13.Bölüm - Işık Kulesi

avatar
11435 38

Kara Büyücü - 13.Bölüm - Işık Kulesi


Paul yumuşak toprağın üzerinde hızla ilerledi.

Ağaçlar zaten seyrekti ve ışık canavarları ona saldırmıyordu bu yüzden geçmek oldukça kolaydı. Bir süre koştuktan sonra saf beyaz kuleye ulaştı.

Kulenin etrafı aynı rüzgar habitatındaki gibiydi ama tek fark, buradaki canavarların savaşmıyor oluşuydu. Kimse kuleye yakınlaşmak için diğerlerine saldırmıyordu.

Paul onlardan bir düşmanlık hissetmediği için yavaşça ilerlemeye başladı ve aralarından geçti. Hiçbiri ona engel olmuyordu ve kısa süre sonra Paul kulenin kapısına ulaştı. Gözlerini kapayıp elini saf beyaz kapıya dokundurdu ve kapı anında onu içine çekti.

Paul gözlerini açtığında tamamen beyaz bir alandaydı. Zemin ve gökyüzü sadece beyazdı. Son kuleden ne yapacağını bildiği için ses gelene kadar oturdu ve bekledi. Bir süre sonra ise bir ses duyuldu.

"Işığın mirası için teste gireceksin. Kabul ediyor musun?"

Paul oturduğu yerden kalktı elini göğsüne götürerek kılıcını çıkardı.

"Kabul ediyorum."

"İlk kat. Düşman, B seviyeli Kral Altın Ruh. Miras testi başlıyor."

Yer değişmeye başladı ve Paul'ün merkezde olduğu bir 8 köşeli bir arena oluşturdu. Arenanın 8 köşesinde sütunlar vardı ama üstü açıktı. Sütunlar yalnızca sınırı belirlemek içindi.

Paul hemen etrafına bakındı ve arenanın köşesindeki altın renkte biçimsiz canavarı gördü. Canavarın altın sarısı renginin içinde parlayan parlak sarı bir ışık vardı.

"Çekirdeği!"

Paul bu canavarla tam olarak nasıl dövüşeceğini bilmiyordu ama çekirdeğini gördüğünde aklına ilk gelen onu yok etmek olmuştu. Hemen canavarın olduğu köşenin zıt köşesine gitti ve kılıcını kaldırdı.

Aldığı derin bir nefesin ardından vücudunda mavi yıldırımlar oluşmuştu. Altın Ruh'un harekete geçmediğini görünce ileri atıldı ve kılıcını canavarın çekirdeğine savurdu.

Altın Ruh kılıçtan çekirdeğine gelmeyecek şekilde kaçındı, sadece şekilsiz vücudu kesilmişti. Altın Ruh'un kaçındığını gören Paul ona döndü ama bir tehlike hissedince anında geri çekildi. Daha sonra tehlikenin nedenini arayınca şaşırdı.

Altın Ruh'tan kestiği vücudunun parçası bir diken gibi önceki yerinde yükselmiş, daha sonra ise canavara geri dönmüştü. Paul bu durumu gördükten sonra yalnızca çekirdeği hedef alması gerektiğini anlamıştı.

O tam ileri atılacaktı ki birden Altın Ruh değişim geçirmeye başladı. Yavaşça aldığı şekilde belirgin bölgeler vardı. İki ayak ve iki kol, dik duruş ve ortalama bir boy... Altın Ruh Paul'ün şeklini almıştı!

Paul bu duruma sadece gülümserken birden Altın Ruh'un elinde altın renkli bir kılıç belirdi. Bu kılıç Bin Şeytan Kılıcı'nın kopyasıydı!

Paul Altın Ruh'un onunla dövüşmek için kendi şeklini alacağını beklemediği için şaşırmıştı. Altın Ruh birden ileri atıldı ve kılıcını savurdu. Paul bu saldırıdan kaçınmadı. Onun yerine kılıcıyla karşıladı. Abyss'in içinde kılıç kullanan birini bulamayacağı için bunu iyi değerlendirmeliydi.

Altın Ruh saldırısı karşılandıktan sonra geri çekilmedi, aksine daha hızlı saldırmaya başladı. Bu hız Paul'ün çok üstündeydi ama Paul hepsini karşılayabiliyordu. Bunun asıl nedeni elbette Ruhsal Gücüydü ama bir şey daha vardı. Paul sanki bu kılıç tekniğini biliyordu.

"Temel Kılıç Düzeni!"

Paul buna şaşırmıştı. Altın Ruh sadece onun şeklini değil kılıç tekniğini de kopyalamıştı. Paul bir şey denemek için geri çekildi ve yeniden ileri atılırken kılıcını yatay bir biçimde savurdu.

"Ufuk Çizgisi!"

Paul'ün saldırısı keskin bir rüzgar enerjisinin yanında kılıcı her savuruşunda gürleyen mavi yıldırımları da taşıyordu. Saldırı Altın Ruh'un kılıcına çarptı ve kesti. Ardından vücuduna ilerlemeye devam etti ama sanki biraz yavaşlamıştı. Altın ruh son anda geri çekildi ve çekirdeğini kurtarmış oldu. Paul ise beklenti dolu gözleriyle Altın Ruh'u incelemeye başladı. Ne yapacağını merak ediyordu.

Altın Ruh kılıcın kırık parçasını kendine geri çektikten sonra onu yeniden birleştirdi ve ayağını ileri koydu. Birden ileri atıldı ve kılıcını yatay bir şekilde savurdu.

Paul saldırı için başlarda heyecanlanmıştı ama daha sonrasında heyecanı sönmüştü. Düşündüğü gibi, canavar enerji taşımayan ve sadece hareketleri gerektiren teknikleri kopyalayabiliyordu ama Ufuk Çizgisi gibi rüzgar manası taşıyan bir saldırıyı kopyalayamıyordu.

Saldırıdan kolayca kaçındı ve son seferki gibi kendini yavaşlatmadan kılıcını savurdu.

"Ufuk Çizgisi!"

Kılıç canavarın çekirdeğini kesti ve ikiye böldü. Bu bittiğinde ise canavar şeklini kaybetti ve vücudu dağıldı. Canavar dağıldıktan sonra ise bir ses duyuldu.

"İlk katı geçtin. Işığın ilk mirasını almaya hak kazandın. İkinci kata geçmeye hazır mısın?"

Paul canavarı yenmesine rağmen alan değişmediği için biraz şaşırmıştı ama bunu dışarı vurmadı. Mavi yıldırımları durdurdu ve yerine oturarak manasını topladı. Bir süre mana toplayıp biriktirdikten sonra ayağa kalktı ve konuştu.

"İkinci kata geçmeye hazırım."

"İkinci kat. Düşman, A seviyeli Altın Gözlü Baykuş. Miras testi başlıyor."

Ses konuşmayı bitirdiği anda 8 köşeli arenada Paul'ün durduğu ve eskiden Altın Ruh'un bulunduğu köşe açılarak arenayı 10 köşeli bir arenaya çevirdi. Bu olurken aynı zamanda arena büyümüştü.

Paul arenada başka bir değişiklik var mı diye kontrol ederken birden bir şey hissetti ve hissin geldiği yöne baktı. O yönde altın rengi gözlere sahip bembeyaz bir kuş duruyordu. Kuşun altın rengi gözleri sanki sonsuzluğa kadar uzanıyor gibiydi. Paul kuşun gözlerine baktığında başına kısa süreli bir ağrı girdi ve başı dönmeye başladı. Daha sonra ise kuş büyümeye başladı.

Kuş Paul'le aynı boya gelene kadar büyüdü. Paul tehlikenin farkına varınca kılıcını kaldırdı ve etrafını mavi yıldırımlar sardı.

Paul'e bakan kuş birden bölündü ve üç beyaz baykuşa dönüştü. Bu baykuşlar kısa bir süre büyüdü ve daha sonra hepsi birden Paul'e atıldı. Paul neler olduğunu tam anlamamıştı ama bulunduğu durumun tehlikesini fark edince tereddüt etmeden kılıcını savurdu.

"Ufuk Çizgisi!"

Rüzgar enerjisi taşıyan kılıç baykuşların ikisini kesmişti. Tam üçüncüye yöneliyordu ki Paul o kuşun aşağıdan saldırdığını gördü ve ardından bacağında keskin bir acı hissetti. Baykuş sadece bacağına bir çizik atmıştı ama verdiği acı inanılmazdı. Öyleydi ki Paul tek dizinin üstüne çökmüştü.

Bu baykuşla ilgili her şey garipti zaten. Önce büyüdü, sonra bölünerek çoğaldı. Paul daha önce hiç böyle bir şey duymamıştı. Paul bu durumdayken birden ustasının sesini duydu.

"Aptal! Sen ruhsal gücü kullanmayı neden öğrendin? Kullan onu!"

Paul ustasının neden bahsettiğini anlamamıştı. Ta ki gözlerini kapayıp etrafı ruhsal gücüyle inceleyene kadar.

"İllüzyon!"

Paul'ün şu anki durumu tamamen bir illüzyondu. Öyle ki bacağındaki acı kaybolmuştu. Çünkü orada hiç bir yara yoktu zaten. Hatta baykuş olduğu yerden bile ayrılmamıştı. Sadece illüzyon kullanarak Paul'ün zihnini öldürmeye çalışıyordu.

Paul sinirlendi ve hiç yerinden oynamamış baykuşa doğru atıldı. Baykuş son anda geri çekilmeye çalıştı ama çok geç kalmıştı. Kılıç çoktan bedenini ikiye ayırmıştı bile.

Baykuş öldükten sonra Paul yavaşça gözlerini açtı. Beklediği gibi illüzyon çoktan yok olmuştu. Daha sonra bir ses geldi.

"İkinci katı geçtin. Işığın ikinci mirasını almaya hak kazandın. Üçüncü kata geçmeye hazır mısın?"

Paul az önceki durumu düşünmek için bir süre oturdu ve düşündü. İlk kez zihinsel bir saldırıya maruz kalmıştı ve bu saldırı ona çok garip gelmiş, bir yandan da heyecanlandırmıştı.

Rakibe sadece bakarak onu hipnotize etmek, hatta ona acı vermek... Bu harika bir şeydi!

İleride ruhsal gücünü iyice geliştirme kararı alarak ayağa kalktı ve konuştu.

"Üçüncü kata geçmeye hazırım."

"Üçüncü kat. Düşman, A seviyeli Kral Saf Ruh. Miras testi başlıyor."

Arenanın bir başka iki köşesi açılarak arenayı 12 köşeli büyük bir arenaya dönüştürdü. Paul bir süre etrafına bakındı ve sonrasında rakibini gördü.

Kral Saf Ruh, Altın Ruh'un saydam haliydi. Hafif bir beyaz tona sahipti ve içindeki çekirdeğin parlaklığı olmasa fark etmesi çok zor olurdu. Özellikle her yerin beyaz olduğu bu bölgede.

Paul rakibini küçümsemeyi göze alamadı ve hem kendi hislerini hem de ruhsal gücünü kullanarak savaşmak için hazırlandı. Ruhsal gücünü kullandığı anda mavi yıldırımlar da çoktan onu ve kılıcını sarmıştı zaten.

Paul beklemeden ileri atıldı ve kılıcını yatay bir şekilde savurdu.

"Ufuk Çizgisi!"

Yıldırım gürlemeleri ve yüksek rüzgar enerjisine sahip kılıç canavara doğru ilerledi ve çekirdeğini kesti. Ama bir şeyler yanlıştı. Paul bir süre sonra canavarı ruhsal gücüyle hissedemediğini fark etti. Karşısında duruyordu ama onu hissedemiyordu. Korkuyla arenanın geri kalanını da taradı ama hiçbir şey bulamadı. Bu durum çok garipti. Sanki canavar orada değilmiş gibiydi.

Ama oradaydı. Paul canavarı gözleriyle görüyordu ve ruhsal gücü canavarı hissetmiyordu yani gözlerine güvenmeliydi.

O düşüncelere dalmışken birden sırtında bir acı belirdi. Sırtında artık kocaman bir yara vardı.

Paul acıyla yere çöktü. O canavarın karşısından hiç hareket etmediğini görüyordu. O halde nasıl arkasından saldırmıştı? O düşünürken Spadia birden konuşmaya başladı.

"Seni aptal! Ruhsal gücün her şeyi hissedebileceğini mi sandın? Ruhsal güç ile çevreni hissedebilirsin ama ya rakibin senin meditasyonda girdiğin gibi bir çevreyle bir durumunda olursa? O zaman ne yapacaksın?"

Paul bir şey diyemedi. Söyleyecek bir şey bulamıyordu.

"Yapman gereken şey basit. Çevreyle bir olacaksın ve kendini inceleyeceksin. Her değişimi, her hareketi... Ve sonunda onu bulacaksın. Çevreyle bir durumunda hareket etmek zordur. Bu yüzden önce bul, sonra saldır. Tutturamazsan yine ara. Şu an yapabileceğin tek şey bu."

Paul ustasının sözlerinin yarısını anlamıştı. Çevreyle bir, sise girerken girdiği çevresinde gerçekleşen her şeyi hissettiği durum olmalıydı. Hatta yaprakların düşüşünü bile hissetmişti. Ama Paul o durumdayken hareket etmenin neden zor olduğunu anlamıyordu. Vücudunu çevreye uydurması yeterliydi.

Canavarın saldırması riskini almak istemediği için ayakta kaldı ve gözlerini kapadı. Mavi yıldırımlar yavaşça sönerken derin nefesler almaya başladı ve yavaşça çevresini anlıyordu. Bir süre sonra her şeyi hisseder olmuştu. Arenadaki sakin sessizliği ve yalnızlığı hissediyordu. Tek bir şey haricinde...

Şu an yavaşça ona doğru ilerleyen şekilsiz bir şey. Paul bunun Kral Saf Ruh olduğunu anlamıştı ama hemen harekete geçmedi. Öncelikle bu durumdayken hareket etmek istiyordu. Yavaşça çevresini inceledi, her hareketi ve bu hareketlerin düzenini. Daha sonra ise bu düzeni bozmayacak bir şekilde bir adım attı.

Adımı, herhangi bir ses çıkarmadı. Aynı şekilde etrafa hiç bir histe vermemişti. Sanki doğal bir olay gibiydi. Normal ve her zaman olan bir olay.

O adımını attığında canavar oldukça yakınına gelmişti ve saldırmaya hazırlanıyordu. Paul ise korkmadan kılıcını iyice kavradı ve savurdu.

"Ufuk Çizgisi!"

Güçlü bir rüzgar enerjisi taşıyan kılıç herhangi bir ses çıkarmadan Kral Saf Ruh'un çekirdeğini ikiye böldü ve bu olurken taşıdığı güçlü rüzgar enerjisine rağmen çevredeki düzeni bozmadı. Yaptığı tek şey, yabancı bir şeyi ortadan kaldırmaktı.

Canavarın çekirdeğini ikiye böldükten sonra Paul yavaşça gözlerini açtı. Nefesleri normale döndü ve kılıcını mührüne geri yolladı.

O bunu yaparken Spadia şaşırmış bir vaziyetteydi. Meditasyona bile geçmeden çevreyle bir olmak, çevreyle bir olduktan sonra kolayca hareket etmek, hatta saldırıp öldürmek! Bu olağanüstü bir şeydi. Spadia mutluydu ama daha çok şaşmıştı.

Paul sessiz kaldı ve bölgenin onun sırtındaki yarayı iyileştirmesini bekledi. Yara tamamen iyileşince ise bir ses duyuldu.

"Eğitilmeni engelleyebilecek yaraların iyileştirildi. Üçüncü katı geçtin. Işığın üçüncü mirasını almaya hak kazandın. Eğitim bölgesine girmeye hazır mısın?"

Paul sesi dinlerken yüzünde sakin bir ifade vardı. Elbette mutluydu ama az önceki savaşta hissettiği durumdan dolayı garip hissediyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44312 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr