Tuann, Shin ve Jian'ın yüzleri solmuştu. Uçan silahlar, rüzgar rünleriyle işlenen silahlar arasında en üst seviyeliler olarak bilinirdi. Herhangi bir formasyona bağlı olayan ve istediği her bölgede uçabilen ve istedikleri gibi yön değiştirebilen silahlar savaşçıların oldukça korktuğu bir şeydi.
Çünkü, saldırı bir anda hızlanabilir veya yavaşlayabilir, bir anda yönünü değiştirip size saldırabilirdi. Tek dezavantajları kişinin vücudundan uzakta olduklarından silah enerjisiyle kaplanmaları çok zordu.
Ancak bu dezavantaj Tuann ve diğer ikisinin pek işine yarayacak bir şey değildi. Bıçak Tanrısı Büyükusta seviyesinin zirvesinde bir savaşçıydı ve iki uçan bıçağa sahipti. Bu onun muhteşem bir üstünlük kazanmasını sağlıyordu.
Ancak Tuann hemen pes etmemişti. Sol elindeki evren yüzüğünden siyah-kırmızı renkli üç hap çıkardı ve ikisini Jian ve Shin'e doğru fırlattıktan sonra bir tanesini yuttu.
Ellerindeki haplara bakan Shin ve Jian ne yapacaklarını bilememişlerdi ancak Tuann'ın hapı yuttuğunu görünce daha fazla tereddüt etmeden hapı yuttular.
Bıçak Tanrısı bu anda onları izliyordu. Onları kolayca yenebileceğini düşündüğünden bir hap içmelerini sıkıntı olarak görmemişti.
Bu sırada, üçlü bir anda çığlıklara boğuldu. Hepsinin gözleri kanlanmıştı ve derileri kırmızı bir renge bürünmüştü. Vücutları hızla büyürken hafif bir duman vücutlarından yükseliyordu.
Bu sırada, vücutlarında parlak kırmızı-mor renkli kırık şekilleri oluşmaya başladı. Göğüslerinin hemen ortasından oluşan bu şekiller tüm vücutlarına yayılırken gömlekleri ve cübbeleri parçalanmıştı ve pantolonları da yırtıklar içindeydi.
Bu sırada, Tuann yavaşça ayağa kalktı. Normalden çok daha büyük olan kıpkırmızı ve kırık işaretleriyle dolu vücudundan hâlâ dumanlar çıkıyordu. Yeşil gözlerinin beyazı tamamen kırmızı bir renge bürünmüştü. O sırada, bir insandan çok bir büyülü canavara benziyordu.
Elindeki kılıcını kaldırırken gözlerini Bıçak Tanrısı'na dikti. Nefes alış verişinin hırlamaya benzemesinden dolayı o anda gerçekten de avını bulmuş bir canavar gibiydi.
Arkasındaki Shin ve Jian da aynı durumdalardı. Vücutlarındaki patlayıcı enerjiyi hissettiklerinden bir yandan heyecanlılardı. Çoktan silahlarını kaldırmış ve Bıçak Tanrısı'na bakıyorlardı.
Bıçak Tanrısı ise yüzünü buruşturmuş ve sonrasında konuşmuştu.
"Ruh Kıran Şeytan Hapı kullanacak kadar manyak olmanı beklemiyordum. Burada kazansan bile, kalan yaşam süren yarılanmayacak mı? Hem, hapın süresi geçene kadar beni yenebileceğini mi düşünüyorsun?"
Ruh Kıran Şeytan Hapı, piyasada bulunan en korkunç yasaklı haptı. Kişiye kısa süreliğine inanılmaz bir güç ve dayanıklılık verse de bunun için kişinin ruhunu ve vücudunu karanlık manaya maruz bırakıyor ve yaşam süresinin yaklaşık yarısını çalıyordu.
Tuann ona cevap vermedi ve kılıcını sıkıca kavrayarak Bıçak Tanrısı'na doğru atıldı. Kılıcını ona doğru savururken gür bir sesle bağırdı.
"Hükümdarın Kılıcı: Ölüm Fermanı!"
Kılıcı saran altın sarısı kılıç enerjisi hızla ilerlerken birden iki uçan bıçak tarafından engellendi. Tuann iki bıçağın savunmasını yarmaya çalışsa da başaramadı ve geri çekildi.
O geri çekildiği anda ise Shin ve Jian aynı anda ileri atıldılar.
"Göğün Hükmü!"
"Kızıl Şeytan'ın Pençesi!"
Parlak mavi ve kırmızı kılıç ve sabre enerjileri ona doğru yaklaşırken Bıçak Tanrısı iki uçan bıçağını onu korumaları için ileriye fırlattı ve kendisi geri çekildi.
İki bıçak kılıç ve sabre enerjilerini zar zor karşıladıktan sonra Bıçak Tanrısı'nın ellerine geri döndüler. Bu sırada, Bıçak Tanrısı kaşlarını çatmış bir biçimde karşısındaki üçlüye bakıyordu.
Bu üç manyak, hayatlarının yarısını vererek bir yasaklı hap içmiş ve güçlerini katlamışlardı. Kendisi ciddileşmezse ölebileceğinin farkındaydı.
Derin bir nefes verirken bıçaklarını siyah bıçak enerjisiyle kapladı ve gözlerini Tuann'a dikti. Üçlü arasında teknikleri en güçlü olan Tuann olduğundan ilk onu aradan çıkarması gerekiyordu.
Birden etrafına yaydığı Bıçak Niyeti savaşan askerlerin de dikkatini çekmişti ancak hemen sonrasında savaşa dönmüşlerdi. Çünkü onlar da altı elitle ve diğer suikastçilerle dövüşmekle meşgullerdi.
Bu sırada, Bıçak Tanrısı'nın Bıçak Niyeti gittikçe daha da keskin bir hale geliyor ve bıçaklarını saran siyah bıçak enerjisi gittikçe daha da yoğunlaşıyordu. Bıçaklarının siyah kabzalarını iyice sıkarken Tuann'a doğru fırladı.
Tuann kılıcını kaldırıp direkt olarak ona gelen saldırıyı karşılamak için kılıç enerjisini yoğunlaştırırken Kılıç Niyeti'ni de etrafına yaymıştı.
Shin ve Jian da Kılıç ve Sabre Niyetleri'ni yaymışlardı. Oradaki dört kişinin savaşı savaşan onlarca askerin ve suikastçininkinden çok daha fazla aura yayıyordu.
Bu sırada, Bıçak Tanrısı sağ elindeki bıçağını hızla Tuann'ın boynuna savurdu.
Siyah bıçak enerjisine bürünmüş bıçağı altın renkle parlayan kılıcıyla engelleyen Tuann bıçağı ittirmeye başlarken birden Bıçak Tanrısı'nın sol elindeki ikinci bıçak boynuna ilerlemeye başladı.
Tuann anında geri çekilirken Jian ileriye fırladı ve sabresini savurdu.
Bıçak Tanrısı'nın etrafa yaydığı auradaki ani değişim bir anda Jian'ın tüm vücudunu dondurdu. O anda etrafa yaydığı aura tamamen boş, sonsuz bir alanı andırıyordu. Yalnızca soğukluk ve yalnızlık hissi vardı. O anda, koyu siyah bir enerji dalgası ona doğru fırladı ve sabresini tutan sağ kolu dirseğinin üzerinden kopup uçmaya başladı.
Hemen ardından ise gelen ikinci enerji dalgası boynunda derin bir kesik bırakarak ölümüne neden oldu. Kırmızıya bürünmüş vücudu yavaşça eski haline geri dönerken kırık şekilleri de göğsüne geri döndü.
En sonunda, yalnızca ufak bir kan göletinin içinde yatan ölü bir asker gibi görünüyordu. Ölmüş olmasına rağmen sağ eli sabresinin kabzasını kavrıyordu. Hâlâ etrafa güçlü bir aura yayıyordu.
Bıçak Tanrısı bile hafifçe üzülmeden edemedi. Böyle bir adam, eğer kraliyet ordusuna katılsaydı üst seviyelere tırmanması işten bile değildi. En sonunda Tuann'dan bile daha yüksek bir rütbeye çıkabilirdi.
Ancak, böyle bir yerde ölmek zorunda kalmıştı. Yavaşça iç çektikten sonra sağ elini yavaşça maskesine götürdü ve maskesini çıkardı.
Kızıl-Siyah maske çıktığında, orta yaşlı bir adamın yüzü göründü. Saçları siyah olan soluk tenli bu orta yaşlı adamın gözleri buz mavisiydi. Buz mavisi gözlerin içindeki göz bebekleri çizgi şeklindelerdi ve gözlerin daha korkutucu görünmelerini sağlıyorlardı.
Bıçak Tanrısı maskesini çıkardığı anda, etrafa yaydığı aura daha da soğuk olmaya başlamıştı. Siyah eldivenlerinin parmak kısımlarından sivrileşen beyaz tırnakları neredeyse ellerinin içine batıyordu. Sivrileşen beyaz dişleri dışarıdan bile belli olurken nefesleri buhar oluşturmaya başladı.
Bir anda, etrafa yaydığı aura ürpertici bir soğuğa bürünmüştü. Buz mavisi gözlerini Tuann'a diktiğinde Tuann tüm vücudunun donduğunu hissetmişti.
O anda, Tuann bir büyülü canavar gibiydi. Ancak yalnızca benziyordu ve bir sahteydi. Onun aksine Bıçak Tanrısı ise, gerçek bir büyülü canavardı!
Tuann bunu bilmese de, Bıçak Tanrısı gerçekten de bir büyülü canavarın, bir Zifirikaranlık Buzul Kurt'un, soyunu taşıyordu.
Zifirikaranlık Buzul Kurt, A seviyeli bir büyülü canavardı. Kurt Türleri arasında yüksek bir yere sahip olan bu canavar buz elementinin ve karanlık elementinin gücünü taşıyordu. Fiziksel güçleri birçok kurttan çok daha üstteydi.
Bıçak Tanrısı, soyunun büyü yeteneğini almasa da üstün fiziksel gücünü ve buzul aurasını almıştı. Bu güçler ona savaşırken harika bir üstünlük kazandırıyordu.
Onun değişimini gören Tuann ve Shin'in nefesleri hızlanmıştı. O eski halindeyken beş kişi olarak onu yenememişlerdi ve şimdi o şekil değiştirmişti. Hem de onlar iki kişi kalmışlardı!
Tuann'ın kalbini korku kaplarken birden yerdeki onlarca gölgeyi gördü ve başını gökyüzüne çevirdi ve birden yüzünde bir gülümseme oluştu. Onun gülümsediğini gören Shin ve Bıçak Tanrısı da gözlerini gökyüzüne çevirmişti. Shin aynı Tuann gibi bir gülümseme verirken Bıçak Tanrısı'nın yüzü buruşmuştu.
Orada, yüz gümüş kılıç havada asılı bir şekilde duruyordu.
--------------------
[YN]: Bizimki sonunda giriyor olaylara. Hadi başlasın bakalım.
(Okuyup beğenmeyene Grim atlasın.)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..