktı. Aralarında en azından 10 dakikalık mesafe vardı. Düşmanlarının gücüyle bile bu aralarığı daha az süreyle geçemezlerdi. Eğer tam zamanında gelirlerse onları öldürmek için son yıldırımın gücünü kullanabilirdi.
Evet! Planı başından beri buydu, iki düşmanını öldürmek için yıldırımları kullanmak. Erthyo gibi herkesi şaşırtacak tekniklere sahip biri bile üç seviye atlayıp, yasaları görmezden gelerek yıllarca yaşamış iki kişiyi öldürmek mümkün değildi. Tek yapabileceği yıldırımları kullanarak onları öldürmekti. Bir nevi düşmanlarını öldürmek için başkasının bıçağını kullanıyordu.
Ancak buna yapabileceği hiçbir şeyi yoktu. Güç farkı çok fazlaydı.
Antik Hükümdarda bunu anlıyor ve onaylıyordu. Öğrencisi olmasına rağmen ondan böyle bir şey beklemiyordu. Kendisi bile bunu gençliğinde yapmamıştı. Ki Erthyo gibi bir seneden fazla mana ile etkileşime geçmiş birinin yapması pek mümkün değildi.
Eğer burada başarısız olursa Erthyo'nun başka şansı olmayacaktı. Öledebilirdi, Göksel Tilkiden yardım isterse bu pek mümkün değidli ancak zorlukla aldığı isteği böyle kaybetmek istemiyordu. Gelecekte büyük bir yardımı olabileceğini düşünüyordu.
Artık onlara bakmadı. Kafasını yukarı çevirdi ve yıldırımlara baktı. Başlama zamanı gelmişti, rakibi hazırdı, kendisi hazırdı. Tek gereken başlama atışıydı ve iki düşman ölümüne savaşacaktı. Yıldırımlar belki ölmeyecekti ancak Erthyo böyle düşünerek kendini hazırlıyordu.
''Hadi gel. Yolumda durmaman gerektiğini sana öğreteceğim!!'' Erthyo kükrediğinde yıldırımların sabrı taşmıştı. Kara bulutların içindeki, siyah yıldırımlar birleşerek tek hale geldi, giderek büyüyen yıldırım etrafı titretecek güce sahip oluyordu ve giderek gücü artıyordu.
Hum!!
Yıldırım çaktı, saldırıya geçmemişti ancak ses dalgası Erthyo'nun ruh durumunu bozmak için yapılmış bir öncül saldırıydı. Erthyo'nun yerinden kıpırdamadan, aynı şekilde olduğunu gören kara bulutlar saldırıya geçmeye başladı.
Hum!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..