Valheia ülkesinin içinde, tüm canavarların habitatı olarak bilinen sıradağlar, Parlak Yargı Sıradağları.
Bu sıradağlar içerdikleri yüksek tehlikeye rağmen bir büyücü için harika bir lütufa, yüksek saflıkta ve yoğunlukta bir manaya sahipti. Bu yüzden buraya gelişmek için birçok büyücü geldi. Kimisi atılım yaşayarak yüksek yerlere geldi, kimisi canavar avlayarak zenginlikler kazandı, kimisi ise canavarların avları olarak hayatlarını kaybetti.
Zamanında, Hilda Jvenna, bir diğer ismiyle Altın Peri de bu sıradağlara adımını attı. Aslında Peri olarak bilinen bu kadın burada kendini geliştirdi ve toprak elementinin alt dalı olan altın elementinde üstün bir güç sergiledi. Daha sonra ise, sıradağların derinlerinde bir bölgeye kendi okulunu, Altın Peri Büyü Akademisi'ni kurdu.
Altın Peri Büyü Akademisi, sadece kızlara özel olduğu için akademiden ve sıradağlardan kolayca yararlanabilen bir erkek ortaya çıkmadı ancak Altın Peri Büyü Akademisi birçok güçlü kadın büyücüyü yetiştirdi.
Hilda Jvenna öldükten sonra akademi birçok kez başkanını değiştirdi ve çok uzun bir süre boyunca eğitim vermeye devam etti. Elbette, sıradağların ortasında eğitim yapan ve kendilerini dünyadan uzaklaştıran bu kimseleri bile heyecanlandırabilecek bir olay vardı: Kraliyet Onur Turnuvası.
Her sene yapılan bu turnuva kişinin ve oluşumun onuru için yapılırdı ve akademideki herkes bu turnuvayı kurucu olan Altın Peri'ye onur kazandırmak için yarışırdı. Elbette, bu sene de farklı değildi.
Altın Peri Büyü Akademisinin iç kısmındaki büyük arenada iki genç kız çarpışıyordu. Kızlardan birinin yeşil kıyafeti yer yer yanmıştı. Kızın kızıl saçları etrafını çeviren rüzgarla uçuşurken yeşil gözleri rakibini süzüyordu.
Rakibi olan kızın sarı saçları ve sarı gözleri, etrafını saran sarı yıldırım arkları gibi parlaktı. Etrafındaki parlak sarı yıldırım arkları güzel ve narin görünse bile yıkıcı gücü azımsanamayacak kadar güçlüydü. Elbette, bir o kadar da yakıcı gücü vardı.
Yeşil kıyafetli kız derin bir nefes aldı ve etrafını saran rüzgar daha da güçlendi. Ellerini ileriye uzatmasıyla rüzgar dalgaları bir ağ şekli oluşturdu ve hızla sarı saçlı kıza ilerledi.
"Fırtına Ağı!"
Sarı saçlı kız bastiçe elini uzattı. Parmağından fırlayan bir yıldırım çizgisi hızlıca ağa ilerledi.
Yıldırım çizgisi ağla birleştiği anda ağı parçaladı ve hızlıca ilerlemeye devam etti. Yeşil kıyafetli kızın kıyafetinde bir başka yanık oluşturdu.
Sarı saçlı kız sakince konuştu.
"Marie, kendini fazla zorlamana gerek yok. Henüz iki ayımız daha var zaten."
Yeşil kıyafetli kız öksürdü. Daha sonra konuştu.
"Yarışmadayken sana ve Julia'ya yük olmak istemiyorum Sophia. Devam edelim."
Sophia kaşlarını çattı.
"Hayır, bu kadar yeter. Eğer kendini çok yorar veya yaralanırsan daha kötü olur."
Etrafını saran yıldırım arkları incelip havaya karışırken Marie'nin yanına ilerledi. Omzuyla ona destek olarak kaldırdı. Marie üzgün olsa da Sophia'nın dediğine karşı çıkmadı. Aslında canı epey acıyordu.
O sırada birden diğer tarafından bir başka kız ona destek oldu. Kızın parlak yeşil saçları vardı. Gözleri de saçları gibi parlak yeşil bir renge sahipti. Marie şaşırdı.
"Julia."
Julia normalde kendi başına eğitim yapardı. Su büyüsüne çalıştığı için fazla dövüş tecrübesi yoktu. Daha çok savunmaya önelik bir büyücüydü.
Julia gözlerini Sophia'ya dikti.
"Yüce Ata Saf Beyaz seni çağırıyor. Marie'yi bana bırakabilirsin."
Sophia başını salladı. Yüce Ata Saf Beyaz onun temsil ettiği kişiydi ve aynı zamanda onun ustasıydı. Turnuva yaklaşırken onunla daha da fazla ilgilenmeye başlamıştı.
Marie'yi Julia'yla bıraktı ve arenadan çıktı. Daha sonra ise akademiden hafifçe uzakta bir yerdeki bir bahçeye ilerledi.
Bahçe çeşitli çiçeklerle süslenmişti. Çiçekleri arasında birçok çeşit olsa da aralarında en belirgin olanı parlak beyaz renkteki güllerdi. Sophia bir süre güllere baktıktan sonra ona yaklaşan yaşlı figürü gördü.
"Usta!"
Hemen eğildi.
Yüce Ata Saf Beyaz hafifçe gülümsedi. Daha sonra sarı gözlerini beyaz güllere dikti.
"Beyaz Güller, benim en sevdiğim çiçeklerdir. Saflığın ve güzelliğin zirvesinde olan çiçeklerdir. Elbette, bu sadece benim fikrim ama..."
Daha sonra gözlerini hala eğilmiş duran Sophia'ya çevirdi.
"Diğer ikisi kendilerini iyice eğitiyorlar mı?"
Sophia dik bir pozisyona deçti ve hızlıca başını salladı. Yüce Ata Saf Beyaz gülümsedi.
"Güzel, iyice güçlenmelisiniz. Hatta önceki eğitim seviyesini biraz arttırmalıyız sanırım."
Sophia şaşırdı.
"Usta, bir şey mi oldu?"
Yüce Ata Saf Beyaz iç çekti ve yavaşça konuştu.
"Yaşlı Kabus kendine bir Temsilci bulmuş diyorlar. O adamın huyunu iyi bilirim. Normal kişileri sevmez. Seçtiği kişinin normal birisi olması imkansız. Zorluk derecesi yavaşça artıyor."
Sophia hafifçe yutkundu. Yüce Ata Kabus'u o da biliyordu. Normalde bir Temsilcisi olmadığı biliniyordu. Ancak birden ortaya çıkan bir Temsilci cidden tedbir almayı gerektiren bir şeydi.
Yüce Ata Saf Beyaz gözlerini bir süre Sophia'ya dikti ve onu süzdü. Daha sonra gülümsedi.
"Orta seviye Usta olmuşsun. Eh, henüz 16 yaşındasın sonuçta. Daha gelişmen için epey zamanın var. Bu sene olmazsa her zaman bir daha deneyebilirsin."
Sophia başını salladı. Zaten bu turnuvada pek şansının olmadığını biliyordu. Yaş farkı yüzünden onun önüne geçen birçok kişi vardı. Hatta duyduğu bir söylentiye göre Yüce Ata Kılıç Ejderi'nin Temsilcisi 20 yaşındaydı!
Yüce Ata Saf Beyaz yavaşça konuşmaya devam etti.
"Hala iki ayımız var. Bu süre boyunca ben Kabus'un Temsilcisi hakkında bilgi arayacağım. Sen de [Yıldırım Tanrıçası Yazıtı]'nda ilerlemelisin. Uzun zamandır ikinci seviyedesin. İki ay üçüncü seviyeye geçmen için yeterli olmalı."
Sophia başını salladı. [Yıldırım Tanrıçası Yazıtı] o sırada kullandığı teknikti. Şu anda yakıcı ve yıkıcı güce sahip olan yıldırımları üçüncü seviyede keskinlik özelliği de kazanacaktı.
Yüce Ata Saf Beyaz memnun olmuş biçimde başını salladı. Daha sonra elindeki yüzükten ufak bir yumurta çıkardı.
"Bu şeyi sıradağların derinlerinde buldum. Üzerindeki şekilleri görüyor musun? Tepesinde üç nokta ve ufak bir kırık işareti. Bu bir Yıldırım Serçesi'nin yumurtası. Yıldırım Serçeleri oldukça hızlılardır. Yıldırımı kullanabildikleri için sana tekniklerinde yardım edebilir. Bu yumurtayı bulduğum zamana bakarsak şu aralar çatlaması lazım. Ayrıca turnuvada yaratıkları kullanmak serbest olduğu için onu yanında getirebilirsin. sana üstünlük sağlamanda yardım edecektir."
Sophia'nın gözleri parladı. Yüce Ata Saf Beyaz'ın uzattığı yumurtayı bir hazineymişcesine tuttu. Bir kişinin bir canavarla anlaşma yapması savaş gücünü arttırırdı. Elbette, bu canavar yavruyken büyütülmüşse ve aynı tür mana kullanıyorsa daha da güçlü olurdu. Bu yumurta onun için bir hazine değerindeydi.
Yüce Ata Saf Beyaz Sophia'nın parlak gözlerini fark edince gülümsedi. Daha sonra yavaşça başını okşadı.
"Ne olursa olsun, hayatın tehlikeye girerse hemen çekilmelisin. Anladın mı?"
Sophia başını salladı. Yüce Ata Saf Beyaz gülümsedi ve konuştu.
"Pekala, çalışmaya git haydi!"
Sophia bir kez daha eğildi ve kendi odasına doğru ilerlemeye başladı. O sırada yumurta için doğru dürüst bir yer bulmak için düşünüyordu.
Yüce Ata Saf Beyaz bir süre gülümseyerek Sophia'nın ardından baktı. Daha sonra kaşlarını çatarak kendi kendine mırıldandı.
"Ah, Kabus. Kimi seçtin bilmiyorum ama umarım senin gibi kraliyet ailesine kafa tutan biri olmaz. En azından sen kendini tutabiliyorsun ama o henüz genç olmalı."
Daha sonra iç çekti ve gülümsedi.
"Her neyse, Kabus pervasız biri olsa da Temsilcisinin ölüme koşmasına izin vermeyecektir... sanırım."
-----------------------------------------------------------
(1/4)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..