115.Bölüm - Sonunda

avatar
9109 32

Kara Büyücü - 115.Bölüm - Sonunda


Gökyüzünde uçan yüz gümüş kılıç savaşan askerlerin ve suikastçilerin de dikkatini çekmişti. Hançer, bir askerin boynuna sapladığı bıçağı çıkarırken başını gökyüzüne çevirmiş askerleri öldürmek için yeniden ileri atılmıştı. Bu saldırmak için iyi bir fırsattı. Dikkatini dağıtmasına gerek yoktu.

Zehir de onun gibiydi. Bileklerinde saklı olan iğneleri çıkararak birer birer askerlere saplamaya başlamıştı. İğne saplanan askerler çığlıklar içinde yere düşüyor ve herhangi bir yara izi olmadan ölüyorlardı.

Diğer dört elit onlar gibi değildi. Onlar aynı askerler gibi yukarıda uçan kılıçlara dalmışlardı ve endişelilerdi.

Bu kılıçların normal kılıçlar olduklarını fark etmişlerdi. Yani uçmalarının iki yolu vardı. Ya Ruhsal Gücü Büyükusta seviyesinin zirvesinde birisi onları ruhsal gücüyle havada tutmalıydı, ya da bir formasyonun parçası olmalılardı.

İki yol da suikastçi loncasının aleyhineydi. Büyükusta seviyesinin zirvesindeki bir Ruhsal Güç yetişimcisi uzak menzilli savaşlarda neredeyse büyücüler kadar güçlü sayılırdı. Aynı zamanda, Ruhsal saldırılar korunması en zor olanlardı. Bu yüzden böyle bir düşman onlar için çok tehlikeliydi.

Diğer şekilde ise, onlar bir formasyonun içinde kalmış olmalılardı ve formasyonu kontrol eden kişiyi öldürmedikleri sürece yüz kılıç onlara saldırmaya devam edecekti. Bu onlar için büyük bir dezavantajdı.

Tuann'ın yüzünde büyükçe bir gülümseme vardı. Formasyon birliğinin başarısız olduğundan endişelenmişti ancak görünüşe göre yalnızca biraz geç kalmışlardı. Hâlâ kazanma şansları vardı!

Shin yüzünde bir gülümseme oluşurken kılıcını yeniden kaldırdı. Bıçak Tanrısı ise bıçaklarını kaldırmıştı. Buz mavisi gözlerini iyice kısmıştı.

Bu işi hızlı bitirmesi gerekiyordu. Daha sonra formasyonu kontrol eden kişiyi bulabilirdi.

Bu sırada, beyaz saçlara ve siyah gözlere sahip yaşlı bir adam ayağını yere vururken gür sesiyle konuştu.

"Formasyon kurmuşlar! Ne ara kurdular bunu!? Hem, hangi tarafın formasyonu bu!?"

Bu sırada yanına yaklaşan Kanlıbıçak bir süre savaş alanını izledi. Tuann, Shin ve Bıçak Tanrısı'nın yüzlerini inceledikten sonra konuştu.

"Görünüşe göre formasyon Ferrua Ailesinin işi. Loncanın biraz daha zayıflamasını bekleyebiliriz. Veya direkt olarak saldırıp formasyonun avantajını da kullanabiliriz."

Yaşlı adam yavaşça başını salladıktan sonra düşünceli bir ifadeye daldı. Daha sonra ise yavaşça konuştu.

"Biraz daha bekleyelim."

Kanlıbıçak dedesinin sözleriyle şaşırmıştı. Bu adam kısa bir süre önce saldırmak için etrafa bağırıp duruyordu ancak şimdi beklemek mi istiyordu? Bunun için bir neden göremiyordu.

Yaşlı adam hafifçe gülümserken kendini açıkladı.

"Yeterince yaşayınca her şeyden şüphe duymaya başlıyorsun. Bu formasyondan da şüphe duyuyorum işte. Biraz daha bekleyelim. Savaşmak istesem de boşuna kayıp vermek istemiyorum."

Kanlıbıçak yavaşça başını sallarken gözlerini havada uçan yüz kılıca çevirdi ve iyice incelemeye başladı.

Tuann, kılıcını tamamen havaya kaldırmıştı. Yüzündeki parlak gülümseme iyice büyürken bağırdı.

"Saldır! Bıçak Tanrısı'nı öldür!"

Bıçak Tanrısı artık bir hamle yapması gerektiğini anlamıştı. Ne kadar güçlü olsa da, yüz kılıç aynı anda üzerine geldiğinde kendini koruyamayacağını biliyordu.

Bu sırada, birden Tuann'ı, Bıçak Tanrısı'nı ve izleyen herkesi izleyen şaşırtan bir şey oldu. On gümüş kılıç hızla aşağı indi ve Shin'in tüm vücuduna ayrı ayrı saplandı.

Neler olduğunu anlayamayan Shin gözleri kararırken tok bir sesle yere düştü. Vücudunda açılan on farklı delikten kanlar fışkırırken kırmızı renkli vücudu eski haline geri döndü. Kırmızı-mor renkli kırık işareti göğsüne geri döndü ve kayboldu.

Tuann hâlâ ne olduğunu anlamamıştı. Neden formasyon Shin'i öldürmüştü? Yoksa formasyonu kontrol eden kişi onun formasyon grubu değil de suikastçiler grubu muydu?

Bu fikirle anında kendini korumak için bir pozisyon aldı ve geri çekilmeye başladı. Ancak birden ona doğru fırlayan elli kılıç etrafını sarmıştı. O kendisine yaklaşan iki kılıcı engellediği anda, birden bir başka kılıç sağ omzuna saplanmıştı. Daha sonra ise bir başkası sol omzuna saplandı. Kısa bir süre sonra, kolları kılıçlara tarafından delinmişlerdi ve onları hareket ettiremiyordu. O sırada iki kılıç hızla ilerlemiş ve kollarını omuzlarından koparmıştı.

Tuann yüzüstü yere düşerken kırmızı-yeşil gözlerinden yaşlar geliyordu. Neden böyle olmuştu? Formasyonu avantaj olarak kullanıp kazanması gerekenler onlar değil miydi? Neden yanındaki elitler ölürken kendisinin de kolları koparılmıştı?

Bu sırada, Bıçak Tanrısı da şaşkın bir durumdaydı. Bu formasyonun Tuann'a yaptıklarını görmüştü. Ancak tek şaşırdığı şey bu değildi. Kılıçların ellisi Tuann'a saldırırken diğer ellisi de savaş alanına dalmış ve askerler ile suikastçileri öldürmeye başlamıştı.

Onlarca asker ve suikastçi ölmüştü. Altı elitin üçü çoktan ölmüştü ve yalnızca Hançer, Zehir ve Pençeli adam kalmıştı. Bu formasyonu kullanan kişiyi kimse bilmiyordu ancak iki tarafa da saldırıyor gibi görünüyordu.

Bu durumu gören Bıçak Tanrısı Ölümün Eli'nin sözlerini düşündü. Ona komplonun hangi taraf için kurulduğunu sorduğunda verdiği cevabı hatırladı.

"Neden iki taraf için de olmasın ki?"

Ölümün Eli'nin sözleri doğru gibi görünüyordu. Yoksa iki tarafın da askerlerine saldırılmazdı.

Bu sırada, birden tok ayak sesleri duydu ve başını çevirdiğinde, yavaş adımlarla ormandan ayrılan bir figürü gördü. Bu figür, siyah cübbeli ve siyah saçlı genç bir adamın figürüydü. Kan kırmızısı gözlere sahip olan bu gencin omzunda yavru bir kedi oturuyordu. Elinde, mavi kabzalı gümüş bir büyülü kılıç vardı.

Bıçak Tanrısı şaşkın bir ifade gösterdi. Bu gencin kim olduğunu biliyordu ve onun burada olması anlamsızdı. Neden bir Yüce Ata'nın Temsilcisi olan ve Kraliyet Turnuvası'nın Şampiyonu olan Kara Büyücü böyle bir yerdeydi ki?

Bu sırada, birden aklına gelen düşünceyle gözleri Paul'ün elindeki kılıç ve havada uçan kılıçlar arasında gidip geldi. Daha sonra ise gözlerini yerde yatan Tuann'a çevirdi.

Neler olduğunu kabaca anlamıştı. Tuann büyük ihtimalle Kara Büyücü'yü kızdırmıştı ve Kızılkılıç da Tuann'a yardım etmişti. En sonunda, Kara Büyücü iki tarafı da yok etmek için bir komplo kurmuş ve onları tuzağa düşürmüştü.

Ancak arkasında kim vardı? Tek başına onlara saldırması imkansızdı. Yüce Ata Kabus'un direkt olarak onlara saldıracağını da düşünmüyordu. Kara Büyücü'yü koruyabilirdi ama direkt onunla birlikte bir loncaya saldırmazdı.

Bu sırada, Paul gözlerini Bıçak Tanrısı'na çevirdi ve hafifçe eğilerek konuştu.

"Kıdemliye çıkardığım sorunlar için özür dilerim. Ancak Ferrua Ailesi benim düşmanım ve onları yok etmek için sizi kullanmam gerekiyordu."

Bıçak Tanrısı'nın gözleri seğirdi. Bu çocuk, aileyi yok etmek için onları kullandığını açık açık söylüyordu! Kaşlarını çatarken gür sesiyle konuştu.

"O halde neden o kılıçlar hâlâ suikastçilerimin içinden geçiyor?"

Formasyondaki kılıçlar Tuann çoktan safdışı bırakıldığı için savaş alanına yönelmişlerdi. Yüz kılıç aynı anda hem Ferrua askerlerini hem de suikastçileri doğruyordu.

Paul masum bir şekilde gülümserken konuştu.

"Kıdemli, bu küçük ilk kez bir formasyon kullandığından kılıçları tam olarak kontrol edemiyor. Bu yüzden savaş alanına direkt olarak saldırıyorum. Verdiğim zararlar için çok özür dilerim."

Bıçak Tanrısı öfkeden delirecek bir seviyeye yükselmişti. Sağ elindeki bıçağını kaldırırken tehditkar bir sesle konuştu.

"Çocuk, bir Temsilci olduğun için seni öldüremeyeceğimi mi sanıyorsun?"

Paul'ün gülümsemesi hızla soğurken konuştu.

"Beni öldürmek için zamanınız kalacağını sanmıyorum."

"Ne demek is-"

Bıçak Tanrısı birden göğsüne yediği yumrukla metrelerce geriye fırladı. Birkaç kez kan kusarken ona vuran kişiye baktı.

Beyaz saçlı ve siyah gözlü bu yaşlı adamın gözleri parlıyordu. Siyah cübbesi savaş alanından geçerken kanlanmıştı ancak bunu önemsemiyor gibi görünüyordu. Gözlerini Bıçak Tanrısı'ndan çektikten sonra Paul'e baktı ve yavaşça konuştu.

"Loncayı halletmek bizim işimiz. Ferrua Ailesinden gelen şu adamlara karışmayacağız. Sen istediğini yapabilirsin."

Paul hafifçe başını eğerek teşekkür ettikten sonra sesli bir ıslık çaldı. Ormanın içinden çıkan yapılı, orta yaşlı bir adam sırtındaki çantası ve ellerindeki iki devasa çekiçle onlara doğru ilerliyordu.

Bu, Victor'du. Gözleri Tuann'a bakarken öfkeyle parlıyordu! Sonunda, intikamını alabilecekti!

--------------------

[YN]: Sonraki bölüm kan var! :D Ama ağlayın, neden mi? Pazartesiyi bekleyeceksiniz. Aslında beklememe gerek yok. Bölümü yazabileceğimi de düşünüyorum. Ancak zaten sıkıntı burada. Bir süre boyunca aynı şeyi yazınca gittikçe monotonlaşmaya başladı. Bir anda hikayenin akışını da değiştiremeyeceğim için bir hikayeye daha başlamaya karar verdim. Bu hikayeyi yalnızca hafta sonları iki gün atacağım. Kara Büyücü hafta içi gelmeye devam edecek. İkinci hikayenin adı Tanrı Katili olacak. Ona da bakabilirsiniz. Önceden söyleyim, onda oyun tipi novelların kullandığı sistem olayını kullandım. O türü sevmeyenler denemesin. Veya deneyin belki seversiniz :D Neyse ya, çok konuştum. Hadi by.

(Okuyup beğenmeyene Grim atlasın.)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr