Kan Paul'ün boğazından geçtiğinde içindeki karanlık enerji vücuduna yayıldı. Ancak Paul bu sefer buna önem vermiyor gibiydi. Tüm dikkatini Kara Anka'nın ve kendi kanının içindeki enerjilere vermişti.
Karanlık mana başarıyla vücuduna yayıldıktan sonra Paul Kara Anka'nın kanındaki enerjiyi bir süre incelemeye karar verdi.
Enerji kandaki karanlık manadan katlarca güçlüydü. Ancak nedense Paul'ün kanındaki enerjiye karşı koyuyordu.
Paul bir kez daha enerjiyi kendi vücuduna geçmesi için zorladı.
Enerji yeniden kendi kanındaki enerjiyle karşılaştı ama bu sefer daha fazla kan içtiği için enerji çok daha fazlaydı. Kendi kanındaki enerjinin karşı koyup koyamayacağını bilmiyordu.
Kara Anka'nın içindeki enerji Paul'ün vücuduna zorlanırken Paul'ün kanındaki enerji yavaşça ortaya çıktı. İlk başta fazla güçlü görünmüyordu ama birden parladı. Kandaki enerjinin gücü Paul'ün hiç beklemediği bir şekilde arttı. Sanki uyuyan bir canavarı uyandırmış gibiydi.
Paul yuttuğu kanı geri kustuktan sonra kendi kanındaki enerji durmadı. Paul'ün kan akışı hızlandı ve vücudu ısındı. Kandaki enerji organlarına, etine ve kemiklerine işlerken Paul çığlık çığlığa kaldı. Bu acı, daha önce çekmediği bir acıydı. Cehennemin alevleri arasında yanmak bile daha az acı verirmiş gibi hissediyordu!
Vücudu santim santim yanıyordu. Ancak bunun yanında, ruhu da aynı acıyı çekiyordu. O sırada Ruh Sarayı'nı bu enerjinin aurası doldurmuştu ve Ruh Sarayı sarsılıyordu.
Spadia'nın gözleri genişçe açılmıştı. Bu enerjiyi tanıdığı için ne yapacağını hiç bilmiyordu.
Bu sırada Allatra'nın ruh parçası ve tahtın arkasındaki duvarda yazan yazılar da hafifçe parladı, ama Spadia bu değişiklikleri fark etmedi. Paul ise bunları fark edemeyecek kadar acı çekiyordu.
Vücudunun her bir hücresi teker teker yanıyordu. Paul enerjinin bunu ona zarar vermek amacıyla yapmadığını hissetmişti ama o halde neden bunu yapıyordu?
O sırada gözleri yavaşça karardı.
Gözlerini yeniden açtığında karanlığa bürünmüş bir alandaydı. Herhangi bir hissi yoktu.
Görebiliyordu ama görebileceği bir şey yoktu. Duyabiliyordu ama duyabileceği bir şey yoktu. Herhangi bir koku, tat veya varlık yoktu. Sadece her yere hükmeden zifiri karanlık vardı. Ve bir de içinde akan o üstün arzu...
Savaşma ve öldürme arzusu herhangi bir varlığın olmadığı bu ortamda hissettiği tek şeydi. Savaşmak istiyordu, yok etmek istiyordu. Önüne çıkan her şeyi parçalamak istiyordu!
Kızıl gözleri parladı ve göz bebekleri inceldi. Boşlukta yaydığı aura sadece kaotik bir ortamı arzulayan yenilmez bir savaşçı gibiydi. Korkutucu, güçlü, şeytani...
Tırnakları siyahlaştı ve uzadı. Parlak dişleri sivrileşti. O sırada çoktan kendi dünyasına dönmüştü bile.
Sırtında birden kan kırmızısı parıltılar belirdi. Daha sonra ise kan kırmızısı iki kanat Kara Şafak Cübbesi'ni parçalayarak sırtında belirdi. Paul başını kaldırdı ve bağırdı. Bağırışı, yüce bir ankanın çığlığına benziyordu.
Paul'ün çekirdeği de bu değişimden oldukça yararlandı. Çünkü kandaki enerji Paul'ü değiştirirken Paul'ün vücudundaki karanlık manayı da epey arttırmıştı. Paul'ün çekirdeği zirve seviyeye çoktan çıkmıştı.
O sırada Paul derin nefesler aldı. Bilinci yerine gelmişti ve neler olduğunu çözmeye çalışıyordu. Uyandığında kanatları olduğunu gördüğünde zaten bir anlığına nefesi kesilmişti.
Yumruğunu sıktı. O sırada uzayıp sivrilmiş ve bir o kadar da güçlenmiş tırnakları pençe denebilecek bir şekildeydi. Paul yumruğunu sıktığında pençeler avcuna saplandı ve birkaç damla kan aktı. Ancak daha fazlası akamadan kesilen yeri kan kırmızısı bir alev kapladı ve iyileştirdi.
Paul yavaşça yutkundu. Kendisine neler olduğunu bilmiyordu. Sadece ankanın kanını biraz içmişti. Anka kanı bir ilaç sayılırdı yani ona bir zararı olmaması gerekiyordu. Neden böyle bir şey olmuştu ki?
Gözlerini sırtından çıkmış olan bir çift kanada çevirdi. Bir süre uğraştıktan sonra kanatlarını istediği gibi kullanabildiğini fark etti. Onlara doğuştan sahipmiş gibi kullanabiliyordu. Ayrıca kanatlarındaki tüyler sertleşip yumuşayabiliyordu. Paul tüylerden birini sertleştirip kopardı. Daha sonra onu yakındaki bir ağaca fırlattı.
Tüy ağaç sanki yolunda değilmişçesine ilerledi ve bir başka ağacı deldi, ve ardından bir başkasını...
Paul yutkundu. Az önceki tüydeki güç sadece tüyün keskinliğinden değil kendi fiziksel gücünün de eklenmesinden dolayı olmuştu. Fiziksel gücü yükselmişti, çok yükselmişti!
Bir ağaca ilerledi ve elini ağacın üstüne koydu. Elini sıktığında elinin üzerinde olduğu parça ezildi ve elini geri çektiğinde koptu. Paul o sırada parlayan gözlerle ellerine bakıyordu. Neler olduğunu anlamasa da epey bir şey kazanmıştı.
O sırada neler olduğunu anlamak için kolay bir yolu olduğunu hatırladı. Sonuçta ruh sarayında bir Habislord yaşıyordu!
Gözlerini kapadı ve ruh sarayına girdi. Kanatları ve pençeleri hala duruyordu. Bunun anlamı, sadece bedeninin değil ruhunun da değiştiğiydi. Paul bir kez daha yutkundu. Bu şey yavaşça onu korkutmaya başlamıştı.
O sırada Spadia'nın mutlu kahkahalarını duydu.
"Hahahaha... Bu, harbiden bunu da bırakmış! Hahahaha..."
Paul yavaşça ilerledi ve konuştu.
"Usta, neden bahsediyorsunuz?"
Spadia kahkahalarını kesti ama gülümseyen bir yüzle konuştu.
"Bu şey velet... Birçok kişinin isteyeceği ama alamayacağı bir şey. Ya sahip olanın çocuğu olarak alırsın, ya da asıl sahibi kendi hayatını verirken arkasında bırakır. Bu bir kan soyu!"
"Bir kan soyu..."
Paul bu terimi bilmese de vücudundaki ve ruhundaki değişimlerden biraz anlamıştı. Büyük ihtimalle Allatra ona kendi soyunu, Kan Kanatlı Anka'nın soyunu bırakmıştı. O sırada Spadia konuştu.
"Bu senin epey işine yarayacak bir şey, elbette tehlikeleri de var ama tehlikeleri şimdilik sana sorun olmayacak. Sana bunu anlatmadan önce şu kanatlarını geri çek, garip duruyorsun."
"Nasıl geri çekeceğim?"
Paul kanatları kullanmayı anlamıştı ama geri çekmeyi nasıl yapacağını bilmiyordu. O sırada Spadia konuştu.
"Gözlerini kapa ve kanatların yeniden sırtına girdiğini hayal et. Zaten kanatlar senin ruhunun bir parçası. Denersen yaparsın."
Paul gözlerini kapattı. Sırtındaki kanatların geri çekildiğini ve sırtına girdiğini hayal etti. O sırada kanatlar onun düşünceleriyle eş zamanlı olarak Paul'ün sırtına çekildi ve enerjiye dönüşerek kayboldu.
Paul gözlerini açtı ve Spadia'ya baktı. Spadia gülümsedi ve hafifçe sakalını kaşıdı. Daha sonra konuşmaya başladı.
"Oldukça bilgisiz olduğunu biliyorum. Bu yüzden en baştan anlatacağım. İlk olarak, bir kan soyu nedir? Kan soyu canavarların veya üstün varlıkların soylarının sahip olduğu özellikler ve enerjidir. Allatra bir Kan Kanatlı Anka'ydı. Ankalar arasında en tepedeki iki türden biri olan bu tür soyunda üstün bir karanlık manaya ve fiziksel güce sahiptir. Ayrıca anka oldukları için iyileşme güçleri ve hızları oldukça yüksektir. Kan soyunu uyandırdığın için epey bir karanlık manan var. Hepsi çekirdeğinde değil, çoğu kanında akıyor. Fiziksel gücünü ve iyileşme gücünü de gördün zaten."
Paul başını salladı. Spadia derin bir nefes alarak konuşmaya devam etti.
"Kan Kanatlı Anka'lar hakkında fazla bir bilgiye sahip değilim. Tek bildiğim kanları üç kez evrim geçirebiliyor ve her seferinde oldukça yüksek bir güç artışı alıyorlar. Onlar hakkında neden bilgisiz olduğuma gelirsek, bu Allatra'nın kan soyuna sahip olmanın tehlikesi işte."
İç çekti.
"Uzun zaman önce Kan Kanatlı Anka'lar karanlık manaya hükmettikleri için yok edildi. Soyları tek bir kişi haricinde tamamen tükenmişti. Kalan son kişi ise Allatra'ydı ve şimdi ise, sensin."
Paul yutkundu. Spadia konuşmaya devam etti.
"İleride bu biraz sıkıntı çıkarabilir ama yeterince güçlendiğin sürece bu tehlikeyi de atlatırsın. Her neyse, bir kan soyunun özellikleri kısaca bunlardır. Bir sorun var mı?"
Paul o sırada pençelerini geri çekti. Daha sonra konuştu.
"Neden kan soyum şimdi uyandı?"
Spadia gülümsedi.
"Bir başka ankanın gücünü kendine aktarmaya çalıştın. Ankalar gururlu canlılardır. Doğuştan olsaydı tek bedende olmayı kabul edebilirlerdi ama dıştan olduğu sürece buna asla izin vermezler. Yani ankanın gücüyle kendini geliştiremezsin."
Paul'ün yüzü asıldı. Gelişimini arttırmak için iyi bir fırsat olduğunu düşünmüştü oysa ki. O sırada Spadia güldü.
"Hemen üzülme, kanı ankanın enerjisini barındırsa da çekirdeği karanlık mana barındırıyor. O karanlık mana senin usta seviyeye gelişmene yardım edecektir. Daha sonra ise, sana bir teknik öğreteceğime söz vermiştim. Hatırlıyor musun?"
Paul'ün gözleri parladı ve mutsuz halinden çıktı. Ustasının sözünü hatırlıyordu. Acı çektirmek için bir teknik vereceğini söylemişti. Spadia gülümsedi.
"Kan soyunu uyandırmadan önce vücudundaki karanlık mana yetersizdi ve bunu kullanamazdın. Ama şimdi, kan soyunu uyanık tuttuğun sürece karanlık manan bu tekniğe yetecek. Bundan önce, usta seviyesine geçmelisin. Ayrıca Savaşçı gelişiminde de Usta seviyeye ulaşmalısın. Zaten onda ilerlemen daha kolay. Kavrama seviyen çok yüksek. Yakın zamanda kılıç enerjisini kullanmaya başlarsın. Daha sonra sana tekniği öğreteceğim. Bu arada, kan soyunu hep uyanık tutmamalısın. Fark edilmesi senin için sıkıntı çıkarır. Ayrıca kanatları da gerekmedikçe kullanma. Pençeler fark edilmez sanırım."
Paul başını salladı ve Ruh Sarayından ayrıldı. Daha sonra kanının içinde akan enerjiyi sakinleştirdi. Enerji en sonunda tam bir uyku hali aldığında çizgi halindeki göz bebekleri eski haline döndü.
Paul gözlerini yerde duran Kara Şafak Cübbesi'nin parçalarına dikti ve iç çekti. 100 altını böylece gitmişti.
Boyutundan siyah bir pantalon ve gömlek çıkardı ve üzerine geçirdi. Hızlıca Victor ve Grim'in beklediği yere ilerledi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..