Kai sonunda Emma'nın uyanmayacğını anladığında onu dürterek uyandırdı. Emma boş boş etrafa bakarken Kai nazikçe çenesinden tutup kendisine çevirdi.
"Hadi geldik. Gitmemiz lazım."Emma Kai'ın çenesine koyduğu elinden kurtulurken kafasını geri yastığa koydu. Uyumaya devam edecek gibi görünüyordu. Yarı uykulu bir şekilde konuştuğunda Kai kendini gülmemek için zor tuttu.
"Banane, ben uyuyacam siz gidin! " Kai kaşlarını çattı ve sinirle Emma'ya baktı. O sırada Emma'nın durumun ciddiyetini anlamadığını biliyordu. Fakat Emma'nın da suçu yoktu. Bacağı gerçekten ağrıyordu ve dışarı çıkmak istemiyordu. Yürümenin bir işkence gibi olacağını biliyordu. Eğer bir şifacı varsa onu burada iyileştiremez miydi?
"Seni burada yalnız mı bırakayım?"dedi Kai. Emma gözleri kapalı bir şekilde kafasını Kai'a çevirdi ve bir süre öyle Kai'a baktı.
"Hayır beni burada yalnız bırakma. Sen de kal."dedi. Söylediklerinin pek farkında görünmüyordu. Kai ona bakarken kalkmayacağını anlamıştı. Ve bu çocuğun tembelliğini de algılayabiliyordu. Anlaşılan Emma sadece bacağı yüzünden değil, tembellik ve uyku sarhoşluğu yüzünden de kalkmak istemiyordu.
"Sanırım seni götürmek için geride kalanın ben olmasının sebebi buydu." dedi Kai. Yüzünde bir gülümseme oluşmasına engel olamamıştı. Elbette böyle bir şeyin gerçekleşme ihtimali için Emma ile en samimi olan geride kalmıştı. Jace yaralı insanların oldukça mızmız olabileceğini söylemişti.
Kai Emma'nın bacağındaki yaraya dikkat ederek onu kucağına aldığında Emma hala uyumaya devam ediyordu. Karavandan çıkıp New York'un içlerine doğru giderken yoldan geçenler onlara bakıyordu. Hepsi de ergenliğin ve gençliğin ne kadar utanmazlaştığını düşünüyordu. Yine de bir şey söylemediler. Gençlerin çeneleri onların çenelerinden çok daha iyi çalışıyordu. Eğer bir konuşmaya girseydiler aptal durumuna düşebilirlerdi.
Bu sırada da Kai şehir hakkında neler bildiğini düşünüyordu.
Şehir eskiden dünyanın en ünlü başkentlerindenmiş fakat 2116 yılında yeni çağ savaşında Amerika'nın Yeni Amerika olarak değişmesiyle burası da eski halinden daha değişik bir hal aldı.
Teknolojik hiç bir şey kullanılmazken onun dışında herşey serbestti. Ülke buraya Vali atamıyordu. Çünkü bu kişilerin yapabileceği şeyleri biliyordu. Ülkenin bu tarafı yoğun bir nüfusa sahipti ama insanlar mutlak bir düzene kurulduklarından nüfus hiç de fark edilmiyordu.
Kai Seattle da yaşasa da orasının yeni adı Yeni Seattle idi. Her ülke kendi çapında değişmişti. Artık kimse eski haline dönmeyeceğini söylerken o günden bu güne hiçbir şekilde ülkeler arasında savaş çıkmadı. Yaklaşık 800 yıl olmuştu.
New York da hala büyük gökdelenler olsada Kai'ın duyduğu söylentilere göre bölge eskisinden çok daha sessizmiş. Araçlar olmadığından dolayıydı büyük ihtimalle.
Kai ve Emma bir süre geçtikten sonra sorarak yolu bulmuşlardı. Onları gören insanlar ilk başta yolu anlatmak istemese de Emma'nın bacağında ki yarayı görünce sarı saçlı oğlanın bu yüzden kızı taşıdığını düşünmüşlerdi. Bu yüzden de onlara yolu tarif etmişlerdi.
Kai ve Emma gelmeleri gereken yere geldiklerinde Emma hala Kai'ın kucağında uyuyordu. Kai onu biraz dürttüğünde kendine geldi. Uyanır uyanmaz güneş yüzüne vurunca ise elini yüzüne siper etmişti. Bacaklarına ve beline dolanmış elleri hissetmiyor gibiydi.
"Neredeyim ben?" diye sordu saf bakışlarıyla. Kai gülerken Emma'ya baktı.
"Kucağımdasın." dedi küstah bakışlarıyla Kai. Emma'nın hemen gözleri açılırken Kai'a tokat atmaya çalıştı. Ama Kai ağzı ile elini yakaladığında elini geri çekmek zorunda kalmıştı. Yüzünde bir iğrenme ifadesi oluştu.
"İğrençsin." Kai gülerken Emma Kai'ın kıyafeti ile elini siliyordu. Bu gerçekten mide bulandırıcıydı. Salyası hep eline bulaşmıştı ve dişleri yüzünden neredeyse eli kesilecekti.
Kai sonunda 3 arkadaşını gördüğünde onlara doğru döndü. 3'ünün de yüzünden düşen bir parçaydı. Kai onların bu halini görünce bir sorun olduğunu anlamıştı.
"Neden hala dışardasınız?" diye sordu. Jack, Kai ile Emma'nın sarmaş dolaş haline bakarken umursamaz bir tavırla konuşmaya başladı.
"Yanlış bir hesap. Peki ya siz? Ne bu haliniz? Anlıyorum aşk dolu bir hayatınız var ama bunu biraz daha insanların gözüne sokmadan yaparsanız başkaları da memnun olacaktır." dedi Jack. Kai da fazla abarttığını anlayınca Emma'yı indirdi. Etrafında ona bakan insanlara bakınca da utanmadan edemedi. Emma yürümekte zorlanabilirdi fakat ayakta durabiliyordu.
Jace'e döndüğünde kapıya sinirli bir şekilde baktığını gördü.
" Neden girmediniz tam olarak?"
"Evde yok."
Jace sinirle dişlerini sıkarken Kai'ın gülesi gelmişti. Bu kadar yol gelmişlerdi. Avcılardan kaçmışlardı. Fakat buraya geldiklerinde kazandıkları onca zamanı kaybetmişlerdi. Yine de Kai'ın bunu pek umursadığı söylenemezdi. Eğer Avcıların hızı eskisi gibiyse biraz daha zamanları vardı.
"Bunun yüzünden mi bu kadar sinirlendin?" dedi Kai. Jace dişlerini sıkmayı bırakırken derin bir nefes alır ve rahatladı. Ardından Kai'a baktı.
"Evet"
"Biraz bekleyelim. Gelince gireriz." dedi Kai ve hep beraber beklemeye başladılar.
Hava kararırken Kai ve diğerleri hala bekliyordu. Emma bir taşa oturmuştu. Bu sayede onca zaman bekleyebiliyordu. Şu an tamamen ayıktı. Erkekler ise kapıda bekliyordu.
Kai göz ucuyla ilerden gelen bir siluet gördüğünde bakışlarını oraya çevirdi. Kai'ın baktığı tarafı gören diğerleri de o tarafa baktı. Jace öne çıkmıştı. Gözleri açılmış, kalbi daha hızlı atmaya başlamıştı. Fakat yüzündeki ifadeyi fazla bozmadı. Terlemiş ellerini sakladı ve donuk bir ifade ile onun adımlarının sesini dinledi. Onun yüzüne bakmaya çalıştı.
Karanlıktan kim olduğunu göremese de bir kız olduğu belli oluyordu ve Jace bu kızın beden şeklini ezbere bilecek kadar iyi tanıyordu. Ne kadar kızdan yıllar boyu uzak kalmış olsa da. Onu tanıyordu.
Karanlıkta siluet ortaya çıktığında Jace bu sefer yüzündeki ifadeyi tutmakta iyice zorlanır olmuştu. Dudağını ısırdı. Arkasına sakladığı ellerindeki terlerden kurtulmak için kıyafetlerini kullandı. Onu ne kadar özlediğini sadece onu görünce anladı.
Kız mavi saçlı yeşil gözlüydü. Boyu ise 1,70 cm kadar bir şeydi. O da aynı Jace gibi 16 yaşında gözüküyordu ve bakışları Jace'den çok da farklı değildi.
"Jace? " kız elinde ki meyve poşetlerini düşürürken Jace'e şaşkın bir bakış attı. Kim bilir bu bakışın arkasında nasıl duygular vardı.
"Lena? "
Kız koşarak yaklaşırken Jace'in kollarına atladı. O Jace'in aksine duygularına karşı koymamıştı. Böyle büyümüştü. Böyle yaşamıştı. Ötekiler buna baktılar fakat kesinlikle hikayeleri hakkında hiçbir şey bilmedikleri için garip geliyordu. Jack Kevın'ı dürtüyor ve neler olduğunu soruyor, Kai kulağını karıştırıyordu. Emma ise hayran hayran onları izliyordu. Anlaşılan sadece o buradaki atmosferi görebilmişti.
***
Lena Jace'in kollarındayken ikisi de başka bir şey düşünemiyordu. Bu anı ikisi de uzun zamandır bekliyordu ve sonunda tekrar bu an gelip çatmıştı.
Bir süre sonra Lena Jace'in kollarından ayrıldı ve yüzüne sert bir tokat attı. Jace ne olduğunu bile anlamamıştı. Anlaşılan şimdi hak ettiğini alıyordu.
Jace Lena'nın gücünün ve tokatın etkisiyle havada uçtu ve bir kaç metre öteye düştü. Kai ve diğerleri titredi. Bu kız şüphesiz tek eliyle onları parçalara ayırabilirdi. O avcılar onun yanında ne kadar zayıftı? Yerde biraz sürüklendikten sonra anca durabilmişti. Lena güçlüydü ve Jace'in gücüyle bile hasar almadan kurtulamıyordu.
4 yıl olmuştu. Lena Jace'e bakarken gözlerinin doluşuna engel olamamıştı. Jace'e vurmuştu ve bu Jace'in onca zaman onu bekletmesi gibi görünse de aslında sadece bunun bir rüya olmadığından emin olmak istemişti. Jace gerçekten yanındaydı!
"Seni ne kadar beklediğimden haberin var mı?!"
Jace Lena'ya bakarken başını eğdi. Lena haklıydı. Yıllar önce Jace Lena'yı kendinden uzaklaştırmıştı ve o gün Lena da kimsenin bilmediği bir zamanda akademiden ayrılmıştı.
Lena normalde nazik birisiydi fakat biri asla onun sert damarına basmamalıydı.
Bakışlarını diğerlerine çevirirken gözleri Emma'nın üzerinde dolanıyordu.
"Bunlar kim?" Jace kendini zorla ayağa kaldırırken bir taşın üstüne oturdu. Çenesi gerçekten ağrıyordu.
"Şu yakışıklı uzun boylu olan 6 duyguyu kontrol edebilen kişi. Hani yüzyılda gelir falan diyorlardı ya. O işte." Lena bakışlarını Kai'a çevirdiğinde dikkatlice süzdü onu. Fakat bir şey söylemedi.
"Yeterince iyi fakat hala derecesini geliştirememiş. Akademiye gidiyorlar fazla ezilirler. Bir kaç gün yanımda kalsınlar onları biraz geliştirelim sonra gidersiniz."
Jace başını iki yana salladı. Buraya Kai için gelmemişti.
"Sen de geliyorsun."
"Kim demiş? Seninle bir yere gelmem ben."
Jace Lena'nın inatçı olacağını biliyordu. Buna göre hareket etti.
"Onları iyileştirebilir misin?"
Jack ve Emma'yı gösteriyordu.
Lena başını salladı. Bu kadar ufak yaralar zaman alan fakat zor olmayan yaralardı.
Kevın'a baktı. Kevın daha aurasını bile kontrol edemiyordu. Şifa enerjisi ufak miktarlarda bedeninden çıkıyordu. Lena ona anahtarı attı.
"Şifacı gel bakayım. Öğretmeye ilk senden başlayacağım." Kevın kapıyı açarken kim bilir neler düşünüyordu.
Jace bir anda kulağından tutan elle neye uğradığını şaşırdı.
" Sende geliyorsun. Seni iyi dövdüm. İyileştirmezsem yakışıklı yüzün heba olacak." Jace'i çekerken diğerleri de kuzu kuzu içeri girdi.
Emma direkt koltuğa otururken diğer ikisi ayakta bekliyordu.
"Önce kızı iyileştireceğim. Hepiniz kalabilirsiniz. Siz ikiniz iyi izleyin. " Kai ile Kevin dikkatlice izlerken iki elini birbirine çarptı. Gözleri kapalıydı.
İki elinin arasında yeşil bir ışık oluşurken Jace de dikkatle izliyordu.
Bir anda gözlerini açtığında gözünün en altında ki yıldırımı gördü. Yeşildi. Yeşil yıldırımın zirvesindeydi. Kesinlikle çok gelişme kaydetmişti.
İki elindeki ışık Emma'nın bacağına doğru gidiyordu.
"Bu..... zamanı geriye sarıyorsun. Yeşil yıldırımın yeteneği." Her yıldırım renklerinde yeni bir yetenek eklenirdi. Şifacılarda yeşil yıldırımın yeteneği buydu zamanı geri sarabilirlerdi. Fakat bunun da bir sınırı vardı. Sadece belli bir alanı geriye sarabiliyorlardı.
Elbette her biri aynı yeteneğe sahip oluyor değildi fakat bu yetenek oldukça yaygındı. Akademiden uzakta olduğu için ona rehberlik edecek birisini bulamamış olmalıydı. Lena bu yüzden böyle bir yetenek seçmişti.
Emma'nın ayağı geri eski haline gelirken ayağında bulunan yeşil ışık gittikçe azaldı ve söndü.
Lena kendini geriye atarken derin derin nefes alıyordu. Gerçekten çok yorulmuş gözüküyordu.
"Onun ve şu çocuğun yarası büyük olduğu için önce birine bunu yapmam gerekiyordu. Yarası daha büyük olduğu için de Emma'nın ayağına uyguladım." hepsi anlamışken Kai ile Kevın bir ayrı bakıyordu. Resmen büyülenmişlerdi.
Lena Jace'i işaret etti.
" Buraya gel. Jack'te burada kalsın. Siz ikiniz gidin biraz çalışın. Vücudunuz atılım yapmak için çoktan hazır fakat siz meditasyona girmediğinizden derece atlayamıyorsunuz. Bir deneyin belki de meditasyona girersiniz. O zaman rahatça derece atlarsınız. Kai belki sen biraz daha zor atlarsın ama yine de sen de atlarsın. Emma sende aynı şekilde onlarla beraber meditasyona girmeye çalış. "
Lena hepsinin ne zaman derece atlayabileceğini biliyordu. Daha sarı yıldırımda olan küçükleri eğitmek onun için bile kolaydı.
Jack koltuğa uzanırken Jace de Lena'nın yanındaki koltuğa oturdu.
" Birazdan uyuyacaksın bu yapacağımın bir etkisi yara ne kadar büyükse acı da o kadar fazla olur. Aslında... meditasyona girmeye çalış. O zaman acıyı hissetmezsin aynı şekilde dereceni yükseltmiş olursun." Jack onu dinlerken başını onaylama anlamında salladı.
Bacaklarını bağdaş kurarak oturdu. Ellerini ise göbek deliği hizasında birleştirirken gözlerini kapattı.
Lena Jace'e baktı. Sanki yaptığında gurur duyuyordu. Jace'in ağzı kan içindeydi ve burnunun kırılmış olma ihtimali oldukça yüksekti. Sadece bir kovucu olduğu için bütün acıya dayanabiliyordu.
Lena iyileştirmeye başladı. Jace onun hızının normal şartlardan düşük olduğunu fark etti.
"Daha hızlı iyileştirmen gerekmiyor mu?" bana bakmadan cevap vermeye çalışsa da bunu yapamıyordu. Sesi onun ne kadar kırgın olduğunu belli ediyordu.
"Aşk azaldı. Bu yüzden böyle. Turuncu yıldırıma da zaten bu yüzden geçemedim." Ona bakarken o hala Jace'e bakmıyordu.
"Neden bana bakmıyorsun?"
"Çünkü sana bakmak bana acı veriyor. Beni nasıl bıraktığını hatırlatıyor."
Jace başını eğdi ve masanın altından bakar gibi Lena'nın eğik başının altından onun yüzüne baktı. Onun ne kadar üzgün olduğunu görebiliyordu.
"Özür dilerim. Lütfen bırak da acını senden alayım."
Dudakları dudaklarıyla birleşirken bunun nasıl hissettirdiğini unutmuştu. Bütün amacı, bütün yolculuğu bunun içindi. Pişmanlıklarını sona erdirmek için geldi. Bu öpücük için geldi.
Lena pişman olsa da onu götürecekti. Onu öpecekti. Onu sevecekti.
Lena'nın gözleri yeşil bir şekilde parlarken bu ışıkla bütün ev aydınlanmıştı. Jace'in bütün yaraları iyileşti. Lena turuncu yıldırımın başlangıcına ulaştı ve iyileştirme gücü eski haline döndü. Belki de Lena özlemini bastırmakta zorlanmıştı. Belki kalbi bu özlem tarafından fethedildi. Fakat şüphesiz Lena Jace'i sevmişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..