95.Bölüm - Şeytan

avatar
10100 39

Kara Büyücü - 95.Bölüm - Şeytan


"O, kendi kalbine sapladı!"

"Yoksa Yeşildiş gibi işkenceye uğramaya korkuyor mu?"

"Aman tanrım, Kara Büyücü gerçek bir canavar!"

İzleyen birçok kişi bunun gibi cümleler kuruyordu. Senenin en güçlüsü olarak bilinen kişinin birdenbire kendi kalbini delmesi kesinlikle garip bir olaydı.

Onların aksine, Yaşlı Klaus'un kaşları çatılmıştı. Gözlerini bir süre sabrenin üzerinde gezdirip inceledikten sonra oturduğu sandalyenin kenarlarını o kadar sıktı ki neredeyse toz haline geldiler.

Yeşil gözleri öfkeyle parlarken dişleri gıcırdadı.

"Kılıç Ejderi!"

Belki de bu ilk kez onu 'Yaşlı Kertenkele' olarak değil de 'Kılıç Ejderi' olarak çağırışıydı. Elbette, diğer insanların bunu duyamayacağı bir tonda söylemişti. Ancak, etrafa yaydığı aura locaya yakın yerlerde oturanların titremesine neden olmuştu.

Yaşlı Klaus, elbette Şeytani Gece Sabresi'ni biliyordu. Aynı şekilde onun yasaklanmış özelliğini de biliyordu.

Normalde direkt olarak Kralın Fedaisi tarafından kullanılan bu sabre, gerçekten de şeytani bir sabreydi. Önceki Kralın Fedaisi daha önce bu sabreyi kullandığında, hayat süresi yarıya inmişti. Ancak bu kısa sürede harika bir güç kazanmıştı. Hayır, harika bir gücü çağırmıştı ki bu gücün ne olduğunu kendisi bile idrak edememişti.

Bu güçten haberdar olan Yaşlı Klaus endişelenmeden edemiyordu.

Bunlar olurken, sabresini kendi kalbine saplayan Valer'a bakarken Paul'ün kaşları çatılmıştı. Valer'ın savaşmadan kendini öldürecek birisi olduğunu düşünmüyordu.

Bu sırada, sabreyi sarmalayan sis hızla Valer'ın vücuduna girmeye başladı. Siyah sis vücuduna girerken Valer acıyla çığlık atıyordu. Çoktan yere düşmüştü bile.

Bir süre bu şekilde çığlık attıktan sonra sesi birden kesildi. Siyah gözleri hayatını kaybettiğinde Paul bir anlığına onun gerçekten intihar ettiğini sandı ancak hemen sonrasında Valer'ın bedeninden baskıcı bir aura yayılmaya başladı.

Valer yavaşça ayağa kalktı. Gözleri bu sırada kapalıydı.

O sırada, bir anda saçları uzamaya başladı. Zaten uzun olan saçları ayağına kadar uzadıktan sonra ancak durdular.

Ardından, tırnakları yavaşça siyahlaştı, uzadı ve sivrildi. Bir büyülü canavarın pençelerine benziyorlardı.

Bu olurken, sabrenin saplandığı yerden yani tam kalbinin üzerinden vücuduna koyu siyah bir dövme yayılmaya başladı. Kalbin üzerindeki içi dolu bir dairenin etrafından çıkan ve beş uzvu saran beş çizgiden oluşan bu dövme arada mor bir parıltı yayıyordu.

Bu sırada, Valer yavaşça gözlerini açtı. Gözlerinin beyazı tamamen kararmıştı. Normalde siyah olan irisi ise koyu mor bir renkteydi. Göz bebekleri bir çizgi halini almıştı.

Ellerini kaldırdı ve birkaç kez sıktı. Sanki yeni bir kıyafet giymiş bir insan gibiydi. Kıyafeti kontrol ediyordu.

Daha sonra ise kendi kendine mırıldandı.

"Siktir, önceki sefer bir Büyükusta'ydı en azından. Bir Usta'nın bedeninde ne yapıyorum lan ben!?"

Kendi kendine bir süre daha mırıldandı. Nedense bir miktar öfkeli gibi görünüyordu.

Daha sonra ise sağ eliyle kalbine saplanan sabrenin kabzasını kavradı. Sabreyi kendi göğsünden çıkarırken hiç acı çekmiyormuş gibi görünüyordu.

Sabre tamamen vücudundan çıktığı anda kalbinin üzerindeki kesik yarası anında iyileşti. Bu sırada Valer kısık gözlerle elindeki sabreye bakıyordu.

"Bir kez yakalandım ve yüzyıllardır cezasını çekiyorum. Bu yüce olanın ruhu yakında hiçliğe karışacak!"

Sabreyi birkaç kez yere vurduktan sonra iç çekti. Olanların kendi hatası olduğunu biliyordu. Zamanında pervasız olup da yakalanmasaydı bütün bunlar olmazdı.

"Hem, neresi lan burası!?"

Bir süre Paul'ü es geçerek etrafına bakındı. Etrafı incelerken, aynı zamanda kendi kendine konuşuyordu.

"Bu bölge, karanlık manaya maruz kalmışa benziyor. Ancak sadece bir kopya, böyle bir illüzyonu ne için..."

O sırada sözleri birden boğazında kaldı. Daha sonra ise belirgin bir öfkeyle gökyüzüne doğru bağırdı.

"Siktirin lan oradan! Bir sınav için mi buradayım ben!? Bu kadarı da fazla ama!"

Sesindeki öfke, etraftaki her şeyi sarsıyordu. Aynı zamanda etrafına yaydığı aura da gitgide baskısını artırıyordu.

Bir Usta'nın bedeninde olmak ve böyle basit bir illüzyonun içinde kalmak onu bu sonuca ulaştırmıştı. Ve bu sonuç onu delirtiyordu.

Sırf bir sınav için, farklı usta seviyelerle, hatta maksimum bir büyükustayla savaşmak mı zorundaydı? Gerçekten de küçük görülmeye başlanmıştı.

Ancak, birden elindeki sabrenin kabzası parlak mor bir parıltı yayınca yutkundu. Bir sınava girmek istemese de bunun için çağırıldıysa, bunu yapmalıydı.

Yavaşça Paul'e doğru dönerken gözleri kısılmıştı. Bedenin sahibinin anılarını yavaşça toplamaya başlamıştı. Bir anda gözleri açılarak gülmeye başladı.

"Vay vay vay... Güzel yol. Bir insanın böyle şeyleri gözünü kırpmadan yapabilmesi güç gerektirir evlat!"

'Valer'ın övücü sözlerine Paul bir karşılık vermedi. Yalnızca kılıcını kaldırdı ve yavaşça ona doğru uzattı. Bunu gören 'Valer' hafifçe şaşırdıktan sonra yeniden konuştu.

"Neler olduğunu bilmek istemiyor musun? Neden birden farklı konuşmaya başladığımı?"

Paul soğuk bir şekilde gülümserken konuştu.

"Gerek yok. O bedenin sahibinin ölmesi gerekiyor. Onun ölmesi için, senin gitmen gerekiyor. Kaybol, şeytan."

'Şeytan' ismini duyduğu anda 'Valer'ın gözleri kısılmıştı. Elindeki sabreyi daha sıkıca kavrarken sordu.

"Nereden biliyorsun?"

Kendisi, kesinlikle bir şeytandı. Ancak, zamanında yaptığı bir hatadan sonra bir Aziz grubu tarafından yakalanmış ve bir lanetli silaha mühürlenmişti. Daha sonra ise, bu lanetli silah bir küçük dünyaya düşmüştü!

Bir küçük dünya normalde onun için yalnızca can sıkıntısını giderebileceği bir yer olurdu. Ancak o lanet olası bir sabreydi! Kendi başına ne yapabilirdi ki?

Bu yüzden, dünyadaki güçlü savaşçıları çekmek için etrafa bir sabre niyeti yaymaya başlamıştı. Ve en sonunda birisi onu bulmuştu.

Onu bulan adam, en fazla Büyükusta seviyesindeydi ancak bir küçük dünya için bu oldukça iyi bir gelişim seviyesi olduğundan onu ayartmaya çalışmıştı. En sonunda, başarılı da olmuştu. O adam kendisine bir krallık inşa etmek için vücudunu kendisine vermişti!

Tam başarılı olduğunu düşünmüşken, adamın isteğini yerine getirmeyince birden sabre onu kendi içine geri çekmişti. O Azizler, sabreye bir başka mühür daha koymuştu!

Bunun sonucunda, adamın isteğini yerine getirmek ve bir krallık kurmak için savaşmak zorunda kalmıştı. En sonunda krallığı kurduğunda ise, nesiller boyunca özel bir kılıç olarak bilinmişti.

Sabrenin içindeki kişi olan kendisinin bir şeytan olduğunu bilen kimse yoktu ancak bu velet anında bunu söylemişti! Paul'den bir cevap beklerken gözlerini iyice kısmıştı.

Paul ise kılıcının kabzasını daha sıkı bir şekilde kavradı.

"Karşılaştığım ilk şeytan sen değilsin. Aynı şekilde, en güçlüsü de değilsin."

Paul elbette daha önce bir şeytan görmemişti. Sadece ustasının ona söylediklerini yapıyordu.

Ustasına göre, bu savaşta üstünlük kazanmanın en kolay yolu buydu.

Şeytan, bunu duyduğunda yutkundu. Karşısındaki gence inanamamazlıkla bakmaya başladı. Elbette, kendisinden güçlü birçok şeytan vardı ve kendisi de bunu biliyordu. Ancak, onlarla karşılaşıp da hayatta kalmak neredeyse imkansız bir şeydi. Hatta kendisi bile bunu yapamazdı. Üst seviyeli şeytanlar, kesinlikle acımasız kişilerdi. En ufak nedenlerden birkaç ülkeyi devirebilirlerdi.

Ancak, eğer karşısındaki çocuk bunu yapabilen biriyse elbette kendisi de onunla savaşacak güce sahip olamazdı. Buna inanmak istemiyordu.

Karşısındaki çocuğun aurasını hissedemediğini fark edince öfkeli bir şekilde bağırdı.

"Çocuk, oynayacak vaktim yok!"

Ruhsal gücünü Paul'e yöneltti. Bu sırada, bir yandan da onu sınıyordu. Ruhsal güç kişinin fiziğine değil de ruhuna bağlı olduğundan ruhu neredeyse eskisi kadar güçlüydü. Sadece uzun bir zamandır savaşmadığından biraz zayıflamıştı o kadar.

Şeytanın ruhsal gücü Paul'ün Ruh Sarayına doğru ilerlerken Paul soğuk terler döküyordu. İlk başta kendini korumayı planlıyordu ancak ustası bunu ona bırakmasını söylemişti.

Şeytanın ruhsal gücü Ruh Sarayı'na iyice yaklaştığında, Spadia tahtından kalktı ve yavaşça sarayın dışına yürüdü. Kaşlarını çatarken kendi ruhsal gücünü toplamaya başladı.

"Hmph. Dışarıda sana bir şey yapamayacağım doğru ama ruhsal alan benim alanım."

Bu sözleri kendi kendine mırıldandığı için Şeytan bu sözleri duyamasa da sonraki sözleri açık ve net bir şekilde duymuştu.

"Ufak yükselen. Hemen. Şimdi. SİKTİR! GİT!"

Kelime kelime söylenen son sözlerden sonra Şeytanın ruhsal gücü anında eski yerine geri dönmüştü. Şeytan, Spadia'nın ruhsal gücünü hissettiği anda gözleri korkuyla dolmuştu.

Bir kez kan kustuktan sonra Paul'e bakarak titreyen sesiyle mırıldandı.

"K-Küçük Dünya Lordu? Neden, neden böyle bir yerde?"

Şeytanın gözleri belirgin bir korkuyla parıldıyordu. Küçük Dünya Lordu seviyesindeki biri, neden böyle bir sınava katılırdı ki?

Ancak bu sırada, Paul'ün vücudunu iyice incelemeye başladı. Daha sonra ise yavaşça gülümserken yeniden dikildi.

"Ruhun Küçük Dünya Lordu seviyesinde olsa da fizik olarak yalnızca bir ustasın. Kim olduğunu bilmiyorum ama düşmüş birinden korkmayacağım."

Elindeki sabreyi kaldırırken yüzünde kendinden emin bir ifade vardı. Rakibini kolayca yenebileceğini düşünüyordu.

Paul ise kaşlarını çatmıştı. Bunun zor bir savaş olacağını biliyordu. Kılıcını kaldırdı.

Daha doğrusu, kaldıramadı. Çünkü tam kaldırırken birden Şeytan ileri atılmış ve yumruğuyla kılıcını anında parçalamıştı. Daha sonra ise yumruğunu Paul'ün karın boşluğuna geçirmişti.

Saldırının ardından metrelerce fırlayıp fırladığı yerdeki ağaçları parçalayarak ilerleyen Paul birkaç kez kan kusmuştu. Bu sırada, Şeytan'ın vücudunda bir çift kanat ortaya çıkmıştı.

Siyah renkli kanatlarını çırptığı anda havaya yükseldi. Ve oradan Paul'ün durduğu bölgeye bakmaya başladı.

Paul'ün olduğu bölge bu sırada yoğun bir toz bulutuyla kaplıydı ve bir şey görünmüyordu. İçeride, Paul birkaç kez kan kustuktan sonra elindeki kırık kılıç kabzasına baktı.

Bir süre sonra, kırık kabzayı fırlattıktan sonra mırıldanmaya başladı.

"Usta, izin istiyorum."

Spadia, onun ne istediğini anlamıştı. Bir süre düşündükten sonra başını sallarken konuştu.

"İstediğini yap."

Paul'ün yüzüne bir gülümseme yerleşirken kalbinin üzerindeki taç şeklindeki dövme parlamaya başladı.

--------------------

[YN]: Ustanın şeklini koymak istedim ya. Şeytan neymiş amk? Spadia adamdır.

(15/18) (He bide anlamadığınız terimleri ileride açıklayacağım. Hikayenin şu anki kısmıyla bi alakası yok onların.)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr