Güneş ışıkları odasına dolarken Paul gözlerini açtı. Yataktan kalktı ve tembelce gerindi. Yatağın yanında duran kılıcını beline astı ve odasının kapısını yavaşça açtı.
Bir süre etrafta dolaştı ama ailesinden birini bulamadı. Hizmetçilere onun için kahvaltı hazırlamalarını söyledikten sonra dışarıda duran korumalara yöneldi.
"Annem, Babam ve kardeşim nerede?"
Koruma Paul'e doğru eğildi ve konuştu.
"Efendi George, Hanımefendi Sylvia ve Genç Efendi Luke dün gece Canavar Salonunda olan bir sorundan dolayı oluşan hasarı görmek için gittiler.
Paul bunu duyunca gülümsedi. Korumaya döndü.
"İşine geri dönebilirsin."
Konuştuktan sonra hemen içeriye döndü. Kütüphaneye gitti ve kitapları incelemeye başladı. Dün salonda olanlar yüzünden Ford çok büyük bir zarara uğramıştı. Üstüne sağ kolunu bile kaybetmişti. Paul artık onun bir sıkıntı oluşturamayacağını biliyordu.
Bir süre sonra kütüphanenin kapısı çalındı ve bir hizmetçi içeriye girdi. Elindeki tepsiyi bir masaya bıraktıktan sonra kütüphaneden çıktı.
Paul kitaplıktan kırmızı kaplı bir kitabı aldı ve tepsinin olduğu masaya oturdu. Bir yandan yemeğini yerken diğer yandan kitap okuyordu. Bir süre sonra yemeğini bitirdi ve kitabı okumaya devam etti. Kitap efsunlama ile ilgili bir kitaptı. Paul bir dil bilse bile tam olarak nasıl bir eşyayı efsunlayacağını bilmiyordu.
O kitaba dalmış bir haldeyken birden kütüphanenin kapısı çalındı ve bir koruma içeri girdi. Selam vererek konuştu.
"Genç Efendi. Efendi George sizi Canavar Salonu'na çağırıyor. Hemen gelmeniz söylendiği için at arabanız hazırlandı."
Paul başını salladı. Elindeki kitabı kapattı ve kütüphaneden çıktı. Ardından hemen kapıya yöneldi.
Kapının önünde bekleyen at arabasına bindi ve at arabası hızlıca ilerlemeye başladı. Paul gülüyordu. Şu anda dışarıdaki insanların öfkeli olduklarını görebiliyordu. Şehrin şu anki durumu Guilla Ailesini devirmek için mükemmel bir durumdu.
At arabası bir süre sonra Canavar Salonuna geldi. Paul arabadan indi ve etrafını inceledi. Salonun önü ağzına kadar doluydu. Bunların çoğu dün gece olanlar yüzünden Guilla Ailesine kızgın olan halktı. Öfkeli bağırışlar her yerden duyuluyordu.
"Eğer canavarları kontrol edemeyecekseniz kullanmayın!"
"Az daha şehri yerle bir ediyordunuz!"
Ford Guilla, Canavar Salonunun önünde duruyor ve hiçbir hakarete cevap vermiyordu. Kesilmiş sağ kolu beyaz bir bandajla sarılmıştı. Karısı Camilla yanındaydı ve Ford'un kesik koluna üzgün bir yüzle bakıyordu. Ford bir süre halkın hakaretlerini dinledi. Daha sonra sol kolunu kaldırarak halkı susturdu ve konuşmaya başladı.
"Şu anda diyecek hiçbir şeyim yok. Bir yıldır şehrin ana gelir kaynağı bu salondu ve biz bir yıl boyunca hiç sorun olmadığı için böyle devam edebileceğimizi sandık ama yanılmışız. Buradan tüm halka sesleniyorum. Guilla Canavar Salonu bir daha açılmamak üzere kapatılmıştır. Şu anda ise Guilla Ailesi olarak bitkileri ve bazı materyalleri alıyoruz. Lütfen incelemeyi unutmayın."
Ford bunları söyledikten sonra hemen arkasını döndü ve hızlıca yürüyerek oradan uzaklaştı.
Salonun önündeki kalabalık bir anlığına duraksasa da öfkesi sönmemişti. Hızlıca yürüyen Ford'a bağırmaya devam ettiler.
"Az daha tüm şehir ölüyordu ve tüm sözlerin bu mu oluyor yani!?"
"Sen nasıl bir insansın?"
Kalabalığın sözlerini duyan Ford titremeye başladı ama bu titreme korku veya utanç yüzünden değildi. Öfke yüzündendi. Anında kalabalığa döndü ve bağırmaya başladı.
"Sizler ne sikime konuşuyorsunuz! Hiçbiriniz ölmedi veya yaralanmadı bile! Ben en iyi gelirimi ve kolumu kaybettim! En ufak yara almayan aptallar konuşmayı kessin!"
Ford'u duyan kalabalık sustu, Paul ise gülüyordu. Şu anda Ford kendi çöküşüne zemin hazırlıyordu.
Paul yeniden arkasının dönüp uzaklaşan Ford'u izlerken birden omzunda bir el hissetti. Arkasını dönüp baktığında babasını gördü. Babası ciddi bir sesle konuştu.
"Annen ve abin bekliyor. Beni takip et."
Babasını duyan Paul hemen peşine takıldı. George bir süre ara sokaklardan ilerledi ve en sonunda bir eve ulaştı. Evin dışarıdan normal bir evden farkı yoktu ama George kapıyı açtığı anda Paul içerisinin oldukça kaliteli bir şekilde döşendiğini görebiliyordu. Paul içeri girdi ve kapıyı kapattıktan sonra babasını takip ederek içinde kitaplıklar ve bir masayla dört sandalye olan bir odaya girdi. Bu oda kendi evindeki kütüphanenin minik bir versiyonu gibiydi.
İki sandalyede oturan abisi ve annesine doğru gülümsedikten sonra sandalyelerden birine oturdu ve George'da diğerine oturdu. Daha sonra George konuşmaya başladı.
"Bildiğiniz gibi şu anda şehir oldukça karışık bir durumda. Guilla Ailesi her an devrilebilir. Sanırım bu bizim aradığımız şans Paul."
Son cümleyi konuşurken Paul'e dönmüştü. Annesi ve abisi de ona dönmüştü. Paul konuşmaya başladı.
"Şu anda cidden olabileceğimiz en iyi durumdayız. Guilla Ailesi halkı karşısına aldı ve en büyük gelirlerini kaybetti. Ama hala salondan kazandıkları büyük miktarda para var yani onları mali açıdan batıramayız. Yapabileceğimiz tek bir şey var."
George'a döndü. George derin bir iç çektikten sonra konuştu.
"Halkı isyana teşvik etmek."
Paul başını salladı.
"Şu anki planımız bu olacak. Birkaç kişiyi halkın arasına onları kışkırtması için yerleştirmeliyiz. Ayrıca şehirde başka bir değişiklik var mı onu da öğrenmeliyiz. Eğer şehre güçlü biri girerse onu kendi saflarımıza katmalıyız. Guilla Ailesi bir destek bulurlarsa bu çok sıkıntı olur."
Paul konuştuktan sonra George bir şey hatırlamış gibi konuştu.
"Dün gece olanları görenler canavarları engelleyenin siyah kıyafetli bir adam olduğunu söylüyor. Bu adam garip bir dilde konuşarak canavarları korkutmuş."
"Sadece konuşarak canavarları mı korkutmuş!?"
Sylvia ve Luke şok olmuştu. Böyle bir güç onların hayal edebileceklerinin ötesindeydi.
Paul ise Sylvia ve Luke'un ifadelerine içten içe kahkaha atıyordu. Daha sonra George'a döndü.
"O adamın bize engel olacağını düşünmüyorum. Güçlü olduğu doğru ama bana kalırsa o da Guilla Ailesine karşı."
George inanmayan bir ifadeyle Paul'e baktı.
"Bunu nereden çıkardın?"
Paul güldü.
"Ford Guilla düşük seviyeli bir savaşçı olmasına rağmen tek başına on askere değer bir adam. Sen hariç onun kolunu kolayca koparabilecek biri bu şehirde yok."
George birden şaşırdı. Daha sonra Paul'ün dediklerini düşündü. Ford'un gücü cidden normal bir kişiden yüksekti ve şehirde onu tek başına yenebilecek sadece George vardı. Elbette siyah kıyafetli adam hariç.
Paul'ün dediği her şeyi iyice düşündükten sonra yüzü aydınlandı.
"Bunu cidden başarabiliriz."
Hemen oturduğu yerden kalktı ve diğerlerine bakarak konuşmaya başladı.
"Ben halkı teşvik etmeleri için birkaç kişiyi görevlendireceğim. O zamana kadar üçünüz malikanede kalın. Ford'un neler yapabileceğini bilmiyorum. Ayrıca bugün konuşurken söylediklerine bakılırsa yeniden ilaç sektörüne girmeye çalışıyor. Paul, dükkanlarımızı iyice kontrol et ve kimsenin bir şey sızdırmadığından emin ol. Luke, dükkanların mali işleriyle sen ilgileneceksin. Benim bu işe kafa yormam gerekiyor. Eğer doğru dürüst yapabilirsem, bir hafta sonra Guilla Ailesini şehirden kovacağız!"
Bunları dedikten sonra herkesin yüzünde bir gülümseme oluştu. Hepsi ayağa kalktı.
Paul hemen dükkanları kontrol etmeye başladı. Ford'un neler yapabileceğini bilmediği için her gün dolaşacaktı.
Sylvia işi olmadığı için eve döndü ve Luke'ta dükkanların iş kayıtlarını görebilmek için eve döndü.
George hemen halka karışacak birkaç kişi buldu ve bunları şehre yaydı. Bu kişiler halkı yavaşça Guilla Ailesine karşı örgütlüyordu.
Tüm bunlar yaşanırken ise Ford Guilla çırpınıyordu. Yeniden para kazanabilmesinin tek yolu ilaç sektörüne girmekti ama Veussia Ailesinin sattığı "Avcıların Rüyası" setini geçecek kadar iyi bir şeye sahip değildi. Kiraladığı simyacılar sadece onlara verilen tarifleri yapacaklarını söylediği için daha önce Alpht çiçeklerini aldığı adamdan Avcıların Rüyası'nın tarifini istemişti ama adam sertçe reddetmişti. Şu an tutunacak bir dalı kalmadığı için sadece bekleyebiliyordu.
Salonun kapatılmasından bir hafta sonra ise, şehrin sokaklarında büyük bir kalabalık yürüyordu. Ellerinde farklı şeyler vardı. Bazıları balta, kılıç getirmişti. Bazıları ise meşale veya sopalar getirmişti ve ilerliyorlardı. Bu kalabalığın başında George Veussia vardı. Her adımında Şehir Lordu'nun malikanesine yaklaşıyordu.
Şehir Lordu'nun malikanesinin önünde askerler sıra sıra dizilmişti. Arkalarında ise Ford Guilla ve Camilla Guilla duruyordu. İkisinin de yüzleri solmuştu.
Kalabalık yavaşça malikaneye doğru ilerledi ve askerlerden fazla uzak olmayan bir mesafede durdular. George Veussia birkaç adım daha ileri çıktı ve bağırarak konuşmaya başladı.
"Ford Guilla, azıcık cesaretin varsa hemen buraya gel!"
Ford askerlerin arkasından hareket etmedi. Aksine sinirli bir sesle bağırdı.
"Ne istiyorsun George Veussia!?"
George sinirlendi.
"Ne mi istiyorum!? Tüm şehri tehlikeye sokan senin bu şehirden siktir olup gitmeni istiyorum! Sen, Şehir Lordu olarak tüm şehri koruma ve yönetme yükümlülüğü altındayken sadece kazancın için şehri tehlikeye soktun! Bu, seni bu şehirden atmak için geçerli bir sebep!"
"Kıçımın sebebi! Kimse yaralanmadı bile! Olan sadece bana ve askerlerime oldu! Ben kolumu kaybettim ve askerlerimin çoğu öldü ama sonunda canavarları korkutmayı başardık! Halkı korumak için birçok askerim öldü ve bunu başardık! Şimdi biz mi suçlu oluyoruz!"
Kalabalık biraz sessizleşti. George işlerin tersine dönebileceğini anlayınca hemen haykırdı.
"O kolu canavarlara karşı dövüşürken kaybetmedin!"
George'un sözlerini duyan Ford bir anda dondu. Yoksa George o siyah kıyafetli adamla ilgili bir şey mi biliyordu?
"S-sen ne demek istiyorsun!?"
Ford'un titreyen sesinden Paul'ün sözlerinin doğru olduğunu anlayan George konuşmaya başladı.
"Beni duyabilen herkese sesleniyorum! O gece, salondan çıkan canavarları korkutup kaçıran Guilla Ailesinin askerleri değildi! Şehrimizde bulunan güçlü bir uzmandı! Aynı uzman, Ford Guilla'nın kolunu kesen kişiydi!"
Bu sözleri duyan kalabalık yeniden ateşlenirken Ford iyice solmuştu. George'un o adamla bir alakası olması onu korkutuyordu. O düşüncelere dalmışken George yeniden bağırdı.
"Ya şimdi bu şehirden gidersin ya da buradaki herkes sen gidene kadar sana hücum etmeye devam eder. Tüm şehri katledebileceğini düşünmüyorum Ford Guilla!"
George'un sözlerini duyan Ford iyice korkmaya başlamıştı. Tüm şehir ona saldırdıkları sürece onlar sadece normal insanlar bile olsalar kesinlikle ölürdü. Askerlerinin onlara dayanma ihtimali yoktu ve kendisinin silah tutan kolu koparılmıştı.
Hemen George'a bağırdı.
"6 saat içinde şehirden ayrılacağım. Ben ayrılırken kimse bana saldırmayacak!"
George Ford'un pes ettiğini görünce mutlu oldu.
"6 saatin var!"
6 saat boyunca kalabalık oradan hareket etmedi. Ford ve karısı içeride malikanenin deposundaki değerli şeyleri ve paraları bir at arabasına doldurttu. Kendi özel eşyalarını da aldıktan sonra at arabasına bindiler ve malikaneden ayrılmaya başladılar.
Onlar malikaneden çıktıktan sonra kalabalık ikiye ayrılarak onlara yol açtı ve onların şehrin çıkışına doğru gidişlerini gördü. Şu anda askerlerin kafaları karışmıştı. Onlar Şehir Lordu'nun askerleriydi. Şimdi kim için çalışacaklardı?
Kalabalık ise zaten biliyordu. Guilla Ailesi kapıdan ayrıldıktan sonra George Veussia askerlere doğru ilerledi ve konuşmaya başladı.
"Bugünden itibaren Veussia Ailem şehrin Baş Ailesi pozisyonunu alıyor! Veussia Ailesinin başı olarak, şu andan itibaren Şehir Lordu benim!"
Onun sözlerini duyan askerler biraz şaşırdılar ama kalabalığın da onayladığını görünce hepsi diz çöktü.
"Şehir Lordu'nu selamlarız!"
George gülümseyerek onlara baktı. Daha sonra kalabalığın içinden siyah saçlı, mavi gözlü bir genç yanına geldi.
"Tebrikler, baba."
George gülümsedi.
"Luke, Paul'ün yerini biliyor musun?"
Luke gülümseyerek konuştu.
"O zaten başarılı olacağımızdan emin olduğunu ve evde kalacağını söyledi."
George kahkaha attı.
"Her neyse. Zaten başarılı olduğumuza göre diyecek bir şeyim yok."
Daha sonra Guilla Malikanesine döndü.
"Burayı kullanmayı hiç düşünmüyorum. Eski evimiz yeterince iyidir. Hadi, geri dönelim."
Luke başını salladı ve kalabalık dağılırken onlar da eve yöneldiler.
Bu sırada Guilla Ailesinin at arabası yavaşça şehrin dışında ilerliyorlardı. Ford sol koluyla at arabasının duvarlarına vuruyordu.
"O George! Nasıl bana bunu yapmaya cüret eder!? Pekala, o görecek! Sadece biraz zaman... Aynen, biraz zamana ihtiyacım var. Daha sonra onları yerle bir edeceğim!"
Ford öfkeliydi. Bir süre daha sinirini atmak için duvarlara vurdu ama daha sonra birden at arabası durdu. Ford zaten sinirli olduğu için hemen arabadan aşağı atladı ve karısı da onu takip ederken bağırmaya başladı.
"Neden burada duruyorsun ulan aptal! Zaten çok yo-"
Seyisi ve atları görünce birden ifadesi değişti. Atların kafaları uçurulmuştu ve seyisin vücudu tamamen ikiye bölünmüştü. At arabasının önünde elinde kanlı bir kılıç bulunan siyah kıyafetli bir adam duruyordu.
Bu adamı gören Ford yere düştü ve titreyen sesiyle konuştu.
"S-s-sen..."
"Aynen, ben."
Adam hızlıca Ford'un yanına geldi ve kılıcını savurarak Camilla'nın kafasını uçurdu.
Bu sahneyi gören Ford hızlıca geri çekilmeye başladı.
"Zaten her şeyimi kaybettim. Daha benden ne istiyorsun?"
Bu sözlerden sonra adam yavaşça ilerlemeye başladı. Ford'un hemen önüne geldiğinde elini şapkasına atarak konuşmaya başladı.
"Ben yarım kalmış işlerden hiç hoşlanmıyorum."
Şapkasını çıkardı ve uzun siyah saçlarıyla kan kırmızısı gözleri ortaya çıktı.
Korktuğu kişinin yüzünü gören Ford sinirli bir sesle konuştu.
"Paul Veussia!"
Paul Ford'a baktı.
"Bir yıl önce, ben daha Abyss'e düşmeden önce aileme kardeş gibi davranıyordun. Bana yaranmak için olduğunu bilsem de sana karşı bir garezim yoktu."
"Oğlun yüzünden Abyss'e düşünce tüm kardeşliğin yok oldu ve ailemi ezmeye, onları yok etmeye çalıştın."
Bu sırada Paul çoktan kılıcını kaldırmıştı.
"Karını çoktan öbür dünyaya gönderdim, sıra sende. Senden sonra oğlun da gelecek. Guilla Ailesini gittiğiniz yerde devam ettirirsiniz artık."
Sözleri bittiği anda kılıcını aşağı savurdu ve Ford'un kafasını ikiye böldü. Ford'un kesilmiş kafasından kanlar akarken at arabasının içine girdi. İçerideki paraları ve değerli şeyleri boyutuna attıktan sonra at arabasından indi ve cesetlerle at arabasını yaktı. Onlar yanarken ise Paul hızlıca şehre koşmaya başladı.
Koşarken ise az önce yaktığı at arabasının yanına yaşlı bir adam geldi. Adamın saçları ve sakalları tamamen beyazlamıştı ve sakalı oldukça uzundu. Siyah cübbesi kan ve toprakla kirlenmişti. Yeşil gözleri yanan at arabasını ve cesetleri bir süre izledi.
Daha sonra Paul'ün ayrıldığı yöne bakarken dudaklarının kenarları hafifçe kıvrıldı.
"Bir ayda bir aileyi şehirden silmek... Ejderyiyen Şehri gibi küçük bir şehir olsa bile oldukça iyi bir başarı. Yolu uzatmam iyi olmuşa benziyor, kendime kesinlikle eğlenceli bir çocuk buldum."
Bir süre daha Paul'ün gittiği noktaya bakmaya devam etti ve daha sonra hızlıca ormana daldı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..