Erthyo tekniği ''Gelişmiş'' seviyeye getirdiğinde, yıldırım elementi artık o kadar güçlü değildi. Bir anda tükenmiş gibiydi. Kozadan çıkma hissiyle beraber anında büyük miktarda yıldırım elementi tekniği seviye atlatmak için harekete geçmişti. Bu da bedenindeki yıldırım elementini dengelemişti.
Kafasındaki soruların kaybolması ve tekniği başarıyla bir üst seviyeye taşımasıyla rahat nefes verdi. Ancak bu aklına başka bir soru getirdi.
''O zaman bu Boyut Kesen Sonik Kesişin de bir üst seviyeye geçtiğinde diğer seviyelerini öğreneceğim anlamına mı geliyor?'' Bilinmeliydi ki tüm Boyut Kesen Sonik Kesiş tekniği Erthyo'da vardı. Fakat bu tüm teknik değildi. Boyut Kesen Sonik Kesiş sadece bir tekniğin basitleştirilmiş hali ya da alt tekniğiydi.
Bu yeni öğretiler Erthyo'ya yeni bir yol açmıştı. Ufkunu büyütmüştü.
Erthyo düşüncelere dalmışken ortamda birkaç ses duydu ve kendisine gelen birkaç ayak sesi duydu.
Kafasını kaldırıp baktığında köprüde karşılaştığı grubun ona geldiğini gördü. Yüzlerinde alaycı bir sırıtma dışında hiçbir şey yoktu. Özellikle gözlüklü ve disiplinli görünüşlü adamda, sanki zaten haklı olduğu bir konuda başarıya ulaşmış gibi bir tepkiyle üstüne geliyordu.
Erthyo derin bir nefes verdi.
''Merhabalar ''dostum!''. Sizi birkaç dakikalığına ağırlayabilir miyiz?'' Kalabalığın ona bakan bakışlarını önemsemeden dostum kelimesini baskılayarak konuştu.
Erthyo karşısındaki adamların köprü konusunda konuşacaklarını anında anladı. Ancak onlarla gitmesi için hiçbir sebep yoktu ve istemiyordu. Bu yüzden reddetti.
''Reddediyorum.'' Ardından gözlerini kapattı.
''Ama gelmek zorundasın.'' Gençlerin arasında birini kötü bir sesle söyledi. Erthyo'yu ne olursa olsun götürmek niyetindeydi.
''Ve? Bunu sen mi yapacaksın?'' Erthyo'nun dudakları yukarı kıvrıldı. Bu çekiciliğini arttırırken gruptaki kızlar istemsizce kızardı.
''H-Hayır fakat...'' Aynı genç bir süre etrafına baktı. Sonunda Sakura Yue'nin etrafındaki insanlarla konuştuğunu görünce yüzünde anlamlı bir ifade oluştu.
''Prensesimiz öyle istiyor. Yani itaat etsen iyi olur.'' Genç yardım almak için gözlüklü adamı hafifçe dürttü.
Gözlüklü genç hızlıca konuyu anladı. Sakura Yue'nin ismini kullanmak biraz adice olsa da Erthyo gibi birini anca böyle bir şey caydırabilirdi. Bunu açıkça bildiği için kafasını salladı.
''Evet, Prensesimiz gelmenizi istiyor.''
Erthyo tabii ki onların yalan söylediğini biliyordu. Fakat yüzlerine vurmadı. Artık bu iş çok uzamıştı ve eğer burada bitirmezse başını daha da ağrıtabilirdi. Bu yüzden her şeyi bir anda bitirmeye karar verdi.
''Tamam sizinle geliyorum.'' Kabul etti ve ayağa kalktı.
Grup bunu duyunca hızlıca arkaya döndü ve yürümeye başladı. Fakat aynı zamanda birbirlerine yaklaştılar ve ne yapacakları hakkında beyin fırtınası yapmaya başladılar.
Buraya gelirken herhangi bir planları yoktu. Akıllarındaki fikir onu yerel polise şikâyet edeceklerini bildirerek gözünü korkutmak ve özür dilemesini sağlamaktı. Ancak Erthyo ile göz göze geldiklerinde bu fikir anında kafalarından silindi. Bunun yerine Sakura Yue'nin ismini istemsizce kullanmışlardı.
Grup fazla düşünemeden Sakura Yue'nin grubuna gelmişlerdi. Yue takım arkadaşlarıyla bir toplantının içindeydi, onların aksine Yue'nin etrafında dolaşabilecek kişiler Dünya Krallığının seçilmiş kişileriydi. Tüm bir yıllık zorlu eğitimden sonra en parlak yıldızlardı.
Özellikle birkaç kişi Yue ile eşit şekilde konuşabiliyordu. Bunlar Yue'ye benzeyen genç bir çocuk, kırklı yaşların başında bir adam, Siyah bir pelerini olan, hafif makyajlı gülümseyen bir adamdı. Hepsi kendi özel aurasını yayarken Yue ile özel bir toplantı yapıyor, geri kalanlar bir adım arkada durarak onları dinliyordu.
Grup kendi konuşmalarına dalmışken ayak seslerini duyunca, seslerin geldiği yöne döndüler. Başta yüzlerinde herhangi bir şey yoktu, hatta bazıları kafasını çevirdi ve konuşmaya devam etmek istedi. Ancak grubun arkasından takip eden Erthyo'yu görünce yüzleri değişti.
''Kahraman Katili, neden burada?''
''Erthyo neden burada?''
Bunlardan ilki korku dolu bakışlardı. Çünkü bu kişiler Kahraman Katilinin ününü duymuş kişilerdi ve bugün ki öldürme niyetini hissetmişlerdi. Yüzlerindeki ve ruhlarındaki korku çoğu insanda vardı. Diğer tepki ise şaşkın bir tepkiydi, bu kişiler Erthyo'nun öldürme niyetine dayanamamış sınıf arkadaşlarıydı.
Öldürme niyeti ortamı kapladığında nefes almak bile onlar için zordu. Bu yüzden Erthyo'nun yüzünü görememişlerdi. Ancak şu anda gördüklerinde ve efsanevi Kahraman Katilinin o olduklarını gördüğünde soldular.
''Erthyo-san burada ne yapıyorsun?'' Sakura Yue Erthyo'yu görünce gülümsedi ve yanına gitti. Erthyo ile uzun süre sonunda konuşmak ve katana üzerine tartışmak istiyordu.
Erthyo'yu getiren grup, özellikle fikri ortaya atan kişi ve disiplinli genç, Sakura'nın Erthyo'ya dost canlısı bir şekilde yaklaştığını görünce akıllarındaki fikirlerin çöktüğünü hissetti. İkilinin arasında arkadaşlık gibi bir bağ vardı ve bu göz alındığında kendilerinin konuşmaları basitçe işe yaramayacaktı.
''Onu konuşturmamalıyız.'' Akıllarında geçen fikir buydu. Ancak işleme sırası gelince çok gecikmişlerdi.
''Buradaki kişiler senin beni çağırdığını söyledi.'' Erthyo konuşurken gülümsedi. Bu sevimli japon kızının etrafındaki atmosfer onun yanındaki kişilere iyi geliyordu, buna Erthyo'da dahildi.
''Oh öyle mi? Ben öyle bir şey söylemedim. Bir şey mi oldu?'' Yue kendi ismini kullanmalarından hoşlanmamıştı. Özellikle Erthyo'ya karşı.
Sakura Yue'nin kılıç benzeri gözleri üstlerine inince grup titredi. Akıllarındaki planlar tamamen çökerken yüzleri çirkin bir ifade aldı.
Yue bıkkınca iç çekti.
''Bunu sizle defalarca konuşmuştuk. Ve sizin arkanızı toplamaktan bıktım. Önce bir Kralı, ardından Göksel Irktan bir yetkiliyi eleştirdiniz. Şimdi de benim arkadaşımı eleştiriyorsunuz. Sırada ne var? Ben mi?'' Sözleri ortamdaki insanların gruba küçümseyerek bakmasına sebep oldu. Güçsüzlerdi fakat herkesi eleştiriyorlardı, bir gün bunun yüzünden öldürüleceklerdi.
Erthyo bile şaşkındı. Bu grubun bu kadar cüretkâr olacağını beklemiyordu. Kral, Göksel Irk yetkilisi ve sonra kendisi... Yeni doğan buzağıların kaplanlardan korkmadığını bugün görüyordu.
''Bence bu grubu geri göndermen en iyisi. Yoksa başına çok büyük sıkıntı açacaklar. Belki Dünya Krallığının yıkılmasına sebep bile olabilirler.'' Bazı kişiler umursamaz olsa da bazı güçlü kişiler aşırı takıntılı ya da kinci olabiliyordu. Bir gün bu insanlara denk geldiklerinde acı çeken Yue olacaktı.
''Anlıyorum. Öyle yapacağım.'' Sakura Yue kafasını salladı ve derin iç çekti. Ardından grubu yanına çağırıp yarın onları geri göndereceği hakkında konuşmaya başladı.
Erthyo artık burada işinin olmadığını biliyordu. Gitmek için döndü fakat adım atmadan önce arkasını dönerek gruptaki sınıf arkadaşlarına baktı.
''Heh...'' Tek bakışı onları ruhuna kadar sarsmıştı. Yere düştüler, burunlarından ve ağızlarından kontrolsüzce salya ve çeşitli sıvılar çıkarken nefes almak için çabaladılar.
Erthyo eski yerine gitti ve oturdu. Yaptığı son gösteriden sonra kimse ona yaklaşamadı. Bu sayede zamanını sessizce Dünyalar Atlayan Adıma alışmak için harcadı. Gerçek deneyimden uzakta olsa bir şeyler anlayabiliyordu.
Birkaç saatin sonunda elindeki kristal titremeye başladı. Görüşü bulanırken, bedeni çekildi. Gözünü tekrar açtığında turnuva alanındaydı.
''Tebrikler. Kristal almayı başaranlar diğer tura geçti. Ayrıca seçilen birkaç yüz kişide diğer tura geçti. Hepinizi tekrar tebrik ederim. Bugünlük turnuva bitti. Diğer tur yarın yapılacaktır.'' Sunucu katılımcılara bildirdikten sonra seyircilere veda konuşması yapmaya başladı.
Ayağa kalkmadan önce mızrak niyetini ve Dünyalar Atlayan Adımın durumuna baktı. Onlarında geliştiğini görünce rahat bir nefes verdi. Orasının fiziksel dünya olduğunu düşünüyor olabilirdi fakat bir problem çıkmasından korkuyordu.
Ancak endişeleri boşunaymış. Hiçbir şey olmadı.
Erthyo Qian'a döndü. Görmek istediği kızı görünce bakışları nazikleşti. Qian'ın yokluğunda çok yalnız hissetmişti, o yokken sanki bir parçası eksik gibiydi.
Ding!
Erthyo bir şey söylemek istedi fakat ruh kristali titredi. Bu ruh kristali parasını yükselttiği Zaman Kavramı ve Kâğıt parçası içindi, eğer başka biri onunkinden fazla para verirse anında haberi olacaktı.
''Qian hadi gidelim.'' Erthyo Qian'ın eline uzandı. Qian elini tuttu fakat hareket etmedi.
''Kocam, kız kardeşlerimle tanışmak istiyorum. Sen işini yaparken bende onlarla tanışayım. Ne dersin?'' Gözünde garip bir ışıltı vardı fakat Erthyo bunu fazla kafaya takmadı. Qian öncelikle üzüleceğinden diğer kızlara bir şey yapmazdı. Ayrıca Erthyo onun bir şey yapmayacağına güveniyordu.
''Tamam.'' Qian'ın elinden çekti ve dudaklarından güzel bir öpücük aldıktan sonra alanı terk etti.
Qian yüzü kızarık bir şekilde kaçan Erthyo'nun arkasından yeri tekmeledi. Kalabalık içinde bu kadar cüretkâr olduğu için onu lanetliyordu ancak yüzünde gülümseme vardı.
Kızları bulması için fazla aramasına gerek kalmadı. Ona kıskanç bakışlar atıyorlardı ancak düşmanca değildi. Erthyo ile bu kadar yakın olmasını kıskanıyorlardı.
''Merhabalar. Burası konuşmak için uygun değil. Kız kardeşlerim, lütfen beni takip edin. Sizi odamıza götüreceğim.'' Qian onlara ışıltılı bir suratla baktı. Tüm kızlara, Amy/Mia ve Küçük Beyaza bile dostça davranıyordu. Bu da Qian hakkındaki görüşlerini iyileştirmişti.
Grup Erthyo ile konuşmak istese de Qian'ı takip etmeye başladı. Erthyo'nun onlara kırgın olduğunu biliyordu. Bu yüzden duygularının sakinleşmesini beklerken Qian'la konuşmak kötü bir fikir değildi.
***
Erthyo Martin'e dönüştü. Eser salonuna geldiğinde etraf sessizdi. Sonuçta turnuva yeni bitmişti ve insanların heyecanı daha sönmemişti.
Sessiz dükkânda gezinirken etrafı inceledi. Çoğu eşyanın çoktan rezerve edildiğini gördü. Kuytuda bulunan bir dükkân için bu çok iyi bir şeydi. Erthyo bu dükkân sahibinin gizlenmiş bir uzman olması gerektiğini düşünmeye başlamıştı.
Ancak üstünde fazla durmadı. Onu etkileyen bir şey yoktu.
Odada giderken Kâğıt parçasının fiyatına baktığında şaşırdı. Garip bir şekilde hiç para yükseltilmemişti. Üstünde ismi ve verdiği fiyat yazıyordu.
Zaman Kavramına gittiğinde onunda aynı şekilde fiyatının ve üstündeki rezerve eden kişinin isminin değişmediğini gördü.
''Garip...'' Normal işlemlere göre, dükkân sahibinin ona verdiği kristal sadece karşı taraf fiyatı yükselttiğinde ya da üçüncü bir taraf çıktığında parlayacaktı. Bunun dışında parlama eşyanın çalınması gibi anormal durumlar dışında olmayacaktı.
Vardığında dükkân sahibi onu bekliyormuş gibi ayağa kalktı. Erthyo bu kişinin algısıyla tüm dükkânı, o girdiği anda sardığını fark etmişti. Bu yüzden tepki vermedi.
''Merhabalar efendim.'' Dükkân sahibi formaliteden saygısını gösterdi. Erthyo'ya çay doldurdu ve yanındaki koltuğa oturmasını işaret etti.
Erthyo elini kaldırdı. Burada fazla kalma niyeti yoktu, ne de çay içme.
''Gerek yok. Konuya gel. Neden beni çağırdın?'' Erthyo olduğu yerde dururken sordu.
''Ehem, O zaman size söyleyeyim.'' Erthyo'nun formalite saygısını umursamadığını fark edince öksürdü ve normal haline geri döndü.
''İsteğin üzerine çalılarda dolaşmadan, direkt konuya geleceğim. Rakiplerin senden onlara yüz vermeni istiyor.''
''Hm?'' Erthyo kaşlarını çattı. Buradaki kelimeyi anlamadı. Ondan geri çekilmesini mi istiyorlardı? Eğer öyleyse hiçbir yolu yoktu.
''Düşündüğün gibi değil. Senden sadece bunu daha durgun bir zamanda yapman için onlara yüz vermeni istiyorlar.'' Dükkân sahibi Erthyo'yu kışkırtmamak için detaylıca açıkladı. Sonuçta karşısındaki arkasını göremediği yaşlı bir canavardı. Eğer gerçekten güçlü biriyse onu kışkırtmak kimsenin yararına olmazdı.
''O zaman böyle...'' Turnuva şehrinde, her krallığın sadece 3 temsilcisi ve belirli miktar yarışmacısı şehre girebilirdi. Bu diğer yarışmacıları ve kara atları bastırmalarını önlemek için ve temsilcilerini korumak için getirilmiş bir kuraldı.
Ve ana odak turnuvaydı. Diğer alışveriş ve gizli hazineler ikinci plana atıldı. Bu yüzden yanlarında çok para getirmemişlerdi. Eğer Erthyo bunu kabul ederse düzenli para akışıyla onu bastırabilirlerdi.
''Hiçbir yolu yok. Bu eşyalar benim için çok önemli, bu yüzden taviz vermeyeceğim. Lütfen işlemlere devam edin ve sadece diğer taraf para koyarsa beni bildirin.'' Erthyo gitmeden ve arkasında çaresizce gülen dükkân sahibi bırakmadan önce soğuk tonda konuştu.
Bu konuda taviz veremezdi. Ne kadar güçlü olursa olsun, düzenli bir para akışı yoktu. Krallığı bile düzenli para kazanmak için birkaç yıla ihtiyacı vardı. Ateş geri dönmediği sürece de yüklü miktarda para kazanabileceğini zannetmiyordu.
Ve böyle bir durumda bir krallık ve İki büyük ırk gibi arka planları olan kişilerle para kapıştırırsa sadece bir aptal olurdu.
Krallıklar buraya para getirme niyetiyle gelmediği için az miktarda parayla duruyordu. Taraflar ise yeni yerleştikleri ve bir turnuva düzenledikleri için az miktar paraları vardı ya da paraları olsa bile onun gibi, tek bir insana karşı paralarını harcayamazlardı.
Ve bu da karşı tarafın kendi parasını kullanacağı anlamına geliyordu.
Konu kişisel zenginlikse Erthyo bu şehirdeki en zengin insandı. Depolama yüzüğündeki tüm paranın miktarını bile bilmiyordu.
İki ırkı kışkırtmaya gelince, işi bittiğinde Martin'i bir daha kullanmazdı ve bu konu daha fazla onu ilgilendirmezdi.
Erthyo ortamı terk ettikten sonra kalabalıkta dolaştı, geceye kadar bir sürü yer gezdi ve bir sürü yerden girip, dolambaçlı yoldan çıktı. Onu takip eden kişileri atlattığında ay gökyüzünde gururla duruyordu.
Erthyo eski haline döndü ve oda kartını göstererek odasına çıktı.
Klik!
Kapıyı açıp içeri girdi. Ancak bunu yaptığında şaşırtıcı bir sahne gördü. Neredeyse kendini kaybetmesine neden olacak bir sahneydi. Öfkeden değildi.
Şehvetten dolayıydı.
****
''Ret mi etti?'' İki gencin bulunduğu bir otel odasında kibirli bir ses çıktı.
Oturdukları yer devasa bir dağın tepesiydi. Dağ haşmetli bir kılıç gibi gökyüzüne uzanıyor, bulutları deliyordu. Bulutlar, sisten daha kalın fakat bulutlardan daha ince bir örtü gibi ortamı doldurmuştu. Bu ortama gizemli bir çekicilik katmıştı.
Güneş ısısı ılıktı ve etraftaki ışık gözleri rahatsız etmeyecek şekildeydi. Büyüleyici dağ manzarası ile birleşince müthiş bir görüntü oluşturuyordu.
Burası Turnuva Şehrinin 1. sıradaki oteli Dağ Şeridi Oteliydi.
Bu odada bir hizmetçi, kitap okuyan bir genç ve onun karşısında siyah saçlı bir genç vardı.
Kitap okuyan genç yakışıklıydı. Beyaz kısa saçı, keskin göz ve çene hatları vardı. İki gözünün biri beyaz, diğeri altın sarısıydı. Bu gariplik kötü görünmek yerine onun çekiciliğini arttırıyordu. Dudaklarındaki kendinden emin gülümsemesi kadınları kendine çekiyordu.
Erthyo gibi gelişmiş, iyi yapılı bir beden yerine, sıska sayılabilecek bir bedene sahipti. Hafif kasları vardı ve tüm tablo yakışıklı, göze hoş bir yüz çıkarıyordu.
Onun karşısındaki genç bir o kadar iyi bir görünüşe sahipti. Beyaz saçlı, kibirli gencin aksine sakin bir yapısı vardı. Ancak gözlerinin derinliklerinde saklı habis ve soğuk parıltılar gizli olmuyordu.
Kısa kesilmiş saçlarıyla birleşik iyi yapılı bedeni, iyi eğitim aldığını gösteriyordu. Ayrıca karşısındaki gençten hiçte zayıf olmayan bir aura yayıyordu. Bu kimsenin onu küçümsememesi gerektiğini belirtiyordu.
''Sen ne düşünüyorsun?'' Kibirli genç, ilginç bir oyuncak bulmuş gibi gülümsedi.
''Savaşmak istiyorsa savaşırız. Ancak unutma, senle bir takım değilim. Sapkın Tarafın turnuvadan ve yerleşmeden dolayı bana ayıracak parası yok, en azından bu ay için. Bu yüzden tüm paramı kendime saklıyorum.'' Erthyo'nun tahmin ettiği gibiydi, tarafların parası bu turnuvada suyu çekmişti ve toparlanmak için zamana ihtiyaçları vardı.
Kibirli, beyaz saçlı genç başını salladı. ''Zaman Kavramını kısaca inceledim, çok değerli bilgiler içeriyor. Bu dünyada çıkmış olmasa ve şansımıza burada olmasaydık üst sıradakiler çoktan bunu bulmuş olabilirdi. Bu yüzden seninle takım yapma düşüncem benimde yok.''
''O zaman herkes tek başına savaşıyor.'' İkili birbirini onayladı ve parayı yükselttiğini bildirmek için iletişim kristallerini çıkarttılar.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..