106.Bölüm - Suikastçiler!

avatar
10008 38

Kara Büyücü - 106.Bölüm - Suikastçiler!


"Hazır mısın?"

Paul Kanlıbıçak'a bu soruyu sorarken gözleri önlerinde duran malikanenin girişindeydi. Girişteki iki koruma etrafı inceleseler de bir aura yaymayan Paul'ü ve gizlenmede usta olan Kanlıbıçak'ı bulmaları imkansızdı.

Kanlıbıçak başını onaylama anlamında salladıktan sonra sessizce fısıldadı.

"Sağdaki korumayı sen al. Ben soldakini alacağım. Onları öldürdükten sonra şu hanımevladının odasına gidip onu öldürmek için en fazla beş dakikamız var."

Paul'ün maskesinin altındaki gözleri parlarken elindeki yeşil kabzalı hançeri sıkıca kavradı.

"Odaya gidene kadar yoldaki herkesi öldür. Zamanımızı azaltacak ama verebildiğimiz kadar fazla zarar vermeliyiz."

Kanlıbıçak başını salladıktan sonra sessizce saymaya başladı.

"Üç, iki, bir... Sıfır!"

Saymayı bitirdiği anda ikisi beraber atılmış ve korumaların arkalarına geçmişlerdi. Korumalar daha tepki veremeden önce ikisinin de ağızları ellerle kapatılmıştı. Daha onlar debelenecek fırsatı bulamadan boğazları hançeler tarafından kesilmiş ve yerde ufak bir kan izi oluşturmuştu.

Paul öldürdüğü korumayı görünmeyecek bir yere çektikten sonra Kanlıbıçak'a baktı. Kanlıbıçak da bu sırada öldürdüğü adamı köşeye çekmişti ve yerdeki kan izlerine bakıyordu.

Paul'e döndü ve yavaşça konuştu.

"Önden git, ben arkandan temizleyeceğim. Unutma, yalnızca beş dakikan var."

Paul başını salladıktan sonra hızla eve daldı ve planlardan hatırladığı kadarıyla ilerlemeye başladı.

Bir süre ilerledikten sonra uzunca bir koridora geldi. Bu koridor, Latai'nin odasının bulunduğu koridordu.

Latai'nin odasının başında gümüşten zırhlara bürünmüş kalıplı bir koruma vardı. Giydiği gümüş zırhın bir miğferi yoktu ve omzunda yeşil bir kılıç işareti vardı.

Zırhı başını kaplamadığı için Paul şanslıydı. Elindeki bıçağı kavrarken birden üzerindeki yeşil rüzgar rünleri parlamaya başladı. Elini savurduğu anda, rüzgar rünleri yüzünden yeşil bir renkte parlayan bıçak birden korumanın başına fırladı.

Koruma son anda hissettiği rüzgar hissiyle dönüp bıçağı kabzasından yakaladığında hemen bıçağın geldiği yöne baktı. Ancak bu sırada Paul çoktan ona doğru ilerlemişti.

Adamın bıçağı tutan elini kavradı ve ters yöne ittirerek bıçağı adamın boğazına sapladı.

Birden saldırıya uğrayan koruma Paul onun elindeki bıçağı boğazına sapladıktan birkaç saniye sonra öldü ve hareket etmeyi bıraktı.

Paul ölen adamın ellerini bıçaktan çektikten sonra bıçağı adamın boğazından geri çıkardı. Daha sonra ise adamın cesedini yere bırakarak Latai'nin odasının kapısına döndü.

Kapıyı sessizce açıp içeriye baktığında, iyice döşenmiş bir odayla karşılaştı. Odanın bir köşesinde, etrafı yeşil perdelerle kapalı büyükçe bir yatak duruyordu. Elindeki hançeri sıkıca kavrarken yatağa doğru yaklaştı.

Yatağın yanlarındaki perdeleri açtığında, yatakta yatan iki kişiyi gördü.

Bunlardan biri alışık olduğu Latai'ydi. Yüzünde hafif bir gülümseme olan Latai tamamen çıplaktı ve zayıf vücudu tamamen görünüyordu.

Yanında ise Latai'nin vücuduna sarılmış bir biçimde duran genç bir kız vardı. Açık kahverengi saçlara sahip olan bu kız yüzündeki gülümsemeyle Latai'ye sıkıca sarılmıştı. O da aynı Latai gibi çıplaktı.

Paul bunu umursamadan bir eliyle Latai'nin ağzını kapadı. Bu sırada Latai'nin gözleri hafifçe aralanmıştı.

Ancak o daha bir tepki veremeden birden boğazından kan fışkırmaya başladı. Ağzı kapalı olduğundan ses çıkaramayan Latai bir süre debelendikten sonra yatağın üzerindeki kan lekesinin arasında can verdi.

Bu sırada yanında duran ve kanla kaplanmış olan genç kız hâlâ uyuyordu. Yüzündeki gülümseme hâlâ oradaydı.

Paul bir süre bekledikten sonra hançerini savurarak onun da boynunu kesti. Genç kız aynı Latai gibi bir ses çıkaramadan öldü.

İkisinin kanı yatağı tamamen kırmızıya boyamış ve yataktan damlamaya başlamıştı. Paul odadan çıkarken bu sefer ses çıkarmayı önemsemedi. Hatta çıkarabildiği kadar ses çıkarmaya ve kendini göstermeye çalıştı.

Şimdi, yapması gereken asıl şeyi yapmıştı. Sıra Tuann Ferrua'yı haberdar etmekti.

Bu sırada, beyaz bir maskeyi takan Kanlıbıçak yavaşça ona yaklaştı. Paul bir anlığına ona baktıktan sonra sessizce konuştu.

"Gördüğün herkesi öldür. Yapabildiğin kadar ilgi çek. Tuann Ferrua'yı haberdar etmeliyiz."

Kanlıbıçak hafifçe başını salladıktan sonra koridordan çıktı ve ilk gördüğü pencereden dışarıya atladı. Paul de koridordan ayrıldı ve evin içinde dolanmaya devam etti.

Gece olmasına rağmen hâlâ uyanık olan birçok koruma ve hizmetçi vardı. Aynı zamanda Ferrua Ailesinin Askerlerinin bazıları da evdeydi.

Bunun dışında, Paul Tuann Ferrua hakkında fazla bir şey bilmiyordu ama pek de umurunda değildi. Koridorda bir süre ilerledikten sonra hâlâ ışık gelen bir odanın olduğunu fark etti.

Odaya bir bakış attığında; birden fazla tezgah, masa ve fırın olduğunu gördü. İçerideki birkaç sandalyenin üzerinde hizmetçi kıyafetlerindeki birkaç kadın ve kahyalar oturuyordu.

Elindeki bıçağı kavrayarak içeri atıldığında, oturan hizmetçiler birden şaşırdı. Daha sonra, birden o sırada çay içen bir kahyanın kafası kopunca hepsi çığlık atarak kaçıştılar.

Paul hâlâ ona yakın olan bir hizmetçiyi kolundan kavradı ve hançerini boynuna sapladı. Bu sırada, diğerleri bağırmaya başladı.

"Suikastçi! Bir suikastçi!"

"Biri yardım etsin!"

Paul anında odayı terk edip kendisine bir başka av ararken birden askerler az önceki odaya doluştu. Maskenin altındaki yüzünde parlak bir gülümseme belirirken geri döndü ve askerlerin içine dalarak birkaçının kafasını kopardı ve yeniden kaçmaya başladı.

Bu sırada askerlerin çoğu onu takip ediyordu. Onlarca zırhlı askerin peşinden kovalaması nedense ona bir heyecan hissettiriyordu.

Bu sırada, birden aynı onun peşinden gelen gibi bir asker topluluğu gördü. Onların önünde, yüzünde beyaz bir maske takılı olan Kanlıbıçak Paul'e doğru koşuyordu.

Paul birden sağa döndüğünde Kanlıbıçak da onun döndüğü yöne döndü. İkili malikanenin duvarlarının üzerine çıktığında, askerler onların etrafını aşağıdan sardı. Bu sırada, ikisi de bakışlarını tek bir yere dikiyordu.

İkisinin baktığı yerde, Tuann Ferrua henüz evden çıkmıştı. İkiliyi ve maskelerini görünce şaşırmış gibi görünüyordu. Bu sırada, Kanlıbıçak Paul'ün cübbesini yavaşça çekiştirdi.

"Şimdi gitmeliyiz. Daha fazla kalmamız şüphe uyandıracaktır."

Onun fısıltısını duyduğunda bir kez daha Tuann'a döndü ve elindeki kanlı hançeri hızla ona fırlattı. Hançer hızla ilerledi ve Tuann'ın yüzünün hemen yanından geçerek duvara gömüldü.

Hâlâ kafası karışık gibi görünen Tuann onlara bakmakla yetindi. Bu sırada ikili etraflarını saran askerler onlara zarar veremeden onların başlarına basarak ilerledi ve kaçtı.

Tuann kaçan ikiliyi bir süre izledi. Daha sonra ise yavaşça duvara saplanan hançerin kabzasını kavradı ve duvardan çıkardı.

O maskeleri tanıyordu. Hayalet Kılıç Loncası'nın suikastçileriydi az öncekiler. Peki neden buradaydılar?

Elindeki hançerin büyülü bir eşya olduğunu fark etmişti. Belki de bunu ona vermek için gelmişlerdi. Ama öyleyse neden böyle bir olay çıkarmışlardı ki?

Bu sırada gümüş bir zırhın içindeki bir asker yavaşça ona yaklaştı.

"Efendim, o suikastçiler birkaç hizmetçiyi ve kahyayı öldürdü."

Tuann yavaşça başını salladı. Birkaç hizmetçinin ölümü fazla önemli değildi. O halde bu suikastçiler neden gelmişti?

Bu sırada, beyaz bir cübbe giyen yaşlıca bir adam hızla ona doğru koşarken bağırmaya başladı.

"Ef-Efendim! Efendim!"

Tuann gözlerini ona doğru çevirdiğinde beyaz cübbeli adam direkt olarak diz çökmüştü. Tuann gür sesiyle sordu.

"Ne oldu?"

Diz çöken yaşlı adam titremeye devam ederken konuşmaya başladı.

"G-G-Genç Efendi Latai'nin y-y-yaşam tableti... Parçalandı!"

Tuann Ferrua'nın gözleri bir anda sonuna kadar açıldı. Vücudu şiddetle sarsılırken malikaneye geri döndü ve oğlunun odasına doğru ilerlemeye başladı.

Odanın olduğu koridora gelip de kapıdaki ölü askeri gördüğünde yüzü iyice karardı. Daha sonra ise odanın kapısını hızla açtı.

Kanla boyanmış yatağı ve yerleri gördüğünde sert adımlarla yatağa ilerledi ve perdeyi hızla açtı. Orada, oğlunun ve yanındaki kadının cesedini bulmuştu.

Kalbinde doğan öfkeyle attığı çığlığı, tüm malikane duymuştu. Dişlerini gıcırdatırken Latai'nin yarasını inceledi. Bu sırada bir asker yanına gelmişti.

"Hançer yarası, o suikastçiler!"

Gözleri iyice kanlanmıştı. Yanındaki askere döndü ve gür sesiyle bağırdı.

"Yarına kadar, sahip olduğumuz tüm gücü toplayın! Öldürmeye gidiyoruz!"

"Anlaşıldı!"

Asker hızla odadan çıkarken Tuann kendi kendine konuşuyordu.

"Kara Büyücü'ye bir şey yapamadın ve üç aileyle savaşmak zor geldi; bu yüzden beni, tek kanıtı, ortadan kaldırmak istedin değil mi Kızılkılıç? İyi, öyle olsun. Seni de loncanı da gömeceğim!"

Öfke tüm kalbini sarmıştı. Odadan çıkarken bir kahyayı sertçe yanına çekti.

"Gidin ve Latai'nin cenazesi için hazırlıklara başlayın. Yarın onu gömeceğiz."

Kahya hemen başını salladı ve hızla Tuann'ın görüş menzilinden kayboldu. Bu sırada Tuann sert adımlarla odasına ilerliyordu.

--------------------

[YN]: Bu Latai sonunda bi işe yaradı ya. Bir de, özeti değiştirdim bence daha güzel.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr