Siyah kıyafetlere bürünmüş olan Paul yakındaki bir evin çatısından salonu izliyordu. Ford Guilla salonun önünde elindeki listeyle bir başkasını karşılaştırıyordu. Korumalar ise salonun etrafına yayılmıştı.
Paul güldü ve iki elini birleştirdi. Sessizce konuştu.
"Aktifleş."
Birden Paul'den salonun içindeki bir şeye ufak bir mana çizgisi fırladı. Bir büyücünün bile kolay kolay fark edemeyeceği kadar ince olan mana çizgisi hızlıca salona daldı ve oradaki duvarda duran tılsımın içine girdi.
Mana çizgisi içine girdikten sonra tılsım birden dalgalar yaymaya başladı. Bu dalgalar yayıldı ve tüm canavar salonundaki canavarlara ulaştı.
Dalgalara maruz kalan canavarlar birden garip davranmaya başladı. Hepsi sanki canları yanıyormuş gibi bir süre kıvrandı ve daha sonrasında üzerlerinde hafif bir patlama sesi duyuldu.
İtaat Tılsımları kırılmıştı.
Canavarlar İtaat Tılsımları kırıldıktan sonra hemen kafeslerin parmaklıklarına saldırmaya başladı. Güçlü olan canavarlar hemen kafeslerini parçaladı ve tılsımın olduğu duvara yöneldi.
Hırlayarak duvara atıldılar ve bir süre duvardaki tılsıma saldırdılar. Daha sonra duvardaki tılsım hafif bir patlama sesiyle yok oldu ve canavarlar tamamen serbest kaldı. Artık onlara etki eden bir tılsım kalmamıştı.
Serbest kalan canavarlar diğer canavarlarla hiç uğraşmadan salonun çıkışına, kapıya doğru yöneldiler.
Kapının iç kısmında duran korumalar üzerlerine gelen canavar sürüsünü görünce çığlık çığlığa dışarı kaçtılar.
"Canavarlar! Canavarlar kaçtı!"
Ford bir süre dışarı kaçan korumalara baktı. Dediklerine aslında inanmamıştı çünkü bu canavarlara uygulanan itaat tılsımları bir yıl öncekilerden bile daha güçlüydü.
Ancak korumalar çıktıktan birkaç saniye sonra içeriden gelen kükreme ve hırlama sesleri yüzünü soldurmuştu. Hemen elindeki listeyi kenara fırlattı ve belindeki sabreyi çekti. Beyaz kabzalı parlayan sabre Ford'un elindeyken titriyordu.
Ford cidden korkuyordu. İçeride onlarca canavar vardı. O kadar canavara karşı ne yapabilirdi ki?
Bir süre sonra içeriden canavarlar fırladı. Şafak kuşları hemen uçarak uzaklaştı. Birkaç kuş türü canavar da onlara katıldı. Ancak onların ardından gelen canavarlar: Kanlı Bozayılar, On Pençeli Kaplanlar, Mavi Panterler...
Bunların hepsi şu anda salonun dışında duran ve korkudan titreyen korumaları ve Ford'u izliyordu. Bir süre sonra birkaç Mavi Panter ileri atıldı ve korumalara saldırmaya başladı.
Canavarların kurtulmasını hiç beklemeyen korumalar zaten korkuyordu. Onlar salonu insanlardan korumak için tutulmuşlardı, canavarlardan değil. Zaten canavarlara karşı normal insanlar ne yapabilirdi ki?
Canavarlara karşı şansları olmadığını bilenler hemen kaçmaya başladı ancak arkalarından gelen canavarlar tarafından birkaç saniye içinde yakalandılar.
O sırada Ford bir On Pençeli Kaplanla dövüşüyordu. Kolu hafiften yaralanmıştı ama kaplanın üzerinde epey yara açmıştı. Bu diğer askerlere göre iyi bir güç olabilirdi ama Ford biliyordu ki bu canavarın arkasında onlarca canavar daha vardı. Onlara karşı ne yapacaktı?
Bunlar gerçekleşirken Paul evin çatısına oturmuş izliyordu. Etrafta yaşayan kişileri korumak için dikkatli olmalıydı.
Zaten o sırada dışarıdan gelen sesleri duyan birçok kişi evlerinden çıkmıştı ve onların da çoğu korkudan kaçışmaya başlamıştı. Bir canavar onları rastgele bir pençe vuruşuyla öldürebilirdi ne de olsa. İzleyen kısım sadece avcılar ve dövüş deneyimi olan kısımdı ki onlarda dövüşe katılmaya cüret edemiyorlardı.
Canavarlar korumalarla dövüşürken Ford savaştığı On Pençeli Kaplanı öldürdü ve arkasına bile bakmadan kaçmaya başladı. Böyle bir davranışı Paul bile beklemiyordu. Ford yaralı bile olsa yaklaşık on korumaya bedel bir gücü vardı. Ayrıca o kadar kişi izliyordu. Böyle bir durumda canavarlar bastırılsa bile halk tarafından hor görülecekti. İnsanlar böyle bir Şehir Lordu'nu desteklemezdi.
Paul onu daha fazla umursamadı. Korumaların çoğunu öldüren canavarların gözlerini halka diktiğini gördü. Bazıları yalnızca ormana geri dönmek için bir yol ararken bazıları da etraftaki insanları yalnızca öldürmek için öldürmek istiyordu.
Canavarlar daha bir hareket yapmamıştı ki birden salonun içinden bir canavar çıktı. Bu canavarın beyaz tüyleri vardı ve kızıl gözleri parlıyordu. Bu canavar Paul'ün daha bu sabah gördüğü canavardı: B seviyeli Hayalet Aslan.
Paul canavarların da bu aslana korkuyla baktığını gördü. Aslan ise etrafta izleyen insanlara bakıyordu. İnsanların çoğu kaçmıştı ama hala burada duran ve kaçamayacağını bildikleri için silahlarını çekmiş birkaç insan duruyordu.
Paul bu kadar şovun yeterli olacağını düşündüğü için ruhsal gücünü canavarlara yönlendirdi.
Birden güçlü bir baskı hisseden canavarların hepsi aynı anda Paul'e döndü. Hayalet Aslan'da Paul'e bakıyordu. Tüm canavarların bir noktaya döndüğünü gören insanlar da oraya döndü ve orada duran siyah kıyafetli figürü gördüler.
Paul sesini değiştirebildiği kadar değiştirdi ve sesine ruhsal gücünü ekleyerek Antki Ejder Dilinde mırıldandı.
"Hiçbir insana zarar vermeden bu şehirden ayrılın. Hemen!"
Paul'ün sözlerini yalnızca canavarlar anlamıştı ve Paul'ün ruhsal gücü ile aurası yüzünden hepsi korku dolu yüzler gösterdi. Hayalet Aslan bile korkmuştu ve diğer canavarlardan bile önce hemen şehrin sokaklarına fırlayarak çıkışı aramaya başladı. Paul onun sözlerini duyduğu için bir insana saldırmayacağını anladı ve onu takip etmedi.
Hayalet Aslan'ın ardından birçok canavar salonun olduğu bölgeden fırladı ve çıkışı aramaya başladı. Kısa sürede alan boşalmıştı.
Orada duran insanlar neler olduğunu anlayamamıştı. Onlar sadece siyah kıyafetli adamın farklı bir dilde konuştuğunu ve canavarların korkudan kaçıştıklarını görmüşlerdi. Onlar bir canavarı bile yalnızca sözleriyle korkutabilecek bir adamın varlığına inanamıyorlardı ama bu adam şu anda karşılarında dikiliyordu.
Paul onlara bir bakış daha attıktan sonra hemen şehrin içinde koşmaya başladı. Arkasında ise onun kim olduğunu merak eden bir insan topluluğu bırakmıştı.
Paul'ün şehrin içinde koşuşturmasının nedeni canavarlar değildi. Zaten onların korkudan insanlara saldıramayacağını biliyordu. Onun şu anda aradığı kişi Ford'du. Askerlerini bırakıp kaçan bir kişi cezalandırılmalıydı değil mi?
Bir süre şehrin içinde dolaştı. Daha sonra ara sokakların birinde yaralı kolunu kıyafetinden kopardığı bir parçayla saran bir adam gördü. Bu adamın yüzünde derin bir korku vardı. Siyah saçları dağılmıştı. Bu adam Şehir Lordu Ford'du.
Paul gülerek Ford'un önüne indi. Ona bakmaya başladı.
Ford birden çatıdan atlayan bu adamdan korkmuştu. Taktığı şapka yüzünü gizlediği için kim olduğunu göremiyordu ama belindeki kılıcı gördüğü için onun bir savaşçı olduğunu sanmıştı. Bağırarak konuştu.
"Hemen koş! Canavar salonunda bir sorun var, oradaki korumalara yardım et! Ben de şehir duvarlarındaki askerleri göndereceğim."
Paul güldü ve Ford'a baktı. Sesini gürleştirerek konuştu.
"Buraya gelme sebebim bu değil."
Ford sinirli bir biçimde bağırdı.
"Şehir Lordu'na karşı gelmeye cüret mi ediyorsun!?"
Paul yine güldü ve yavaşça kılıcını çıkardı. Onun kılıcını çıkardığını gören Ford soldu. Paul yavaşça kılıcını kaldırırken gür sesiyle konuştu.
"Ford Guilla, oğlunun günahlarının cezasını ilk çeken sen olacaksın."
Sözlerini söyledikten sonra kılıcını hızla indirdi ve korkudan solmuş olan Ford'un sağ kolunu kopardı. Ford orada acı içinde bağırmaya başladı. Savaşçı olduğu için yaralarının iyileşmesi hızlıydı ama kopan bir uzvun iyileşmesi imkansızdı.
Paul yeniden konuştu.
"Oğlunun günahıyla eşdeğer cezayı çekmediğiniz sürece sizi rahat bırakmayacağım. Canavar salonu bunun ilk adımıydı."
Paul'ün sözlerini duyan Ford titremeye başladı. Bu adamın canavarların kaçmasıyla bir ilgisi varsa ve zarar görmeden oradan ayrıldıysa o kesinlikle bir uzman olmalıydı. Bu düşünce onu çok korkutuyordu.
Bir yandan da düşünüyordu. Oğlu Valer, ondan bile kurnaz biriydi. Nasıl olurda tüm canavarları aynı anda çözebilecek ve bunu kimseye fark ettirmeden yapabilecek kadar güçlü birini kızdırmış olabilirdi ki? Aklı almıyordu. Dizlerinin üstüne çökmüş bir halde Paul'e yaklaşmaya başladı.
"Genç usta, lütfen söyleyin. Aptal oğlum nasıl bir hata yaptı da sizi bu kadar sinirlendirdi?"
Paul bu sözlerden sonra Ford'un kafasını tekmeledi ve konuştu.
"Tek söyleyeceğim şey affetmeyeceğim bir şey yaptığıdır. Yani affedilebileceğini sanma. Bunun cezasını iyice çekeceksin."
Bu sözlerden sonra hemen zıplayarak bir çatıya çıktı ve hızlıca Veussia Malikanesine yöneldi. Aşağıda kaldığı için onun gittiği yönü göremeyen Ford'un gözlerinden yaşlar gelmeye başlamıştı. Oğlu nasıl olmuştu da böyle güçlü birini kızdırmıştı?
Zaten en büyük geliri olan canavar salonunu kaybettiği gibi silah tutan kolu olan sağ kolunu da kaybetmişti. Artık bir savaşçı da olamazdı. Her şeyini kaybetmişti ama o adam cezasını tam olarak çekeceğini söylüyordu. Daha ondan neyi alacaktı ki?
Ford o ara sokakta ağlarken Paul şapkasını çıkarmıştı. Yüzünde bir gülümseme vardı. Sanki üstünden devasa bir yük kalkmış gibi hissediyordu. Hızlıca malikaneye koştu ve odasının penceresinden içeri girdi. Odasındaki masanın üzerinde duran bezi aldı ve Ford'un kanıyla kaplı olan kılıcını silmeye başladı.
Bir süre temizledikten sonra kılıç eski parlaklığına kavuşmuştu. Bunu gören Paul kılıcı kınına geri soktu ve yatağının yanına dayadı. Daha sonra üzerindeki siyah kıyafetleri çıkardı ve dolabından mavi-beyaz bir gömlek ve pantolon çıkardı. Hemen bu kıyafetleri üzerine geçirdikten sonra yatağa uzandı. Bugün cidden epey bir şey yapmıştı ve yorulmuştu.
Birkaç dakika boyunca yatakta döndü ve sonrasında uyumaya başladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..