Qian önde, grup arkada olacak şekilde Aurora Oteline varmaları birkaç dakikalarını aldı.
Bu fırsatta grup, Qian'ı inceleme ve Qian'ında grubu inceleme fırsatı olmuştu.
Öncelikle iki aşırı güzel kadın vardı. Biri tilki ırkındaydı, üstüne uyguladığı bilinçsiz baskı ona bulaşmamasını söylüyordu. Soysal baskısı ise bu kadının onunla eşit, belki de daha büyük bir soya sahip olduğunu hissettiriyordu.
Güzelliğine ise diyebileceği yoktu. Gök mavisi renkli saçları ve turuncunun alımlı fakat güzel rengi, gökyüzü ve lav, okyanus ve güneş gibiydi. Tüm parıltı onun saçlarında vücut buluyordu. Yüzü özenle bir sanatçı tarafından titizlikle işlenmiş gibiydi, alımlı yüz çizgileri, akarsu benzeri güzel kaşları, iki parlak turuncu ve mavi gözü, dolgun kırmızı dudakları tamamen özenle yapılmış gibiydi.
Bedeni kemiksiz gibi görünen bir bel, ince uzuvlar, dolgun göğüs ve kalçayla şahesere benziyordu. Tüm dünyanın ışığı bu kadının görünüşüyle solmuştu.
Yanındaki kadında bir o kadar güzeldi. Qian dikkatli güzelliklerinin eşit olduğunu gördü.
Bu kadının ince bir figürü vardı. Yılan benzeri ince beli, bir o kadar ince fakat kıvrak uzuvlarla donatılmıştı. Bedeni kadar güzel bir kafa ise ışıltısını arttırıyordu. Makyajsız yüzünün doğal olduğunu söylemek zordu, çünkü hayatında bu kadar güzel bir kadın o bile görmemişti.
Kendi de güzel bir kadındı fakat bu ikiliyle karşılaştırılamayacağını hissetti. Ve bunu ona hissettiren şey ise bu kadınlarla aynı yaşta olmasıydı.
Ejderhaların yaşları insanlarla aynıydı fakat daha büyük soylu ya da farklı soylu canlıların yaşam süreleri farklı tezahür ediyordu. 180.000 yaşındaki bir kaplumbağa canlısı, insan yaşına göre 20-30 yaşlarında olabiliyordu. Ya da 180 yaşındaki bir elf, ergenliğe yeni girmiş 16-17 yaşındaki bir kız olabilirdi.
Her ırkın farklı bir yaş sistemi vardı ve karşısındaki kızlar 17.000 yaşlarında olsalar da, 17-20 yaşlarındaydılar. Ve bu onunla aynı yaşta olduklarını gösteriyordu.
Aynı yaştalardı fakat bu kadar büyük bir fark vardı. Bu onun kasvetli hissetmesine neden oldu.
Ancak bu sadece birkaç saniye sürdü. Erthyo'nun her zaman ona ne kadar şehvetli baktığını hatırladıkça kendi güzelliğine ve ayartıcılığına olan güveni arttı.
O grubu incelerken grupta onu inceledi. Mira bile bilinçsizce kızlarla Qian'ı incelemeye daldı ve aralarında konuşmaya katıldı.
''Gerçekten güzel bir kız, prenses havası var fakat mütevazi. Aynı zamanda yönetici aurasıda yayıyor. Veliaht prenses olabilir mi?'' Hiori kızlara sorarken gözlerini kısarak Qian'a baktı.
''Büyük ihtimalle. Büyük Kardeşin soylu kadınları ne kadar sevdiğini biliyorsun.'' Önce Elf prensesi, ardından Kutsal Kartal Prensesi ve şimdi veliaht prenses, kızlar Erthyo'nun soylu kadınları almayı sevdiğini düşünmeye başlamıştı. Özellikle prensesler.
''Belkide dokunulmaza erişmeyi seviyor. Fakat bu önemli değil. Görüşünü...'' Lucifer Qian ile kendini karşılaştırdı.
''Ayrıca bizden daha ileri gitmiş gibi görünüyor Erthyo ile.'' Küçük Beyaz gözlerini kısarak Qian'a baktı. Qian'da onlarda olmayan bir ''olgunluk'' aurası vardı. Sadece bazı şeyleri yaşamış kadınlar bu aurayı yayabilirdi ve buradaki kimsede böyle bir aura yoktu.
''Ne kadar kıskanç.'' Ermy Erthyo'nun kollarına girme isteği son birkaç ay içinde büyük bir yükselişe geçmişti. Erthyo ile bir olmak istiyordu fakat bunu başaramamıştı. Ancak bu kadın son birkaç aydır Erthyo ile birlikteydi ve kim bilir kaç kere beraber olmuşlardı. Kıskanması normaldi.
Konuşmalar sürerken Aurora otelinin en lüks odalarından birine girdiler. Bu oda Erthyo ve Qian'a aitti.
Ermy kendine uyan şekilde odaya girdiği anda kendini yatağa attı. Birkaç koklama sonunda Erthyo'nun kokusunun olduğu yeri buldu ve orayı kendine aldı.
''Benim.'' Diğer kızlara bakarak söyledi.
Kızların yüzlerinde kötü bir ifade vardı. Hızlı olamadıkları için kendilerini suçluyorlardı.
Qian çocukça hareketlerine bakarken gülümsedi. Yeni kız kardeşleriyle çok iyi anlaşabileceğini düşünüyordu.
Kızlara çay koyması için hizmetçileri çağırdı. Erkek hizmetçi kendine özgü sessizliği ve hızıyla içecekleri servis ettikten sonra eğildi ve odayı terk etti. Kadın hizmetçi Lin ise ortam ilgisini çekmiş gibi kenarda etrafa bakarken orada durdu.
''Hoho, Sonunda anladım. Sen o adamın kızısın. İsmi neydi? LouLung... LuLung...'' Amy sonunda bir şeyin farkına varmış gibi Qian'a baktı.
''LaoLong, babamın ismi.'' Qian Amy'e bakarken şaşırdı. Karşısındaki kız babasıyla eşitmiş gibi konuşuyordu. Konuşmasında küçük bir küçümseme bile hissetmişti.
''O adam mı? Sürekli babasını geçeceğini ve yasayı koparacağını söyleyen fakat asla mızrakta başarılı olamayan.'' Küçük Beyaz nostaljik bir bakış attı. Eskileri düşünüyordu.
''Babamı tanıyor musunuz?'' Qian merkla sordu. Babası her zaman böyle şeyler söylerdi fakat mızrak konusunda çöpten daha kötüydü, normal insanlar bile mızrağı eline aldığında sallayabilirken, babası asla bunu başaramamıştı. Mızrağı her eline aldığında beceriksizce elinden düşüyordu.
''LaoLong'u hatırlıyorum. O adam bir lanetlenmiş gibiydi. Akademide ne kadar çalışırsa çalışsın asla mızrak sallayamazdı. Sonunda vazgeçip yumruk tekniği çalışmak zorunda kaldı. O çocuğun kızının karşıma çıkacağını düşünmemiştim.'' Mia'nın genç ve hınzır sesi belirdi. Eskideki o adamı düşündükçe gülesi geliyordu.
Üçlü birkaç on dakika eskileri konuştu. Qian konuşmadan zevk alsa da asıl konuşmak istediği bu değildi. Bu yüzden konuyu durdurmak için fırsat aramaya çalıştı. Fakat o daha fırsat bulamadan Küçük Beyaz konuyu değiştirdi.
''Bizimle bir şey konuşmak istiyor gibisin.'' Küçük Beyaz konuyu bugün ana olayına getirdi.
''Ah, Evet. Ben sizinle bir şey konuşmak istiyorum kızlar.'' Gözleri ciddileşti, hatta içinde hiddet ve küçümseme vardı.
''Sizi küçümsüyorum. Hem de aşırı derecede küçümsüyorum. Sizi bir kız kardeş olarak küçümsemiyorum fakat bir kadın olarak küçümsüyorum.''
Qian'la normal bir şekilde konuşacağını düşünen kızlar bu sözleri duyunca donmuştu. Fakat ertesi anda öfkeleri kabardı.
''Ne demek istiyorsun?'' Şaşırtıcı bir şekilde bu ses Mia'dan çıkmıştı. Normalde neşeli ve hınzır olan bu kızdan ilk defa bu kadar soğuk bir ses çıkmıştı.
Ancak Qian soğuk sözlerinden ve baskısından etkilenmeden Mia'nın gözlerine baktı.
Ortamdaki hava hareketlendi, mana titreşmeye başlarken soysal baskı ortaya çıktı. Kahverengi Ejderhanın ve On Sekiz Kuyruklu Tilkinin hayali görüntüsü havada belirirken, ortamdaki görünmez baskı katlarca arttı.
İki canlı birbirlerinin gözüne bakarken birinin tavrı umursamaz, birinin tavrı ise sakindi. Sonraki saniye savaş olabileceğinin belirtileri yoktu.
''Sana ne demek istediğini sordum?'' Mia'nın sesi tekrar çıktı. Şu ana kadar tüm kız kardeşlerine dost canlısı davranmıştı ve konum gibi bir şeyi önemsememişti. Bunun sebebi gerek duymamasıydı ve gerçek bir aile olmalarını istiyordu, kralın haremi gibi saçma bir şey değil.
Ancak bu kadınlardan hiçbirinin onu küçümseyip susabileceği anlamına gelmiyordu. Eğer buna izin verirse Erthyo'nun yanında kalmaya yüzü olmazdı. Erthyo bir şey demese bile kendi yüz bulamazdı.
''Ne? Sinirin mi bozuldu? Söylesene, hayatını paylaştığın ve belki de ölüm-kalım savaşına girebileceğin eşine hangi kadın güvenmez. Eğer ben bunu yapsaydım beni küçümsemez miydin?''
Sözleri ortamdaki kızların öfkesini güneşe bırakılmış buz gibi eritti. Ortamdaki görünmez baskıda yok olurken, Mia kafasını eğdi.
Eğer Qian böyle bir şey yaparsa onu kesinlikle küçümserdi. Belki de onunla görüşmek bile istemezdi.
Çünkü bu sadece Erthyo'yu küçümsediği anlamına gelmiyordu, bu onu bir nevi aşağılamak demekti. Ona güvenmediği, gücünü küçümsediği ve aldığı eğitimleri ve ölüm-kalım savaşlarının gözüne girmediğini söylüyordu. Bu onu tamamen aşağılamakla eşdeğerdi.
İşte bu yüzden Amy Erthyo'nun surat ifadesi değiştiğinde hata yaptığını anlamış ve pişman olmuştu.
''Sizin şu andaki tavırlarınızdan Erthyo'yu sevdiğinizi ve onun sizi sevdiğinizi anlayabiliyorum. Erthyo'da sizi seviyor ve size önem veriyor. Fakat siz ne hakla ona güvenmezsiniz? Erthyo'nun sizin içi ne kadar çalıştığını biliyor musunuz?''
Ortamdaki kızlar sessiz kaldı, Qian'ın sesini yükseltmesine karşılık veremediler. Çünkü haklıydı ve bundan dolayı utanıyorlardı.
''Erthyo'yu haklı çıkarma niyetinde değilim fakat size tarafsız olarak şunu söyleyebilirim.'' Kızgınlığı ve hiddeti artarken konuşmaya devam etti. Son sözleri kükreme gibi kulaklarına çarpıyordu.
''O sizin tüm yükünüzü tek başına sırtlamaya çalışıyor. Siz bu düşman kuşatmasında bir nefes fazla alın diye bir nefes az alıyor. Size güvenli zamanlar geçirmek için kendi canını önemsemeden eğitimi katlarca arttırmakta bile tereddüt etmiyor. Ancak siz...'' Sözleri balyozlar gibi kulaklarına vurdu. Hiçbiri bu açıdan düşünmemişti, kalpleri giderek acırken sessizce dinlemeye devam etti.
Qian daha fazla bağırmak istiyordu fakat bağırmanın bir sonu olmayacağını biliyordu. Haklı olacağı yerde haksız konuma düşebilir veya kavga çıkartabilirdi. Bu yüzden daha acılı ve kesin bir yöntem kullanmaya karar verdi.
''246, 1 ve bir kol.'' Qian kızlara bakarken birkaç sayı söyledi.
Kafalarını yana eğdiler. Qian'ın neyden bahsettiğini anlamamışlardı.
''Erthyo bu iki aylık eğitiminde 246 kez ölümle burun buruna geldi, 1 kolunu kaybetti ve 1 kez öldü. Tabii bu benim şahit olduğum kısım, ben devreye girmeden önce olanları bilmiyorum.''
Booom!!
Sözleri şimşeklerden daha yüksek, duygusal acıdan daha kötüydü. Tüm kızlar dondu, normalde ilgisiz olan İo bile orada gözleri açık şekilde bakmak dışında bir şey yapamadı.
''B-Büyük Kardeş ö-öldü mü?'' Ermy çökmenin eşiğinde bir sesle konuştu. Eğer kendini tutmasaydı belki de bayılacaktı.
Tepkisi normaldi. Burada sevdiği kişi ve çocukluktan beri hayran olduğu adamın ölümünden bahsediyordu. Duygusal olarak çökmese gariplik olurdu.
''Evet. Kalbi gözlerimin önünde parçalandı ve son nefesini verişini izledim. Neyseki soyları yardım etti yoksa şu anda cesedini bile bulamadan saf bir şekilde turnuvada yarışıyor olurdunuz.'' Sözlerinin acımasız olduğunu biliyordu fakat bunu yapmak zorundaydı. Yoksa bu kızlar bazı şeyleri çok geç fark edeceklerdi.
Ve işe yaramıştı. Tüm kızlar, İo ve Lucifer'da dahil, ciddi ve yıkılmış yüzlerle duruyorlardı. Hepsi Erthyo ile zaman geçirmişti ve onunla olmaya alışmışlardı. Onun olmadığı bir hayat düşünmek zordu.
Hayır! Onlar için imkansızdı! Hepsi Erthyo'ya derinden bağlanmıştı ve onsuz bir yaşam onlar için düşünülmezdi.
''Neden bize bir şey söylemedi? Eğer isteseydi ona tüm kaynakları sağlayabilirdim...'' Küçük Beyaz küçük bir sesle konuştu. Ancak konuşmasının saçma olduğunu biliyordu. Erthyo böyle bir şey yapacak biri değildi. Onları desteklemek için onlardan yararlanacak ya da onlardan beslenecek biri değildi.
O kendi yolunda ilerleyecek ve hepsini destekleyecek biriydi. Kendi yolunda ilerleyecek ve gücünü kendi oluşturacaktı.
''Ne yapmalıyız? Onu böyle kırdıktan sonra...'' Tüm kızlar aynı şeyi düşünüyordu, bir şekilde Erthyo ile konuşmalılardı.
''Merak etmeyin. Ben size bu konuda yardım edeceğim.'' Qian küçümseme ve öfkesini bir kenara atarak eski nazik, ılımlı sesine geri döndü. Kız kardeşleriyle iyi geçinmek istiyordu ve bu problemlerine birlikte çözüm bulmakta dahildi.
''Nasıl?'' Tüm kızlar Qian'a bir adım daha yaklaştı. İo, Lucifer ve Mira dışında. Bu kızlar Erthyo'nun kadını değildi. Onlarda bunu biliyordu ve bu yüzden geride kalarak onlara yer açmaya karar verdiler. Özrü de kendi yollarıyla dilemeyi düşünüyorlardı.
Ancak diğer kızlar onlara bu şansı vermedi. Onları zorla yanlarında sürüklediler ve konuşmaya dahil ettiler. Buradaki tüm kızlar bir gruptu ve hepsinin hareme girme ihtimali vardı. Olmasa bile asla dışlanmazlardı.
''Öncelikle şöyle yapacağız...''
''Ardından böyle...''
''Ve birazda böyle...''
***
''Tamam, herkes hazır mı?' Qian gruba dönerek konuştu. Resepsiyonistten Erthyo otele girerse ona bildirmesini istemişti. Erthyo çoktan otele giriş yapmış ve yukarı geliyordu.
''Evet.'' Gergin seslerle bir sürü ses birbirine girdi. Tüm kızlar hazırdı.
Belirsiz saniyelerin sonunda kapının dışında ayak sesleri duydular. Her ayak sesi, kalpleriyle ritim tutuyormuş gibi yüksek geliyordu.
Klik!
Sonunda kapı açıldı ve Erthyo belirdi.
Erthyo kapıyı açtığında karşısındaki ortama baktığında dondu. Tüm kızlar, Jenny durumu yüzünden ruhlar dünyasındaydı, gergin ve utangaç, İo dışında, bakışlar atıyordu.
Erthyo kızlara ciddi gözlerle baktı. Odaya girdi ve kapıyı kapattı. Normal bir hareketti ve kimse bunu garip karşılamazdı.
Ancak nedense kızlar bir canavarın mağarasına girdiklerini zannettiler. Kapı buradan çıkmak için son şanslarıydı ve şimdi o son şans yok olmuş gibiydi.
Erthyo depolama yüzüğünden bir şey çıkardı. Bu bir metal şeritti. %100 Mithril olduğunu görmeleri için tek bir bakış atmaları yeterliydi. Saf beyaz, gri metal şerit mithrile özgü bir renkti ve içinde hiçbir kirlilik ve ek metal yoktu.
Erthyo 4 parmak büyüklüğündeki metal şeridi avcunun içine aldı. Kolunu geri atarak arkasında sakladı ve içeride yürüdü.
Adımları düzenliydi ve bakışları sabitti fakat tüm kızlara av gibi bakıyordu. Gözlerinde gizleyemediği bir şehvet ve arzu vardı ve bu tüm kızların gergin hissetmesine neden oluyordu.
Önce İo'nun önüne geldi. Bu yaramaz kız siyah saçlarını tamamlayacak kara bir elbise giymişti. Siyah elbisesi özel bir ipekten yapılmıştı, gece gökyüzü gibi yıldızlarla doluydu ve özellikle güzelliğini vurguluyordu. Yüzünde hafif makyajla beyaz tenine renk gelmişti, siyah ve beyazın içine giren bu renk onu çarpıcı bir güzellik haline getirmişti.
Erthyo kıza kurt gözleriyle baktı. Hınzır ve aslan yürekli İo, Erthyo'nun bakışlarından dolayı gergin hissetmekten kendini alamadı. Kalbi daha hızlı atarken küçüldü.
Erthyo kızın yanından geçti ve Ermy'nin önüne geldi.
Kara saçları özenle taranmış ve kafasındaki taca göre şekillenmişti. Taç neredeyse kaybolmak üzereydi ancak kaybolmamıştı. Bu ona soylu hava katarken çekiciliğini arttırmıştı. Şaşırtıcı şekilde yeşil bir giysi giymişti, yapraklardan yapılmış gibi doğal yeşil olan giysi kolsuzdu, göğüslerinin üzerinden başlayarak aşağı iniyor, göğüslerini, yağsız belini vurgulayarak dizlerinde bitiyordu. İnce bacaklarını ve narin ayak parmaklarını belli eden yeşil topuklu giysi giymişti, ki bu şahesere son dokunuş etkisi yaratmıştı.
Seksi! Lanet olası seksi! Sadece bu kelimeler bu kızı anlatabilirdi.
Normalde avcı tarafında olan ve avcıların kralı konumunda oturan Kartal Kral soyuna sahip Ermy, küçük bir ceylan gibi heyecanlandı. Erthyo'nun dizginlenmemiş şehvete sahip gözleri onu yemek için bekleyemiyor gibiydi.
Ancak ona dokunmadı, ifadesiz suratla diğer kızlara döndü.
Yeşiller ve maviler içinde bezenmiş İreny, Kılıç kadar onurlu ve güzel görünen beyazlar içinde Mira, Siyah ve kırmızı, kan ve suikastı temsil eden tehlikeli güzellik Hiori, Kan kadar kırmızı giysi giymiş ve sırtında işlemeli savaş baltası bulunan Lucifer ve her zamankinden daha zarif ve güzel görünen Qian...
Hepsi güzelliğini katlarca arttıran giysiler giymiş, özenle makyaj yapmış ve birbirine uyan, güzelliklerini örtmeyecek, bunun yerine onları artıracak giysiler giymişti. Erthyo kızların aşırı şehvetli bedenine bakarken derince yutkundu.
Erthyo olduğu yerde durdu. Depolama yüzüğünden Saf Mithrilden yapılmış, hatta bu sefer küçük bir dünya metali damlası katılmış bir metal şerit aldı ve diğer eline yerleştirdi. Ardından onu da arkasına götürdü ve son iki kıza yürüdü.
Amy ve Mia gök mavisi ve turuncunun buluştuğu bir kıyafet giyerken, makyaj yapmamışlardı. Zaten gerekte yoktu. Kızın yüzü sanat eseri gibiydi, sanatçı ince dokunuşlar yaparken ona zarar vermekten korkmuştu sanki, özenle yapılmış bir başyapıttı.
Küçük Beyaz ise hafif gri, beyaz bir kıyafet giymişti. Bu onu çiçeklere benzetmişti, hafif yapılmış makyajı güzelliğini çarpıcı şekilde arttırmıştı. Ortamdaki ışık bu kızın güzelliğinde soluyordu. Beyaz renkli yapısıyla ortamın ışık kaynağı olmuş gibiydi.
Erthyo tüm kızlara baktıktan sonra tam önlerine geçerek tüm gruba genel olarak baktı. Ardından ellerini serbest bırakarak derin bir nefes verdi.
Fuuuuuu!!!
Pat! Pat!
Aşırı yüklenmiş bir düdüklü tencerenin gaz kaçırmasına benzer bir ses Erthyo'dan çıktı. Ancak bu yeterli değildi. Defalarca nefes alsa bile hep aynı ses çıkmaya devam etti.
Aynı zamanda iki nesne yere düştü. Grup nesnelere bakınca şaşkınlıkla iç çekti. Bunlar Mithril ve dünya metali karıştırılmış metal şeritlerdi. Dört parmak uzunluğu olan bu şeritler şu anda küçük çubuklar haline gelmişlerdi. Sıkılmaktan bu hale geldiğini belirtecek daha içeri çökmüş parçalar vardı.
''Nefes!'' Tüm kızlar derin bir nefes aldı. Erthyo'nun kendini ne kadar zor tuttuğunu yeni fark etmişlerdi. Qian bile bir an için ürktü. Eğer Erthyo tuttuğu şehvetini bıraksaydı kendine ne olacağını düşünemiyordu.
''Şu an... Kendimi çok zor tutuyorum. Bana böyle zalim bir şey yapmak için baya kinlenmiş olmalısınız değil mi?'' Erthyo ortamı hafifletmek için espri yaptı. Aynı zamanda belli bir bölgesini gösterdi.
Orada gökyüzünü delmeye hazır bir mızrak vardı. Tüm haşmeti ve onuruyla gökyüzüne bakıyor ve onu deleceğini ilan ediyordu. Giysilerinin altında olsa bile kızlar bunu açıkça fark etmişti.
''B- Bu...''
''Büyük... Gerçekten büyük...''
''Büyük Kardeşten bekleneceği gibi... tüm parçaları çok haşmetli.''
Amy/Mia ve Hiori kızarırken, Ermy, Qian kızarık yüzlerle kafalarını salladı. Mira ve İreny gözlerini kapattı fakat kaçamak bakışlar attı. Lucifer ve Küçük Beyaz ise hipnoz olmuş gibiydi.
İo sanki bir şeyi ölçüyormuş gibi kendi boyunu iki eliyle ölçtü ve uzaktan haşmetli mızrakla kıyasladı. Ardından bir gerçeği fark etmiş gibi yüzü domates gibi oldu.
''Tüm bunları neden yaptığınızı söyler misiniz? Yoksa gerçekten kendimi sizi yemekten alıkoyamayacağım.'' Erthyo kızları tararken şehvetini kontrol etmek için tüm gücünü kullanıyordu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..