12.Bölüm - Ruhu Hissetmek

avatar
11921 43

Kara Büyücü - 12.Bölüm - Ruhu Hissetmek


Ormanın ortasında Paul, büyük bir tilkinin kürkünün üstünde oturuyordu. Önünde ise cayır cayır yanan bir alevin üzerinde dala geçirdiği et pişiyordu. Paul'ün yüzünde mutlu bir ifade vardı. Eğitim alanında hiç acıkmadığı için yemek yemeyi özlemişti.

Elinde içindeki manayı kaybetmiş soluk bir kristal vardı. Bu, avladığı tilkinin çekirdeğiydi. İçindeki manayı rüzgar habitatında öldürüp özümsedikleriyle karşılaştırdığında sonuç içler acısıydı. Ancak rüzgar habitatındaki canavarlar bile onun orta derece büyücü olması için yetersizdi. Hemde çok yetersizdi.

Elindeki boş çekirdeği bir köşeye attı ve pişmiş etten bir parça koparıp yemeye başladı. Yemek yemeyi o kadar özlemişti ki o büyük tilkinin etini birkaç dakika içinde mideye indirmişti.

Yemeğini bitirdiğinde rahatlamış bir ifadeyle serdiği kürkün üzerine uzandı. Şu an hissettiği rahatlık neredeyse hiçbir şeyle karşılaştırılamazdı. Elbette her güzel şeyin bir sonu vardır. Birkaç saniye sonra Spadia'nın sesini duydu.

"Yemeğini bitirdiğine göre artık yola çıkmaya ne dersin? Daha çok işimiz var."

Paul isteksiz bir sesle konuştu.

"Usta, sadece gidip kuleyi bitirmem gerekmiyor mu? Fazla abartıyorsun."

Spadia uğursuz bir sesle güldü ve konuştu.

"Hehe... Bu sefer o kadar kolay olmayacak. Işık ve Karanlık habitatlarının girişleri özeldir. Girişleri kişi için ayrı bir sınav ve gelişme yeridir. Karanlık habitattan sonra en zor habitatın Işık habitatı olduğunu söyleyebilirim."

Paul ustasının söylediklerine biraz şaşırmıştı. Işık elementli canavarlar son seviyeye kadar gelişmedikleri sürece diğer canavarlardan güçsüz kalırlardı ve bu yüzden kolay avlanırlardı ama ustası ışık habitatının en zor ikinci habitat olduğunu söylüyordu.

Yüzünde ciddi ama meraklı bir ifadeyle yattığı yerden kalktı ve ışık habitatının olduğu yöne baktı.

"Usta, ışık canavarlarının güçsüzlüğüne rağmen en zor ikinci demeniz gerçekten ilgimi çekti. Bakalım ne kadar zormuş."

Konuşmasının sonlarına doğru yüzünde hafif bir gülümseme oluşmuştu. Spadia ise soğuk bir "Hmph!" sesi çıkarmakla yetindi.

Paul hızlıca ışık habitatına doğru ilerledi. Normal hızının üstüne birde rüzgar adımı eklenince merkezdeki canavarlar onu fark edemiyorlardı bile. Bir süre sonra yükselen ışık manasını hissetti ve önündeki parlayan beyaz sisi gördü. Sis parlak ve ince görünmesine rağmen arkasındaki bir şeyin görünmesine izin vermiyordu.

Paul bir süre bu sise bakakaldı. Daha sonra ustasının sesini duydu.

"Bu sis ilk sınav olacak. Sanırım ilk olarak açıklamam gereken birkaç şey var. Bildiğin gibi dünya mana isimli enerjiyi barındırır ve canlılar bu manayı kontrol ederler. Dünyadaki mana aslında saftır ama canlılar veya farklı olaylar ona sıfatlar kazandırabilir. Bu sayede elemental özellikler kazanır. Bu özellikleri kazandıktan sonra mana çok amaçlı kullanımlara sahip olur. Ancak bir kişinin manası onun tam gücü değildir. Aynı şekilde fiziksel gücü de. Üçüncü bir etken vardır. Bu üçüncü etkene Ruhsal Güç denir. Ruhsal güç kişinin ruhu ile zihni arasındaki bağın gücüne bağlıdır ve zihinsel güç olarak da isimlendirilebilir. Önemli olan şey ise Ruhsal güç arttıkça kişi vücudunu, manasını ve çevresini daha iyi kavrayarak gücünü daha iyi kullanabilir ve Ruhsal gücü yeterince güçlendiğinde bu gücü dışarıya vurabilir. Rakibin kılıcını savurmadan önce onu zihinsel olarak öldürebilirsin veya ruhunu yok edebilirsin. Aynı zamanda ruhuna zarar vererek onu öldürme endişesi taşımadan işkence edebilirsin. Ruhsal güç sayesinde mana veya fiziksel güç ile yapamayacağın birçok şeyi yapabildiğinden birçok büyücü ve savaşçı bir yandan Ruhsal güçlerini de güçlendirir. Şu ana kadar anladın mı?"

Paul derin nefesler alıyordu ve gözlerini kapatmıştı. Az önce duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Üçüncü etken, Ruhsal Güç... Daha rakibin kılıcını savuramadan onu öldürebilir veya öldürmeden istediğin kadar işkence edebilirsin. Korkutucu bir güç, hemde çok korkutucu! Paul'ün aklına birden farklı sahneler geliyordu. Karşısında ona saldıran onlarca kişi vardı ve onlar daha kılıçlarını çekemeden bir anda yere düşüyorlardı. Herhangi bir kan veya yara yok. Sadece yığılmış birkaç vücut.

Paul bu düşüncelerle heyecanlandı.

"Bu güç epey ilgimi çekti. Bu gücü nasıl eğitebilirim usta?"

Spadia konuşmaya başladı.

"Işık habitatına girmek için Ruhsal gücün ilk adımını atmalısın. Ruhu hissetmek! Ruhunu hissedebildiğin ve zihninle ruhun arasında bir bağlantı kurabildiğin sürece vücudunu ve çevreni daha iyi anlayacaksın. Bu sayede bu sisin içinden geçip habitata girebilirsin. Yoksa siksen geçemezsin. Bu sisin ince göründüğüne bakma. İçeriye attığın bir adım seni dışarıya çıkarabilir, daha kötüsü içeride uzun bir süre boyunca kaybolabilirsin. İllüzyon ve kafa karıştırma konusunda oldukça iyi bir yer. Ve oldukça gıcık bir yer. Çünkü sisin içinde olduğun sürece seninle konuşamam."

Paul sise girmeden önce ruhsal gücünü geliştirmeye başlayacağı için mutlu olmuştu çünkü bu güç çok ilgisini çekmişti ama sisin içindeyken ustasıyla konuşamayacağını duyduğunda biraz kötü hissetmişti. Ya ruhsal gücünü yeterince iyi kullanamayıp başaramazsa? İçeride uzun bir zaman boyunca kaybolma şansı vardı sonuçta. İyice endişelenmişti. Spadia'da onun bu endişeli halini fark etmişti ki hafif bir kızgınlıkla konuşmaya başladı.

"Bu kadarcık bir şeyden korktun yani? Peh, korkak. Ruhsal gücü adam gibi kullanırsan burayı geçmek çocuk oyuncağıdır. Asıl zor olan karanlık habitatın girişi ama sen daha bunda korkuyorsan karanlık habitata girme şansın hiç yok."

Paul ustasının sözlerini duyunca sinirlenmişti.

"Kimmiş korkak? Bana bırak, bu dandik sisi kolayca geçeceğim."

Spadia konuşmasının Paul'ün fitilini ateşlediğini görünce mutlu olmuştu.

"O halde otur da çalışmaya başla. Ruh ile zihin arasında bağ kurmak çok zordur."

Paul oturdu ve gözlerini kapatarak çalışmaya başladı. Ruhu hissetmek için anlamak gerekiyordu. Vücudu, çevreyi, her şeyi...

Paul bir süre sonra etrafına tamamen sakin bir his vermeye başladı. Orada oturuyordu ama orada değilmiş gibiydi. Spadia şaşırmıştı.

"İlk ruhsal meditasyonunda çevresiyle bir olabildi demek. Epey iyi, epey iyi."

Paul o sırada bir çok şey hissediyordu. Ağaçların dalları arasından geçen hafif rüzgarın yaprakları sallayışını, bu yaprakların yavaşça yere düştükten sonra toprağa verdiği yumuşak hissi... Hissediyor ama tepki veremiyordu. Anlıyor ama anlamıyordu. Hiç yorgun değildi ama hareket enerjisi hiç yoktu. Bu durum normal değildi ama Paul'e hiç anormal gelmiyordu. Sadece rahat ama garip bir histi.

Paul bu durumda bir süre geçirdi. Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordu ama artık umursamıyordu. Bu rahat hissin içinde kaybolmuştu. Birden bir şeyin zihnine girdiğini hissetti. Ona karşı koymaya çalıştı ama bu epey canını yaktı ve onu rahatsız etti. Bu yüzden girmesine izin verdi. Bir süre bu şey zihnine girdi ve yavaşça kök saldı. Paul'ün zihninin her köşesine bağlandı.

Paul birden zihninin güçlendiğini ve etrafını daha iyi hissettiğini fark etti. Artık her şeyi hissediyor ve anlıyordu. Bu durum garipti ama oldukça işe yarar bir durumdu. Paul'ün gözleri hala kapalı olmasına rağmen etrafı görmek için onları açmasına gerek yoktu. Zira çevresini tamamen biliyor ve hissediyordu.

Gözleri kapalı bir halde ayağa kalktı ve sise doğru ilerlemeye başladı. Spadia ise onun durumunu bozmamak için susmuştu.

Yavaşça sisin içine girdi ve devam etti. Yol boyunca sis onu farklı yerlere yönlendirmeye çalışıyordu ama Paul yolundan sapmıyordu. Çünkü sisin onu dışarı çıkarmaya çalıştığını anlamıştı. O, şu anda gitmesi gereken yolu tamamen hissedebiliyordu.

Paul sisin yönergelerini dinlemeden yoluna devam etti ve birkaç dakika sonra sonuna geldi. İnce görünümlü sisin içinde böyle bir yol olması onu biraz şaşırtmıştı ama bu durumunu bozmamıştı. Yolun dışına doğru adımını attı ve ayağının sonunda sisin içindeki sert zeminden yumuşak toprak zemine bastığını hissetti.

Diğer adımını da attı ve yavaşça gözlerini açtı. Gözlerini açtığında gördüğü şey oldukça az engebesi olan bir alandı. Ağaçlar seyrekti ve her şeyin parlak bir rengi vardı. Paul ağaçların arasındaki bazı canavarları çoktan hissetmişti ama onlardan herhangi bir düşmanlık hissetmiyordu. Bu düşünceler onun için garipti. Onları daha görmeden veya duymadan canavarların yerini bilmek ve onların kendisine saldırıp saldırmayacağını bilmek... Paul çok garip hissediyordu.

Bir süre vücudunu inceledi ve gözlerini kapatıp derin nefesler aldı. Bir süre sonra ise ustasının sesini duydu.

"Ruhsal gücün epey güçlü. Güçlü bir zihne ve ruha sahipsin ve bu durum biraz garip geliyor olmalı. Merak etme, yakında alışırsın. Hem çok yararlı bir şey olduğunu da anlamışsındır."

Ustasının sözleri haklıydı. Etrafını bu denli hissetmek gerçekten oldukça yararlı bir şeydi. Sonuçta artık ani saldırılardan korkması gerekmeyecekti. Ama merak ettiği bir şey vardı.

"Usta, neden bu ruhsal güç testi sadece karanlık ve ışık habitatlarında var?"

Spadia bunu bekliyormuş gibi konuştu.

"Işık miraslarından biri için ruhsal gücü edinmen gerekiyordu. Ayrıca karanlık miraslarından biri içinde lazım. Bu nedenle ikisinin girişinde de var. Diğer teknikler sadece mana kullanmayı gerektiriyor."

"Anladım."

Paul etrafı incelemeyi bırakmıştı. Zaten düz bir alanda olduğundan tamamen beyaz renkli kuleyi direkt olarak görmüştü.

"O halde, gidelim bakalım."

Paul hızlıca ilerlemeye başladı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr