(Sınavlar yüzünden bölüm atamıyorum, kesinlikle üşendiğim için değil. Bölümler aynı düzende gelmeye devam edecek, üşen- Öhöm... Sınavlarım olmazsa. Evet, sınavlar.)
Bilinmeliydi ki tüm kadınları çığır açan güzelliklerdi. Eğer şu anda başka bir dünyada iki kral bunu görseydi, diğerinin bunu unutması için savaş çıkarabilirlerdi. Veya bu halka açık bir yerde ortaya çıksaydı tüm erkekler kontrolünü kaybederdi.
Bu kadar büyük etki yaratabilecek görüntü Erthyo'nun önündeydi ve kendini bırakmaması takdire şayan bir hareketti.
''B-Bizi yemende... bir sorun yok. Ya da en azından beni.'' Hiori'nin sesi giderek azaldı. Parmaklarını birbirine vururken yüzü domates gibiydi.
''Biliyorum fakat ilkimizin burada, düşmanlarla kaplı bir yerde olmasını istemiyorum. Bu yüzden kendimi tutacağım. Ayrıca bir kez başlarsam, benimle kadınlarım kadar yakın olmayan kişilerde yanacak ve ilişkimiz garipleşecek. Bu yüzden yapmamayı tercih ederim.'' Erthyo ortamı avlarına bakan bir kurt gibi ortamı inceledi. Kızlar ceylanlar gibi bir adım geri çekildi ve ürktüler.
Erthyo'nun bakışları şu anda gerçekten korkunçtu. Salınmayı bekleyen canavar, zincirlerini zorluyordu. Eğer serbest bırakılırsa çok kan akacaktı.
Qian kızlara ''ben söylemiştim.'' bakışı attı. Kızlar başını indirirken Erthyo'nun duyarlılığından etkilendi.
Amy ortamda ilk adımın birisinin atması gerektiğini biliyordu. İlk adımı attı ve Erthyo'nun önüne geldi.
''Ben senden bir şey sakladığım ve sana dolaylı olarak güvenmediğim için özür dilerim. Sadece senin üzülmemeni istemiştim fakat bunu yaparak güvenini sarsacağımı bilemedim. Gerçekten özür dilerim.'' Onun gibi güçlü biri özür dilememeliydi fakat bir ilişkide güç diye bir şey yoktu.
''Özür Dilerim. Lütfen bana kızma.'' Mia'nın sesi üzgün ve cilveli geliyordu.
''Bende özür dilerim. Sahi- Sevgilimden bunu saklamamalıydım. Senin bize güvendiğin gibi bende sana güvenmeliydim.'' Küçük Beyaz ilk defa Erthyo'ya sevgili olarak bahsederken utandı.
Hiori bir adım çıktı ve Erthyo'ya sarıldı. Erthyo'nun gözleri ve kasları gözle görülür bir şekilde titredi. Nerdeyse kontrolünü kaybediyordu.
''Hatalıydım. İstersen bu gece, tüm gece sana özür dileyebilirim. Farklı bir şekilde...'' Hiori Erthyo'nun onunla dalga geçmesine alışmıştı. Ancak bu intikam istemediği anlamına gelmiyordu. Böyle bir fırsat bulmuşken kaybetmezdi.
''Bu sinsi kedi!! İyi fırsat yakaladı.'' Erthyo içinden kükredi fakat dışında göstermemeye ve sükunetini korumaya çalıştı.
Kızları tedirgin eden bir dalga geçme seansından sonra Hiori durdu. Kuyruğu ve kulakları düşerken kafasını Erthyo'nun omzuna gömdü.
''Özür dilerim.'' Sesi bu sefer gerçekten üzgün geliyordu. Neredeyse ağlayacak gibiydi.
Erthyo elini beline sardı ve kızın kafasını okşadı. Ancak tek kelime etmeden diğerlerine döndü.
''Büyük Kardeş sana güvenmediğimden değil. Gerçekten, gerçekten sana güveniyorum fakat bunu tek başıma halletmek istedim. Özür dilerim.'' Başından beri Erthyo'nun Jenny'i bir şekilde iyileştirebileceğini biliyordu. Fakat söylememiş ve sessizce bu konuyu halletmek istemişti.
Erthyo'nun yine bir şeylerini kaybetmesini veya feda etmesini istemiyordu.
Erthyo kızın ifadesine baktı. Ermy'nin başından beri onun, kendisini kurtarmak için bir şeyler feda ettiğini bildiğini biliyordu. Kızı kendine çekerken hiçbir şey söylemedi.
Ermy Erthyo'nun onu nazikçe sardığında hafifçe şaşırdı. Ancak hiçbir şey demeden kafasını omzuna gömdü. Erkeksi ve ona özgün kokusun içine çekerken nezaketinden mutluluk duydu.
''Özür dilerim. *Pat* *Pat* Beni affet tamam mı?'' İo Erthyo'nun saçlarına oturdu. Kafasına iki kere vururken konuştu.
Erthyo kızın kafasını okşadı ve kıkırdamasına sebep oldu.
Her kız sırayla özür diledi. Hepsi Erthyo'nun bunca zaman desteğini almıştı fakat önemli bir kararda onu görmezden gelmiş, fikrini sormak yerine onu gölgede bırakmışlardı.
''Problem değil. Sorunu anladığınız sürece size kızmayacağım. Ama bundan sonra lütfen bana güvenin.'' Erthyo ordularla yüzleşebilir, yine de çaresizliğe düşmezdi. Ancak kadınları ona güvenmezse ne yapacağını bilemezdi.
''Mhm.'' Tüm kızlar onayladı. Mira, Lucifer ve İo bile kafalarını salladılar. Ancak bunun farkında değillerdi.
''Şimdi bana konudan bahsedin.'' Erthyo yatağa oturdu ve kızlara baktı. Boşta kalmış Amy/Mia ve Küçük Beyaz, Erthyo'nun boştaki sırtına ve koluna geçerek sarıldı ve durumu anlatmaya başladılar.
Erthyo konuyu dinledi. Ancak tepki vermedi.
''İşte böyle oldu.'' Amy'nin her şeyi anlatması uzun sürmedi. Erthyo'nun kendinin bulamadığı cevabı bulamayacağına inandığı için modu düşmüştü.
Başından beri Erthyo'ya güvenmiyor değildi. Olayın için sistem vardı.
Sistem kemikleşmiş bir güçtü ve herkese asimile olmuş, manadan sonraki evrende en bilindik ve temel yapı taşı olarak görülmeye başlanmıştı. Mana somut bir canlı olmadığı için, tartışılmaz söz sistemdeydi.
Sistem mutlaktı, biri ona karşı çıkarsa ''Sistem Bekçileri'' tarafından öldürülecek ya da Yöneticilerin verdiği ''Av Görevi'' tarafından avlanacaklardı.
Bu zorlama gibi görünebilir fakat aslında zorlama değildi. Bunun sebebi herkese sulu yemler atmalarıydı. ''Öz Güçlendirme Diyarı'', ''Yasa Havuzu'', ''Dükkân'', Yönetici gibi güçlü kişilerden yönlendirmeler... vb bir sürü sulu et parçaları attı. İnsanlar işkillenmesine rağmen bir süre sonunda hiçbir şey olmadı. Onlardan hiçbir şey talep etmeden onları beslemeye devam etti.
Bundan sonra insanlar sisteme karşı karşılıksız bir güven beslemeye başladılar. Kendilerini besleyen eli ısırmadılar, onun daha sadık köpekleri oldular.
Yediler, sistemi geliştirdiler, sisteme uydular. Yavaşça sisteme bağlı hale geldiler. Sistemin yokluğu ya da sistemin niyetlerinden şüphelenmeyi unutarak kuklalara dönüştüler.
İşte bu yüzden Küçük Beyaz, Amy/Mia Erthyo'ya işleri halledebileceğini dair inanç göstermemişlerdi. Onlar bile sistemin en güçlü olduğunu düşünüyordu.
Erthyo iki kızın çenelerini kaldırdı ve gözüne bakmasını sağladı. Erthyo'nun keskin ve şehvet dolu vahşi gözleriyle karşılaşınca kitlelerin üstünde duran iki kadın utandı ve kafalarını çevirmeye çalıştı ancak Erthyo buna izin vermedi.
''Erkeğinize güvenin. Konu sizseniz, sistemi bile yok edebilirim.'' Kendine güvenen sesi tartışılmaz bir güven içeriyordu.
[H-Hey Erthyo, böyle şeyler söylem- Ahh! Anında geldiler.]
Klara acilen bağlantıyı kopardı. Erthyo bir hata yaptığını fark etti fakat kafaya takmadı. Doğruyu söylüyordu, eğer sistem kadınlarından birine zarar verirse onu yok ederdi.
Jenny'nin yaralanması kendisinin suçuydu ve sistem burada bir seçenek sunmuş, Jenny ise kabul etmişti. Burada sistemin bir suçu yoktu ve onu suçlayamazdı. Ancak bundan sonraki herhangi bir zararında sistemin karşısında yer alabilirdi.
''Şimdi soruna gelirsek, bunu çözmek basit. Yarın Jenny'i bana getirin yeter.'' İki güçlü kız Erthyo'nun aniden Jenny ile bağlanması durumunda, sistemin onu Erthyo'nun yanına çekeceğinden endişelenmişti. İstikrarsız durumu ruhsal portaldan geçip, boyut değiştirdiğinde daha kötü duruma girebilirdi.
Bir ruh olarak Ruhlar Diyarında kalmalıydı ve Erthyo ile bağlantısı olmadığında bunu zorlukla yapabiliyordu. Üstüne yaraları yüzünden süre günde birkaç saate düşmüştü.
Kızlar turnuva bittiği anda ona Ruhlar Diyarına kadar eşlik ettiler ve onu iyileştirici bir formasyonun içinde dinlenmesi için şehirden çıkardılar. Şehir düşmanlarla doluydu ve onlar yokken bir şey yaparlarsa geri döndürülemez bir hata olurdu.
Erthyo bundan dolayı onlara rica etmek zorunda kaldı.
''Nası- Hayır, yapacağım.'' Amy bir kez daha Erthyo'dan şüphe ettiğin fark etti. Hızlıca kafasını salladı ve sorgulamadan kabul etmeye karar verdi.
Erthyo bu tutumunu sevmişti.
''O zaman bugünlük konuşma bitti. Yarın sizi almaya geleceğim kızlar.'' Erthyo kızlardan ayrıldı ve elini salladı.
''Gidiyor musun Büyük Kardeş? Neden?'' Ermy Erthyo ile uyumaya alışmıştı ve iki aylık ayrılığın sonunda hasretini giderebileceğini düşünüyordu.
''Eğer bugün burada yatarsam kendimi kontrol edebileceğimi zannetmiyorum. Bugün burada kalın, yatak istediğiniz gibi büyütülebilir veya ikinci bir yatak isteyebilirsiniz. Ayrıca istediğiniz her şeyi almakta tereddüt etmeyin.'' Erthyo odadan çıkmadan önce kızlara el salladı ve dışarı çıktı.
Odadan çıktığı anda hızlı adımlarla turnuva alanına gitti.
Buraya gelen her katılımcının illa bir yerde kalacağı anlamına gelmiyordu. Buraya gelmek için tüm birikimini harcamış olabilir ya da baştan fakir olabilirdi, bu durumlar kişi eğer katılımcıysa turnuva alanında geceyi geçirebilirdi.
Erthyo kendine bir yer buldu ve gözlerini kapattı. İçindeki kontrol edilemez şehvet ve vahşi dürtüyü bastırmak için Yok Edilemez Bilinç ve Yeraltı Dünyası Ruh Tekniğini aynı anda çalıştırması gerekti.
''Fuuu...'' Gözle görülür bir ağırlık taşıyan hava ağzından çıktı. Erthyo'nun ne kadar büyük bir şehveti geri tuttuğu anlaşılabilirdi.
Zaman böyle geçti ve Erthyo tek başına, çevredeki insanları saymazsak, turnuva alanında kaldı.
***
''Evet!! Turnuvanın ikinci gününü sizlere sunmaktan gurur duyuyorum. Kalabalığın önünde bildirmek isterim ki, dün giren 10.000 yarışmadan neredeyse yarısı, şaşırtıcı 4598 kişi elendi. Bugün karşınızda tam 5402 cesur savaşçı var. Ayrıca 20 küçük arkadaşımızda bugün bizlerle.''
''OHHHH!!!!''''
Sunucunun yorumları kazananların gururlanmasına, kaybedenlerin ise yüzlerini utançtan saklamasına neden oldu. Son sözleri kalabalığın heyecanlanmasına ve şaşırmasına neden olurken bağırışlar yükseldi.
''Tamam, tamam sakin olun. Bazılarınızın anlamadığını biliyorum. Bu yüzden açıklayacağım. İki ırkın yetiştirdiği çocuklar bugünden sonra turnuvada yarışacaklar. Adı üstünde çocuk oldukları ve daha deneyimsiz oldukları için illüzyon diyarı gibi tehlikeli bir yere gönderilemezlerdi. Bu yüzden dünü pas geçerek bugünden itibaren bizle birlikte olacakları. Alkışlarla onları karşılayalım.''
Kalabalık Sunucunun gösterdiği yere döndü.
Ririya, kızların önünde ilerlerken kendin has vahşi gülüşüne sahipti. Etrafa ilgiyle baktı ve önde yürüdü. Arkasında Zoe, Galexialyn, Ruby, Ena vardı. Hepsi kendine özgü duruşlarını sergilerken kalabalığın ilgisin çekti.
Erkek tarafında önde Karm, Thor, Luke, Max ve Ray vardı. Hepsi kendine özgü havasıyla içeri girdi.
Kalabalık onlara şaşkınca bakarken ortama başka 10 genç girdi.
Bunlardan dördü ipek kanatlara sahip gençlerdi, güzellikler ve yakışıklı gençlerdi. Sırtlarında sırayla iki, üç, dört ve beş kanat vardı. Ortamdaki hava nazik ve güzel kokulu hale gelirken, tohumlar bereketlendi ve güneş ışıkları nazikleşti.
Onların ardından altın derisi olan, saçları arkadan bağlanmış iki ikiz girdi. Elleri önlerinde sergilenmişti ve bir ellerinde tesbih vardı. Budist sutraları okurken etraflarındaki mana altın rengine büründü ve ulvi hale geldi.
Sırtına çift kılıç asılı, demir zırh giyen bir kız bir barbar gibi ilerlerken bir savaşçının zerafetini gösteriyordu., onun arkasında bulutlu beyaz saçları olan bir kız ve erkek vardı. Ejderhanın asaletini ve bulutların silinik varlığını taşıyorlardı.
Son kişi ise Erthyo'nun gruba bakmasını sağladı. Siyah saçlı ve siyah gözlü, grubun zerafet ve güzelliğini karşılamayan şirin denebilecek bir çocuk vardı. Etrafındaki kalın Göksel Element dışında hiçbir özelliği yoktu.
''Oh?'' Erthyo artık eski ailesini düşünmüyordu bu yüzden hafif bağırış çıkardı ve gözlerini diğer gruba çevirdi.
Sapkın Taraf bir sürü canlı vardı. Üst ve alt ırklar dışında goblinler, kurtlar, kimeralar gibi top yemleri, ayrıca Devler, Troller, Dağ Ejderhası gibi büyük güçlü ordularıda vardı. Bunun dışında Üst Irklar ve gizli ırklarıyla çeşitli fakat düzenli bir güç oluşturarak büyük bir güç meydana getirmişlerdi.
Ancak diğer taraftan Göksel Irkta böyle bir şey yoktu. Hepsi inandıkları belli başlı kişilere benzemeye çalışan, benzer canlılardı. İşler böyle olunca birlikleri daha bağlıydı ve daha koordineliydi, Sapkın Irkla savaşabilmelerinin nedeni buydu.
Buda, 36 Kanatlı Nilüfer Gökseli, Valkrie, Bulut Ejderhası. Bu Göksel Irkta inanılan 4 canlıydı. Hepsi sadece bu dört canlıya inanıyor ve bunun altında birleşik fakat güçlü bir ordu oluşturuyordu. Hepsi benzer ırka mensup oldukları için miras ve teknik aktarımı daha kolaydı.
Sapkın Taraf etrafa baktı ve Erthyo'nun orada onlara baktığını görünce ona el salladılar. Kızgın, kırmızı gözlerle ona bakan Thor dışında.
''Gördüğünüz gibi, bu gençler Sapkın ve Göksel Irkın tohumları. Hepsi gelecekte büyük yerlere gelecek kişiler, bizim karşımızda bugün yer alacak. Lütfen onları heyecanlı bir karşılama verelim.''
Ortamdaki insanlar bağırırken tezahürat etti. Eğer sunucunun dediği doğruysa bu, bu kadar yüksek insanı görebilecek belki de tek seferleriydi. Onlar yerlerdeki çakıl taşları olurken, karşılarındaki gençler gökyüzünde yıldızlar gibi parlayacaktı. Nasıl heyecanlı olmazlardı?
''Ayrıca bugünden itibaren yüksek toplumdan insanlar bize eşlik edecek. Lütfen onları hararetle karşılayalım. Altı, Pardon Yedi Krallığın Kralları!''
Ortam anında sessizliğe kavuştu. Ancak bu sadece birkaç saniye sürdü. 7 Kral gelmişti!
Yirmi genç onlar için yeni bir şey olabilir ve ileride olacakları konum yüzünden sevinebilirlerdi. Fakat 7 Kral öyle değildi, onlar hep buradaydı ve mirasları burada olmaya devam edecekti. Kahramanlık öyküleri ozanlar tarafından anlatılırken, savaşları ve işleri ülkelerindeki çeşitli kişiler tarafından iletiliyordu.
Krallar onlar için ulaşılamaz fakat her zaman orada olan haşmetli, yüce dağlar gibiydiler.
Erthyo keskin gözlerle Vip alanına döndü.
Orada yavaşça yerleşen dik sırtlı, kılıç gibi mizaca sahip orta yaşlı bir adam, Çelik gibi kasları olan, bacaklar kadar büyük kollar ve kütük gibi boyna sahip bir adam ve Kurnaz bakışlı, ince bıyıklı tombul bir adam birbirine yakın oturuyordu. Bunlar sırasıyla Kılıç, Tüccar ve Çekiç ülkesinin krallarıydı.
Tapınak başrahibi ya da piskoposuna benzeyen, gözleri kapalı dua eden bir adam geldi ve sessizce oturdu. Ay kadar uzak ve ulaşılmaz görünen bir adamda onun yanına oturdu.
Boğucu bir mana yayan ancak bu manayı küre içinde tutarak dışarı sızmasını önleyen mavi büyücü cüppeli orta yaşlı adam ise tek başına tam ortalarında oturdu. Tek başına olsa da yıkılmaz bir ağaç gibi oradaydı.
Bunlar sırasıyla Tapınak Ülkesinin Piskoposu, Ay Krallığının ve Büyücü Krallığını Kralıydı.
Bunlardan ayrı ve tek başına oturan, Yukata giymiş bir adam vardı. Adam bir katana kadar keskin ve kesindi. Tüysüz yüzü orta yaşlı bir adam için oldukça gençti. Etrafa kiraz çiçekleri gibi tatlı, pembe bir hava yayıyordu.
Bu onu kadınsı göstermek yerine tehlikeli gösterdi. Bu güzel koku, insanları rahatlatırken kafalarında tedirgin edici bir tehdit sunuyordu.
''Şimdi huzurlarınızda iki ırkın liderleri ve koruyucularını çağırıyorum. Lütfen bizi görünüşünüzle onurlandırın.''
''Oh? Büyük Kardeş buradasın.'' Hiorinin melodik ve hoş sesi kulaklarına geldi.
Erthyo sunucunun anonsundan kafasını çekti ve kendine gelen kızlara baktı. Normal giysilerini giymişlerdi ve makyajlarını silmişlerdi fakat yine de güzellikleri ortamdaki tüm kadınları utandırmaya yeterdi.
İo gelerek her zamanki yerini, Erthyo'nun kafasında aldı. Bu sefer hızlı olan Hiori Erthyo'nun kucağına oturmuş ve biraz sürtündükten sonra yerini almıştı.
Erthyo kızın çenesini ovdu. Hiori'nin kulakları titrerken ''prrr'' mırıldanmaları boğazından geldi. Boğazı hafifçe titremesiyle tam bir kedi mırıldanmasına benziyordu.
Erthyo şaşırsa da bunu çok beğenmişti. Aklının köşesine bunu not etti ve devam etti.
''Hoşuna gitti mi?'' Hiori kuyruğunu Erthyo'nun beline doladı.
''Evet. Sevdim.'' Erthyo konuşmasının ortasında belirli bir yere odaklandı. Belirli bir yere baktığında bir süre dondu. Ardından kafasını Zoe'ye çevirdi ve gözlerinin içine baktı.
Zoe'de aynı şeyi görmüştü. Çaresizce gülerken kafasını kaşıdı. Sesini iletecek kadar güçlü değildi, her kelimeyi vurgulayarak ağzını oynattı.
''S-Sürpriz??''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..