105.Bölüm - İti İte Kırdırmak

avatar
11182 35

Kara Büyücü - 105.Bölüm - İti İte Kırdırmak


Kızıl ruh sarayının içinde kılıçların çarpışma sesleri duyuluyordu. Etrafa yayılan kılıç enerjileri sarayın duvarlarına çarpıp yok olurken hemen arkalarından bir başkası daha geliyordu.

Bu sırada, sarayın içindeki arenada Paul ve dört kukla savaşıyordu. Kuklalardan kaçınarak savaşan Paul'ün üzerinde onlarca yara vardı. Ancak kılıcını hâlâ tüm gücüyle savuruyor ve kuklaları engellemeye çalışıyordu.

Kuklalar ise ona karşı tüm güçleriyle savaşıyorlardı.

Ancak, kuklaların gücü Paul'ü tam olarak yenmeye yetmiyordu. Hepsi Paul'le aynı güçte olsalar da birlikte çalışmadıklarından açık veriyorlar ve Paul'e saldırı şansı yaratıyorladı.

Eğer birlikte çalışsalardı, Paul büyük ihtimalle birkaç kez ölmüştü.

Bu sırada, birden Paul'ün gözleri heyecanla parladı. Dört kukla aniden durduğunda, Paul gözlerini kapamış bir durumdaydı.

Kılıcını saran kılıç enerjisi hızla yoğunlaşırken etrafa yayılan kılıç aurası daha da keskinleşiyordu. Bu sırada, Ruh Sarayının dışındaki fiziksel bedeninden hafif bir duman çıkıyor, kemikleri, eti ve kanı ısınarak değişim geçiriyordu.

-Orta Seviye Usta Savaşçı!-

Paul gözlerini açtığında heyecanı görülebiliyordu. Artık, kuklalara karşı bir avantajı olacağını düşünüyordu.

Elbette, bu kuklaların kılıçlarını saran kılıç enerjisi de orta seviyeye yükselene kadardı.

Yüzüne hüzünlü bir ifade takınıp yeniden atılırken kılıcının etrafındaki enerjiyi iyice yoğunlaştırdı. Ancak bir anda, dört kukla köşelerine çekildiler.

Paul şaşırmış bir yüzle Spadia'ya bakarken Spadia yavaşça konuştu.

"Kendini fazla kaptırdığın için fark edemiyorsun. Seni çağırıyorlar."

Paul Spadia'nın demek istediklerini anladığında anında Ruh Sarayından ayrıldı. Gerçek dünyada gözlerini açtığında, biri onu omuzlarından tutarak sarsıyordu.

Onu sarsan kişinin bileklerini tutarak ittirdiğinde, onun abisi Luke olduğunu gördü. Bıkmış bir ifadeyle mırıldandı.

"Her beni uyandırman gerektiğinde sarsmak zorunda değilsin."

Luke hafifçe kıkırdadı.

"Bu seni uyandırmanın kolay ve eğlenceli bir yolu."

Daha sonra yüzü ciddi bir ifadeye büründü.

"Her neyse, çoktan bir gün geçti ve şimdi, gün batımına iki saat var."

Paul yavaşça başını sallarken yataktan kalktı.

"Yeterli bir zaman. Ağabey, sen ailelere kendilerini korumalarını söyle. Ben de yapmam gerekeni yapacağım."

Luke başını sallarken Paul çoktan odadan ayrılmıştı. Önüne çıkan herhangi bir kimseyi umursamadan evden çıktıktan sonra şehrin çıkışına ilerlemeye başladı.

Bu sırada, şehrin içinde dolaşan birkaç askeri gördü. Omuzlarındaki parlak yeşil kılıç simgesini gördüğünde yalnızca soğuk bir gülümseme takındı.

Ferrua Ailesinin çoğu bir sonraki sabahı göremeyecekti.

Bu sırada, Paul çoktan kapıya varçış ve kapıdaki korumaların gergin bakışları altında şehirden ayrılmıştı. Daha sonra, hâlâ cübbesinin içinde olan Grim'in kafasını okşarken sessizce konuştu.

"Else vara sinen grede."

Küçük Grim cübbesinin içinden çıkıp ormana daldığında, o da hızla onu takip etmeye başladı. Antik Ejder Dili sayesinde konuşabildiği cümleyi Grim anlamıştı.

"Beni yuvana götür."

Paul'e gelen mektupta, 'Hedefin gelininin öldüğü yerde' yazıyordu. Bu da ormanın Karaağaç bölgesi anlamına geliyordu. Elbette, kendi yön hislerine güvenemeyeceği için Grim'inkilere güveniyordu.

Kısa bir süre sonra, bir mağaraya geldiklerinde yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. Grim onu eski yuvasına getirmişti.

Mağaranın önündeki taşlardan birine oturup zamanın geçmesini bekledi. Bu sırada yapacak bir şeyi olmadığı için, boyutundan bir Altın Alev Meyvesi çıkardı ve büyük bir ısırık aldı.

Yuttuğu lokmayla vücuduna yayılan alev manasını çekirdeğine yönlendirirken meyveden bir ısırık daha aldı.

Güneş yavaşça batarken, çoktan altı meyve yemiş ve hepsinin enerjisini çekirdeğine yönlendirmişti. Bu enerji onun çekirdeğini geliştirecek kadar güçlü olmasa da gücü azımsanamazdı.

Bu sırada, birden hafif adım sesleri duyunca başını çevirdi. Orada, gri cübbeler içinde iki kişi ona yaklaşıyordu.

Bunlardan biri siyah saçlı ve siyah gözlü genç bir adamdı. Paul'ü gördüğünde yüzünde bir gülümseme beliren bu adamı Paul tanıyordu.

Yanındaki adam da aynı şekilde siyah saçlara sahipti. Ancak yüzünü gri bir maske kapatıyordu ve gri cübbesi daha sıkı duruyordu. O sessizce dururken genç adam yavaşça Paul'e yaklaştı.

"Kara Büyücü, seni yeniden görmek çok güzel."

Paul yüzünde bir gülümseme belirirken oturduğu taşın üzerinden kalktı ve yavaşça üstünü silkelerken konuştu.

"Kanlıbıçak, seni görmek de güzel. Ancak şimdi bunun zamanı değil."

Bu sırada gri maskeli adam ilerlemiş ve yavaşça konuşmuştu.

"İş konuşalım."

Paul yavaşça başını sallarken onlara doğru ilerledi. Bu sırada, Kanlıbıçak elini sallayarak tahtadan bir masayı yüzüğünden çıkardı. Daha sonra ise üzerine katlanmış bir kağıt parçasını koydu.

Paul masanın önüne geçip meraklı bakışlarla ona döndüğünde gülümseyerek katlanmış kağıdı açtı.

Kağıt, devasa bir evin planları gibi görünüyordu. Her bir odanın ve boş alanın planlamaları teker teker not edilmişti ve bir mimarın elinden çıkmış gibi görünüyordu.

Paul birden aklına gelen bir fikirle gözleri parladı. Gözlerini Kanlıbıçak'a çevirdiğinde onun sırıttığını gördü.

"Bu..."

"Ferrua Ailesinin malikanesinin planları."

Kanlıbıçak gururlu bir biçimde söyledi. Göğsü hafifçe kabarmıştı.

"Kan Bulutu Loncası'nın suikastçilerini hafife alma. Ayrıca, Ferrua Ailesi bir grup kas kafalıdan oluşuyor. Hazinelikleri hariç neredeyse hiç bir yeri korumaya niyetleri yok. Bu planları almak bizim için çocuk oyuncağıydı."

Yüzünde büyük bir gülümseme varken bir kağıt daha çıkardı ve masaya koydu. Onu da diğerinin yanına açtığında bir başka ayrıntılı plan belirmişti.

"Bu da şehir içindeki kışlanın planları. Ferrua Ailesinin çoğu güçlü kişisi burada bulunuyor. Planlarının ne olduğunu bilmiyorum ama bu kışlayı küçümseyemeyiz."

Paul ellerini masanın üzerine yerleştirirken yüzünde soğuk bir gülümseme belirmişti. Bir süre iki planı da inceledikten sonra Kanlıbıçak'a döndü.

"Tuann Ferrua'nın ikinci oğlu, Latai Ferrua, onun odası hangisi?"

Kanlıbıçak bir süre evin planlarını inceledikten sonra bir odayı gösterdi. Paul hafifçe gülümserken evin planlarını incelemeye devam etti. Kendi kendine mırıldanıyor gibi görünüyordu.

Bu sırada Kanlıbıçak uyardı.

"Latai Ferrua güçsüz olsa da yine de Tuann Ferrua'nın oğlu. Onu korumak için hiç bir şeyi esirgemeyecektir. Direkt onu avlamak suikastçilerimizi ölüme göndermek gibi olur. Unutma, Ferrua Ailesinden sonra hâlâ Hayalet Kılıç Loncası var."

Paul soğuk bir gülümseme gösterirken ellerini masadan çekti.

"Merak etme, Hayalet Kılıç Loncası'nı unutmadım. Ve, suikastçileri de ölüme göndermeyeceğiz. Bana sen lazımsın."

Kanlıbıçak'ın yüzünde meraklı bir ifade çıkarken Paul boyutundan beyaz bir maske çıkardı ve Kanlıbıçak'a fırlattı. Maskeyi havada yakalayan Kanlıbıçak bir anlığına tepki veremedi. Daha sonra aklına gelen fikirle gözleri hafifçe büyüdü.

Bu sırada Paul kıkırdıyordu.

"Kendi gücümüzü harcamaya gerek yok. İti ite kırdıracağız. Maskeyi tak ve benimle gel. Latai denen şu piçi ve ailenin birazını indirmemiz lazım. Sonra, sadece birkaç kanıt bırakacağız. Veya kendimizi gösterip kaçabiliriz. Bizi yakalayabilecek biri olduğunu sanmıyorum."

Kanlıbıçak bir kez daha elindeki maskeye baktı ve gözlerini çevirmeden konuştu.

"Planın işe yarayacağından emin misin?"

Paul maskeyi yüzüne takarken kıkırdadı ve konuştu.

"İşe yaramazsa Tuann'ın son oğlunu ve ailesinden kişileri öldürmüş oluruz. Ve daha sonra bir kez daha yaparız!"

Kanlıbıçak birden gülümsedi ve maskeyi yüzüne taktı. Daha sonra ise onunla beraber gelen gri maskeli adama döndü.

"Loncaya dön ve babama bir birlik hazırlamasını söyle. Ferrua Ailesi işini ben ve Kara Büyücü halledeceğiz. Hayalet Kılıç Loncası'nın kalanları ise bizim loncamızın işi, Kara Büyücü'nün değil."

Gri maskeli adam başını sallayarak onayladıktan sonra ormana girdi ve hızla ilerlemeye başladı. Kısa bir süre sonra gözden kaybolmuştu bile.

Paul Grim'e bakarak konuştu.

"Sin ver elsen grede."

Grim anında ormana atıldı ve gri maskeli adamdan bile daha hızlı bir şekilde gözden kayboldu.

Bu sırada, Kanlıbıçak yanına geldi ve sordu.

"Ona ne söyledin?"

Paul yüzündeki maskeyi tam olarak oturturken cevapladı.

"Eve geri dönmesini söyledim. Grim'i gören çok fazla kişi var. Beni veya seni tanırlarsa iş biter."

Kanlıbıçak kafasını sallayarak onayladıktan sonra masayı ve planları yüzüğüne geri attı. Daha sonra ise yüzüğünden bir çift gümüş hançer çıkarıp birini Paul'e uzattı.

"Bu işi bir suikastçinin yoluyla halletmeliyiz. Şüphe çekersek planlar suya düşer."

Paul boyutundan rüzgar rünlerine sahip hançeri çıkarıp salladı. Maskenin altındaki yüzünde bir gülümseme vardı.

Kanlıbıçak bir süre elindeki hançeri inceledikten sonra iç çekti ve iki hançerini de sıkıca kavradı. Daha sonra ise ormana doğru döndü.

"Gidelim."

O ormana daldığında, Paul de onu hızla takip etmeye başladı.

--------------------

[YN]: Not bulamadım ya. Gece gece bölüm yazıyorum gözlerim isyan ediyor artık "Uyu artık amq cocu" diye.
[YN2]: Gece bitmedi sabah bitirdim mq.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr