Emma Kai'yı gördüğü anda şok olmuştu. Emma ölmeyi beklerken onu yine Kai kurtarmıştı. Emma istemese bile içinde Kai'a karşı hissettiği şeyleri inkar edemezdi. Bir yandan da yerde kanlar içinde yatan adama nasıl bu kadar soğuk bakışlarla bakabildiğini anlayamıyordu.
Gerçekten onu öldürmüştü. Kai gerçekten birini öldürmüştü. Emma önündeki bu kişinin bir katil olduğu gerçeğini inkar edemedi.
Emma girdiği şoktan bir süre çıkamadı. Bir adam bir de Kai'a baktı. Kai'ın sarı saçlarına bir kaç damla kan bulaşmıştı.
Kai elini uzattığında Emma önce tutamasada annesini görünce hemen kalkması gerektiğini anladı. O burada şaşkınlığı ile mücadele ederken annesi yaşamaya çalışıyordu.
Kai'ın elini tutup kalkmaya çalıştığında bacağında bir acı hissetti. Aynı zamanda acıyı hissettiği anda yanma hissi de beraberinde gelmişti.
"Ahh! Bu... Bu da ne?"
Emma bacağına giren şeyi görünce bir an ne yapacağını bilemedi. Duvardaki pencerenin camlarından biri bacağıma girmişti. Çok korkutucuydu. Patlamadan bir yanma acısı çekmemiş olsa da bu camın acısı da en az onun kadar kötüydü. Böyle bir ortamda açık bir yara daha kötü bir sonuca neden olabilirdi. Bacağını kaybedebilirdi!
Emma panik yaptı. Kai ise bunu hemen fark etti.
Yara en az 15 cm genişliğindeydi. Çok derine girmese de yine de iz bırakacak gibi görünüyordu.
Emma'nın ayağa kalkamadığını gören Kai hızlıca hareket etti ve Emma'yı kucağına aldı. Emma buna karşı tepki veremedi. Normal şartlar da utanır ve yüzü kızarırdı fakat annesine odaklanmaktan bunlara vakti olmadı.
"Gerçekten şu anda bile utanıyorsun.
Eğer gitmemiz gerekmese şu an burada seninle dalga geçerdim. "dedi
Kai. Emma bakışlarını annesine çevirirken Kai Emma'nın ne düşündüğünü anlamış gibi konuşmaya başladı.
"İyi olacak, ambulansı ve polisi çağırdım. Burada bir izimiz kalmaması için hiç bir şekilde bir yere dokunma ve rahat dur. Ne yazık ki annenin uyandığını görmeyeceksin ama güven bana. O iyi olacak. "dedi Kai. Emma başını salladı. Ona zaten veda etmişti. Tek istediği onun güvenliğiydi ve görünüşe göre o gitmeden bu gerçek olmayacaktı.
Kai Emma ile beraber duvardan dışarı çıkarken Güneş Emma'nın yüzüne vuruyordu. Emma kollarını Kai'ın boynuna dolayıp başını da göğsüne yaslayınca rahatladı. Ne kadar utansa da yine de kafasını kaldırmadı. Şimdi sırası değildi. O yaralıydı. Dinlenmeliydi. Özellikle önceden de ayağı yaralı olduğu için şimdi işler onun için iyice kötü olmuştu.
Kai 5 dakika boyunca Emma'yı kucağında taşımaya devam etti. En sonunda Emma'nın aklına tekrar az önce yaşadığı olay geldi. Gerçekten birini öldürmüştü. Kafasını ikiye yarmıştı. Daha 14 yaşında. Bu yaşta bir katil oldu. Emma nefes alamadığını hissediyordu. Yüzünü Kai'a çevirdiğinde sanki hiç kendisini taşımıyormuş gibi yürüdüğünü fark etti. Soğuk bakışları yeniden yüzüne hakim olmuştu fakat Emma Kai'ın sadece ne yapması gerektiğini bilmediği için böyle baktığını biliyordu. Düşünüyordu.
"Eşyalarım?"
"Jace bizden daha hızlı. Çoktan alıp dönmüş bile olabilir."
"Beni nasıl o kadar hızlı buldun? Evimiz yakın olsada bu kadar hızlı bulamamış olman lazımdı."dedi Emma. Kai bir anda kafasını aşağı indirince dudakları birbirine değecek gibi oldu fakat Kai direk kendini geri çekti ve bunu engelledi. Belli ki şu anda romantik bir sahne için hiçte uygun bir zaman değildi.
Kai ileri bakmaya devam etse de yüzü hafiften kızarmıştı. Emma bu ufak kızarmayı fark edince içindeki mutluluğa engel olamadı. Gerçekten Kai sürekli taştan bir adammış gibi davranıyordu. İnsanlar duygularını bu kadar saklamak zorunda değildi.
"Rüyamda görmüştüm. O gün orada neler olacağını biliyordum. Hemen eşyalarımı Jace'in yanına bırakıp buraya geldim fakat duvarı çoktan patlatmıştı. Bende gelebildiğim kadar hızla gelip adamın kafasını yardım. Bu kadar." dedi.
" Nasıl hissediyorsun? Az önce birini öldürdün. " dedi Emma. Kai Emma'ya baktı ve ardından derince iç çekti.
" Birini öldürmek zor bir konu olduğunda hayatımı kaybedeceğim. Yaşamak için öldürmek zorundasın. Eğer yaşamak için öldürmen gerekirse lütfen yaşamayı seç. "dedi Kai. Kai ne kadar doğru şeyler söylediğini inansa da Enma onun için hala aynıydı. Kırılgan küçük ve yalnız. Böyle şeylere alışamazdı.
" Her düştüğünde seni kaldırmak istiyorum. Bunun için ve birini öldürmek zorunda kalmaman için elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsin."
Emma bu sözlerdeki iyi niyeti anladı fakat bu onun hoşuna gitmedi. Yardıma muhtaç küçük ve zavallı bir kız olmak istemiyordu.
Güçlü bir erkek gibi savaşçı olmak istiyordu. O da bir kahraman olmak istiyordu.
" Bu günden sonra bir daha asla sana muhtaç olmayacağım. Sana yük olmayacağım. "dedi Emma. Kai Emma'ya bakıp gülümsedi. O gülümsemenin altında çokça anlam çıkartılabilirdi ama Emma hiçbirini düşünmedi. Artık bununla zaman kaybetmek istemiyordu. Başını Kai'ın göğsüne yasladı ve gözlerini kapattı. Kararlılığı zirve yapmıştı.
Bu anın mutluluğunu yaşamadı. Bir gün gelecek sadece pişmanlıkla iç çekebilecekti.
******
Emma uyandığında bir arabanın içindeydi. Ya da karavan desek daha doğru olur. Kafasını yana çevirdiğinde Kai'ı gördü. Ayaklarını uzatmış etrafı seyrediyordu.
"Neredeyiz?" dedi Emma. Kai Emma'nın uyandığını fark edince ona döndü.
"Seni diğerlerinin yanına getirdim. Jace de bu aracı getirmişti. Öncelikle Jace'in bir arkadaşına uğrayacağız. Jace zaten o kişi için buraya gelmiş. Şifacı da olduğundan bize yardım edebilir."
Kai'ın sözleriyle Emma ayağına bakarken ayağının ne kadar kanamış olduğunu gördü. Bacağı bembeyaz olmuştu. Bir bezle bağlamışlardı ama nereden baksan Jack'in yarasından iyi değildi sargı.
Emma etrafa bakarken diğerlerinin çevresinde olmadığını fark etti. Hatta yattığı yer bir araçtan çok odaya benziyordu.
"Arka tarafta olduğumuzdan fark etmemiş olabilirsin. Onlar ön tarafta, Jace'in yanında. Sen burada uyu, vardığımızda seni uyandıracağım." Emma kafasını kaldırıp 'evet' anlamında başını salladıktan sonra arkasına yaslandı. Kai Emma'ya gülümserken Emma de utandığı anlaşılmasın diye kafasını çevirip camdan dışarıyı seyretti.
Anlamamış olacak ki bu sefer Emma ile dalga geçmedi sadece odadan çıktı ve ön taraflara gitti. Emma onun gitmesiyle kafasını yastığa dayadı ve derin bir uykuya daldı.
Kai aracın ön tarafına ilerlediğinde camdan dışarıya bakıyordu. Yolları uzundu. Jace'in tanıdığı kişinin kaldığı yer başka bir şehirdi. Orası da buraya 2 saat uzaklıktaydı. Aynı zamanda akademiden de uzaklaşıyorlardı. Yolları biraz uzamış olsa da akademiye kadar bu yaralı insanlarla dayanamazlardı.
Şöför koltuğunda Jace'i ve yanında da diğerleri koyu bir konuşmaya girmişlerdi. Jace şöför koltuğuna otursa da bu sadece insanları kandırmak içindi. Aslında Jace aracı kullanmıyordu. Araç kendisi hareket ediyordu. Bunlar akademinin icatlarıydı ve aralarından en basit olanlarından biriydi. Tabii Kai sadece akademinin olduğunu biliyordu.
"Jace şu arkadaşından bahsetsene biraz. " dedi Kai. Kai'ın sözleri ile Jace biraz düşünceli oldu. Bu düşünceli anılar bir süre sonra utanma haline büründü. Bu oldukça şaşırtıcı ve komik bir görünüm sundu. Diğerleri gülerken Jace de onları susturmaya çalıştı fakat işe yaramadı. En sonunda söyledi.
"Eski sevgilim. "
Bu sadece onların daha da gülmesine sebep oldu. Anlaşılan Jace hala eski sevgilisini unutamamıştı. Orada havalı bir şekilde davranmaktan utanmıyor muydu? Özellikle şimdi bir ezik gibi davranırken.
Jace 3'lüye ciddi bir bakış atınca hepsi gülmeyi kesti.
"Onunla... Kötü bir şekilde ayrılmıştık. Onu gerçekten seviyordum fakat yaptığım bir hata yıllarımı ondan uzakta yaşamama sebep oldu. Bir hata herşeyi kaybettirdi. Ondan bana kalan tek şeyse bir bronştu fakat onu da kaybettim."
Kai elini cebine götürürken gerçekten bronşun düşmemiş olduğuna şaşırmıştı. Onca macera da hiç bir şey olmamıştı.
Kai bronşu eline alırken Jace gözlerini açmış bir şekilde bronşa baktı. Şaşırmıştı. Bu nasıl bir şanstı.
"Sanırım bundan bahsediyorsun." dedi Kai. Jace bronşu eline alırken bakışlarından eski zamanlara gittiğini anlayabilirdiniz. Jack ve Kevın onun bu bakışları ile daha da fazla güldüler ve dalga geçtiler. Bu çocuk bir bronşa kaybettiği çocuğu gibi bakıyordu.
"Biz seni ararken okulun arkasında bulmuştum. Sanırım seninmiş." Jace bronşa özlemle bakarken üçlü gerçekten Jace'in o kızı ne kadar sevdiğini gözlerinden anlayabiliyordu.
"Teşekkürler."
"Her zaman beyfendi. " dedi Kai.
Kai boynunu eğip selamlarken herkes gülmeye başladı. Belki de bu anlar çok uzun sürmeyecekti. Çünkü Kai Jace güldüğünde yüzünden bir çatırdama sesi duyduğuna yemin edebilirdi.
Akademi pek de gülmeye vakit bulabilecekleri bir yer gibi görünmüyordu.
Kai ve diğerleri gülerken araba bir anda durunca hepsi etrafına baktı.
Jace neden durduklarına baktığında yüzünde bir gülümseme belirdi. Kai ve diğerlerine döndüğünde artık neden gülmüş olduğunu anlayabiliyordunuz. Varmışlardı. Ve varış noktaları kesinlikle sıradan bir yer değildi.
"Karşınızda eski Amerika'nın en kalabalık şehri ve şimdiki Amerika'nın en eski şehri. Eski adıyla
New York! "
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..