Paul oturduğu yerde derin nefesler almaya başladı. Küçük Grim ondan hafifçe uzakta duruyor ve yuvarlanıyordu. Victor ise çantasından çıkardığı ufak bir bıçakla bir odun parçasını oymaya başlamıştı.
Paul alana düştüğünden beri bir ay geçmişti. Bir aydır yürüyorlardı ve sonunda Merkez Anıt'ı görebilecek bir yere ulaşmışlardı. Normalde Paul'ün hızıyla buraya gelmek en fazla birkaç gün sürerdi ama Victor'a ayak uydurmak zorundaydı. Elbette Victor bir demirci olduğundan o kadar da hızlı değildi. Yalnızca biraz dayanıklıydı o kadar.
Geçen bir ayda, Paul Ruh Kaplama tekniğinin ilk seviyesine varmıştı. Yaydığı aura hala güçlü olsa bile önceki halinden bir nebze daha düşüktü.
Ayrıca Savaşçı olma konusunda da ilerlemişti. Savaş Tanrısı Beden İşleme Tekniği kavrama tekniği olarak kullanıldığında sonuçları oldukça iyi oluyordu. Özellikle Paul gibi anlayışı yüksek biriyse.
Tekniğin ilk seviyesinde sadece iki cümle yazıyordu.
"Silahı kullan, ama kullanma. Silahın kendisi ol ve kendi başına savaş."
Paul bu kelimeleri ne kadar kavrarsa o kadar Savaşçı yolunda ilerliyordu. O anda, Düşük seviye savaşçıdan Orta Seviye'ye yükselmişti ve vücudunu ilk seviye için yeniden yapılandırması gerekiyordu. Savaş Tanrısı Beden İşleme tekniği her seviye atlayışında vücudu az da olsa değiştiriyor ve güçlendiriyordu.
Paul otururken birden vücudundan hafif bir duman çıkmaya başladı. Kemikleri sarsıldı ve patlama sesleri duyuldu. Kanı kaynadı ve hızlandı. Bir süre boyunca bu değişiklikler devam etti. Paul gözlerini yeniden açtığında derin bir nefes verdi.
Bu teknik ilk başta canını epey yakmıştı. Vücudu binbir farklı işkenceye maruz kalıyormuş gibi hissetmişti. Ustası, bu şekilde bir acının alem atlamadığı sürece yaşanmayacağını söylemişti. Bunun anlamı, Paul usta seviye bir savaşçı olana kadar böyle bir acıyı bir daha hissetmeyecekti.
Paul bir anda savaşçı olarak gelişerek büyük bir hata yaptığını düşündü ama gücü arttığı sürece umursamamaya karar verdi. Hem, kılıç üzerindeki anlayışı arttığı sürece kılıç teknikleri de gelişiyordu.
Paul ayağa kalktı ve yerde yuvarlanan Grim'i aldı. Daha sonra onu Victor'un yanına koydu ve Antik Ejder Dili'nde fısıldadı.
"Küçük Grim, Victor'u koru. Ben anıta gidiyorum. Sana güveniyorum."
Grim başını salladı ve dik bir duruş gösterdi. Paul ona güvendiğini söyleyince yüzünde hafif bir gurur parlamıştı.
Paul Victor'a döndü.
"Victor, ben anıta gidiyorum. Karanlık mana sana çok zararlı olacaktır. Burada bekle, bir süre sonra gelirim."
Victor Paul'le gitmek istiyordu ama Paul'ün dediklerinin doğru olduğunun da farkındaydı. O karanlık manaya maruz kalsaydı hayatta kalması bir ihtimal değildi. Paul bir büyücü olduğu için hayatta kalabilirdi ama yine de endişelenmeden edemiyordu.
Paul hafifçe gülümsedi ve hızlıca Merkez Anıt'a doğru ilerlemeye başladı.
Merkez Anıt, siyah bir taştan yapılmış dikdörtgen şeklindeki bir tabuttu. Tabut'un köşelerinde kırmızı oymalar ve şekiller vardı. Tam ortasında ise kırmızı bir dairenin üstünde iki siyah kanat şekli duruyordu.
Tabut'un hemen önünde, kırmızı bir sıvıyla dolu ufak bir gölet vardı. Gölet'in içindeki enerji birçok büyücünün aklını başından alabilecek bir seviyedeydi. Elbette almak o kadar kolay değildi. Eğer yaklaşan kişi Paul olmasaydı çoktan karanlık mana yüzünden ölmüş olurdu.
Paul yavaşça gölete yaklaştı ve bir şey fark etti. Göletin içindeki kan, tabutun içinden geliyordu. Fazla bir miktarda akmasa da kanın geldiği yerin tabutun içi olduğu belliydi.
Tabutun içindeki şeyin ne olduğunu bilmiyordu ama o şey buradaki karanlık mananın kaynağıydı. Bunu fark eden Paul hızlıca ilerledi ve tabutun kapağını kaldırdı.
İçeride siyah tüyleri renklerini hala kaybetmemiş, gözleri kapalı bir kuş duruyordu. Kuş'un boyutu tabutu tamamen doldurabilecek kadar büyüktü ve kanatları vücudunu kapıyordu. Gagası keskin bir şekilde parlıyordu.
O sırada Spadia aniden bağırdı.
"Bir Kara Anka! Gerçekten, bir Kara Anka'nın cesedi! Hahaha..."
Paul ustasının heyecanlı tepkisini anlamamıştı. O konuşmadan önce ustası kendini açıkladı.
"Kara Anka'lar karanlık manayı kullanabilen ankalardandır. Eğer bu şeyin çekirdeği yerindeyse epey iyi bir atılım yaparsın. Kanını da içersen, bir büyükusta bile olabilirsin!"
Paul yutkundu. O anda Paul yüksek seviyeli bir büyücüydü. Büyükusta seviyesi için akıl almaz derecede güçlü manaya ihtiyacı vardı. Yani bunun gibi bir şans onun için zor bulunurdu.
Daha önce Juo'dan aldığı şişeyi çıkardı ve ufak gölete daldırarak doldurdu. Şişe tamamen dolduktan sonra daha önce Altın Güneş Şehri'nde hap yapmak için aldığı şişeleri çıkardı. Juo'dan aldığına artı olarak 3 şişe kan doldurduktan sonra şişeleri kapattı ve boyutuna attı.
Gölet'in içinde hala biraz kan vardı ama şu anda Paul ankanın cesediyle daha çok ilgileniyordu. İlerledi ve ellerini ankanın cesedine yerleştirdi. Bir süre soğuk cesedi inceledikten sonra kalbini buldu.
Kılıcını çıkarıp ankanın göğsünü kesti. Daha sonra ise kalbini bulup parlak siyah renkli çekirdeği çıkardı. Cesedin aksine çekirdek oldukça canlı bir biçimde parlıyordu.
Çekirdeği boyutuna attıktan sonra cesedi incelemeye devam etti. O sırada tabutun kapağının içe bakan kısmında kırmızı bir renkle yazılmış yazılar gördü. Yavaşça okumaya başladı.
"Dostum, kardeşim ve yoldaşım. Senin bedenini bu yere, hatıranı ise hafızama gömüyorum..."
Paul sözleri pek anlamamıştı. Daha sonra Spadia konuştu.
"Büyük ihtimalle birisi bu Kara Anka ile sözleşme imzaladı ve birlikte savaştı. Ardından Kara Anka ölünce de onu buraya gömdü. Şu an yaptığın mezar soygunu oluyor."
Paul bir anlığına tereddüt etti. Daha sonra ankanın cesedini incelemeye devam ederken içinden konuştu.
"Mezar Yağmacılığı fazla ayıplanan bir şey değil. En azından eski mezarlarda."
"Öyle olsun bakalım."
Spadia üstelemedi. O sırada bir kez daha konuştu.
"Cesetle fazla uğraşma. Eğer buradaki karanlık mananın düzenin fazla bozarsan fark edilecektir. Çekirdeğini almak yeterli. Epey kan da aldın zaten. Geri dön."
"Yeterince alıp almadığımı şimdi göreceğiz."
Paul gülümsedi ve tabutun kapağını yeniden kapattı. Daha sonra tabuttan biraz uzaklaşıp yere oturdu.
Boyutundan bir şişe anka kanını çıkardıktan sonra konuştu.
"Usta, bu şeyin işlevlerini tam olarak söyler misiniz?"
Spadia tembel bir sesle konuştu.
"Anka kanı çok güçlü bir materyal, zaten şu simya mirasında bilgilerinin yazması gerekiyor."
Paul ustasının söylediklerini mantıklı buldu ve zihnini araştırdı. Daha sonra anka kanının özelliklerini buldu.
"Anka Kanı, ankanın tür özelliklerine göre farklı özellikler kazansa da temel özellikleri aynı olan minimum S maksimum SS dereceli bir materyaldir. Anka kanından alınan bir yudumun temel yarar ve zararları şöyle sıralanır:
- Fiziksel güç artışı,
- Tepki verme Hızı artışı,
- Mana üzerinde kontrolün artışı,
- Vücut iyileşmesi.
Türlere bağlı olan yararlar ve zararlar:
Kızıl Gök Ankası: Alev Büyüsüne direnç, Su Büyüsüne zayıflık.
Kızıl Gök Ankası(Zirve) : Alev Büyüsüne direnç. Ahh..."
Paul iç çekti.
"Bu uzun sürecek."
Zihnini iyice araştırdı ve anka kanının özelliklerini iyice araştırdı. En sonunda istediği parçayı bulunca derin bir nefes aldı.
"Kara Anka: Karanlık Mana'ya direnç, Işık Manası'na zayıflık. Kara Anka(Zirve): Karanlık Mana'ya direnç."
Paul gözlerini kıstı. Okuduklarına göre sadece biraz fiziksel gücü ve tepki verme hızı artacaktı. Mana kontrolü zaten oldukça yüksekti. Özel etkilere gelince... Zaten karanlık manayı istediği gibi kullanabiliyordu! Eğer bu kanı içerse bir de ışık manasına karşı zayıflığı mı olacaktı yani?
Hafifçe yutkundu ve kararını düşünmeye başladı. O sırada Spadia konuştu.
"Ne bekliyorsun? Hadisene!"
Paul iç çekti ve konuştu.
"Usta, yazana göre Kara Anka'nın kanı ışık manasına karşı bir zayıflık veriyor. Zirve olduğunda vermiyor yazıyor ama ben bunun ne olduğunu bilmiyorum!"
Spadia konuştu.
"Zirve Seviye bir canavar, senin Kral derece olarak bildiğin canavarlardır. Canavarlar da gelişir ve evrimleşir sonuçta. Ayrıca merak etme, o Kara Anka bir zirve seviyeli canavar. Hatta neredeyse evrimleşiyormuş. Biraz daha yaşasaydı bir Saf Gece Ankası olacakmış ama ne yaparsın..."
"Saf Gece Ankası?"
Paul Saf Gece Ankası'nın ne olduğunu bilmiyordu. Ama ustasının söylediği evrim konusunu anlamıştı. Bir canavar yeterince geliştiği sürece diğer seviyeye geçiyor ve evrimleşiyordu. C seviyeden B seviyeye geçmesi de mümkündü.
Paul o sırada canavarlar hakkında fazla bir şey bilmediğini fark etti. Daha sonra Spadia'nın bağırışını duydu.
"Ayrıca, o kitapta yazıyor mu bilmem ama habistanrı çekirdeği kandaki enerjiyi de çekebiliyor olmalı. Yani gelişimin de artacak."
Paul bu haberle daha da mutlu oldu. Daha sonra elindeki şişenin kapağını açtı ve kandan bir yudum aldı. Aldığı yudumu ağzında tuttu ve şişeyi yere koyduktan sonra meditasyon pozisyonuna geçti.
Ağzındaki soğuk kanı yavaşça yuttu. Kan, boğazından yavaşça inerken Paul onun içindeki enerjiyi hissedebiliyordu. İçindeki karanlık enerji yavaşça vücuduna yayıldı ve kan, et ve kemiğine işlendi. Daha sonra ise enerji zihnine ve çekirdeğine ilerledi.
O sırada Paul bir şey fark etmişti. Kara Anka'nın kanında karanlık manadan başka farklı bir enerji de vardı. Bu enerjinin ne olduğunu bilmese de oldukça güçlü olduğunu anlamıştı. Oldukça yoğun ve baskın bir aura taşıyan bu enerjinin tek sorunu, kendi kanındaki bir enerjiyle çakışmasıydı.
Kendi kanındaki enerjinin ne olduğunu bilmese de nedense iki enerji birbirini baskılıyordu. Paul kanın içindeki enerjiyi zorla çıkardı ve kendi bedenine işlemeye çalıştı. O sırada kendi kanındaki enerji öfkelenmişcesine parladı. Birden Paul'ün vücudunu baskıladı ve yakmaya başladı.
Paul bu ani değişim yüzünden yuttuğu kanı içindeki garip enerjiyle beraber püskürttü. Neden bilmiyordu ama kendi kanındaki enerji kesinlikle diğer enerjiyi vücudunda istemiyordu.
Paul kaşlarını çattı. O sırada Kara Anka'nın değil kendi kanındaki enerji onu daha çok meraklandırmıştı. Çoğu hala dolu olan şişeyi aldı ve tek seferde tüm şişedeki kanı yuttu.
------------------------------------
Spoiler sayılabilecek bir not: Sonraki bölüm power up. Baya baya power up :D
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..