94.Bölüm - Yeşildiş'in Ölümü

avatar
10360 40

Kara Büyücü - 94.Bölüm - Yeşildiş'in Ölümü


"Size söylemiştim Ekselansları. O veledin yaşamasının imkanı kalmadı."

Kılıç Ejderi gülümserken konuştu. Zehirnefes de başını sallayarak onu onayladı.

Paul'ü öldüren direkt olarak Valer olmasa da en sonunda ölmüştü. İkisinin öğrencilerinin böyle bir iş birliği yapması onlar için iyi bir şeydi. En sonunda, Salan ve Valer krallığa bağlı olarak yetiştiriliyorlardı. İkisi de en sonunda aynı saflarda olacaklarından şimdiden birlikte çalışmaya alışmaları ileride oluşabilecek sorunları engellerdi.

Kral yavaşça başını salladı. Valer ve Salan'ın güçlerini birleştirerek savaşması onun için de bir sorun değildi. Aslında, onların birleşmesini gerektirecek bir düşmanın yok olması onun için iyi bir şeydi.

Bu sırada, Luke oturduğu yerde titriyordu. Elbette, Yeşildiş'i biliyordu ve onun bir zehir ustası olduğundan da haberdardı. Paul'ün o sırada zehirlendiğini fark etmişti ve yüzündeki tüm kan çekilmişti.

Onun kardeşi, onun tek kardeşi o anda zehirlenmişti! İçinde onlarca farklı duygu dolanıyordu. Hüzün, öfke, pişmanlık... Ve en önemlisi, öldürme isteği.

Normalde sakin bir yapıya sahip olan bu büyük kardeş daha önce hiç kimseyi bu kadar öldürmek istememişti. Ancak, şimdi Valer'ı ve Salan'ı o kadar çok öldürmek istiyordu ki saldığı aura neredeyse tamamen değişmişti. Saldığı auranın korkutuculuğu etrafındaki bazı elenmiş yarışmacıların bile geri çekilmesine neden oldu. Birçoğu eğer savaştayken böyle bir aurayla karşılaşsalardı direkt olarak pes ederlerdi.

Ancak, bu şekilde bir aura yayan tek kişi o değildi. Hemen yanında oturan Victor neredeyse onunki kadar sarsıcı bir aura yayarken gözleri yaşlanmıştı.

Aylarca Paul ile dolaşmış ve ona dostluk etmişti. En sonunda, onu kendi kardeşi olarak görmeye başlamıştı. Ve şimdi, kardeşi zehirlenmişti!

Yumruklarını sıkıca sıkarken öfkeden titremeye başladı. Daha önce bu kadar öfkelendiği tek zaman, karısının ve oğlunun öldürüldüğü zamandı.

Ancak o ikisinin aksine, Yaşlı Klaus epey rahat görünüyordu. Elindeki cam kadehi yavaşça ağzına götürürken hiçbir şeyi umursamıyormuş gibi görünüyordu. Daha sonra ise endişeli görünen Akademi Başkanı'na ve Okul Kıdemlisi'ne bakarken gülümsedi.

"İkiniz fazla endişelenmeyin ve şovu izleyin. Bu çocuğun öldürmek için epey yaratıcı yolları var."

İki yaşlı birden Yüce Ata'nın sözlerini duyunca ne yapacaklarını bilememişlerdi. Kara Büyücü, gerçekten ölmeyecek miydi?

Bu sırada, savaş alanında, Paul gözlerini Valer'a çevirdi.

Belirgin bir soğukluk ve alay ifadesi gösteren bu gözler Valer'ın içten içe titremesine neden oldu. Rakibi çoktan zehirlenmişti, hem de oldukça ölümcül bir zehir tarafından zehirlenmişti ancak yine de yalnızca bu bakış onu korkutmaya yetmişti.

Hafifçe yutkunduktan sonra hızla geri çekildi. Bu tehlike hissiyatı, yanılabileceği bir şey değildi. Bir şeyler yanlış gitmişti!

Salan ona şaşkın gözlerle bakarken birden hâlâ iğneyi tutan elinin bileği kavrandığında ne yapacağını bilemedi. Hafifçe titrerken gözlerini aşağıya, Paul'ünkilere çevirdi.

Ona doğru bakan bir çift kan kırmızısı gözü ve alaycı gülümsemeyi gördüğünde kanı dondu. Bilinçsizce bedenini gevşetirken Paul'ün bacaklarını kilitleyen pozisyonunu bozdu.

Bu sırada, Paul alaycı bir sesle konuştu.

"Bana karşı zehir kullanmak... Pek akıllıca bir fikir değil, Yeşildiş."

Salan'ın bileğini hızla sıktığında kemik kırılma sesleri ve Salan'ın çığlığı duyuldu. Fiziksel olarak zayıf olan Salan için birden böyle bir yara almak oldukça acı verici bir deneyimdi.

Ancak, Paul burada bırakacak gibi durmuyordu. Salan'ı boynundan tutarak yere yapıştırdıktan sonra az önce bileğini kırdığı sağ kolu aldı ve elini kavrayarak parmaklarını teker teker kırmaya başladı.

"Aaah! D-dur!"

Salan ne kadar bağırsa da, çoktan sağ elindeki beş parmağı da kırılmıştı. Bundan sonra, Paul elini Salan'ın sağ omzuna getirdi. Eliyle omzunu sıkıca kavradı ve yavaşça gücünü artırmaya başladı.

"D-dur... Lütfen dur!"

Salan ne yapabileceğini bilmiyordu. O ne kadar bağırırsa bağırsın Paul yalnızca onun kemiklerini kırmaya devam ediyordu. Tam o sırada aklına gelen fikirle hâlâ sağlam olan sol elini boynundaki künyeye yöneltti.

"Oh, az daha o şeyi unutuyordum."

Paul Salan daha künyeye ulaşamadan onun sağ omzunu parçalamış ve sağ elini kavramıştı. Bu sırada, diğer elini uzatarak Salan'ın boynundaki künyeyi çıkardı ve cübbesinin cebine attı.

Bunu gören Salan artık buradan hayatta ayrılma şansının olmadığını biliyordu. Gözleri yaşlanmaya başlamıştı. Daha önce hiç böyle bir acı çekmemişti.

Ancak Paul onun gözyaşlarını umursamıyordu. Çoktan sol elin parmaklarını kırmayı bitirmiş ve koldaki kemikleri yavaş yavaş kırmaya başlamıştı. O her bir kemiği kırdığında Salan acılı bir sesle haykırıyordu.

Salan'ın iki kolu da tamamen kırıldığında, Paul ayağa kalktı. Kılıcını çekti ve çoktan tamamen kırılmış olan kolları omuzlarından keserek kopardı.

Bunun üzerine Salan yeniden acı dolu bir çığlık koparmıştı. Daha ne kadar acı çekmesi gerekiyordu? O anda sadece ölmek istiyordu oysaki.

Ancak, Paul için bu önemsizdi. Kılıcını bir kez daha indirdiğinde Salan'ın iki ayağı koptu. Daha sonra ise dizlerinden aşağısı ve ardından bacakları kökünden kopmuştu.

Paul onun '3.bacağıyla' ilgilenmeyi de unutmamıştı.

En sonunda Salan'a baktığında, Salan'ın gözleri neredeyse ölü bir durumdaydı. Hâlâ yaşıyor olsa da ölümü çoktan kabullenmişti.

Paul kılıcını Salan'ın sağ gözüne sapladığında yeniden acı dolu bir çığlık duydu ve Salan'ın yaşadığını da teyit etmiş oldu. Ardından, kılıcını Salan'ın sol gözüne sapladı.

Artık kör kalan Salan etrafını göremese bile Paul'ün hala bir şeyler yapacağını kolayca söyleyebilirdi.

Paul kılıcını iki kez daha savurdu ve Salan'ın iki kulağı koparak yere düştü. Ardından Salan acı dolu bir çığlık koparınca Paul eğildi ve eliyle onun ağzını kaparken iğrenmiş bir sesle konuştu.

"Çok ses çıkarıyorsun."

Birden elini saran alevler Salan'ın ağzını mühürlerken Paul'de ayağa kalktı ve Salan'a baktı. Nedense kendi yaptığı bir şaheseri inceleyen bir heykeltraş gibi görünüyordu.

"Grim, gerisi senindir."

"Meow!"

Birden Salan'ın vücuduna doğru atlayan Grim anında onun vücudunu paramparça etti. Salan zehir konusunda ustalaşsa bile en sonunda o da bir büyücüydü. Bu yüzden tam kalbinin içinde Grim'in en çok sevdiği yemeği, mana çekirdeğini barındırıyordu!

Grim, Salan'ın mana çekirdeğini kalbinden söküp aldıktan sonra geri çekildi ve çekirdeği kemirmeye başladı. Bu sırada, Valer istemsizce titriyordu.

Karşısındaki genç çocuk, bir şeytandı! Bu kadar acımasız bir şekilde birine işkence edip böyle sakin bir ifadeye sakin olabilecek bir insan yoktu. Hatta kendi ustasının bile böyle bir şey yapabileceği konusunda emin değildi.

Paul gözlerini ona çevirdiğinde, sabresinin ucunu hızla kendi kalbine doğrulttu.

Bu sırada, izleyicilerin çoğu nefeslerini tutmuştu.

Az önceki sahne yüz binlerce kişi tarafından görülmüştü. Ancak içlerinde rahat kalabilen yalnızca tek bir kişi vardı: Yaşlı Klaus.

Paul'ün gücünü ve acımasız yapısını bilen Yaşlı Klaus böyle bir şey olacağını zaten biliyordu ve bu 'şov'u gülümseyerek izlemişti.

Akademi Başkanı'nın yüzü biraz solsa da heyecanlı görünüyordu. Temsilci'nin bu kadar güçlü olmasını beklememişti. Okul Kıdemlisi bir tuvalet bulmak için locayı terk etmişti. O yaşlı adam ne kadar şey görüp geçirmiş olsa da bu durumda midesi epey bulanmıştı.

Bu sırada, Zehirnefes öfkeyle titriyordu. Onun tek öğrencisi az önce öldürülmüştü. Hem de en acılı şekilde ve en sonunda bir ceset bile bırakılmamıştı. Eğer yarışma devam ediyor olmasaydı çoktan Kara Büyücü denen o veledi öldürmüştü.

Kılıç Ejderi ise Valer'ın hareketini görerek kaşlarını çatmıştı. Ancak başını sallamadan edememişti.

"Yasak hareketi kullanmazsa kesin olarak ölecek. Aynen, kullan onu Valer!"

Bu sırada, Valer hızla sabreyi kendi kalbine sapladı.

--------------------

[YN]: İşkence bölümünü yazmak hoşuma gitti ya. İyi ki sadist yapmışım bu Paul'ü.

(14/18)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr