"Pekala, sanırım artık şehre dönmemin vakti geldi."
Paul oturduğu yerden kalkarken yavaşça konuştu. Daha sonra ise bir gülümseme takınıp devam etti.
"Şehirde işlerim var. Alva, Jenne, sizlerle daha sonra görüşürüz."
Alva yavaşça gülümsedi ve başını salladı. Jenne de yavaşça gülümseyerek başını salladı. Bu sırada, Paul bir tılsım çıkarmıştı.
Gözlerini kapayıp manasını tılsıma gönderdiği anda tılsımdan etrafa mavi bir parıltı yayılmaya başladı. Bu parıltı hızla Paul'ü sardı ve sonraki saniye ise Paul artık locada değildi.
Gözlerini yavaşça açan Paul kendini şehrin duvarlarından hafifçe uzak bir bölgede bulunca yüzünde bir gülümseme belirmişti. Hızla şehre yaklaşmaya başladı.
Onu uzaktan gören korumalar ilk başta kim olduğunu anlayamamışlardı ve hızı onları biraz gerginleştirmişti. Onun kim olduğunu gördüklerinde ise daha da gerginleştiler.
Paul kapıya vardığında neredeyse tüm korumalar dimdik bir biçimde duruyordu. Korumalardan hiçbiri Paul'ü kontrol etmek için ileri çıkmamıştı. Hiçbiri buna cesaret edemiyordu.
Paul şehre girdiğinde, içerideki havanın nedense ağır geldiğini hissetti. Sokakta dolaşan normal insanlarda bile endişeli ifadeler vardı.
Bu endişeli ifadelerin onun yüzünden olmadığını anlamıştı. Çünkü ona bakan çoğu insan ya tamamen korkuyor ya da heyecandan gözleri büyüyordu.
Şehirde bir şeyler oluyor olmalıydı.
Anında Luke'un evinin yönüne döndü ve evlerin üzerinden ilerlemeye başladı. Direkt olarak ilerlemek sokaklarda dönmekten çok daha hızlı gelmişti.
Luke'un evinin önüne geldiği anda, evin hemen yanında birkaç at arabasının olduğunu gördü. Kaşlarını hafifçe çatarken evden içeriye girdi.
Eve girerken ona doğru eğilen hizmetçileri umursamadı. Neler olduğunu öğrenmesi gerekiyordu.
Bu sırada, evden ayrılan birkaç yaşlı figürü gördü. Herbiri beyaz saçlara sahip olan bu figürler Paul'ü gördüklerinde yüzlerinde ufak bir gülümseme oluştu ve yavaşça eğilerek ona selam verdiler.
Paul de hafifçe eğilerek selamı kabul ettikten sonra yaşlılar evin dışına doğru yoluna devam ederken o da abisinin odasına doğru yöneldi.
Odaya girdiğinde, Luke'u masanın üzerine başını koymuş bir şekilde buldu. Gözlerini kapamıştı, ama uyumuyordu. Yavaşça ilerledi ve karşısındaki sandalyeye oturduktan sonra yavaşça konuştu.
"Neler oluyor burada?"
Luke Paul'ü görünce gözleri parlamıştı. Yüzünde bir gülümseme belirirken ellerini birleştirdi ve konuşmaya başladı.
"Ferrua Ailesi şehri tam olarak ele geçiremeyecek. Diğer aileler bu konuda anlaştı."
Ancak sonrasında yüzü hafifçe karardı.
"Ancak, şu anda Ferrua ailesi çok agresif davranıyor. Askerlerini tüm şehre yayıyor ve kapılarda bile askerleri var. Ayrıca, Newelt ailesinden kalan dükkanlar için diğer ailelerle savaşmaya başladı."
Yüzü daha da hüzünle dolarken devam etti.
"Ayrıca, suikastçiler şehirde birden çok kez ortaya çıktı. Artık hedefleri yalnızca katılımcılar değil, diğer ailelerdeki her bir kişiyi öldürüyorlar. Olaylar epey karıştı. Böyle giderse, işlerin sonu epey kötü olacak."
Paul bunu duyduğunda onun da kaşları çatıldı. Ferrua Ailesi ellerindeki her şeyle geliyor gibi görünüyordu.
Bu sırada, Luke birden siyah zarflı bir mektup çıkardı ve Paul'e uzattı.
"Bunu dün buraya göndermişler. Şey, aslında direkt olarak kapıdaki korumaya vermişler ve senin için olduğunu söylemişler. Kimden geldiğini bilmiyorum."
Paul yavaşça mektubu aldı ve bir süre inceledikten sonra zarfı açarak okumaya başladı. Gerçi, mektupta yalnızca iki kelime yazıyordu.
"Kabul edildi."
Paul bu yazıdan gelen kan aurasını hissettiği anda kimden geldiğini anladı. Sonrasında, mektubun köşesinde ufak bir biçimde yazılmış yazıları gördü.
"Mektubun tesliminden iki gün sonra, hedefin gelininin öldüğü bölgede. Güneş battıktan hemen sonra."
Paul yazılanları gördüğünde yavaşça gülümsedi ve cübbesinin içinde duran Grim'in kafasını okşadı. Ne de olsa, Ferrua Ailesinin gelinini öldüren bu ufaklıktı.
Elindeki mektubu ve zarfı yaktıktan sonra bir kez daha Luke'a döndü.
"Ferrua Ailesini yakın zamanda ortadan kaldıracağız. Bunun dışında, herhangi bir suikastçiyi yakalayabildiniz mi?"
Luke başını olumsuz anlamında salladı.
"Suikastçiler hedeflerini öldüremeseler bile kaçabiliyorlar. Onları yakalamak neredeyse imkansız."
Paul düşünceli bir hâle daldı. Daha sonra ise hızla ayağa kalktı.
"Dün teslim edildi dedin, yani yarın geceye kadar zamanım var. Bu gece, suikastçilerden en az ikisini yakalamalıyız. Planlarımızı en hızlı bu şekilde uygulayabiliriz."
Luke bir anlığına şaşırdı ancak Paul'ün gözlerindeki kararlı ifadeyi görünce onu desteklemeye karar verdi. Paul ona döndü ve yavaşça konuştu.
"Bu gece, ailelerden yetenekli iki veya üç genci dışarıya yem olarak salacağız. Onları birlikte göndereceğiz ve yanlarına birkaç koruma vereceğiz, yoksa yem oldukları belli olur. Gençleri seçmeyi sana bırakıyorum. Unutma, yetenekli olmalılar ki hedef olsunlar."
Luke hafifçe başını salladı. Paul ise konuşmaya devam etti.
"Odamda olacağım. Geceye doğru, planı uygulayacağımız zaman bana haber ver."
Luke yavaşça başını sallarken, Paul çoktan onun odasından çıkmıştı. Kısa bir süre sonra odasına vardığında iç çekti ve yatağının üzerinde bağdaş kurdu.
Ferrua Ailesini ortadan kaldırmak için yapması gereken epey şey vardı. Ve kendi gücünü artırmak da bunlardan biriydi.
Hediye olarak aldığı kaynakları kendisi bile sayamıyordu. Bu yüzden, büyücü gelişiminde bir sıkıntısı yoktu.
Ancak, savaşçı eğitiminde ona savaş deneyimi gerekiyordu! Paul her zaman kendisiyle aynı kulvarda birini bulamıyordu.
Gözlerini kapadı, nefes alış verişini yavaşlatmaya başladı. Kısa bir süre sonra ise kendisini kan kırmızısı ruh sarayının içinde bulmuştu.
Yavaşça ayağı kalkarken, gözleri tahtta oturan ustasının üzerindeydi. Gözlerinde keskin bir kararlılık vardı.
Spadia yüzünde büyük bir gülümseme belirirken konuşmaya başladı.
"İyi, epey kararlı olduğunu görüyorum. Ruh sarayında seni eğitmek normalde bir rakip bulmaktan daha kolay. Hem, şu şeylere sahipsin."
Bu sırada sarayın köşesindeki dövüş kuklalarını göstermişti. Taştan yapılmış olmalarına rağmen insan silüetlerine sahip olan bu kuklalar, köşedeki kare bölgeden çıkmıyor gibi görünüyordu.
Bu sırada Spadia konuşmaya devam etti.
"Söylediğim gibi, büyü, ruh ve savaşçı gelişiminde büyükusta seviyesine vardığın sürece sana bir kılıç tekniği vereceğim. Şu anda, bu fazla uzak görünmüyor. Şimdi, Bin Şeytan Kılıcı'nı çek ve şu sahaya gir."
Paul elini havaya kaldırdığında birden Bin Şeytan Kılıcı elinde belirdi. Daha sonra ise yavaş adımlarla sahanın merkezine geçti.
O merkeze geçtiği anda, birden dört kukla öne çıktı ve her biri şekil değiştirmeye başladı. Şekil değiştirmeleri bittiğinde, her biri Paul'e benziyordu. Ellerinde siyah kılıçlar vardı.
Bu sırada Spadia konuşmaya devam etti.
"Büyü kullanman yasak, düşmanların ise seninle aynı güçteler! Kılıcı ne kadar kavrarsan, o kadar az dayak yersin! Şimdi, başla!"
Bir anda dört kukla Paul'ün üzerine atladığında Paul'ün gözleri sonuna kadar açıldı ve hızlıca yutkundu. Verdiği karar hakkında pişmanlık duymaya çoktan başlamıştı.
--------------------
[YN]: Yorum atın yorum. Onları okuyup gaza geliyorum ben burada boş bırakmayın aşağıyı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..