''S-Sürpriz'' Zoe soğuk terler dökerken kendini gülümsemeye zorladı. Ancak yüzünde çarpık bir gülümsemeden başka bir şey yoktu.
Fakat Erthyo'nun bir şey yapacağını düşünmüyordu, ya da öyle umuyordu. Burada bir sürü insanın içindeydiler. Eğer herhangi bir şey yaparsa Erthyo'nun imajına ve itibarına zarar verirdi.
Zoe Erthyo'nun gazabından kaçmak için bir sürü bahane üretmeye ve kendini ikna etmeye çalıştı. Fakat düşündüğü gibi Erthyo hiçbir şey yapmadı. Sahneye bakarken Hiori'yi okşamaya devam etti.
''Fiyuvv...'' Zoe bir felaketten kurtulduğu için göğsünü okşarken derin nefes verdi. Erthyo bundan önce bir kez ona sinirlenmişti ve o soğuk muamelesini ve uzak tavırlarını bir daha yaşamak istemiyordu.
''Hayatımda hiçbir şey normal gitmeyecek mi?'' Erthyo çaresizce gülerken Hiori'ye biraz daha sıkı sarıldı. Hiori Erthyo'nun bir problemi olduğunu fark etmişti, iki eline sarıldı ve onun moralini yükseltmeye çalıştı.
Neden mi bunları söylüyordu? Çünkü Sapkın tarafın lideri anons edildiğinde çıkan kişi Büyükannesiydi.
Daha gençti, güzelliği Amy/Mia, Küçük Beyaz seviyesindeydi ve neredeyse tamamen farklı biri gibi görünüyordu ancak Erthyo'nun tek bakışı onu tanımasına yetmişti.
Aurası, yaydığı hava, görünüşündeki küçük ayrıntılar... bu tür küçük şeyler diğerleri için fark edilmez olabilirdi fakat onunla neredeyse 17 yıl geçirmiş Erthyo için bu farklıydı. Tüm ayrıntılar onun için netti.
Hala hata payı vardı ve bunun sadece benzerlik olabileceğini biliyordu. Bu yüzden Zoe'yi denemeye karar vermişti. Daha 11 yaşında olan, deneyimsiz ve duygularını saklamakta zorlanan Zoe her şeyi ele vermişti.
Ancak çok fazla şaşırmadı. Şimdi düşününce Büyükannesinin büyük bir geçmişi olduğunu gösteren fazlaca anıya sahipti. Hademeyi öldürdüğünde yorgun olmamasına rağmen bir anda bayılması, mana ruhu gibi bu dünyada var olan şeyleri anlatması ya da bazen gerçekten lezzetli yemekler yapıp, dövüştüğü için oluşan yaralarının ertesi gün yok olması.
Bunların hepsi büyükannesinin sıradan olmadığını gösteriyordu. Tek şaşkınlığı bu kadar büyük bir gücün lideri olmasıydı.
Bu da o kadar şaşırtmamıştı. Antik Hükümdar, Göksel Tilki, Yeraltı Yılanı, Arz, Oythe, Amy/Mia, Küçük Beyaz... hangisi onun hayatındaki şaşırtıcı ve şok edici kişiler değildi. Daha bedeninde bilmediği sırlar vardı. Büyükannesinin arka planı endişe edeceği ve şaşıracağı son şeydi.
Sadece ona daha önce söylememesine biraz bozulmuştu.
''Şimdi huzurlarınıza gelecek kişiler iki ırkın liderlerinin çocukları ve dahileri. Lütfen onları alkışlarla karşılayalım. Madam Zoe, Bay Hein, Bay Num ve Bay Anthony! Bizi güçlü parıltınızla aydınlatın lütfen.''
''Ben bittim!!'' Sunucunun anonsunu duyan Zoe yüzünü elleriyle kapatırken içinden kükredi. Tereddütle kafasını Erthyo'ya çevirdi.
Ve oradaydı. Erthyo'nun bakışları sevgi parıltısından, sıradan bakışa, ardından ilgisi kalmamış gibi gözünü devirmeye döndü. Sonunda kafasını ondan çevirdi ve bir daha bakmadı.
Soğuk! Aşırı Soğuk!
Zoe böyle hissediyordu. Bacakları ileri hareket ederken omuzları düştü.
Erthyo'nun soğuk savaşı o küçükken yaptığı bir hata yüzünden ortaya çıkmıştı. Küçükken ondan bir çocuk tarafından zorbalığa uğradığını saklamış ve geçiştirmişti. Sonunda hastaneye gönderilmesine neden olan bir kavga olmuştu.
Zorbalık yapan çocuk onu merdivenlerden aşağı itmişti ve iki kemiğinin kırılmasına neden olmuştu. Erthyo tüm hastalık sürecinde ona özenle davranmıştı. Zoe bunun fırtınadan önceki sessizlik olduğunu bilmeden ilgisinden zevk almıştı.
Fakat tamamen iyileştiğinde iki ay boyunca Erthyo tarafından soğuk muamele görmüştü. Ne denerse denesin ya da ne kadar denerse denesin onu görmezden gelmiş ve iki ay boyunca soğuk davranmıştı.
Eğer iki ay sonunda onun doğum günü olmasaydı ne kadar sürebileceği düşünmek bile istemiyordu.
Ayaklarını sürüyerek annesinin yanına gitti ve onun yanına oturdu. Kalabalığın heyecanlı bağırmaları ve çığlıkları onun kulağına ulaşamıyordu. Kafası yere bakarken sahte bir gülümsemeyle ellerini salladı.
Zellyera kızının kötü bir ruh halinde olduğunu anında fark etti. Kafasını okşayarak ona ilgi gösterdi.
''Sorun ne Zoe? Neden bu kadar moralin bozuk.'' Zellyera Erthyo'yu görmemiş ve onun buraya gelecek kadar güçlenebileceğini düşünmüyordu. Kızının moralinin arkadaşlarıyla kavga etmesinden dolayı olduğunu varsaydı.
Zoe annesine cevap vermeden kafasını Erthyo'ya çevirdi.
Zellyera kızını bakışlarını takip etti ve Erthyo'nun soğuk gözleriyle karşılaştığında dondu.
''Öğrendi.'' Zoe çaresizce konuştu ve kafasını çevirdi.
**
Erthyo Zellyera ile göz göze geldi. Karşı tarafın donduğunu fark etti, kafasını çevirmeden önce soğukça güldü ve sunucuyu dinlemeye devam etti.
''Size tanıtmam gereken hiçbir şey kalmadı. Artık turnuvaya devam edebiliriz. Dün de dediğimi gibi bugün ki turnuvanın konusu sizin algınızı ölçmektir. Bildiğiniz gibi algı, en basit şekilde açıklamak gerekirse bir bilgiyi ne kadar hızlı kavradığınızdır. Kişinin algısı iyiyse yüzyıllarca tozlar arasında kalmış gizemli teknikleri kavrayabilir, geliştirebilir ve kullanabilir, daha büyük ve güçlü yasaları kavrayabilir. Algı testi her tarikatın ve okulun yaptığı bir şeydir ve çok önemlidir.''
''Bizde bugün bunu yapacağız. Her katılımcı sahnedeki kitaplıktan bir kitap seçebilir. Bu kitaplıkta birbirinden farklı binlerce teknik var. İstediğinizi seçip, öğrenebilirsiniz. Tur sonunda her kişi teknikten ne kavradığını göstermek için sahneye çıkarak teknikleri gösterecek.''
Sunucu herkesin anladığını gördükten sonra konuşmak üzereydi. Ancak bir katılımcının elini kaldırdığını gördüğünde ona söz verdi.
''Evet?''
''Eğer elenirsek öğrendiğimi tekniklere ne olacak. Hafızamız mı silinecek?'' Bu büyük sorun olurdu. Bir bilgi beyne girdiği anda silinmezse derinlere kazınırdı, tekniği göstermeyi de dahil ettiklerinde kişinin derinlerine kazınacaktı ve Usta kişiler bile o bilgileri silmekte zorluk çekecekti.
''Hayır, sizde kalacak. Bu iki tarafın size verdiği bir hediye olarak düşünün. Tabii ki herkes bir tane alacak.'' Sunucu herkesin somurtmasına neden olan teklifi yaptı.
Ancak anında morallerini topladılar. Bedava bir teknik alacaklardı, bu güçlerinin bedavaya arttırılmasına eşdeğerdi.
Erthyo Kioz'a dönerken bunun iyi bir fırsat olduğunu düşündü.
''Kioz, su elementin yeterince saf ve güçlü. Bir süre geliştirilmesine ihtiyaç yok. Bunun yerine uzak dövüş büyülerine, beden güçlendirmeye ve hassasiyet üzerine çalış. Tekniğini buna göre seç.''
''Lii, senin artık başka elementlere ihtiyacın var. Kioz'un aksine senin metal elementin ikincil bir element ve bir ana elemente ihtiyacın olacak. Tavsiyem toprak temelli bir teknik bularak, metal elementine tamamlayıcı yapman. Ayrıca Ceko'ya çok fazla güveniyorsun, bu yüzden yakın dövüş eğitimi almamışsın. Yakın dövüş toprak elementi tekniği bulmaya çalış.''
''Gözcü senin de beden geliştirme tekniğine, yakın dövüş tekniğine ve canavar çağırma ya da eğitme tekniğine ihtiyacın var. Diğerlerinin aksine yakın dövüşün çok zayıf, bu yüzden bunlara odaklan.''
Erthyo üçlünün son görüşmelerinden sonra pek gelişmediğini gördü. Doğaldı, sonuçta üçlü yıllarca yaşamış yaşlı adamlardı ve bir sürü deneyimleri vardı. Ancak bunları pekiştirebilecek teknikleri ya da ustaları yoktu. Potansiyelleri yavaşça durulurken, ilerlemeleri yavaşlamıştı.
Ancak bu potansiyelleri bittiği anlamına gelmiyordu. Aksine alev alev yanıyorlardı fakat bir süreliğine hafiflemişti. Sadece bir fitile ihtiyaçları vardı ve gökyüzü yakmak için tekrar alevleneceklerdi.
''Emredersiniz.'' Üçlü tam saygıyla kafalarını eğdi.
''Size gelince...'' Erthyo kadınlarına ve kadınları olmayanlara baktı fakat bir şey söylemedi. Üçlünün aksine, uzun süredir savaştıklarını görmediği için onların zayıflıklarını bilmiyordu.
''Size gelince kendi zaaflarınızı ve zayıflıklarınızın farkındasınız. En iyisini seçme çalışın.'' Erthyo son sözlerini söylerken arkasını döndü.
''Ayrıca unutmayın. Eğer bir şeyi istiyorsanız alın, kimi kışkırttığınız önemli değil. Sorumluluğu ben alacağım.''
''Evet.'' Kızlar hararetle cevap verdi. Erthyo oradayken onlara hiçbir şeyin zarar veremeyeceğini hissettiler. Amy/Mia, Küçük Beyaz içinde geçerliydi.
Erthyo kafasını salladı ve birkaç saniyede kitaplığa ulaştı.
Kitaplık küçük bir tepe kadar büyüktü, çeşitli kitaplar her bir oyuğa yerleştirilmişti. Kitaplığın boyu devasa bir ağaç kadardı, neredeyse 100 metreyi geçiyordu ve genişliği ise bir o kadardı, tek bir yüzünde birkaç bin kitap vardı ve diğer yüzünde bir bu kadar kitap vardı.
Erthyo etrafının sessiz olduğunu fark etti. Yanlarına baktığında kızların onu takip etmediğini ve belirgin bir mesafede izlediğini gördü. Ayrıca belirli kişiler dışındaki tüm insanların kitaplığın 5 metre yakınına yaklaşmadığını gördü.
Bu güçlüye olan saygıydı! Güçlüler önceliğe sahipti ve onlar en iyileri alırken, diğerleri geri kalan artıkları almalıydı.
Ortamda iki tarafın Küçükler Birliği, Anthony ve Hein, Sakura Yue, Erthyo, Sakura Yue ile gelen yaşlı adam, gösterişli adam ve kardeşi, son olarak Solver ve birkaç kahraman ile bağımsız güçlü kişilerdi. Erthyo'nun Ermy için bileme taşı olarak kullanmak istediği adamda onlardan biriydi.
Erthyo bu adamın isminin ne olduğunu bilmiyordu ve umursamıyordu.
Bu etrafındaki insanların ona gösterdiği son saygı olduğunu biliyordu. Bundan sonraki testlerde belki de misilleme yapacaklardı.
Bunu düşünmesinin nedeni ona yönlendirilmiş bakışlardı. Çoğu ölümcül düşmanına bakıyormuş gibi bakarken, bazıları habis yılanlar gibi bakıyordu. Çok azı korkmuş bakışlarla bakıyordu fakat hiçbiri harekete geçmedi. Onu tek başına yenemeyeceklerini biliyorlardı, bu yüzden takım savaşlarını beklemeye koyuldular.
Erthyo odağını kitaplığa çevirdi.
Kitaplıkta çeşitli kitaplar vardı. Bazıları lav kadar sıcak bir his verirken, binlerce yıllık buz nehri kadar soğuk olanlarda vardı, bir kılıç kadar keskin, bir mızrak kadar delici... Böyle gidiyordu ve bu kitaplardan binlerce vardı.
Erthyo kitaplığa gözleriyle araştırdı. Hakikatin Gözlerini kullanamasa da Yok Edilemez bedeni geliştirmesinden dolayı gelişen gözleri binlerce metreyi rahatlıkla görmesini sağladı. Gerçi sınırlarını test etmemişti.
Süre geçmeye başladı ve herkes seçimini yapıp kenara çekilerek iç görü kazanmaya ve anlamaya başladı. Ancak Erthyo orada durdu ve etrafta kitaplara bakmaya devam etti.
''Buldum.'' Kalabalığın öfkesini çekeceği sırada kitabını buldu. Bu kitap diğerlerinden belirli bir farklılık içeriyordu.
Diğer kitaplar belli bir aura, hava yayardı ve bu normaldi. Bu kitabı yazan kişinin iç görüsünü ve o unsurdaki başarılarını gösterirdi ve ne kadar çarpıcı ise o kadar iyiydi.
Ancak Erthyo'nun seçtiği kitap şaşırtıcı bir şekilde hiçbir aura ya da hava yaymıyordu. Orada öyleye dururken, sade ve eski bir kitap gibiydi. Toza dönüşmek için zamanını bekliyor gibiydi.
Erthyo sadece bu kadar olsa ilgi göstermezdi. Ancak manasını gözüne enjekte ettiğinde ve Hakikatin Gözüyle kitaba baktığında şaşırtıcı şeyi gördü.
Kitap aslında diğerlerinden daha büyük hava yayıyordu. Bunu görememesinin sebebi ise yaydığı auranın ortamdaki mana ile tamamen içli dışlı olması ve arasında kamufle olmasıydı. Eğer Hakikatın Gözüyle bakmasaydı bunu göremezdi.
Erthyo sıçradı, kitabın hizasına geldiğinde ayağını başka bir oyuğa soktu ve dengesini sağladı. Kitabı eline aldıktan sonra yere atladı.
Tek parça kitap büyük bir ansiklopedi gibiydi. Ağırlığı bir kayadan daha fazlayken, kalınlığı yumruğun daha fazlaydı. Kırmızı, kahverengi kapağa sahipti ve sayfalarının arasında aynı kapaktan birkaç tane daha vardı.
''BÜYÜ'' Tek kelime olan başlık otoriter bir his veriyordu. Orada öylece yazılmış kelimelerdi ne süslü yazılar ne de şekilli bir harf dili vardı. Dört harf sadeydi ancak çok doğal ve otoriterdi. Kelimelerin görünmez bir ağırlığı vardı.
Erthyo kitabı aldı ve kenara geçti. Dünya ile olan bağlantısını kesmek için görme duyusu hariç tüm duyularını kapattı ve kendini kitaba verdi.
-Ben Tomas Marvi
''Bu kitabın ilk 10 sayfasını yazmak hayatımda yaşayabileceğim en büyük onur... Burada olmaktan mutluluk ve gurur duyuyorum...
İlk birkaç cümle Tomas Marvinin düşüncelerinin bu kitapta yer almasının mutluluğunu ve gururunu yazıyordu. Kitapta fikirlerinin geçmesi ve ona yer verilmesi hayatının zirve noktasıymış gibi övgüler yağdırıyordu.
Biraz sıkılmaya başladığında asıl noktaya geldi.
''Önce şunu düşünmenizi istiyorum. Mana nedir? Size manayı ne olarak tanıttılar?''
''Hepinizin en temel ve güçlü enerji olduğunu söylediğini duyar gibiyim. Bu kısmen doğru ve kısmen yanlış.''
''Mana en temel enerji olsa bile en güçlü enerji değildir. Evrende bir sürü enerji vardır. Kişiye özel enerjiler, element enerjileri, öldürme niyeti gibi enerji olmayan fakat var olabilen enerjiler. Bu ve bunun gibi enerjiler temel ve güçlü olmak üzere bir sürü dala ayrılır.''
''Size bu bilgileri vermemin sebebi manaya farklı bir açıdan bakmanızı istememdir. Şimdi asıl amacıma dönelim. Büyü.''
İşin bu noktasına geldiğinde yazılar daha sert ve düzenli hale geldi. Sanki yazan kişi bir anda ciddileşmiş gibiydi.
''Büyü, mananızın meridyenler yoluyla dışarı çıkarılmasından sonra gerçekleşen fenomenlere denir. Büyü sizin mananıza ve hayal gücünüze uyarak bir yapıya dönüşür ve isteğinize göre kullanılır. Cisim içine koyduğunuz anlamı ve manayı, yapı taşını taşıyarak hedeflerine gider. Ki bu iyileştirmek, saldırmak ya da patlatmak vb. gibi şeyler olabilir.''
''Size soruyorum. Yakması gereken ateş yakmalı mı? Dost düşman, masum suçlu ayırt etmeden her şeyi yakmalı mı? Eğer cevabınız evet ise size söylemeliyim ki bugünden sonra ilerlemeyi bırakmanız, çünkü siz büyü denen eşsiz varoluşun yüz karalarısınız.''
''Büyü, sizin düşündüğünüz gibi çalışsaydı kontrolsüz bir canavardan farkı kalmazdı. Önüne geleni yok eden ve gözü dönmüş bir canavar. Ancak benim gözümde böyle değil. Benim gözümde büyü en zarif tavus kuşundan daha zarifken, bir kediden daha kontrollü, aynı zamanda bir Ejderhadan daha güçlü.''
''Ben Tomas Marvinin size, önümüzdeki 10 sayfa boyunca bunu öğreteceğim. Büyünün ne kadar engin, kontrollü ve zarif olabileceğini; Aynı zamanda ne kadar yıkıcı ve korkunç olabileceğini.''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..