54.Bölüm - Karanlık Sürgün Alanı

avatar
10597 42

Kara Büyücü - 54.Bölüm - Karanlık Sürgün Alanı


"O öldü."

Gren Ferrua masada, babasının yanında oturuyordu. Sadece babasının ve kendisinin oturduğu küçük masanın üzerinde iki şarap kadehi duruyordu.

Tuann gülerek konuştu.

"İşte benim oğlum. Benim gerçek oğlum!"

O sırada çoktan boşalmış olan kadehini yeniden doldurdu.

"Eee? Turnuva konusunda ne yapacaksın?"

Gren iç çekti. Daha sonra kendisine bir bardak şarap koyduktan sonra konuştu.

"Turnuvada diğer aileleri kesinlikle geçerim. Ama Ataların Temsilcileri çok zorlayıcı olacak. Yine de Altın Güneş Şehri'ni aileme isteyecek bir puan alabilirim!"

Tuann güldü.

"Bu yeterli olacaktır! Şimdi, diğer aileleri indirmek için bir yol bulmalıyız. Onları rastgele indirirsek halkı kendimize karşı doldurabiliriz. Bunun için bir neden bulmamız... hayır, bir neden yaratmamız lazım!"

Gren yavaşça konuştu.

"Bu konuyu sana bırakmak zorundayım baba. 5 gün içerisinde okula geri dönmem gerekiyor. Kıdemli bana bir teknik öğreteceğini söylemişti."

Tuann başını salladı.

"Şu anda gücünü geliştirmek en önemli konu. Eğer Ataların Temsilcileri'nden birini yenebilirsen şehri kesinlikle alabiliriz."

Gren sadece soğuk bir şekilde gülümseyerek cevap verdi.

Bu konuşmanın üzerinden yaklaşık 5 gün geçmişti. Gren Ferrua okula gitmek için erkenden ayrılmıştı. Babası Tuann onu özel bir şekilde uğurlamıştı. Küçük oğlunun aksine büyük oğluyla gurur duyuyordu.

Gren Ferrua'nın şehirden ayrılışından yaklaşık iki saat sonra ise siyah cübbeli bir genç şehre ayak basmıştı. Gencin omzunda küçük, siyah tüylü ve kırmızı gözlü bir kedi hafif uykulu bir biçimde duruyordu.

Bu genç Paul'dü. Gren Ferrua'nın ayrılışını duyduğu anda şehre yaklaşmaya başlamıştı. Bugün Yaşlı Klaus'un onu eğitmek için alacağı gündü ve bir daha abisini uyarma şansı olup olmayacağını bilmiyordu.

Ara sokaklardan birine girdi ve başkalarına fazla görünmeyeceği yerlerden ilerleyerek eve vardı. Hızlıca eve girip abisinin odasına daldı.

Oda boştu. Paul o sırada Luke'un bugün de işte olduğunu hatırladı.

Hızlıca evden ayrıldı ve yine aynı şekilde ara sokakları kullanarak Altın Şafak Bilgin Birliği'ne ulaştı.

Sarı-beyaz renkli kapıyı hızlıca açtı ve anında ikinci katın merdivenlerine yöneldi. Merdivenlerin önünde bekleyen nöbetçi önüne geçti.

"İkinci kat için-"

"Çekil!"

O sırada boyutundan Altın Şafak Rozeti'ni çıkarmıştı. Rozeti gören nöbetçi daha fazla engellemeye cüret edemedi ve geri çekildi.

Paul hızlıca ikinci kata çıktı ve abisinin sınıfının kapısını çarparak açtı.

Luke ve sınıftaki herkesin gözleri birden açılan kapıya döndü. Daha sonra içeri girenin Paul olduğunu gördüklerinde Luke rahatladı. Hyun ve Teeta hemen bağırmaya başladı.

"Ah, büyük kardeş Paul, hoşgeldin!"

"Büyük kardeş, çok güzel bir ked-"

"Susun!"

Paul'ün yeni yükseldiği için yoğunluğu artan aurası ve sınırdaki ruh gücü hesaba katıldığında normal konuşmaları bile etkili oluyordu. Bağırması ise değil bu iki çocuğu, yüz kişilik bir birliği bile bastırmaya yeterdi.

Paul'ün bağırışını duyan Hyun ve Teeta hemen oturdu. Sınıfın geri kalanı da sessiz kaldı.

Luke o sırada neler olduğunu anlayamamıştı. Paul neden bu kadar agresifti ki?

"Küçük kardeş, neler oldu? Zaten 5 gündür seni bulamıyorum, şimdi geri geliyorsun ve rastgele bağırıyorsun. Bir şey mi oldu?"

Paul bir süreliğine düşünceli bir hale büründü. Daha sonra sınıfa döndü.

"Hyun, aileniz onur turnuvasına katılacak mı? Kraliyetin yaptığından bahsediyorum."

"K-katılacak."

Hyun Paul'ün ani çıkışı yüzünden hala korkuyordu. Paul bunu önemsemeden gözlerini Saia'ya çevirdi.

"Saia, senin ailen katılacak mı?"

Saia ayağa kalktı ve konuştu.

"Benim ailem de katılacak."

Paul rahatladı. Eğer herkesin ailesi katılacaksa onların hepsi Ferrua Ailesi'nin hedefiydi. Ferrua Ailesi onlara karşı çıkabilecek ailelerle işbirliği yapmıyordu.

Derin bir nefes aldı ve kapıyı kapadıktan sonra konuştu.

"Hepiniz beni dinleyin. Fazla zamanım yok. Öncelikle abi kendine ve öğrencilerine dikkat et. Pete, Nina, sizler ailelerinize söyleyin. Katılımcılarını tamamen korusunlar. Hyun, Teeta, Saia, bu sizin için de geçerli. Sushie, siz ayrılacak olsanız bile iyice korunmalısınız."

Sushie öne çıktı.

"Büyük kardeş Paul, neden bu kadar endişe duyuyorsun?"

O sırada sınıftaki hiç kimse bunu anlamamıştı. Zaten katılımcılarını koruyorlardı. neden bir uyarı daha almaları lazımdı ki?

Paul derin bir nefes verdikten sonra konuştu.

"Ferrua Ailesi Hayalet Kılıç Loncası ile işbirliği yapıyor. Katılımcıları avlayacaklar. Pete, hatırlamıyor musun?"

O sırada Pete ayağa kalktı ve konuştu.

"Bir süre önce, biz şehre geri dönerken arabamız Hayalet Kılıç Loncası'nın suikastçileri tarafından saldırıya uğradı. Suikastçilerin ilk hedefi Selia ablam gibi görünüyordu. Selia ablam katılımcılarımızın arasından en iyisi!"

O sırada sınıftaki herkes Paul'ün telaşının yersiz olmadığını anlamıştı. Hyun aniden kalktı.

"Öğretmen Veussia, üzgünüm ama ailemi uyarmam gerekiyor."

Teeta da onu takip etti ve ikisi birlikte sınıftan çıktı.

O sırada Nina da ayağa kalktı.

"Büyük Kardeş'e çok teşekkür ederim. Öğretmen Veussia, izninizle ben de ayrılacağım."

Daha sonra hızlı sayılabilecek adımlarla sınıftan çıktı.

Pete ve Sushie de ayağa kalktı. Pete konuştu.

"Bu işbirliği gerçekse cidden tehlike altındayız demektir. Hemen bunu bildirmeliyiz."

Sushie ve Pete anında sınıftan çıktı.

O sırada Saia da kapıya yöneldi ve bir şey söylemeden ayrıldı. Ne kadar duygusuz kalmaya çalışsa da yüzünde endişenin izleri belli oluyordu.

Herkes ayrıldıktan sonra Luke Paul'e döndü.

"Sen Pete'in suikas-"

"Bir saniye."

Paul abisinin sözünü kesti.

"Şimdi zamanım yok. Yakın zamanda eğitim için şehirden ayrılacağım. Senin de birliği uyarman gerekiyor. Direkt Büyük Kardeş Floyd'u uyar. Şimdi, gitmeliyim. Zamanım yok."

"Küçük Kardeş..."

Luke bir şey söylemek istedi ama diyemedi. Kardeşinin eğitime gitmesi gerektiğini biliyordu. Paul gülerek konuştu.

"Turnuvada görüşeceğiz."

Luke gülümsedi. Paul sınıftan çıktı. Yeniden hızlanarak binadan ayrıldı ve şehrin kapılarından çıkarak ormana girdi.

Ormanda oturabileceği bir kaya buldu ve beklemeye başladı. Zaten Klaus gibi bir Aziz'in onu kolayca bulabileceğini biliyordu.

Orada ne kadar zaman geçirdiğini bilmiyordu. Sadece havanın karardığını anlamıştı ve mırıldanmaya başlamıştı.

"Boşu boşuna hızlı olmak zorunda kaldım. Bu ihtiyar beni unutmamıştır değil mi?"

"Yaşlıyım ama heniz bunamadım."

O sırada arkasından gelen sesle arkasını dönmüş ve arkasında dikilen Yaşlı Klaus'u görmüştü. Gülümserken konuştu.

"Sonunda."

Klaus yavaşça konuştu.

"İşlerini bitirmiş gibisin."

Paul'ün gözleri parladı.

"İşlerimi bitirmek için o turnuvaya girmem gerekecek."

Klaus güldü.

"İyi! Gel bakalım!"

Daha sonra Klaus'un ayakları yerden kesildi. Havada süzülürken Paul'ün cübbesini yakaladı ve hızlıca yükseldi. Bir süre yükseldikten sonra Paul'e döndü.

"Uçtuğuma şaşırmamış gibisin."

Paul yüzüne şaşkın bir ifade takındı. Onun bir Aziz olduğunu normalde anlayamazdı ve anlamamış gibi görünmeliydi.

"Yaşlı Klaus, bunamadığını söylemiştin. Gözlerin yanlış mı görüyor?"

Klaus güldü. Daha sonra Paul'ün omzuna baktı.

"O ufak şey senin mi?"

Paul onun Grim'den bahsettiğini anlamıştı. Gülümsedi.

"Epey güçlü olduğuna inanabilirsin."

Klaus güldü.

"Öyle diyorsan öyledir. Şimdi, sana birkaç sorum olacak velet. Seni eğitmek için bunları cevaplaman lazım."

Paul başını salladı. Klaus sordu.

"Çifte gelişim mi yapıyorsun yoksa kılıcı büyüye destek olarak mı kullanıyorsun?"

Paul çifte gelişimin ne olduğundan emin değildi. Ama genelde kılıcı büyüsüyle birlikte kullandığı için destek olarak kullandığını düşündü.

"Kılıcı destek olarak kullanıyorum."

Klaus düşünceli bir hal aldı. Daha sonra sordu.

"Ustan seni çifte gelişime başlatsam karşı çıkar mı?"

Paul o sırada Spadia'nın sesini duydu.

"Kabul et. Ben daha geç başlayacaktım ama şansın varken başlaman daha mantıklı. Ayrıca, bir kılıç tekniği vermesine izin verme. Yalnızca vücut geliştirme ve kavrama tekniği vermeli."

"Usta, çifte gelişim nedir?"

"Çifte gelişim, savaşçı ve büyücü yollarından aynı anda ilerlemektir. Gücünü arttıracaktır."

Paul bu fikri daha önce düşünmemişti. Klaus'a döndü ve konuştu.

"Ustam kabul edecektir. Ancak bir kılıç tekniği öğrenmeme izin vermeyecektir. Bana kendisi vereceğini söylemişti."

Klaus güldü.

"Bu yeterli. Aslına bakarsan, sana uyacak bir kılıç tekniğim yok zaten. Ama muhteşem bir vücut geliştirme tekniğim var. Aynı zamanda kavrama tekniği olarak da kullanılıyor! Neyse, ruhsal fısıltı ve mana tüketimi'ni öğrendin mi?"

Paul ruhsal fısıltıyı kullandı ve sesini Klaus'un zihnine gönderdi.

"Sence öğrendim mi?"

Klaus ufak bir kahkaha attı. Daha sonra konuştu.

"Pekala, hazır gibi görünüyorsun. Haydi gidelim."

Cübbesinin içinden bir tılsım çıkardı. Tılsım, Paul'ün daha önce gördüklerinden çok daha farklıydı. Üzeri okuyamadığı mavi yazılarla doluydu. Ve Tılsım kağıdı neredeyse yazılar yüzünden görünmeyecek bir hale gelmişti. Paul'ün şaşkın bakışlarını gören Klaus açıkladı.

"Bu bir Büyük Işınlanma Tılsımı. Epey değerli bir tılsımdır. Bir kez bir bölgeye ayarlandığında oraya ışınlanabilirsin. Göstereyim."

Elindeki tılsıma manasını yolladı. Tılsımın üzerindeki yazılar parladı ve Paul'ün gözleri bir anlığına mavi bir ışıkla doldu. Daha sonra ise oldukları yer tamamen değişmişti.

Paul aşağıya baktı. Aşağısındaki bölgeden yükselen yoğun karanlık manayı hissedebiliyordu. Aşağıdaki her şey siyaha bürünmüştü. Ağaçlar, toprak, her şey...

Arada bir bazı evler belli oluyordu. Hatta büyük, sığınak gibi yerler de vardı. Daha sonra Paul bu bölgenin dağlar tarafından çevrili olduğunu gördü.

O sırada Klaus konuşmaya başladı.

"Burası, Karanlık Sürgün Alanı. Asil aileler veya direkt olarak Kraliyet tarafından sürgün edilen suçluların gönderildiği yerdir."

Paul konuştu.

"Bir hapishane gibi."

Klaus başını salladı.

"Bir hapishane gibi. Aynen öyle. Ancak bir yanlışı var. Çünkü buradaki her suçlu, suçlu değil."

Paul Klaus'un demek istediğini anlamıştı. Zaten asil ailelerin bencilliği yüzünden suçlanan masum insanlar olduğunu biliyordu.

Daha sonra Klaus konuşmaya devam etti.

"Burada her altı ayda bir içerisi kontrol edilir ve içeriye erzak verilir. Bir dahaki sefer üç ay sonra olacak."

Paul Klaus'a döndü.

"Yaşlı Klaus, bunları neden bana anlatıyorsun?"

Klaus güldü.

"Sana verdiğim rozeti yanında tut. Üç ay sonra sana bir Büyük Işınlanma Tılsımı vereceğim. İçeride çalışmaz ama görevlilere rozetimi gösterirsen seni çıkarırlar. Ayrıca sana iki teknik bıraktım."

Paul titremeye başlamıştı.

"Bir saniye, neden bahse-"

"Bay bay."

Klaus yüzünde hala bir gülümseme varken Paul'ü aşağıya, karanlık manayla dolu devasa hapishaneye bıraktı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr