98.Bölüm - Ruh İnfazı

avatar
11117 44

Kara Büyücü - 98.Bölüm - Ruh İnfazı


"Tak... tak... tak... tak..."

Paul'ün her bir adımı güçlü ve sesliydi. Her bir adımında, bastığı yeri eziyor ve kolezyumun tabanında çatlaklar oluşmasına neden oluyordu.

O, yavaş adımlarla Valer'a yaklaşırken Valer ise geriye doğru kaçmaya çalışıyordu. Ancak, bunu yapamıyordu. Az önceki saldırıda boynundaki beyaz kolye kopmuş ve ruhsal gücü engelleme özelliğini kaybetmişti. Ve bundan sonra, Paul'den yayılan auraya karşı koyamamaya başlamıştı.

Paul Valer'ın önünde geldiğinde, önce onun korku dolu gözlerine keskin bir bakış attı. Daha sonra hâlâ etrafta olan katılımcılara ve izleyicilere göz gezdirdi.

Onun gözlerini hisseden birçok kişi titredi. Bunu kendisi de fark etmişti. Bugün yaptıkları, ona biraz şöhret getirecek gibiydi.

Eğilerek sağ eliyle Valer'ı boynundan kavradı ve kaldırdı. Bu sırada, Valer sol koluyla onun koluna vurarak bırakmasını sağlamaya çalışıyordu.

Bu, aslında epey garip bir sahneydi. Valer normalde Paul'den uzundu ve aralarındaki 5 yaşa bakılırsa bu epey normaldi. Ancak şu anda onun kavrayışından bile kaçamıyordu.

Daha sonra ise Valer ağzını açtı ve sessizce konuşmaya başladı.

"B-bırak beni. Y-yarışma bit-"

"Yarışma umrumda bile değil, Valer Guilla."

Paul kaşlarını çatarak sesini Valer'ın zihnine yolladı. Bu sözlerden sonra, Valer'ın yüzündeki korku biraz arttı. Paul konuşmaya devam etti.

"Bugün bu yarışmaya katılmasaydın, bir başkasında hayatını alırdım. Hayatın boyunca kapalı eğitim yapsaydın, eğitim yaptığın yeri basıp hayatını alırdım. Bu yarışma, senin için önemli bir şey olabilir ancak benim için yalnızca bir araç. İstediğim iki şeyi bu aracı kullanarak gerçekleştirecektim. Ve şimdi, ilkini çoktan yaptım. Sıra sende."

Paul'den yayılan ruhsal güç birden karanlık bir hal almaya başladı. Karanlık ruhsal enerji gitgide daha da fazla salınırken bir yandan da Valer'ın vücudunu sarıyordu. Bu sırada, Paul bir kez daha konuştu.

"Bu, sana verebileceğim en acılı ölüm. Gerçi, öldürmeden önce biraz daha acı çekmeni isterdim ama, fazla zamanım yok."

Valer'ın gözleri yaşlanmıştı. Karşısındaki gözlere baktığında, belirgin bir kin olduğunu görebiliyordu. Ve bu kin yeni gibi görünmüyordu. O ne zaman bunun gibi birini sinirlendirmişti? Hayır... O bunun gibi biriyle ne ara tanışmıştı!? Sessizce sordu.

"N-neden?"

Paul'ün yüzünde bir gülümseme belirdi. Düşündükleri doğruydu, Valer bu zamana kadar onu hiç tanıyamamıştı. Valer'ın boynunu sıkan elini sıkılaştırırken vücudundan yayılan ruhsal güç katlandı. Bu sırada, Valer'ın zihnine sesini yollamaya başladı.

"Bu sadece intikam da olabilir. O zamanki savaşın devamı olarak da düşünebilirsin. Ne de olsa bir savaşın sonucu taraflardan birinin savaşamayacak duruma gelmesiyle belirlenir. Yalnızca elinin kesilmesiyle değil."

Valer'ın gözleri hafifçe kısıldı. Ve birden yaklaşık bir buçuk sene önceki bir şeyi hatırladı.

Kahverengi saçlı ve gözlü bir çocuk, onun karşısında onunla dövüşüyordu. O zaman gerçekten de çocuğun büyü yetenekleri onu ürpertmişti.

Birden aklına gelen bir şeyle Kara Büyücü'nün gözlerine bir kez daha baktı. Bu kan kırmızısı gözler, birden ona çok daha tanıdık gelmeye başlamıştı!

"Savaştan sonra bir aptallık yaparak sana güvendim. Sonuç olarak, devasa bir deliğe düştüm. Ve şimdi, senin için geri geldim ama beni tanıyamıyorsun bile..."

Valer'ın kalbi eskisinden çok daha hızlı atmaya başlamıştı. Ağzını açtığında, ilk başta söyleyecek bir şey bulamadı. Daha sonra ise sadece tek bir kelime söyleyebildi.

"N-nasıl?"

Paul'ün yüzündeki gülümseme daha da yayıldı.

"Nasıl demek ha? Güzel soru, gerçekten güzel bir soru. Aynı zamanda, cevaplamak zorunda olmadığım bir soru. Tek söylemek istediğim, anne ve babana seni de onların yanına göndereceğimi söylemiştim. Üzgünüm, ama onların yanına gidebileceğini sanmıyorum."

Valer'ın yüzündeki ifade kelimelerle anlatılamayacak bir düzeydeydi. Korku, üzüntü, pişmanlık... Herbiri birbirine girmişti. Ancak, artık bu duyguların herhangi bir önemi yoktu. Artık, hayatta kalma şansı kalmamıştı.

"Clap... Clap... Clap..."

Yavaşça bir alkış sesi yükselirken aynı zamanda Paul kendisine yaklaşan adımları da duyabiliyordu. Kafasını çevirip gelen kişiyi gördüğünde, kaşları hafifçe çatıldı.

Sarı saçlara ve parlak yeşil gözlere sahip bu adam, hafif bir keçi sakalına sahipti. Paul'e attığı her adımda etraftaki izleyicileri dağıtıyordu.

Paul, onun Kral Antonius olduğunu hatırlıyordu. Ancak kaşlarını çatmasının nedeni o değildi. Arkasında Valer'ın ustası olan Kılıç Ejderi'nin olmasıydı.

Bu sırada, Kılıç Ejderi inanılmaz bir öfkeyle Paul'e bakıyordu. Tek öğrencisi, o anda bu veledin elleri arasındaydı.

Kral bir süre Paul'e ve Valer'a baktıktan sonra gür bir sesle konuştu.

"Bu senenin turnuvası, kazanan Kara Büyücü!"

İlk başta hiçbir etki yaratmayan bu duyuru, bir süre sonra tribünlerden tezahüratlar ve bağırışlarla cevap buldu. Her biri, Kara Büyücü'nün gücüne tanık olmuş kişilerdi ve onun kazanmış olmasını zaten bekliyorlardı. Tribünlerde, Luke'un gözleri dolmuştu.

Daha sonra ise Kral gözlerini Paul'e çevirdi ve yeniden konuştu.

"Sabre Kaplanı'nı bırak."

Paul kaşlarını çattı, daha sonra ise yavaşça gülümsedi. Doğru miktarda ruhsal-karanlık enerji salınımını bitirmişti. Gözlerini bir kez daha Valer'a çevirdiğinde, onun gözlerinde yeniden bir yaşama isteğinin parladığını gördü. Bu yalnızca gülümsemesinin soğumasına neden oldu.

Birden Valer'ın etrafındaki ruhsal karanlık mana görülür hale gelmeye başladı. Tamamen yoğunlaşıp görünür olan enerji, devasa bir şeytanın kafasına benziyordu.

Bunu gören Valer'ın yüzü yine soldu. Kılıç Ejderi harekete geçmek için hazırlandı.

Bu sırada, Paul yavaşça mırıldandı.

"Ruh İnfazı: Ruhyiyen"

Devasa yarı-saydam şeytan kafası ağzını açtı ve onlarca dişi sergiledi. Daha sonra ise, birden Valer'ın tüm vücudunu ısırdı.

Devasa şeytan kafası tarafından ısırılan Valer, herhangi bir tepki vermiyordu. Sadece, gözlerinin yavaşça solduğu görünebiliyordu.

Ancak, Paul gülümsüyordu. Çünkü tekniğin gücünü biliyordu.

Ruh İnfazı, fiziksel bedeni değil de ruhu öldüren bir saldırıydı. Birden fazla varyasyonu vardı ancak aralarından en fazla acı vereni Ruhyiyen'di.

Ruhyiyen'e maruz kalan birisi, fiziksel olarak bir tepki vermezdi. Çünkü veremezdi.

Ruhunun canlı canlı yendiğini hisseden biri fiziksel vücudunu kontrol edebilecek iradeye sahip olamazdı çünkü.

Bu yüzden, gözlerinin kararmasına aldırmadı. En sonunda, yapması gerekeni yapmıştı. Enerjisi bitse bile, zaten Valer'ın ruhu çoktan en acılı yöntemle ölmüştü. Artık, fiziksel olarak yaşasa da yalnızca boş bir kabuk olacaktı.

O yere düşerken, devasa şeytan kafası da yok oldu ve Valer dışarıya düştü. Siyah gözleri hayatını tamamen kaybetmişti, sadece yerde yatıyor ve hiçbir şeye tepki vermiyordu.

"Valer!"

Kılıç Ejderi anında öğrencisinin yanına koşmuştu. Kara Büyücü'nün yaptığı tekniği bilmese de onun epey etkili bir şey olduğunu söyleyebilirdi.

Bir süre Valer'ın vücudunu inceledikten sonra, onun hâlâ yaşadığını fark etti. Ancak Valer herhangi bir şekilde bilinçli gibi görünmüyordu. Ruhsuz gibiydi.

Öfkeyle yanan tek gözü Paul'e dönerken kılıcını hızla çekti ve bağırdı.

"Bu küçük piç, ne cüretle!"

Onun Valer'a bir şeyler yaptığını biliyordu. Ve bu şey her neyse kalıcı gibi görünüyordu. Bu yüzden o da Kara Büyücü'yü sakatlamayı düşünmüştü.

Ah, çok yanlış düşünmüştü. Zaten bunu sözleri bittikten hemen sonra gelen sesle kendisi de anlamıştı.

"YAŞLI KERTENKELE!!!"

Bu sözler söylendiğinde, tüm kolezyumu öfkeyle dolu bir aura doldurdu. Diğer tüm yüce ataların aurasını bastıran bu güçlü aura Kılıç Ejderi'nin nefesinin kesilmesine neden oldu. Kral'ın yüzü tamamen solmuştu. Bu aurayı 60 senedir hissetmiyordu.

Yaşlı Klaus kolezyuma, Paul'ün yanına indiği anda çevredeki tüm rüzgar ona doğru akmaya ve yaklaşan herkesi geriye fırlatan bir fırtına oluştumaya başladı. Bu sırada, Yaşlı Klaus hala bağırıyordu.

"Seni yaşlı aptal, yaşlandıkça daha da bunadığını görüyorum! BENİM karşımda, BENİM Temsilcime saldıracak cesareti kazanmışsın demek!"

Kılıç Ejderi korkudan titremeye başlamıştı. Yaşlı Klaus'un aurası gitgide daha da güçleniyordu. O anda, 60 yıl öncekini çoktan geçmişti. Titreyen sesiyle konuştu.

"O-o-o K-Kral Hazretleri'nin e-emrine karşı geldi. C-cez-"

O sözlerini bitiremeden Yaşlı Klaus gözlerini Kral'a çevirmiş ve onun yüzündeki tüm kanın çekilmesine neden olmuştu.

"Yani, bütün bu şey aslında sana dayanıyor! Küçük Piç, hala benimle uğraşmaya cüret ediyorsun demek!?"

Kolezyumun tabanı ve duvarları etrafa yayılan rüzgar manasından zarar görürken Kral korkudan titriyordu. İçinden Kılıç Ejderi'ne sövmekle meşguldü. Dıştan ise söyleyecek bir şey bulamıyordu.

Bu sırada, Yaşlı Klaus birden elini ileriye uzattı.

"Yokoluşun Fırtınası!"

Elinden fırlayan devasa hortum Kral ve Kılıç Ejderini fırlatarak kolezyumun duvarlarına çarpmalarını sağladı. Görevliler onların durumunu kontrol etmeye giderlerken Yaşlı Klaus Valer'ın bedenini de onlara doğru fırlattı ve Paul'ü omzuna aldı. Uçarak kolezyumdan ayrılmadan önce o ikisine bakarak son bir kez daha bağırdı.

"Temsilcime dokunmaya kalkan olursa, onun her bir kemiğini teker teker kırar, etini santim santim parçalarım! Denemek isteyen varsa, her zaman gelebilir!"

İzleyen onlarca kişiye aldırmadan kolezyumu hızla terketti.

Bu sırada, tamamen farklı bir bölgede, yuvarlak şeklindeki bembeyaz bir odada.

Odanın ortasında etraftakilerle aynı şekilde, beyaz bir masa vardı. Bu masanın etrafında, beyazlara bürünmüş on iki figür bulunuyordu.

On iki figürün hepsi, Paul'ün kavrayamayacağı kadar güçlü bir aura yayıyordu. Ve aralarından bir tanesi, uzun beyaz saça ve sakala sahip olanı, diğerlerini bile katlayan bir aura yayıyordu.

Daha sonra bu figür, yavaşça konuştu.

"Hissettiklerimin yanlış olduğunu düşünmüyorum. Önceki sefer de bir küçük dünyadaydı. Bu sefer de bir küçük dünyada olması muhtemel."

Bu sırada, siyah saçlı ve siyah gözlü genç bir figür yavaşça konuştu.

"Büyük kardeş, gerçekten de yeni bir Habistanrı'nın doğduğunu mu söylemek istiyorsun?"

Uzun beyaz saçlı adam yavaşça başını sallayarak onayladı. Bunun ardından oradaki herkes yavaşça düşünceli bir hale büründü.

Daha sonra sarı saçlı genç bir kadın yavaşça konuştu.

"Bence kontrol etmek için bir yükselen göndermeliyiz."

"Onaylıyorum."

"Kabul."

Figürleri çoğu sesli bir şekilde kabul ederken yaşlı adam da yavaşça başını salladı. Daha sonra ise parmağını şıklattı.

Birden, figürlerin oturduğu masanın hemen arkasında beyaz saçlı, beyaz gözlü bir adam belirdi. Bu adamın kısa saçları düzenliydi ve yüzü temizdi.

Masada oturan yaşlı figür yavaşça konuşmaya başladı.

"Velvâat, sana bir görevimiz var."

Yeni gelen adam hızla diz çökerken yaşlı figür konuşmaya devam etti.

"Vals isimli bir Küçük Dünya var. Git ve seni oraya gönderecek birini bul. Daha sonra, bir Habistanrı'nın doğup doğmadığını doğrula."

Velvâat denen adam 'Habistanrı' ismini duyduğu anda gözleri ardına kadar açılmıştı. Ancak o bir şey diyemeden yaşlı figür yeniden konuştu.

"Eğer hissettiklerim doğruysa, henüz yeterince gelişmemiştir. Sana sıkıntı çıkaramaz. Ayrıca, bu görevi tamamen gizli tut. Başka herhangi birinin öğrenmesine izin verme!"

Velvâat başını eğerek kabul etti. Daha sonra ise ayağa kalktı ve yavaşça konuştu.

"Sizi hayal kırıklığına uğratmayacağım."

Velvâat birden odadan yok olurken yaşlı figür kendi kendine mırıldanıyordu.

"Bu sefer, erkenden bu işi halletmeliyiz. Eğer önceki gibi bir duruma düşersek ve daha önce olanları öğrenirse, hayatta kalabileceğimizi sanmıyorum.

--------------------

[YN]: Bence güzel topluydu. Sizce güzel miydi? Bir yorum bırakın da göreyim hadi :D

(18/18) (Sonradan Not: Bunların hepsi 300 okunma olmadan bölüm atmayacağım.)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr