Devasa kolezyumun tribünleri ağzına kadar doluydu. İçerideki savaş sesleri bile tezahürat seslerini bastıramıyordu ve savaşan kişiler genellikle yüksek ses yüzünden bir şey duyamaz bir hale geliyordu.
Ancak bunu umursayan biri yoktu. O anda, izleyen veya savaşan her bir öğrenci kendini savaşların heyecanına kaptırmıştı.
Bu sırada, ana büyük kolezyumda iki kişi dövüşürken etraftaki birçok küçük arenada da öğrenciler dövüşüyordu. Her birinin başında bir kıdemli duruyor ve savaşlarda hakemlik yapıyordu.
Ancak neredeyse her öğrencinin izlediği savaş, ana arenada gerçekleşendi. Arenadaki iki büyücünün ikisi de erkekti. Rüzgarı kullanarak savaşan daha zayıf bir vücuda sahipken toprak ile savaşan büyücü daha kalıplıydı.
Siyah saçlı rüzgar büyücüsü ellerinden fırlayan onlarca bıçağı rakibine yönlendirirken sarı saçlı toprak büyücüsü ise kendini topraktan yarattığı duvarlarla koruyordu.
İkisi de kendini savaşların heyecanına kaptırmıştı. Bu sırada, toprak büyücüsünün duvarı kırıldığında rüzgar büyücüsü anında bir rüzgar bıçağı göndererek onun göğsünde bir yara bıraktı. Yüzünde ilk başta zaferin heyecanıyla bir gülümseme oluştu. Ancak hemen sonrasında bu gülümseme yüzünde dondu.
Rakibinin gözleri, onun üzerinde değildi. Başka bir yere bakıyordu ve gözleri şaşırmış gibiydi. Ancak, bir miktar heyecan da vardı.
Gözlerini onun baktığı noktaya çevirdi. Heyecanla onları izleyen izleyiciler de onunla beraber gözlerini çevirdi.
O sırada, savaşın heyecanına kapılıp daha önce fark etmedikleri figürü gördüklerinde, her birinin kalbi heyecanla atmaya başladı. Bu adam, onların okuluna onur getiren ve onların bu kadar heyecanlanmasını sağlayan adamdı.
Her biri, onun acımasızlığına ve gücüne tanık olmuştu. Bazıları direkt olarak izlemişti. Bazıları izleyicileri dinleyerek izlemedikleri için pişman olmuşlardı ancak yapabilecekleri bir şey olmadığından pes etmişlerdi.
Ancak o anda herkes, Kara Büyücü'yü görme şansı bulmuştu!
"Aman Tanrım, Kıdemli de mi burada!?"
"Vay canına, savaşları izlemek için mi geldi yoksa?"
"Belki katılmak için gelmiştir."
"Saçmalama, onun karşısında durabilecek biri var mı sanıyorsun?"
Bu sırada, locada oturan Paul birden tribünlerdeki gözler onun üzerine çevrilince yutkunmadan edememişti. Yaşlı Klaus ona 'Epey hayran topladın.' dediğinde bunu fazla ciddiye almamıştı. Ancak şimdi görüyordu ki, EPEY hayran toplamıştı.
Normalde, buna fazla takılmazdı ama savaşan herkes onu gördükleri anda savaşmayı kesmiş ve ona bakmaya başlamışlardı. Bir konuşma falan yapması gerekmiyordu değil mi?
Ancak o bir şey yapmadan önce birden savaşlar devam etmeye başladı. Ana kolezyumdaki savaş dahil her bir savaş eskisinden daha vahşi ve daha sarsıcı bir şekilde devam ediyordu.
Birçok kişi hayran oldukları kişinin önünde güçlerini göstermek istiyordu. Bu yüzden savaşmak isteyenlerin sayısı artmış, savaşlar çok daha hızlanmaya başlamıştı.
Paul böyle bir tepkiyi beklemediğinden biraz şaşırsa da en sonunda arkasına yaslanıp izlemeyi seçti. Geldiğinden beri fazla olmamıştı ve daha yeterince savaşı izleyememişti.
Bu sırada, ana kolezyumdaki toprak büyücüsü aldığı yaradan dolayı geri çekilmiş ve kolezyumda yalnızca siyah saçlı rüzgar büyücüsünü bırakmıştı. Bu sırada, siyah saçlı rüzgar büyücüsü kısık gözlerle etrafını izliyordu. Kendisi için bir rakip arıyor gibi görünüyordu.
Bu sırada, sahaya zümrüt yeşili gözlere ve saçlara sahip zayıf yapılı bir genç çıktı. Gözleri kısıktı ve rüzgar büyücüsüne kibirli bir bakışla bakıyordu. Yavaş ve sesli adımlarla kolezyumun köşesine geçtikten sonra bağırarak konuştu.
"Sana meydan okuyorum!"
Rüzgar büyücüsünün yüzü hafifçe karardı. Karşısındaki genci tanıyordu ve onunla dövüşmeyi fazla istemiyordu. Ancak bu kadar izleyicinin ve Kıdemli'nin karşısında nasıl pes edebilirdi ki?
Ellerini birleştirdi ve hafifçe eğilerek selam verdi. Karşısındaki yeşil saçlı genç ise bunu tamamen görmezden geldi ve elini üzerindeki beyaz cübbenin içine attı.
Bu rüzgar büyücüsünü kızdırmıştı. Ellerini direkt olarak önünde birleştirdi ve saldırıya geçmeye hazırlandı. Karşısındaki gence karşı fazla dövüşmek istemediğinden, bu işi hızlı bitirmesi gerekiyordu.
"Rüzgar Sağanağı!"
Ellerinin önünde oluşan onlarca rüzgar oku hızla karşısındaki gence fırlarken kendisi de yavaşça geri çekilmeye başlamıştı. Ona yaklaşmaması gerektiğini biliyordu.
Yeşil saçlı genç ona doğru gelen rüzgar oklarına duygusuz bir ifadeyle baktı. Daha sonra ise birden rüzgar oklarına doğru ilerlemeye başladı!
Ancak, ilerlerken kullandığı hareket tekniği Paul'ü bile meraklandırmıştı. Gencin adımlarının kesinlikle hızlı olmadığını söyleyebilirdi, ancak ilerleme hızı olağanüstüydü. Basit adımları havayı yarıyor ve onu daha da ileri itiyordu.
Yeşil saçlı genç, rüzgar oklarından hasar almadan geçtikten hemen sonra cübbesinin içinden yeşil bir iğne çıkardı. Bu iğneyi hızla siyah saçlı rüzgar büyücüsüne fırlattı.
Birden ona fırlatılan iğneye karşılık veremeyen rüzgar büyücüsü boynuna saplanan iğneyi anında çıkarmaya yeltendi. Ancak o daha bunu yapamadan birden iğnenin içindeki yeşil sıvı boynundan vücuduna yayıldı.
Sonraki saniyede, gözleri sonuna kadar açılmıştı. Bacakları gücünü kaybettiğinden diz üstü çökmüştü ancak başı yukarıya, gökyüzüne bakıyordu. Ağzı açık kalmıştı.
Yeşil saçlı genç yavaşça gencin yanına ilerledi ve boynundaki yeşil iğneyi çıkardı. Daha sonra ise hâlâ hareket edemeyen genci yere doğru ittirdi.
Genç sırt üstü yere düştüğü anda iki kıdemli sahaya girdi ve öğrenciyi aldılar. Onlar öğrenciyi alandan çıkarırken, tribünlerdeki öğrenciler de susmuştu.
Bu sırada, yeşil saçlı genç gözlerini locaya, Paul'e çevirdi!
Yeşil saçlı gençle göz göze gelen Paul bir anlığına şaşırdı. Çünkü bu gencin gözlerindeki keskin düşmanlığı görebiliyordu.
Bu genç, kesinlikle onu öldürmek istiyordu!
Bu sırada, yanında oturan Jenne kolunu çekiştirdi ve yavaşça kulağına fısıldadı.
"O, Shijin Vinil, sen seçilmeden önce onun yarışmaya katılması gerekiyordu. Sanırım sana karşı düşmanlık besliyor."
Jenne'nin dediklerini duyduktan sonra yüzünde bir gülümseme belirdi.
Eğer Shijin bir zehir kullanıcısı olmasaydı, belki de ileride güçlü bir düşman olacağından endişelenebilir ve şimdiden onu elden geçirmek isteyebilirdi. Ancak, o zehir kullanıyordu.
Habistanrının mirası sayesinde, zehirden korkmasının imkanı yoktu.
Gözlerini kolezyumda dikilen Shijin'e çevirirken yüzündeki gülümseme hızla soğudu. Gözleri, aynı Shijin gibi bir düşmanlık taşıyordu.
Ancak, aradaki fark çok büyüktü. O kadar büyüktü ki Shijin o gözleri gördüğünde kararlı gözleri sonuna kadar açılmış ve karşılaştırılamaz bir korkuyla dolmuştu.
Kara Büyücü'nün zehire karşı bağışıklılığı olduğunu biliyordu. Yeşildiş gibi birinin kullandığı zehir elbette onunkinden çok daha ölümcül olmalıydı ama Paul'e zarar bile verememişti.
Elbette, kendi zehrinin bir şey yapamayacağını biliyordu. Ancak bu kalbindeki düşmanlığı söndürmeye yetmemişti. Yüce Ata Kabus'un onu aşağılamasının nedeni, yarışmaya katılamamasının nedeni en sonunda bu çocuktu!
Ancak, onun gözleriyle karşılaştığında, kalbindeki düşmanlık tamamen korku tarafından ele geçirilmişti. Yumruklarını sıkarken hızla kolezyumdan ayrıldı.
O kolezyumdan ayrıldıktan sonra, savaşlar devam etti. Paul ise savaşları izliyordu.
Ancak, Shijin o sırada deliliğin sınırlarında gibi görünüyordu. Öğrencilerin eğitim alanındaki bir ağacın önüne oturmuştu. Gözleri tamamen kanlanmışken yere vurup duruyordu.
"Lanet olsun! Lanet olsun!"
Başını gökyüzüne çevirdi ve haykırdı.
"Kahretsin! Bu aşağılamayı bir gün ödeyeceksin! Kesinlikle ödeyeceksin!"
--------------------
[YN]: Kapağı değiştirsem mi değiştirmesem mi?
Siz seçin: https://goo.gl/forms/ljkFiiB0qONrMa3l2
Gün sonuna kadar vaktiniz var.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..