"Bu çocuk... Epey acımasız."
Paul'ün üç büyücüyle olan savaşı izleyenlere gösterildiğinde birçok kişi bu düşünceyi aklından geçirmişti. Çoğu heyecanlıydı. Böyle bir yarışmada acımasızca savaşan birinin olması korku değil, heyecan yaratan bir durumdu. Kim bilir, bu genç daha ne kadar dövüşecekti.
Luke izlerken yavaşça yutkundu. Ne olursa olsun, Paul kendi küçük kardeşiydi. Onun böyle acımasız olmasını sevmese de güçlü olması onun da heyecanlanmasına yol açmıştı.
Yüce Ata Saf Beyaz yargılayan gözlerle Yaşlı Klaus'a bakıyordu. Ona göre, bu kadar genç bir çocuğu bu kadar acımasız yapabilecek tek şey Yaşlı Klaus'un eğitimiydi.
Yaşlı Klaus Yüce Ata Saf Beyaz'ın bakışlarına karşılık omzunu silkti. Paul'e acımasız tavrını o vermemişti. Bu yüzden bu konuda herhangi bir sorumluluk almıyordu.
Kral da aynı şekilde savaşı izlemişti ancak gözleri eski sakinliğini koruyordu. Paul'ün acımasızlığı ona zarar verebilecek bir şey değildi.
Ancak, o bile merak etmeden duramadı ve arkasında oturan Kılıç Ejderi'ne sordu.
"Yaşlı Kılıç Ejderi, bu çocuğun nasıl bir arkaplanı var?"
Kılıç Ejderi yavaşça iç çektikten sonra konuştu.
"Ekselansları, bu konuda hiçbir şey bilmiyoruz. Yaşlı Kabus onun asıl ismini bile saklıyor!"
"Hmm."
Kral gözlerini yeniden önüne çevirdi. Az önceki merakı tamamen silinmişti. Eğer Yaşlı Kabus onu saklıyorsa ona karşı çıkıp da onun kimliğini aramayacaktı. Onun sakin yapısına korkuyu yaşatabilen tek kişiyi kızdırmak istemiyordu.
Bu sırada, Paul hızla Kara Ova'ya ilerliyordu. Gren'i öldürmek, Ferrua Ailesini ortadan kaldırmak için yapması gereken ilk şeylerden biriydi. Öncelikle onların bağlarını koparmalı ve yalnız, korumasız bırakmalıydı.
Bundan sonrası zaten kolay kısımdı.
Paul bu sırada Kara Ova'nın yakınına gelmiş ve ruhsal gücünü etrafa salmıştı. Herhangi bir savaş veya pusu tehlikesini göz önünde bulunduruyordu.
Ruhsal gücü Kara Ova'ya ulaştığı anda orada beş kişiyi tespit etti. İki savaşçı, bir büyücüye karşı savaşıyordu. Diğer savaşçı da bir başka büyücüyle tek başına savaşmakla meşguldü.
Paul hızla ilerlemeye başladı. Jenne'nin anlattıklarına göre bu üçlünün Gren'in grubu olması mümkündü.
Bu sırada, tek başına savaşan savaşçı büyücüyü öldürmüştü. Diğer ikisi ise hala dövüşüyorlardı.
Paul Kara Ova'ya vardığında bu iki savaşçı da dövüşlerini bitirmişlerdi. Savaşçılardan biri künyeyi aldı ve tek başına dövüşen, sarı saçlı ve yeşil gözlü adama uzattı.
Paul bu adamı gördüğünde yüzünde soğuk bir gülümseme belirdi. Şimdi, ilk adımı atmanın vakti gelmişti.
Yavaş ve sesli adımlarla Gren'e doğru yürümeye başladı. Her adımı tok ve duyulabilir sesler çıkarıyordu.
Gren anında gözlerini ona çevirdi. Yüzünde önce ufak bir şaşkınlık ortaya çıktı. Daha sonra ise yavaşça gülümsedi. Karşısındaki adamı daha önce engelleyebilmişti ve şimdi üç kişilerdi. Ona göre Paul sadece ölümüne kendi ayaklarıyla ilerleyen bir veletti.
O sırada Paul kılıcını çekti. Kılıç enerjisi anında kılıcını sardı ve etrafa keskin bir aura yaymaya başladı. Bu sırada Gren'in yanındaki savaşçıların yüzleri hafifçe buruşmuştu.
Bu çocuk, genç yaşına rağmen usta seviyeli bir savaşçıydı. Teke tek bir savaşta onunla dövüşmelerinin imkanı yoktu.
Gren de hafifçe şaşırdı. Paul ile son dövüşünde Paul hiç kılıç enerjisi kullanmamıştı. O halde, sadece üç ayda usta seviyesine mi varmıştı?
Başını sallarken bu düşünceyi aklından çıkardı. Böyle bir şeyi yapabilen birisi dahilik sınırlarını aşan bir kişi olurdu. Bu çocuk bir Temsilci olsa da o kadar da harika olamazdı.
Bu sırada, gözleriyle yanındaki iki adama işaret yaptı ve saldırmalarını istedi. İki adam anında başlarını sallayarak atıldı.
Paul iki adamı bir anlığına inceledi. İkisi de kılıç kullanıcısı olan bu adamlar sadece normal savaşçılardı. Usta seviyesine hala adım atmamışlardı.
Normalde, Paul bu adamları anında öldürebilecek bir durumdaydı. Ancak o biraz daha 'oynamak' istemişti. Gren'i anında öldürmek istemiyordu. Zaten Valer'ı hala bulamadığından biraz eğlenmek için bu şansı kaçırmayacaktı.
İki adam Paul'ün önüne ve arkasına geçmişlerdi. İkisi de birbirlerine bakarak bazı göz işaretleri yapıyorlardı. Paul onların ne yapacağını görmek için beklemeye başladı.
Bu sırada arkasındaki adam hızla atıldı ve elindeki kılıcı Paul'ün sırtından kalbine doğru sapladı. Paul sağa doğru hafifçe çekildi ve sol elini yumruk haline getirerek saldıran adama yumruk atmaya çalıştı. Ancak bu sırada diğer adam ileri atılıp onun boynuna doğru kılıcını savurmuştu.
Paul kılıcını kaldırarak ikinci saldırıyı durdurdu. Bu sırada yumruğundan kaçabilen ilk adam yukarıya doğru zıplamış ve kılıcını aşağıya savurmuştu.
Paul gülümserken birden etrafında mavi yıldırımlar belirdi. Onu engelleyen adamı ittirdikten sonra kılıcıyla yukarıdan gelen saldırıyı engelledi.
Yukarıdan saldıran adamı da diğerinin yanına ittirdikten sonra yüzünde yeniden bir gülümseme oluştu. Derin bir nefes aldı ve ileri atıldı.
Sonradan saldıran adamın önüne hızla vardığında adam geri çekilmeye çalıştı ancak Paul'ün aniden savrulan kılıcı onun göğsünde epey derin bir yara bırakmıştı. Paul bu sırada diğer adama saldırmak için yavaşça döndü.
"Dokuz Kaplan Kesiği: İlk Kesik!"
Birden keskin bir kılıç enerjisi dalgası önüne çıkınca Paul anında geri çekildi. Gözlerini Gren'e çevirdi.
Gren gözlerini kısmış bir şekilde ona bakıyordu. Bu çocuğun gücünü tam olarak bilmese de onu önceden indirmesi gerektiğini biliyordu. Yoksa ileride ona sıkıntı çıkarabilirdi.
Paul gülümserken az önce göğsünü yaraladığı adamın yanına döndü. Adam aldığı yara yüzünden yerde kalmıştı ve hareket edemiyordu. Yapabileceği tek şey korku dolu gözlerle Paul'e bakmaktı.
Paul kılıcını adama doğru çevirdi ve hızla onun kalbine sapladı. Adam kısa süreliğine acı dolu bir ifade gösterdikten sonra gözleri canlılığını kaybetti.
Bu sırada ona saldıran diğer adamın gözleri öfkeyle yanıyordu. Paul'ün öldürdüğü kişi, onun çocukluktan beri en iyi arkadaşıydı. İkisi de ortalama yeteneğe sahip olsalar da birbirlerinin eksiklerini tamamlayarak oldukça güçlenmişlerdi.
O ikisi, arkadaştan öte kardeşlerdi. Ve az önce kendi kardeşinin bir çocuğun kılıcıyla öldüğünü görmüştü. Ona en çok koyan ise hiçbir şey yapamamasıydı. Az önce birlikte saldırmalarına rağmen bir şey yapamamışlardı. Yani tek başına bir şansı yoktu.
Paul adamın öfkelendiğini görmüştü. Bu sırada Gren'in de kılıcını sıkıca kavradığını fark etmişti. Gülümserken kılıcını sıktı ve ölü adamın bedeninde birkaç delik daha açtı.
Bunu gören diğer adam sinirden iyice titremeye başladı. Kılıcını sıktığında Paul onun saldırmaya hazır olduğunu fark etti. Yalnızca bir kıvılcıma ihtiyacı vardı.
Paul kılıcını birden kaldırdığında Gren ve adam bir adım geriye attı. Ancak Paul onlara saldırmadı. Kılıcı hızla aşağıya, ölü adamın bacak arasına geldi.
Bunu gören diğer adam artık öfkesini dizginleyemez olmuştu. Kılıcını sıkıca kavradı ve Paul'e doğru atılırken bağırdı.
"Seni öldüreceğim!"
Paul öfkesi yüzünden doğru düzgün düşünemeyen adama baktığında yavaşça gülümsedi. Kılıcını savurdu ve adamın kılıcıyla çarpıştırdı.
Adamın öfkeli gözleri Paul'ün gülümseyen yüzünü gördüğünde bir kez daha yanmaya başladı. Ancak bir anda, Paul sol eliyle adamın kafasını tuttu.
Paul'ün ellerinden fırlayan parlak alevler adamın vücudunu sardığında adam acı dolu bir çığlık attı. Kısa bir süre sonra adamın tüm vücudu yanmıştı. Paul ise gözlerini Gren'e çevirmişti.
Gren yutkundu. Karşısındaki genç hem bir savaşçı hem de bir büyücüydü. Onu yenebileceğine dair düşünceleri azalsa da hala bir şansı olduğunu düşünüyordu.
Hem, bir Temsilciyi öldürürse Kral ailesine memnuniyetle şehrin kontrolünü verirdi. Hatta okuldaki seviyesi de epey yükselirdi.
Kılıcını iyice kavrayarak kaldırdı. Paul'ün gözlerine baktı ve sert bir sesle konuştu.
"Gel bakalım."
Paul hafifçe kıkırdarken kılıcını kaldırdı.
"Haydi oynayalım."
--------------------
[YN]: Paul'ün oynaması için ben uzun uzun yazmak zorunda mıyım ya? Keşke tek attırsaydım.
(5/18)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..