Artık titreşim o kadar fazlaydı ki depolama yüzüğü bile şiddetle titriyordu. Eğer güçlü fiziği olmasaydı parmağının defalarca kırılacağına şüphesi yoktu.
Aynı zamanda belirli bir bölgeye geldiğinde titreşim durdu. Fakat depolama halkasından bir iplik çıktı, bu iplik beyaz renkliydi fakat dikkatli bakılırsa maviden üretilen bir beyazdı ve tüm mana bu ipliğin huzurunda çekilmişti.
''Başka bir parça.'' İplik tam önünü gösteriyordu. Erthyo depolama halkasından bu ipliğin kâğıt parçasına bağlı olduğunu gördü. Bu tek bir anlama geliyordu.
Bu alan başka bir kâğıt parçasına sahipti.
Alan önceki ile aynıydı, çeşitli yerlerde dükkanlar vardı ve sonsuz insan akışı bu dükkanlara girip çıkıyordu.
Erthyo ilerlemeye devam etti fakat iplik hiçbir dükkânın karşısında eğilip bükülmedi. Daha derinlere indiğinde sonunda bir bükülme gerçekleşti.
Erthyo bükülmenin olduğu yere baktı.
''Eser Salonu''
Adından da anlaşılacağı üzere sahibi tarihi eserler toplayıp satan biriydi. İçeri giren kişiler diğerlerinden farklı olarak özellikle zengin kesimdi.
Doğal bir şeydi, sonuçta tarihi eserler zamanla aşınmış gizli değerlere sahip şeylerdi. Eğer biri gizli değerini açığa çıkarırsa büyük sermaye ya da güçlü hazineler kazanabilirlerdi. Bunu bilen dükkân sahibi mallarının fiyatını biraz tuzlu yapmıştı, böylelikle sıradan halk ve zengin olmayan kesimin gözünü korkuturken, zengin kesimin akınına uğrayacaktı.
Erthyo içeri girdi ve etrafı incelemeye başladı.
Burada çeşitli paslı veya parlak zırhlar, kötü aura yayan silahlar, parlak silahlar, çeşitli tohumlar ve birçok başka şey daha vardı.
Erthyo koridorda ilerledi ve etrafına baktı ancak onun dikkatini çekebilecek pek çok şey yoktu. Sadece onun görebildiği ipliği takip ederek odanın ortasına ulaştı.
İşte oradaydı!
Tüm zırh ve silahların ortasında bir kâğıt parçası vardı. Ne kâğıt kadar ince ve belirgin bir yapıya, ne de taşa benzer sert ve dokulu yapıya sahipti. Garip maddeden yapılmış olan ''kâğıt'' orada sessizce sergileniyordu.
Kendisinin sahip olduğu kâğıttaki şekillerden farklı olarak, bu kâğıtta kılcal damarlardan daha ince kıl parçaları gibi şekiller vardı. Kılıç kesişleri gibiydi ve sanki gerçeklik kesilmiş ve böyle bir görüntü ortaya çıkmış gibiydi. Ayrıca çeşitli rünler bu kılcal damarların içinden geçerek ve etrafında şekillenerek gizemli ve derin görünüyordu.
Erthyo bu kâğıda temkinli bir şekilde yaklaştı. Önceki sefer hala aklındaydı, kâğıt parçasına yaklaştığında içindeki Büyü Çemberi neredeyse onu terk ediyordu. Eğer böyle bir şey olursa kurtarılamaz bir sakatlık yaşardı.
Ancak bu sefer öyle büyük bir şey olmadı. Büyü Çemberinin titrediğini hissetti ancak öncekinin aksine çok azdı. Dibine gelip, elini cama dayadığında hissedebildiği fakat rahatsız olmadığı bir titreme yaşadı.
Erthyo bu parçayı almayı planladı fakat o anda gözüne bir şey çarptı.
''Büyü Krallığı Tarafından Rezerve Edilmiştir.''
''Ah! Bu sıkıntılı olacak.'' Girerken okuduğuna göre, biri bir şeyi rezerve ederse onun olmazdı, başkalarıda buna para verip rezerve edilen şeyi alabilirdi fakat ilk rezerve eden kişi bundan haberdar edilir ve eşya için rekabet edebilirdi.
Fakat bu uzun bir süreç olurdu. Sonuçta karşısındaki bir krallıktı ve bu parça için ne kadar gidebileceklerini bilmiyordu.
''Çalmalı mıyım?'' Bunu yaparsa bir daha bu görünüşte görünmediği sürece yakalanmazdı.
Ancak bu biraz sıkıntılı olurdu. Alarm ve çeşitli büyülerle kaplanmış sergilendiği kapsül baya sıkıntı olacağı için bu düşünceyi kafasından attı.
Dükkân sahibini aramak için dükkânın derinliklerine gitmeye karar verdi.
İlerlerken etrafa baktı fakat ilgisini çeken hiçbir şey yoktu. Zırhlar mı? Onlarla karşılaştırılabilecek bir bedene sahipti, silah mı? Zaten dehşet silahlara sahipti. Özel Soya Sahip taşlar mı? Üç tane büyük soy içinde bulunuyordu.
Erthyo ilerlerken bir kapıdan geçti. Kapının ardında çeşitli teknikler vardı. Ancak bunlarda Erthyo'nun ilgisini çekmedi.
Ancak Mızrak Tekniklerine geldiğinde bir bakmaya karar verdi. Tüm silahları arasında sadece mızrak tekniğinde eksikti ve bir tane alması gücünü çarpıcı bir şekilde arttıracaktı.
''Kaide Mızrak Tekniği, Kaideyi delmek için tek bir mızrak. Kaideye sahip olmayan bir mızrak tekniğidir. Eğer kişi bu tekniği geliştirebilirse üstün bir seviyeye geçebilecek ve tek bir hareketiyle rakiplerinin saldırıların arkasındaki kuralları kesebilecek.''
''Tiran-Derebeyi Mızrağı. Söylenen göre bu Mızrak Tiran ırkından bir derebeyi tarafından icat edilmiş. Tekniğin son seviyesinde dağları sadece mızrağın sallamasıyla oluşturulan rüzgarla yıkılabilir. Ayrıca bir ihtimal Tiran-Derebeyi Aurası ortaya çıkarabilirsin.''
Erthyo her tekniğin tanıtımını okudu. Çoğu güzeldi ve eğer başarabilirse çok büyük bir güç ortaya çıkarabilirdi. Hatta bu Tiran-Derebeyi Mızrağını almalı mı diye düşündü fakat almamaya karar verdi.
Bunun sebebi ise istediği tekniklerin çoktan rezerve edilmiş olmasıydı. Eğer onları almak isteseydi başkaları ile para yarıştırması gerekiyordu. Ancak şu an için bu imkansızdı. Eğer bunu yaparsa kâğıt parçasını kaybedebilirdi. Rakibi bir krallık olduğu için belirli bir miktar dışında herhangi bir para kaybı kâğıt parçasının kaybına neden olacaktı.
Erthyo ilerlemeye devam ederken gözüne bir kitap çarptı. Özel bir yönü yok gibiydi. Normal bir kitaptı fakat özel gözler yakından baktığında bunda bir farklılık olduğunu görebilirdi.
Kitap orada öylece duruyordu fakat içinde durduğu cam fanusun içinde zaman durmuş gibiydi, hava partikülleri bile oldukları yerde asılı kalmış ve tek bir santim bile ilerlemiyorlardı.
''Zaman Kavramı.''
Erthyo'nun gözleri parladı. Sonunda Zaman Kalbinin üzerine çalışabilecek bir şey bulmuştu.
İşin aslı Erthyo her zaman bir Zaman yasası kitabı ya da eseri bulmayı amaçlamıştı. Böylelikle Zaman Kalbini kavrayabilirdi, şu ana kadar sadece Klara'nın yardımlarıyla bunu kullanmayı başarabilmişti.
Hızlıca rezerve edilip edilmediğini kontrol etti. Rezerve Edildiğini görünce morali düştü.
''Göksel Irk- Anthony, Sapkın Taraf- Hein''
Zaman Kavramı çok büyük bir güçtü. Eğer kişi %1 bile kavrayabilirse saldırıları çarpıcı bir şekilde güçlenecekti. Savaşırken rakiplerini zamanda dondurabilirler, onları oldukları yerde durarak yaşlılıktan öldürebilirler ve daha niceleri vardı. İki tarafın bunu istemesi garip değildi.
''Ama vazgeçmeyeceğim.'' Erthyo bunu ne olursa olsun almaya karar verdi.
Başka bir teknik ilgisini çekmediği için dükkânın derinliklerine gitti ve sonunda dükkân sahibiyle buluştu.
Dükkân sahibi iyi giyimli ve iyi eğitilmiş bir bedene sahip orta yaşlı bir adamdı. Yumuşak bir gülümsemesi ve insanları rahatlatan bakışı vardı. Ancak bu kadar hazineye sahip olmasına rağmen tek bir koruma bile tutmamış olması, gücünün hiçte az olmadığını gösteriyordu.
Erthyo adamı baştan sona ölçtü ve içini göremediğini fark etti. Şu ana kadar sadece Sarah ona bu etkiyi verebilmişti.
Erthyo kendisine yaklaştığında adamın gözleri parladı fakat parlaklık bir saniye sonra söndü ve ona olan bakışları diğerleriyle aynı hale geldi. Erthyo'nun tekniğinin arkasını görememişti belli ki.
''Ne aramıştınız efendim?'' Bir profesyonelden beklenecek bir gülüş yüzünde belirdi. Erthyo'ya ve cübbesine baktıktan sonra saygıyla konuştu.
''B11 A8 Kâğıt Parçasını almak için savaşmak istiyorum. T88 İ18'de ki Zaman Kavramı tekniği içinde savaşmak istiyorum.''
Dükkân sahibi sözleri duyunca şok oldu. Ancak gözleri parladı. Karşısındaki adam, istediği şeyleri bir krallık ve iki tarafın istemesine rağmen geri durmuyor ve kapışmayı teklif ediyordu. Bu ya karşısındaki adamın büyük bir arka plana sahip olduğunu ya da büyük bir güce sahip olduğunu gösteriyordu. Kibirli bir aptalda olabilirdi fakat bunu pek düşünmedi. Ne olursa olsun kaybeden o olmayacaktı, her türlü kazanacaktı.
Böyle düşünmesinin bir sebebi ise Erthyo'yu kontrol etmeye çalıştığında gücünü ve içini göremediğini fark etti. Sanki bir duvar onu engelliyor gibi sadece dipsiz bir karanlık görebiliyordu.
''Tabii! Hemen işlemleri başlatıyorum.'' Adam birkaç kâğıt işlemi yaptıktan sonra geri döndü.
''Efendim işlemleri hallettim. Tek yapmanız gereken diğerlerinin verdiği miktarın daha fazlasını vermektir. Ardından sizi rezerve olarak koyacağım. Eğer karşı taraf bunun için savaşırsa anında size haber vereceğim. Bu karşı taraf içinde geçerli.'' Adam birkaç açıklama sonunda sessizce bekledi.
Erthyo fiyatlarına bakmak için kafasını eğdi. Kâğıt parçasının çok az bir fiyat olan 400 düşük mana kristaline, Zaman Kavramı tekniğinin ise 1500 düşük mana kristaline gittiğini fark etti.
Erthyo masaya 401 ve 1700 düşük mana kristali bıraktı.
''E-Efendim emin misiniz?'' Dükkân sahibinin dudaklarının köşesi seğirdi. Bu adam yüz ifadesi göstermeden Büyü Krallığının suratına tokat atmıştı.
''Evet. İstemiyorsanız gideceğim.'' Erthyo baygın bir bakışla adama baktı. Kristalleri almak için eğildi.
''Hayır, hayır! İstiyorum. Derhal işlemleri başlatacağım.'' Adam hızlıca depolama yüzüğüne kristalleri attı ve işlemleri başlattı.
Erthyo birkaç işlem daha yaptıktan sonra orayı terk etti. Bugünlük yapabileceği bir şey kalmamıştı.
Eve giderken eski haline döndü ve Qian'a sarılarak uykuya daldı.
***
Taraflar Turnuvası her 10 yılda düzenli olarak yapılırdı. Daha doğrusu Sapkın Akın her 10 yılda bir olurdu.
İlk başlangıcının ne zaman olduğunu kimse bilmiyordu. Çok uzun zaman önce Sapkın Taraf bir anda ortaya çıkmış ve akınlar düzenleyerek katliam yapmaya başlamışlardı. Kadınlar İncubus, Erkekler Succubuslar tarafından alınmış, çocuklar Kan Köleleri olarak alınırken, geri kalanlar acımasızca öldürülmüştü.
Katliam nehirleri oluşurken, Dünyadaki ırklar köşeye sıkıştırılıyordu. Herkes umudunu kaybederken Göksel Irk ortaya çıktı. Savaşın ortasında yaralıları iyileştirdiler, ölü ruhları huzura kavuşturdular ve savaşta ön saflarda yer aldılar.
Herkes sevinmişti. Göksel Irkla savaşırlarken, Sapkın tarafı bastırarak köşeye sıkıştırmışlardı.
Bir süre durgunluk geldi. Üzgünler yas tuttu, sürekli savaşan gaziler kaslarını germe fırsatı buldu ve yorgunlar dinlenmek için çekildi. Bu sırada Göksel Irk büyük ilgi toplamış ve bir sürü kişinin desteğini kazanmıştı.
Zor zamanlarda yardım etmiş ve hepsini kurtarmışlardı. Tüm Evrende üstün taraf olduklarını söyleyebilirlerdi.
Ancak zaman geçtikçe prestijlerine ve şöhretlerine kapıldılar. Kibirlendiler.
Kibirleri o kadar büyüktü ki, çoğu kavgada ''korudukları kişilerin nasıl boyun eğmediği'' ya da ''korunan fareler, kedilere kafa tutmaya başlamış'' gibi sözler duyulmaya başladı. Bazıları o kadar ağırdı ki, kayıtlarda yazılmamış sadece ''çok ağır'' sözler olarak geçirilmişti.
Bu kibirleri sürekli olarak takipçi kaybetmelerine neden oldu. Ancak Göksel Irk bunu kafaya takmadı. Sonuçta bir dahaki Akında onlara yalvarmak için geleceklerdi.
Ancak gerçek böyle değildi.
İnsanlar birleşti, birlikler eğitti, güç merkezleri oluşturdu. Güçlendi ve diğer Akında büyük kayıplar vermelerine rağmen ayakta kalmayı başardılar. Yaralarını sardıktan sonra bir sonrakinde daha az kötü bir sonuç verdiler. Ve bir sonraki ve bir sonraki...
Ve bir süre sonunda artık eşit savaşabilecekleri bir konuma gelmişlerdi. Artık Göksel Irka bakmak için kafalarını kaldırmaları gerekmiyordu, onlarla eşit bir şekilde konuşabiliyorlardı.
Göksel Irk hatasını çok geç fark etti. Ancak iş işten geçmişti.
Fakat vazgeçmediler. Onlarında diğer güç merkezleri gibi birilerine ihtiyacı vardı. Yetiştirebilecekleri dahi gençler, miraslarını aktarabilecek öğrenciler ya da top yemi yapabilecekleri vasat kişilere ihtiyaçları vardı. Yoksa hayatta kalamaz ve kendi içinde birkaç yıl sonunda yok olurlardı.
İşte Taraflar Turnuvası böyle doğdu.
Taraflar Turnuvasını oluşturabilmek için Göksel Irk sırayla Sapkın sonra diğer güç merkezleriyle gizli anlaşmalar yaptı. Kimse ne anlaşmaları yaptıklarını bilmiyordu ve kayıtlarda da geçmemişti. Ancak sonucunda bu turnuva ortaya çıkmıştı.
Sapkın Akını olduğunda Göksel Irkta ortaya çıkacaktı. Ardından bir turnuva yapılacak ve kişiler taraf seçecek, bağımsız olmak isteyenler kenardan izleyecekti. Turnuvadan ödül alırlarken, Sapkın Irk geri çekilesiye kadar onlarla veya onlara karşı savaşacaklardı.
Bugünde bu turnuvanın başlangıç günüydü. Bundan sonraki bir ayda tam 5 tur yapılacak ve sonucunda 1. seçilecekti.
Her yaştan heyecanlı insan turnuva alanına akın etmeye başladı. Katılıcımlar özel yerlerden geçerken, bazı insanlar kenardan izleyerek tanıdıkları kişileri göstererek bilgileriyle hava atmaya başladılar.
''Büyülü Kılıç Okulundan Karson. Söylenene göre bir süredir Elemen Arazilerinde kılıç eğitim yapıyormuş, buraya geldiğinde çoktan birkaç kişiye meydan okumuş bile. Ayrıca Kahraman Katilini, Büyülü Kılıç Okulundan küçüklerini öldürdüğü için bu sahayı mezarı yapacağını söylediğini duydum.'' Biri büyütülmüş sahnede kahverengi saçlı, belinde bir kılıç asılı olan yirmilerinde bir genci göstererek konuştu.
''Hey şuna bak. Şu yaşlı adamı görüyor musun? Söylenen göre o aslında devasa bir Bin Zehirli Kertenkele. Elflerin Kutsal Koruyucusuyla büyük bir savaş yapmış ve iki tarafta ağır yaralanarak geri çekilmiş. Hatta söylenene göre zehri koruyucu bile öldürmüş ve Dünya Ağacını soldurmuş.'' Genç bir adam kurumuş dal kadar ince bir bedene sahip, yeşil habis gözlere sahip bir adamı gösterirken yutkundu. Gözlerindeki korkuyu bile gizlemedi.
''Bak, şu tarafta yeni oluşan Dünya Krallığı adı verilen Krallığın kadrosu var. Ortadaki kişi Sakura Yue. Hayır, Adı Yue, Sakura soy adı. Biliyorum çok garip.'' Bir kadın kıskanç bir şekilde Dünya Krallığında bir araya toplanmış grubun ortasında duran Sakura Yue'yi gösterdi.
Çoğu güç merkezi, Erthyo tarafından kış uykusuna yatırılmak zorunda kalanlar hariç, buradaydı.
Erthyo'nun kadınları ve ''İki bakılmaz'' Güzellikte buradaydı. Gerçi peçe takıyorlardı fakat güzellikleri tek bakışlar tüm kızların arasından sıyrıldığı belli oluyordu.
''Daha gelmedi mi?'' Hiori hasretle etrafa baktı. Erthyo'nun olmadığı iki ayda onu gerçekten özlemişti.
''Aurasını gizliyor. Kullandığı teknik yüzünden ben bile onu bulamıyorum. Ancak otelden çıktığını söyleyebilirim.'' Mia etrafını incelerken konuştu.
''Sonunda ona ne kadar büyüdüğümü göstereceğim.'' İçlerinden en genci olan Ermy kararlılıkla konuştu.
Kendi konuşmalarına dalmışlarken kalabalık tekrar gürültülü olmaya başladı. Kızlar ve grubun geri kalanı en çok ses olan yere baktıklarında gördüler.
Altı krallık sonunda gelmişti.
Scarlett, Tina, Francesca, Diana, Elizabeth ve Mira, arkalarında Kahramanlarla beraber girdi. Mira onlarla beraber gelmişti fakat ülkesini temsil etmesi için Kahraman Takımıyla beraber girmesi gerekiyordu.
Son birkaç ayda Prensesler ve Kahramanlar büyük bir iyileşme sürecine girmişlerdi. Ellerindeki kaynakları kullanarak içlerindeki zehri gidermişler, yaralarını iyileştirmişler ve ruhsal problemlerini çözmek için terapiye almışlardı.
Ancak bu çok sıkıntılı bir süreçti. Zehir kemiklerinin içine işlediği için çıkarırken çok fazla kaynak ve insan gücü kullanmış, paralarını su gibi harcamışlardı. Ancak karşılığını da almışlardı. Bu sayede tüm grup atılım üstüne atılım yapmışlardı. Ancak turnuvaya sadece Zirve BüyükUstaya sınırıyla katılınabildiği için kendilerini baskılamak zorunda kalmışları.
Fakat bu turnuvadan sonra krallıklar yeni Bilgeler kazanacaktı. Wiar ve bir Bilge kaybetmelerinden dolayı bu turnuvada sadece birkaç kişiyle katılabilmesinin aksine kendilerinin tüm kadroları katılacaktı. Ve bununla 7 Krallığın 1.si konumunda bulunan Tüccar Krallığının yeri sonunda değişecekti ve turnuvadan aldıkları ivmeyle daha da büyüyeceklerdi.
Bekli de bu turnuvadan sonra Tüccar Krallığının ilk üçü bir daha görebilme ihtimali ortadan kalkacaktı.
Şu anda o eski parıltıları geri gelmişti. Ancak belki çok acı çektiklerinden ya da acılı geçen günlerden sonra yüzlerin olgunluk gelmişti. Ayrıca bakışları daha da soğuklaşmış ve gerçek bir prenses gibi hava yaymaya başlamışlardı.
Mira kız grubunu görünce yanındakilere umursamazca el salladı ve grubun yanına gitti. Kahraman Takımı ve gösterişte arkadaş olduğu prenses ve kahramanların yerine bu grupla takılmayı daha çok seviyordu.
Üç Prenses Mira'ya soğuk bir bakış attı. Ardından daha fazla onunla ilgilenmedi ve ilerlemeye devam ettiler.
''Hey, Merh... Ermy? Neyin var?'' Mira alana geldiğinde Ermy'nin keskin gözlerle bir yere baktığını gördü. Onda hiç görmediği öldürücü niyet yayılıyordu.
Grup bunu yeni fark etmişti. Az önce Ermy ile güzel bir konuşma yapıyorlardı fakat bir anda sessizleşmiş ve bir bölgeye bakmaya başlamıştı. Grup o tarafa dönünce ne olduğunu gördüler.
Herkes kafasını oraya çevirdiğinde ince yapılı bir adam gördü. Bu adamın bedeni giysilerinin içinde kaybolucak gibiydi, yeşli gözleri kısır bir yapı sunuyordu. Karanlık yüz yapısıyla birleşince habis ve kötücül bir kişi ortaya çıkarıyordu.
Ermy ve grup gibi, o da onlara bakıyordu. Yüzünde iğrenç bir gülümsemeyle Ermy'e bakarken dudaklarını yalıyordu. Fakat şehvetli bir ifadesi yoktu. Sanki uzun süredir kaybettiği bir yiyeceğe bakıyor gibiydi ve şimdi onu bulunca kendini onu yutmaktan alı koymakta zorlanıyor gibiydi.
''Birbirinizi tanıyor musunuz?'' Küçük Beyaz peçesinin arkasından konuştu. Adama sadece tek bakış atmıştı.
''Hayır. Tanımıyorum.'' Ermy bundan bahsetmek istemiyordu. Zamanı geldiğinde onu kendi elleriyle öldürecekti.
''Aaa!! Neden böyle diyorsun? Senle av avcı ilişkimiz yok mu? Ya da yiyici yemek.'' Zımparayla zımparalanmış gibi bir sesle konuştu. Sadece sesini duymak bile insanı hasta ediyordu.
Ermy'nin bakışları daha ölümcül hale geldi. Ancak bir söz etmedi, edemedi. Rakibi ile savaştığında tek taraflı bir savaş yaşanmıştı, eğer rakibi avını öldürmeden önce oynayacak bir psikopat olmasaydı Erthyo ile karşılaşmadan önce ölmüş bile olabilirdi.
''Hey, hadi böyle olma. Geçen seferden dolayı sinirliysen turnuva bittiğinde bir daha kapışalım. O zaman seni yiyeceğime söz veriyorum. Hatta elimden kaçan tek av olduğun için acısız bir ölüm bile vereceğim.''
Sözleri çok acımasızdı, çevredeki insanların hepsi yüzlerini buruştururken birkaç adım uzaklaştılar. Böyle biriyle yan yana bulunmak istemiyorlardı.
Sözleri grubun öldürme niyetini çekti. Ancak adam onları umursamadan, alaycı gülümsemesiyle bakmaya devam etti.
Ta ki Üç Öldürme Niyeti ona hedeflenene kadar.
Bunlardan biri Amy/Mia ikilisinden gelmişti. Elementler tarafından nefret edilmiş gibi, bedenindeki zehir haricindeki elementler bastırıldı. Nefesi kesilirken, boğucu öldürme niyeti görüşünü kararttı.
İkincisi ise ölüm hissi veren soğuk ve ürpertici bir öldürme niyetiydi. Küçük Beyazdan gelen bu öldürme niyeti, ölüm üzerine çalıştığı için daha büyük ve ürperticiydi. Omurgası kontrolsüzce titredi, iliklerine kadar ürperirken bir adım geri attı.
Ancak üçüncüsü Amy/Mia ve Küçük Beyazın bile beklemediği kadar güçlüydü.
Otoriter öldürme niyeti, kan nehirlerinden geçmiş birinden geliyor gibiydi. Bu kişi attığı her adımda kemik ve et yolları oluşturuyor, yolunda kan nehirleri ona eşlik ediyor gibiydi. Amy/Mia'nın kulaklarına soğuk havalar gelirken, Küçük Beyaz şaşkın bir şekilde öldürme niyetinin geldiği yere baktı.
''Kadınımla böyle konuşmak için biraz cesarete sahipsin.''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..