Hala dağılmamış yoğun toz bulutunun içinde, Paul yavaşça üzerindeki cübbeyi ve içindeki siyah gömleği çıkardı. İkisini de boyutuna attıktan sonra, sadece pantolonuyla kalmıştı.
Ayağa kalkıp sağ elini kalbinin üzerine getirdi. Elini yavaşça sıktığında, taç şeklindeki dövmenin üzerinde siyah bir sis belirdi ve bu sisten kabzasından bıçağına kadar tamemn siyaha bulanmış bir kılıç çıktı.
Paul kılıcın kabzasını kavrayıp onu tamamen dışarı çektiğinde, kılıç etrafa keskin aurasını yaymaya başlamıştı. Eskiden bir savaşçı olmadığı için bu aurayı hissedemeyen Paul o anda kılıçtan yayılan auranın gücüne şaşmıştı.
Ancak, bu onu epey mutlu etmişti.
Bu sırada, kılıcını aşağı indirdi ve gözlerini yavaşça kapadı. Nafes alış verişi giderek yavaşlıyor ve derinleşiyordu.
Ancak nefesinin aksine, kanı hızla ısınıyor ve akışı hızlanıyordu. Paul'ün açık yarasından akan kan bile parlak kırmızı renkteydi.
Birden, yaraların üzerinden hafif bir buhar çıkarken yaralar hızla kapanmaya başladı. Bu sırada, Paul'ün tırnakları uzamış ve sivrilmişti. Her biri koyu siyah renktelerdi.
Tüm yaraları iyileştiğinde, Paul gözlerini açtı. Kan kırmızısı irisleri öncekinden çok daha parlak duruyordu. Göz bebekleri incelmiş ve bir çizgi halini almıştı.
Beyaz dişleri, gitgide daha da sivrileşiyordu. Paul sanki yaşayan bir canavara dönüşüyor gibi görünüyordu.
Bu sırada, birden Paul'ün sırtında bir çift kan kırmızısı kanat belirdi ve hızla açılarak etrafındaki toz bulutunu dağıttı. Paul hızla kanatlarını çırparak göğe yükseldi ve Şeytan'la aynı hizaya gelene kadar durmadı.
Bir kez Şeytan'la aynı hizaya geldiğinde, kan kırmızısı gözlerini ona çevirdi ve gözlerini kıstı. Elindeki Bin Şeytan Kılıcı'nı kaldırdı ve Şeytan'a doğrulttu.
Artık, kendisini sınırlamak zorunda değildi. Karanlık manayı ve Işık manasını istediği şekilde kullanabilirdi. Bu aynı şekilde, en güçlü saldırılarını da kullanabileceği anlamına geliyordu. Bu şartlarda, rakibinden korkmuyordu.
Elbette onu ruhsal olarak koruyan ustası da bu korkusuzluğun bir sebebiydi.
Ancak onun aksine, rakibi dehşete düşmüştü. Paul'ün soyunu hissettiği anda, tüm vücudu titremeye başlamıştı.
Paul onun bu halini fark ettiğinde, yavaşça gülümsedi. Aurasını kaplayan duvarı anında parçaladı.
Asil ancak baskıcı bir aura neredeyse tüm sınav alanını kaplarken bazı düşük seviyeli katılımcıların kan kusmasına neden oldu. Hisseden herhangi bir katılımcı, hatta illüzyonu kontrol eden görevliler bile titremeden edememişlerdi.
Bu aura, bir imparatorun aurası gibiydi! Yenilmez bir güce sahip olan, dünyadaki her şeye ve herkese yukarıdan bakan yüce bir imparator!
Şeytan birdenbire bu aurayla karşılaşınca diz çökme isteği vücudunu sarmıştı. O, rakibine itaat etmek istiyordu!
Paul'ün aurası, kesinlikle en güçlü kişileri bile dize getirebilecek bir auraydı. Habistanrı çekirdeğinin kudreti ve Kan Kanatlı Anka'nın asil yapısı birleşince, mutlak gücün bir simgesi olmak için yeterliydi!
Paul kılıcını iyice kavradı. Şeytan artık onunla dövüşmek istemese de dövüşmek zorundaydı. Bunu az önceki davranışlarından anlamıştı.
Şeytan ise soğuk terler döküyordu. Paul'ün söylediklerini hatırlıyordu.
"O bedenin sahibinin ölmesi gerekiyor. Onun ölmesi için, senin gitmen gerekiyor. Kaybol, şeytan."
Rakibinin ve bedenin sahibinin dövüştüklerini zaten vücudun anılarında da görmüştü. Bunun yalnızca bir sınav dövüşü olduğunu ve kaçınabileceğini düşünüyordu.
Ancak rakibinin vücudun sahibine bir kini varmış gibi görünüyordu. İçten içe sövmeden edemedi.
-Beni çağıran küçük piç, senin ben ?+%&!%+^%! Nasıl lan!? Sen sadece ufak bir usta değil misin!? Bu adam sadece soyuyla seni döver lan zaten! Nasıl bu kadar kızdırdın bunu!?-
Nefesleri gittikçe hızlanmıştı. Dövüşmek istemiyordu ancak yine de sabresini kaldırdı. Bunu yaparken de kendi kendine mırıldandı.
"İyi, iyi... Kazanacağım ulan. Ancak, ben kazandıktan sonra bu vücudu bir daha kullanabilecek misin görelim."
Sabresini Paul'e uzatırken yutkundu. Savaşırken her şeyini kullanmak zorundaydı. Yoksa ölümü kesindi.
Paul onun sabresini uzattığını gördüğünde soğuk bir biçimde gülümsedi. Sonunda, bu işi bitirmenin zamanı gelmişti.
Şeytan hızla Paul'e doğru uçmaya başladı. Havada olduklarından, rakibinin bir açık vermesini sağlarsa kazanması kolay olurdu.
Paul de Şeytan'a doğru uçmaya başladı. Kanatlarını ilk kez kullanıyor olsa da kanatları zaten kendi uzuvlarıymış gibi hissedebiliyordu. Onları kullanmak epey kolay geliyordu.
İkisi yeterince yakına geldiklerinde, Şeytan sabresini hızla savurdu. Gümüş renkli sabrenin etrafında koyu siyah sabre enerjisi toplanmıştı.
Paul'ün kılıcı ise saydam kılıç enerjisi ve mavi yıldırımlarla donanmıştı. Elbette, kılıcın kendi keskin aurası bu iki enerjiyi de aşıyordu.
Kılıç ve sabre çarpıştığında, çıkan metalik bir sesin eşliğinde yakındaki her bir ot ve ağaç kesildi. Etrafa yayılan keskin aura uzaklardan bile hissedildi ve birçok kişi bu aura yüzünden titreyerek o bölgeden uzaklaşmaya başladı. Elbette, böyle bir auranın hangi savaştan gerçekleştiğini merak edip yaklaşan birkaç kişi de vardı.
Ancak, Şeytan ve Paul bunu umursayacak bir durumda değillerdi. İlk saldırıları eşit çıktığında Paul anında geri çekilmişti. Şeytan ise kısılmış gözleri ile onu izliyordu.
Paul derin bir nefes aldı ve bir kez daha ileri atıldı. Kılıcını hızla havaya savururken bağırmıştı.
"Ufuk Çizgisi!"
Kılıcından ayrılan rüzgar manası hızla Şeytan'a ilerlerken kendisi de ilerlemeye devam etti. Kanatları sayesinde, neredeyse saldırısı kadar hızlıydı.
Şeytan basitçe sabresini savurarak Paul'ün saldırısını engelledikten sonra sol eliyle Paul'ün yumruğunu tuttu. Bu sırada, Paul ise Şeytan'ın sol koluna saldırmak için kılıcını kaldırdı.
Şeytan kolunu savunmak için sabresini kaldırırken birden Paul'ün yüzündeki gülümsemeyi fark etti. Ve sonraki anda, birden Paul'ün elinden yayılan kan kırmızısı alevler sol elini yakmaya başlamıştı.
Acılı bir çığlıkla geri çekilirken elindeki sabreyi sol eline batırdı. Paul'ün kan kırmızısı alevleri hızla sabrenin içine çekilirken sabrenin kabzasının parlak kırmızı bir şekilde parlamasına neden oldu.
Bu sırada, Şeytan bir yanmış sol eline bir de Paul'e bakıyordu. Sabresini havaya kaldırırken birden sabre enerjisi katlanmaya, sabre niyeti sarsılmaya başladı.
Paul'de bunu fark etmişti. Ancak kendisini korumak gibi bir planı yoktu. Kendisi de kılıcını kaldırdı ve birden kılıca karanlık mana aktarmaya başladı.
Karanlık manayla donanan kılıç birden etrafa tamamen baskıcı bir aura yaymaya başladı. Normal bir kişi, bu auranın altında nefes bile alamazdı.
Bu sırada ikisi de havada birbirlerine bakıyorlardı. Paul'ün havadaki kılıcı artık tamamen karanlık manayla dolmuşken Şeytan'ın sabresi ise karanlık kılıç enerjisiyle kaplanmıştı. Bu sırada, Şeytan yavaşça mırıldanmaya başladı.
"Doğum, Yaşam ve Ölüm... Varoluşun üç dönüm noktası olan üç büyük noktanın üçüncüsü, her şeyi sona erdirendir..."
Sabresini hızla indirirken bağırdı.
"Ölüm!"
Sabreden ayrılan koyu siyah sabre enerjisi hızla Paul'e ilerlerken havayı yarıyordu. Etrafa saldığı ölümcül aura Paul'ün kalbinin sıkışmasına neden oluyordu.
Ancak, o da kendi kılıcına güveniyordu. İleri atıldı ve Şeytan'ın saldırısına doğru kılıcını savurdu.
"Cennetkesen!"
Karanlık manayla doğru kılıç savrulduğunda, beraberinde ölümcül bir baskıyı da getirdi. Paul'ün kılıcı ve Şeytan'ın saldırısı çarpıştığında, etrafa azizlerin bile korkacağı bir aura yayıldı.
Metrelerce uzakta bulunan her bir ağaç parçalandı ve en ufak parçaları bile bulunamaz hale geldi. İki saldırı birbirini nötrlediğinde, çevre bundan en çok zarar gören şey olmuştu.
O anda, Paul ve Şeytan'ın üzerlerinde uçtukları bölge bir kratere benziyordu. Tek farkı, her yer devasa kesiklerle doluydu. Parçalanan saldırılar etrafa dağıldıklarında önlerine gelen her şeyi parçalamışlardı.
Paul'ün nefesleri hızlanmıştı. Eskiden 'Cennetkesen'i kullandığı anda hareket edemeyecek konuma geliyordu. Ancak şimdi hala savaşabilecek bir durumdaydı. Gerçi hala yoruluyordu.
Şeytan'ın ondan fazla farkı yoktu. Elindeki sabre hafifçe titrerken kendisi de yutkunuyordu. Bu saldırısı, en çok güvendiğiydi. Ancak bu da engellenmişti.
O anda, kazanmak için bir yol düşünmeliydi. Ancak, Paul buna izin vermeyecek gibi görünüyordu. Çünkü anında ileri atılıp kılıcını savurmuştu.
--------------------
[YN]: Hadi bakim bu bölüm de bitti. Sonraki bölümde sıra. Yanıyorum burada ama neyse neyse.
(16/18) ( ?+%&!%+^%! = Yazamayacağım kadar uzun küfür öbeğidir. Hayal gücünüzü konuşturun.)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..