87.Bölüm - Kanlıbıçak

avatar
9527 37

Kara Büyücü - 87.Bölüm - Kanlıbıçak


"B-bu orospu çocuğu..."

Tuann Ferrua'nın gözleri gittikçe daha da kızarıyordu. Ancak bu oğlunun ölümünün üzüntüsünden mi yoksa öfkeden mi kendisi bile bilmiyordu.

Ancak emin olduğu bir şey vardı. Planları bozulmuştu. Hem de tamamen bozulmuştu.

Oğlu öldüğünden Kral'ın gözüne girmesi neredeyse imkansızdı. Diğer oğlunun işe yaramazlığını da işe kattığında ailesinin geleceği bile kötü bir durumdaydı.

Yumruklarını sıkarken tüm düşünceleri dağılmıştı. Yanındaki genç, siyah saçlı bir adamı yanına çektikten sonra onun kulağına sessizce konuştu.

"Git ve Kızılkılıç'a haber ver. Kara Büyücü denen bu velet planlarımızı bozdu. Ya onu, ya da diğer ailelerin tümünü öldürmesi gerekiyor. Seçim onun."

O sözlerini bitirdiği anda yanındaki genç adamın gözleri kısıldı. Daha sonra ise yavaşça kolezyumun dışına çıkmaya başladı. Kolezyumun dışına çıktığında, yüzüne kırmızı bir maske geçirdi ve hızla şehrin kapısına ilerledi.

Elbette, bu sırada kalabalığın tepkileri ve yüksek sesleri ile dolu olan kolezyumda böyle bir olay fark edilmemişti.

İzleyen herkes farklı tepkiler veriyordu. Bazıları heyecanlanmıştı. Bazıları korkmuş, bazıları ise Paul'ün öldürme şekli yüzünden ürpermişti. Paul Gren'e doğru dürüst bir ölüm bile vermemişti.

Bu sırada, Victor'un gözleri hafifçe dolmuştu. Paul daha öncesinde Ferrua Ailesini yok edeceğini ona söylemişti, ancak o buna fazla inanmamıştı. Sonuçta, tek bir genç koca aileye ne yapabilirdi ki?

Ancak şimdi olanları ve Tuann'ın öfkeden kızarmış yüzünü gördüğünde içindeki öfkenin bastırıldığını fark etti. Paul'e olan güveni bir kat daha artmıştı. Onun dediklerini yapabileceğini düşünüyordu.

Yaşlı Klaus sakalını kaşıyordu. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı. Kendi kendine mırıldandı.

"Yaratıcı bir yöntem... Hehehe... Keşke son anda söylediklerini duyabilseydim. Bak merak ettim şimdi."

Bu sırada, Paul Gren'in ve diğer ikisinin künyelerini almıştı. Bir süre bekledikten sonra öldürdüğü iki savaşçının ve Gren'in künyelerini parçaladı ve içlerinden akan birer damla parlak kanı künyesine damlattı.

30 puan... Önceden öldürdükleriyle beraber 80 puan kazanmıştı. Kendi 100 puanıyla beraber o sırada 180 puanı vardı. Elbette, rastgele düşmanlara saldırsaydı şu anki puanı çoktan 300'ü geçmiş olurdu ancak o belirli kişilerin peşinden gidiyordu. Şimdi, Gren'i öldürdüğüne göre sonraki hedefini de biliyordu. Ondan sonra ise Valer'ı indirecekti.

Ruhsal gücünü bir kez daha etrafına yaydı ve etrafını araştırmaya başladı. Bu sırada, hızla Kara Ova'yı terk etmişti. Sonraki hedefi ağaçlık alanlarda daha avantajlıydı.

Bir süre koştuktan sonra dövüşen iki kişiye denk geldi. İkisi de savaşçı olan bu ikili çoktan yaralanmışlardı. Aynı zamanda, ikisi de pes etmeye meraklı görünmüyordu.

Tabii ki bu Paul'ü görene kadardı. En güçlü hallerindeyken bile Kara Büyücü'ye saldırmaya cüret edemezlerdi. Yaralıyken ise, tek yapabilecekleri künyelerini anında parçalamak olmuştu.

Paul başını sallarken hafifçe gülümsedi. Aslında o ikisine karışmak gibi bir planı yoktu. Ancak onlar pes ettiklerine göre, elbette bedava puanı kaçırmayacaktı.

Parçalanmış künyelerin yanına gitti ve dışarıya akmış olan kanları kendi künyesine çekti. O sırada, 200 puanı olmuştu.

Ayrıca, ruhsal gücü iki aurayı yakalamıştı. Daha doğrusu, dört aurayı yakalamıştı. Ancak yalnızca ikisi savaştaydı.

Bu auralardan biri keskin bir rüzgar aurasıydı. Paul'ün hissettiğine göre, usta seviyeydi.

Diğer aura ise ağır bir kan aurasıydı. Sadece etrafa verdiği hissiyat bile ölümü anımsatan bu aurayı hissedince Paul'ün yüzünde bir gülümseme oluştu ve hızla savaşın gerçekleştiği yere doğru koşmaya başladı.

Savaşın bulunduğu yere gelince bir süre izlemeye başladı.

Kızıl saçlı bir kızın ellerinden sayısız rüzgar bıçağı fırlıyor ve rakibine saldırmaya çalışıyordu. Ancak gri bir cübbe giymiş olan rakibi sanki tüm saldırıları önceden bilirmişçesine kaçıyor ve kanla kaplı hançerleriyle diğer kıza saldırı yapıyordu.

Ancak onun saldırıları kızıl saçlı kızın arkasındaki yeşil saçlı bir kız tarafından engelleniyordu. Bu yeşil saçlı kız, sakin ve durgun su dalgalarıyla hançerleri durduruyordu.

Paul bu iki kızın simasını hatırlamıştı. Bu ikisi, Yıldırım Perisi ile yanyana duranlardı ki bir süre bakınınca yeşil saçlı kızın biraz uzağında Yıldırım Perisi'ni de gördü.

Yıldırım Perisi'nin yüzünde bir endişe ifadesi vardı. Arkadaşı için korktuğu belli oluyordu.

Korkması yanlış değildi. Aslında Paul onun savaşa katılmamasını bile aptallık olarak görüyordu. Kızıl saçlı kızın savaştığı kişi, Kan Bulutu Loncası'nın Temsilcisi "Kanlıbıçak"ın ta kendisiydi!

Normal bir yarışmacıyı bir Temsilciyle savaştırmak zaten tehlikeli bir durumdu. Ancak savaştığı kişi Kan Bulutu Loncası gibi bir suikast loncasının Temsilcisi olunca, onu ölüme göndermekle aynıydı!

Ayrıca, Kanlıbıçak'la savaştıkları yer ormanlık bir alandı. Kanlıbıçak ağaçları istediği gibi kullanabileceği için kız daha da dezavantaja düşüyordu.

Bu sırada, Kanlıbıçak ikinci eliyle de bir hançeri kavrarken geri çekildi. Yüzünde bir gülümseme belirirken Paul'ün saklandığı yere döndü.

"Yıldırım Perisi denen şu küçük kız benimle dövüşmeye pek meraklı değil gibi görünüyor. Sen gelsene, bu kızıl kafadan daha eğlenceli olursun."

Paul sözlerin kendisine olduğunu anladığında şaşırdı. Kendisi etrafa hiç aura yaymadığından onu bulmak çok zordu. Ruhsal güçte uzmanlaşmış bir uzman olması veya bulunduğu çevreyi iyi gözlemleyebilmesi gerekiyordu. Elbette, bir suikastçi olan Kanlıbıçak için çevreyi iyice gözlemlemek normal bir şeydi.

Kanlıbıçak'ın sözlerinden sonra Yıldırım Perisi ve yeşil saçlı kız gözlerini onun saklandığı yere çevirdi. Kızıl saçlı kız ise Kanlıbıçak'ın blöf yaptığını düşünerek gözlerini onun üzerinde tutmaya devam etti.

Paul sesli bir biçimde gülerek saklandığı yerden çıktı. Yavaş adımlarla Kanlıbıçak'a doğru yaklaşmaya başladı.

"Öyle olsun. Gel, oynayalım."

Kanlıbıçak'ın yüzünde bir gülümseme parladı. Kızıl saçlı kızla dövüşürken canı gerçekten sıkılmıştı.

Aslında o buraya Yıldırım Perisi'ne meydan okumak için gelmişti ama bu kızıl kafa öne çıkmış ve onunla dövüşmek istediğini söylemişti. Hatta Yıldırım Perisi bile bunu kabul etmişti. Bu yüzden önce kızıl kafayı öldürüp daha sonra Yıldırım Perisi'nin öfkeli haliyle dövüşmeyi istemişti ancak su büyücüsü olan kız çok sinir bozucuydu. Neredeyse tüm saldırıları onun tarafından engelleniyordu.

Ancak şimdi, birden Kara Büyücü'nün buraya geldiğini görmüştü. Hatta onun savaş teklifini direkt olarak kabul etmişti. O anda gözleri neşeyle parlıyordu.

Kızıl saçlı kız bir süre ikiliye baktıktan sonra kaşlarını çattı ve Kanlıbıçak'a doğru bağırdı.

"Benimle olan dövüşün hala bitmedi."

Paul ve Kanlıbıçak aynı anda gözlerini ona çevirdiğinde titremeden duramadı. Julia'nın yardımıyla bir Temsilciye karşı biraz dövüşebilirdi ancak ikisi birden kesin ölüm demekti.

Bu sırada, Paul ve Kanlıbıçak aynı anda bağırdı.

"Kaybol!"

Kızıl saçlı kız titreyerek geri çekildi. İki Temsilci'nin baskısı ona ağır geliyordu.

Aslında, Paul'ün aurası salınmadığı için sadece Kanlıbıçak'ın baskısı altında kalıyordu ancak şimdi gerçekten savaşmak isteyen Kanlıbıçak'ın baskısı yeni bir seviyeye çıkmıştı.

Bu sırada, Yıldırım Perisi yavaşça ilerledi, kızın omzundan tuttu ve onu geri çekti. Üçlü birkaç adım geri çekildikten sonra beklemeye başladılar. Gitmeye niyetleri yok gibi görünüyordu.

Paul hafifçe gülümserken Kanlıbıçak'a baktı.

"Birkaç izleyici fena olmaz sanırım?"

Kanlıbıçak gülümserken hançerlerini kaldırdı. Hançerleri anında bıçak enerjisi kapladı.

"Fark etmez. Artık başlayalım, doğru dürüst dövüşmek istiyorum."

Paul de gülümseyerek kılıcını çekti. Mavi yıldırımlar anında etrafını sararken kılıcını kılıç enerjisi kaplamıştı. Gözleri hafifçe kısılmış bir şekilde Kanlıbıçak'a bakıyordu.

Bir anda, Kanlıbıçak ona doğru atıldı.

--------------------

[YN]: Zaten Paul'ün savaşmasını yazmak zor bir de karşısına kendisi gibi birini çıkardım. Hadi bakalım kolay gelsin.

(7/18)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44304 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr