"Efendim! Hayalet Kılıç Loncası'nın dağı tam olarak karşımızda!"
Eli belindeki sabrenin kabzasında duran Kyle gür bir sesle bağırdı. Onun sözlerini duyan askerlerin her biri ellerini silahlarına attılar.
Tuann hemen önlerinde duran dağa baktığında gözleri öldürme isteği ile parladı. Belindeki kılıcı çekerken bağırdı.
"Jean!"
Birden Jean ve yaklaşık yüz kişiden oluşan bir birlik dağa doğru ilerlemeye başladı. Dağın üzerinde, bir mağara girişi gibi görünen yere yaklaştıklarında, her biri bellerindeki kemerden birer kırmızı top çıkardı.
Jean sesli bir biçimde bağırdı.
"Saldırın!"
Yüz askerin hepsi aynı anda ellerindeki kırmızı topları mağara girişi gibi görünen yere fırlattı.
Kırmızı toplar girişe çarptıkları anda etrafa kızıl bir ışık yaydı ve gürültüyle patlayarak girişi havaya uçurdu. Bu sırada, gürültülerin arasında Jean'ın bağırışı duyulabiliyordu.
"Geri çekilin!"
Yüz asker hızla geri çekilmeye başladı. Onların işi yalnızca ilk saldırıydı.
Jean herkesin emrini duyduğunu gördüğünde geri çekilmek için bir hamle yaptı. Ancak o sırada birden patlamış olan girişteki dumanların arasından bir figür fırladı ve ona doğru atıldı.
Jean ona doğru atılan figürü gördüğü anda kemerine dolanmış mavi bir tılsımı çıkardı ve bağırdı.
"Aktifleş!"
Etrafını birden yarı saydam mavi bir küre sardı. Dumandan fırlayan sarı maskeli suikastçi hançerini mavi küreye saplamaya çalıştığında sanki saf demiri delmeye çalışıyormuş gibi hissetmişti.
Jean endişeli bir ifadeyle geri çekilmeye başladı. Etrafındaki bariyerin en fazla birkaç saniye daha dayanacağını biliyordu.
Bu sırada, birden nefesi kesildi. Başını çevirip aşağıya baktığında, gümüş renkli bir kısa kılıcın göğsünü delip geçtiğini gördü.
Gözlerini arkaya çevirdiğinde, kırmızı maskeli bir suikastçinin kısa kılıcın kabzasını tek eliyle tuttuğunu gördü. Bariyerde kılıcın saplandığı kısım parçalanmıştı.
Kırmızı maskeli adam başını yavaşça ona çevirdi ve yavaşça konuştu.
"Loncamıza zarar veriyorsun."
Bu sırada kısa kılıcını Jean'ın içinde döndürmeye başladı. Akıl almaz bir acı hissedem Jean birden kemerinin köşesindeki ufak siyah bir topu çıkardı ve elinde parçaladı.
Siyah topu gören suikastçi çoktan geri çekilmişti. Top parçalandığında, Jean'ın vücudu da dahil olmak üzere etrafındaki neredeyse her şey çürümüştü.
Kırmızı maskeli suikastçi onun çürümüş cesedine bakarken mırıldandı.
"Manyak orospu ço-"
Bu sırada, birden fırlayan gümüş renkli bir ok kafatasını parçaladığı için konuşmaya devam edemedi. Cesedi yere düştüğünde, maskesi de yavaşça çatladı.
Oku fırlatan Hans elindeki gümüş yaya bir ok daha takarken gözlerini loncanın patlamış girişine çevirdi.
Loncanın girişindeki dumanlar çoktan dağılmıştı. Beyaz, sarı ve kırmızı maskeli birçok suikastçi dışarıya çıkmıştı. Her biri çoktan silahlanmış vaziyetteydi.
Hans'ın gözleri öldürme niyetiyle parlarken yayını gerdi.
"Öldürün!"
Arkasındaki birkaç yüz okçu bir anda ellerindeki yayları çekti. Bu sırada, suikastçilerin arkasında siyah maskeli bir adam gür bir sesle bağırdı.
"Saldırın!"
Yüzlerce suikastçi aynı anda ileri fırlarken Hans bağırdı.
"Ateş!"
Tüm okçular yaylarını aynı anda bıraktığında, gökyüzü oklarla doldu. Bu okların her biri suikastçi grubunu hedefliyordu.
Siyah maskeli suikastçi çoktan loncanın içine geri dönmüştü. Dışarıdaki beyaz maskeli suikastçilerin çoğu kendilerini korumak için siper alırken bazı sarı maskeliler ve kırmızı maskeliler bariyer tılsımlarını aktifleştirmişti.
Oklar üzerlerine düştüğünde, birçok beyaz maskeli suikastçi ölümden kaçamamıştı. Ancak çoğu sarı ve kırmızı maskeli suikastçi hâlâ ilerliyordu.
Bu sırada, okçuların yan taraflarından birden zırhlı askerler hücum etmeye başladı. Bu askerlerin başında, tamamen zırhına bürünmüş ve sabresini çekmiş Kyle vardı.
"Öldürün!"
Kyle'ın bağırışını duyan her bir asker suikastçilere saldırmaya başlamıştı. Birçok asker kılıçlarını savururken genelde iki suikastçiyle karşı karşıya kalıyordu.
Suikastçiler bire birde iyi olmadıklarından böyle bir yol izlemeyi düşünmüşlerdi. Ancak fazla da yardımcı olmuyordu.
Savaşçıların zırhları onlar için bir sorundu ve her zaman birlikte savaşacak birini bulamıyorlardı.
Savaşçıların durumu da pek iyi değildi. Zırhları güçlü olsalar da aynı anda birden fazla suikastçiyle savaşmak oldukça zordu.
Bu sırada, saldıran askerlerin arkasında Tuann kısılmış gözlerle savaş alanını izliyordu. Arkasında, dik bir şekilde bekleyen beş adam vardı.
Bu beş adamın her biri duygusuz yüzlere sahipti. Gözleri savaş alanını izlemesine rağmen günlük bir şeyi görüyormuş gibi görünüyordu.
Tuann arkasını dönmeden konuştu.
"Shin, savaş hakkında ne düşünüyorsun?"
Shin diğer beşinin bir adım önüne çıktı ve yavaşça konuştu.
"Savaşa katılan suikastçilerin en güçlüleri kırmızı maskeliler. Siyah maskeli biri hâlâ savaşa katılmadı. Bıçak Tanrısı savaşı uzatmak istiyor olabilir."
"Sence savaşı uzatmalı mıyız?"
"Zaman geçtikçe daha zor bir durumda kalacağımızı düşünüyorum. Hayalet Kılıç Loncası insan gücü bakımından oldukça güçlüler. Savaşı uzatırsak sayı üstünlüğüyle bizi yenebilirler. Ayrıca, bu bölge onların uzman olduğu bir bölge. Suikastçiler çevrelerini kullanmakta ustadır. Eğer saklı bir kartları varsa savaşı uzatarak kaybedebiliriz."
Tuann bir süre düşünceli bir şekilde bekledi. Daha sonra ise yavaşça konuştu.
"Direkt olarak loncaya girip Bıçak Tanrısı'na saldırırsak ne olur?"
Shin yeniden saygılı bir sesle konuştu.
"Böyle yaparsak, kaybeden kesin olarak biz oluruz efendim. Loncanın içi şu anda dışarı çıkmayan siyah maskeli suikastçilerle dolu. Ayrıca, Lonca onların kendi bölgesi. Büyük ihtimalle içeriye girersek Bıçak Tanrısı'nı göremeden ölürüz."
Tuann yavaşça iç çekti.
"O halde ne yapmalıyız?"
Bu sırada dörtlünün arasından daha zayıf biri yavaşça öne çıktı ve eğilerek konuştu.
"Efendim, konuşabilir miyim?"
Tuann bir anlığına arkasına bakış attı ve gözlerini yeniden savaş alanına çevirirken konuştu.
"Konuşabilirsin."
Zayıf asker hafifçe kalkarken konuşmaya başladı.
"Bıçak Tanrısı'na gitmek bizim için intihar. Bu bir gerçek. Ancak onun bize gelmesini sağlayabiliriz."
Tuann bir kez daha arkaya bakarken tek kaşını kaldırmıştı.
"Dinliyorum."
Zayıf asker açıklamaya başladı.
"Onlar savaşı uzatmak istiyorsa, uzatalım. Eğer bana yüz kadar insan verirseniz birkaç gün içinde dağ bölgesini kapsayan bir formasyon kurabilirim. Formasyon kurulduğunda epey yüksek bir avantaja sahip olacağız."
Tuann bir süre düşündü. Daha sonra yavaşça konuştu.
"Nasıl bir formasyon kurmayı planlıyorsun? Nelere ihtiyacın var? Tam olarak kaç günde kurabilirsin?"
Zayıf asker yavaşça gülümserken cevapladı.
"Kısa bir süre önce [Kılıç Kafesi Formasyonu] isimli bir formasyonu elime geçirdim. Kurmak için bir büyülü kılıca ve yüz normal kılıca ihtiyaç duyuyor. Bu formasyonu en az iki gün, en fazla beş günde tamamlayabilirim."
Tuann bir süre düşünde. Daha sonra ise yavaşça elindeki yüzüğü ona fırlattı.
"İçinde ihtiyacın olan şeylerden çok daha fazlası var. Git, kendine yüz adam bul ve formasyonu kurmaya başla. İki günün var!"
Zayıf asker bir kez daha eğilerek geriye çekildi.
Bu sırada, ormanın içinden onları izleyen Paul soğuk bir biçimde gülümserken ayrılan askeri izliyordu.
Az önce neler olduğunu tam olarak duyamasa da, savaşın gidişatını değiştirebilecek bir şey olduğunu düşünüyordu. Bu yüzden zayıf askeri izlemeye karar vermişti.
Ne de olsa, savaşın devam etmesi ve iki tarafın da zarar görmesi onun istediği bir şeydi. Savaşın yönü aşırı değişirse bu onun planlarını etkilerdi.
Zayıf Asker'e son bir bakış daha attıktan sonra ormana daldı ormanın içinde kayboldu.
--------------------
[YN]: Askere isim bulmaya üşendim cidden. Sonraki bölüme bi tane bulurum artık. (Bulmadı)
(Okuyup beğenmeyene Grim atlasın.)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..