Tamamen kırmızıya bürünmüş bir sarayın içinde, uzun siyah saçlara sahip bir genç içerideki havuzun içindeydi. Gözleri kapalı bir biçimde meditasyon yaparken bir yandan da ruhunu iyileştirmeye çalışıyordu.
Bu, Paul'dü. Valer'la olan dövüşünde enerjisini fazla tüketmiş ve en sonunda ruhuna zarar vermişti. Eğer ruh sarayındaki havuz olmasaydı, iyileştirmek için oldukça pahalı ilaçlara ihtiyacı olurdu.
Ancak havuzun gelişimin yanında ruhunu iyileştirme gücü olacağını kim bilirdi ki? Ustası onu birden ruh sarayına çekip bunu söylediğinde ona fazla inanmamıştı.
Elbette, havuza girdiğinde ruhunda hissettiği eşsiz sıcaklık hissi ve enerji buna inanmasını sağlamıştı. Bu sırada, çoktan dört gündür havuzun içindeydi.
Ruhun aldığı bir yaranın iyileşmesi fiziksel bir yaradan çok daha zordu. Ancak bu sırada kendi gelişimini de artırabiliyor ve ruhunu eskisinden daha sağlam bir hale getirebiliyordu.
Bu sırada Spadia da onu izliyordu. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı.
Paul'ü ruh sarayına çektiğinde Paul'ün sorularını geçiştirmek zorunda kalmıştı. Yükselen, Küçük Dünya Lordu... Bunlar henüz öğrenmesi gereken şeyler değildi. En azından o büyü büyükustası olana kadar bunları anlatmasına gerek yoktu.
Bunu Paul'e de söylemişti. Paul ise yalnızca gülümseyip havuza dalmıştı.
Paul büyükusta seviyesine geçmeyi bir sorun olarak görmüyordu. Eğer Ferrua Ailesini ortadan kaldırabilirse, iyi bir kazanç sağlayacaktı. Koca bir ailenin sahip olduğu zenginlikler elbette ona yeterince kaynak sağlayabilirdi.
Onun için önemli olan tekniklerini geliştirmekti. [Ufuk Çizgisi] tekniği Kanlıbıçak'la dövüşürken geliştiğinden [Şafakkesen]i geliştirmek için çalışmak istiyordu.
Ayrıca, zaten turnuvada kullandığı için karanlık ve ışık bazlı teknikleri kullanma iznini de almıştı. Yani [Cehennem Alevi] ve [Kutsal Destek]i de istediği gibi kullanabilirdi.
Eskiden manasını bitiren [Cennetkesen] ve [Yargı Işığı] şu anda ona fazla sıkıntı çıkarmasa da hâlâ onu yoruyordu. Bu yüzden onları geliştirmeyi daha sonraya bırakmayı düşünüyordu.
En önemlisi, artık Bin Şeytan Kılıcı'nı kullanmasına da izin vardı!
Bin Şeytan Kılıcı, SS seviyeyi aşan bir hazineydi ve gücü kesinlikle tartışılamazdı. Eğer güçlü bir kılıç tekniğiyle beraber kullanılırsa kesinlikle Paul'ün karşısında hiçbir düşman duramazdı!
Ve sorun da orada başlıyordu. Paul daha önce birçok kez Spadia'ya kendisine bir kılıç tekniği vermesi için yalvarmıştı. Ancak Spadia her seferinde o büyükusta seviyesine gelene kadar ona bir kılıç tekniği vermeyeceğini söylüyordu.
Zamanı geldiğinde, Paul'e birçok seçenek vereceğini söylemişti.
Paul onun dediğini yapacağına inansa da yine de neden buna taktığını anlamıyordu. Büyükusta seviyesine gelene kadar bir kılıç tekniğine çalışması iyi değil miydi? Neden o kadar beklemek zorundaydı ki?
Ancak, Spadia'yı kararından vazgeçirememişti. En sonunda, yalnızca daha fazla savaşıp daha fazla deneyim kazanmak zorundaydı. Çünkü savaşçı yolunda gelişmek için en hızlı yol buydu.
Bu konuda da Spadia ona yardım edebileceğini söylemişti. Spadia savaş için her zaman kılıcını kullandığını daha önce de birçok kez söylemişti. Hem, ruh sarayında yaralansa bile fiziksel olarak hâlâ dövüşebilir durumda olacaktı. Ölme riski de olmadığından bunu direkt olarak kabul etmişti.
O sırada ileride bu kararına ne kadar söveceğini hiç bilmiyordu.
Bu sırada, Paul birden havuzun içinde gözlerini açtı ve yavaşça havuzdan çıktı. Daha sonra ise hemen havuzun yanına bırakılmış pantolonunu yeniden giydikten sonra Spadia'ya döndü.
"Ruhum tamamen iyileştiğine göre, çıkabilirim değil mi?"
Spadia bir süre onun vücudunu inceledikten sonra yavaşça başını salladı. Paul anında ruh sarayından ayrıldı.
Gerçek dünyaya gözlerini açtığında, yavaşça etrafına bakındı. O anda demir bir çerçeveye sahip bir yatağın üzerindeydi. Yavaşça dikleşirken odayı incelemeye başladı.
Küçük sayılabilecek bir odaydı. Duvarlar ve yer beyaz renkteydi ve duvarda birkaç dolap vardı. Tahta dolapların içinden yoğun bir ilaç kokusu geliyordu.
Bu sırada, birden odanın kapısı açıldı. İçeriye giren Yaşlı Klaus Paul'ün ayakta olduğunu görünce gülümsedi.
"Sonunda uyandın demek. Ah, beni epey endişelendirdin aptal velet."
Bunu gülen bir tonda söylerken yatağın hemen yanında duran sandalyeye oturdu. O ruhsal gücünü Paul'e gönderirken Paul karşı çıkmadı ve Yaşlı Klaus'un bedenini incelemesine izin verdi.
Bir süre sonra Yaşlı Klaus başını sallarken konuştu.
"İyi, hem ruhun hem de bedenin tamamen iyileşmiş. Artık gidebilirsin."
Paul elini uzattığında Yaşlı Klaus bir süre boş boş eline baktı. Daha sonra ise Paul yavaşça konuştu.
"[Yokoluşun Fırtınası], Valer'ı yendiğim sürece vereceğini söylemiştin."
Yaşlı Klaus hafifçe yüzünü buruşturdu. Daha sonra sağ elindeki evren yüzüğünden siyah renkli bir parşömen çıkararak Paul'ün eline koydu.
Paul anında parşömeni açtı ve içindeki kırmızı renkli yazıları içinden okumaya başladı.
"-Yokoluşun Fırtınası-
Rüzgarın kesici ve parçalayıcı gücünü düşmanı kesin olarak yok etmek için kullanan rüzgar büyüsü.
Kullanma Adımları:..."
Paul bir süre tekniğin kullanılışına baktı. Daha sonra ise daha aşağıda kalan ve Antik Ejder Dili'nde yazılı kısımları okudu.
Tekniğin ikinci kısmını okuduğunda, kalbi birden çok daha hızlı atmaya başladı. [Yokoluşun Fırtınası]nın ikinci seviyesinde rüzgar manası kullanılmıyordu. Yazana göre 'Fırtına' manasına ihtiyacı vardı. Ancak ikinci seviye ilk seviyenin beş katı kadar güç taşıyordu!
Tekniğin iki seviyesini de tamamen ezberledikten sonra parşömeni Yaşlı Klaus'a uzattı. Ancak Yaşlı Klaus yavaşça başını salladı.
"Sende kalsın. Zaten tekniği öğrendim ben."
Paul parşömeni boyutuna attıktan sonra meraklı bir sesle sordu.
"Yaşlı Klaus, bu teknikleri nereden buluyorsun?"
Bu gerçekten merak ettiği bir şeydi. Antik Ejder Dili'nin alelade bir şey olmadığını ve herkesin kullanamayacağını biliyordu. Yani bu teknikleri bırakan kişi önemli biri olmalıydı.
Yaşlı Klaus bir anlığına sessiz kaldıktan sonra yavaşça konuştu.
"Onları bir mezardan almıştım. [Ruh Kaplama], [Yokoluşun Fırtınası] ve [Savaş Tanrısı Beden İşleme Tekniği], hepsini alabilmek oldukça zordu. Ancak yine de tekniklerin sadece yarılarını öğrenebildim."
Bu sırada Paul'e bakarken gözlerini kıstı.
"Diğer yarısını nasıl okuduğunu bilmiyorum ama fazla merak etmiyorum. Ancak merak ettiğim bir şey var."
Paul meraklı bakışlarla ona bakarken konuşmaya devam etti.
"Kullandığın o kılıç, onu görebilir miyim?"
Paul bir anlığına tereddüt etti. Ancak sonrasında göğsündeki dövmeden Bin Şeytan Kılıcı'nı çıkardı ve Yaşlı Klaus'a uzattı.
Yaşlı Klaus saf siyah kılıcı incelerken Paul konuştu.
"Bu kılıcı bana ustam vermişti. Aynı zamanda, orada kullandığım teknikleri de ondan öğrendim."
Yaşlı Klaus kılıcı Paul'e geri verdi. Aslında, kılıcın lanetli bir silah olmasından korkuyordu ve Paul'ü kullanmaktan vazgeçirecekti ancak kılıcın Paul'e ustası tarafından verildiğini öğrendiğinde bir şey dememeye karar verdi.
Yavaşça ayağa kalkarken Paul'e bir tılsım verdi.
"Bu tılsım seni Altın Güneş Şehri'ne geri gönderecek. Ancak gitmeden önce etrafta birkaç tur at. Yarışma sayesinde epey hayran topladın."
Paul Yaşlı Klaus'un ne demek istediğini anlamasa da tılsımı aldı. Daha sonra kapıdan çıkmak üzere olan Yaşlı Klaus'a bakarak sordu.
"Biz neredeyiz?"
Yaşlı Klaus kapıyı ardından kapatmadan önce konuştu.
"Sisli Gök Akademisi'ndeyiz."
Paul bir anlığına şaşırsa da bunun mantıklı olduğunu fark etti. Yaşlı Klaus, Sisli Gök Akademisi'nin Yüce Ata'sıydı. Paul'ü iyileştirmek için buraya getirmesi mantıkdışı değildi.
Elindeki tılsımı boyutuna attıktan sonra kendine beyaz bir pantolon ve gömlek çıkardı. Giyindikten sonra Bin Yazıt Alev Cübbesi'ni de üzerine geçirdi. Bin Şeytan Kılıcı'nı çoktan göğsüne geri sokmuştu.
Yavaşça ilerledi ve kapıdan dışarıya çıktı.
--------------------
[YN]: Bir günde 18 bölümün hepsini 300 okunma yaptınız ya helal ya :D
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..