162.Bölüm - Gerçekten de Öfkelendirmeyi Başardın!

avatar
8287 39

Kara Büyücü - 162.Bölüm - Gerçekten de Öfkelendirmeyi Başardın!


[YN]: Düzelttim be oh be :D

Paul sol elini yavaşça Sushie'nin yüzüne yaklaştırdı ve küçük kızın ağzını nazikçe araladı. Ufak cam şişeyi ağzından yavaşça boşalttıktan sonra kendi gözlerini sıkıca kapadı ve iyice konsantre olmaya çalıştı.

Anka Kanı'nın iyileştirici etkisi çok iyi olsa da direkt olarak kullanmakpek iyi bir seçenek değildi. Ankaların gururu direkt olarak kanlarından geliyordu ve ölmüş olsalar bile kanları diğerlerine kolayca boyun eğmezdi. Özellikle bu kişi insan ırkından ufak bir kızsa boyun eğmesi neredeyse imkansız olurdu.

Eğer anka kanı boyun eğmezse Sushie'yi iyileştirmek yerine onu öldürebilirdi. Bu nedenle genelde anka kanı bir ilaca dönüştürülerek kullanılırdı ve yapım sürecinde kandaki reddetme gücü yok edilirdi.

Paul zihninde anka kanı kullanarak yapılan birçok ilaç bulmuştu. Ancak bu ilaçları o anda yapamazdı. Bir simyacı olarak seviyesi ve genel bilgisi çok düşük kalıyordu.

Zihninde birçok ilaç tarifi ve bitki açıklamaları bulunsa da bazı aletlerin ne oldukları ve bazı basit gibi görünen işlemlerin nasıl yapılması açıklanmamıştı. Bunlar simyacılar arasında 'genel bilgiler' gibi görünüyordu ancak Paul bunlarla ilgili hiçbir şey bilmiyordu.

Birçok yüksek seviye hap ve iksir kazan yerine 'hap fırını' denilen bir şeyde yapılıyordu ve bu şeyin ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Daha önce gördüğü tüm simyacılar ilaç yaparken kazan kullanmışlardı ve Paul daha önce hap fırını diye bir şeyi duymadığından emindi.

Bir yandan bunu araştırmayı düşünürken bir yandan da Sushie'nin henüz yuttuğu anka kanının yavaşça küçük kızın bedeninde yayılmasını inceliyordu. Kan yayıldıkça küçük kızın vücudundaki zehir yavaşça zayıflıyor, ancak kandaki aura hızla yükseliyordu.

Gittikçe vahşileşen aurayı fark eden Paul kaşlarını çatarken boş cam şişeyi boyutuna geri attıktan sonra sağ elini küçük kızın karnına yerleştirdi. Kendi aurasını salıp küçük kızın vücuduna yöneltirken öfkelice homurdandı.

"Hmph!"

Paul'ün aurasının ani bastırışından sonra vahşiliğini hızla kaybeden ve küçük kızın içindeki zehri iyileştirmeye devam eden anka kanı o anda ehlileştirilmiş gibi görünüyordu. Bu aslında anlaşılabilir bir durumdu.

Paul Kan Kanatlı Anka soyundan gelirken bu kan Kara Anka soyundan geliyordu. Biri Ankaların Kralı'ndan gelirken diğeri ankalar arasında bile düşük seviyede bir soydu. Bu nedenle Paul'ün kanına karşı koyması çok zordu.

Elbette Paul'ün soyu oldukça güçlü olsa da Kara Anka kanının Sushie'nin kanıyla birleşmesini zorlayacak kadar güçlü değildi En azından o anda böyle bir şeyi başaramazdı. Bu nedenle kan yalnızca zehri temizliyor ve ardından yavaşça direkt olarak manaya dönüşerek Sushie'nin çekirdeğine yöneliyordu. Bu sırada Sushie düşük seviye Büyücü seviyesinden direkt olarak Büyücü seviyesinin zirvesine yükselmişti!

Kraliyet Doktoru ve Shiwuan bu olay yüzünden şaşırmış olsa da bir şey diyebilecek bir durumda değillerdi. Paul'ün kullandığı ilacın ne olduğunu bilmeseler de onun ilahi bir etkisi olduğunu anlamışlardı ancak bunu dile getirirlerse Paul'ün onlara ne yapacağını bilmiyorlardı.

Birkaç dakika boyunca kan Sushie'nin içindeki zehri temizledikten ve küçük kızın çekirdeğini besledikten sonra Paul yavaşça gözlerini açtı. Bu sırada Sushie'nin soluk yüzü renk kazanmaya başlamıştı.

Küçük kıza son, sıcak bir bakış atan Paul ardından hızla odadan ayrılmıştı. O sırada Kraliyet Doktoru ve Shiwuan onun Arthur'u bulmaya doğru gittiğini anlamıştı. Ancak yanılıyorlardı. Paul bu sırada hızla taht odasına doğru ilerliyordu!

Paul bir anda taht odasının önünde belirdiğinde kapının önünde bekleyen iki koruma aniden şaşırmış ve istemsizce çekilmişlerdi. Paul'ün aurasını hisseden korumalar tepki veremezlerken Paul sol elini uzatmış ve kapıyı hafifçe ittirmişti.

Normalde açılmak için iki korumanın gücünü gerektiren kapı Paul'ün hafif ittirişiyle sonuna kadar açılmış ve açılırken ufak bir gürültü çıkarmıştı. Elbette, o anda ne korumalar ne de Paul bunu hissetmişti.

Paul sert adımlarla içeriye ilerlerken tahtında oturan Kral'ın alnında soğuk terler belirmeye başlamıştı. O anda, Paul'ün yüzünde herhangi bir duygu görünmese de gözlerinde insanı donduran bir soğukluk belli olabiliyordu. Etrafa yayılan aurayla bu gözleri birlikte fark edince, Paul'ün öfkesini kolayca kavrayabilmişti.

Öfke direkt olarak ona doğrultulmasa da Paul'ün aurası onu tamamen sarsmıştı. Bu genç adamın gücünü tam olarak anlayamasa da onun aurasıyla Göksel Rüzgar Akademisi'nin Yöneticisi Wung Sella'nın ki karşılaştırılabilir- hayır, Paul'ün aurasının karşısında o yaşlı adamın aurası kolayca ezilebilirdi!

Bu durumu fark ettiğinde endişesi gittikçe yükselmeye başladı. Bu sırada onun karşısına çıkan Paul yüksek olmayan bir sesle sakince konuşmuştu.

"Ekselanslarını selamlıyorum. Saygısızlığımı affedin lütfen."

Herhangi bir selamlama veya saygı ifadesi göstermeden, hatta en ufak bir şekilde eğilmeden söylenen bu soğuk sözler Kral'ın yutkunmasına sebep olsa da kendini toparlayıp yavaşça başını salladı. Bu sırada, Paul yeniden konuştu.

"Ekselanslarına bir sorum olacak. Mümkünse, küçük kardeşim olarak gördüğüm birinin, Sushie Newelt'in zehirlenmesine rağmen nedne suçlunun cezalandırılmadığını öğrenebilir miyim?"

O anda Kral bir anda nefes alamaz bir hale düştü. Sushie Newelt, bu ismi kızından kısa bir süre önce duymuştu ancak onu yalnızca kızının bir arkadaşı ve basit bir tılsımcı sanmıştı. Ama Kara Büyücü'nün az önceki sözleri ona ne kadar önem verdiğini belirtiyordu

O anda içinde hızla büyüyen bir pişmanlık oluştu. Eğer o küçük kızın bu kadar önemli bir kimliğe sahip olduğunu bilseydi Arthur'u cezalandırmak ve panzehiri ondan almak için her şeyi yapardı. Ancak şimdi pişmanlığını giderebileceği bir yolu yoktu. Bir Kral olarak sakinliğini toplamalı ve kayıplarını en aza indirmeliydi.

Bu olayı kayıp vermeden bitirmenin yolu olmadığını biliyordu. Paul'ün aurasını hisseden herhangi bir kişi bu karara kolayca varabilirdi.

"Şu ana kadar suçluyu bulamadık ve bu yüzden bir hamle yapmadık. Kara Büyücü, eğer suçluyu biliyorsan lütfen bize söyle. Hemen onu yakalayacak ve cezasını vereceğiz. Ayrıca hemen birilerinin Arthur'dan panzehiri almasını ve özür dilemesi için buraya getirilmesini sağlayacağım. O panzehir için verdiği istekler sizi öfkelendirmiş-"

"Ohoo..."

Paul'ün yüzünde soğuk bir gülümseme belirirken Kral şaşırmıştı.

"Acaba, bana Arthur Thian'ın panzehir için isteklerini tam olarak söyleyebilir misiniz Majesteleri?"

Kral o anda kendi kendini tokatlamak istemişti. Paul'ün bu durumdan haberdar olmadığını bilseydi bu konuyu asla açmazdı. Çünkü bunun Paul'ü kızdıracak olduğunu biliyordu.

Ancak yapabileceği bir şey yoktu. Kuru bir şekilde öksürdükten sonra sessizce konuştu.

"Onun önünde diz çöküp özür dilemenizi ve açık arttırmada aldığınız büyülü kılıç 'Karaşafak'ı ona vermenizi istedi."

Bu sözler oldukça kısık seste söylenmiş olsa da Paul hepsini duymuş ve delice bir kahkaha atmaya başlamıştı. Bu sırada sol omzunda oturan Grim ve sağ omzunda oturan Wulian onun gülüşü yüzünden şaşırmış durumda olsalar da Paul o anda öfkeli bir durumda olduğundan onları fark etmemişti.

Kahkahası sona erdiğinde, çizgi şeklindeki göz bebekleri daha da incelirken dişleri hızla keskinleşti. Yavaşça arkasına dönüp taht odasının çıkışına ilerlerken gülerek konuştu.

"Majesteleri'nin endişelenmesine gerek yok. Öfkelenmiş değilim ve Sushie'yi çoktan iyileştirdim. Ayrıca, suçluyu kendim yakalamak istiyorum. Yani bana bırakabilirsiniz."

Kapı eşiğine geldiğinde gülen sesi keislmiş ve yerine sakin ve ciddi bir ses bırakmıştı.

"Ben, direkt olarak idam etmeyi planlıyorum."

Ve bir anda gözden kaybolmuştu. Paul'ün az önce kaybolduğu yere bakan Kral'ın omuzları birden düşmüştü. Tek bir saniyede yıllarca yaşlanmış gibi görünüyordu. Biliyordu ki, Kara Büyücü kendini en ufak tutmayacaktı ve bu her türlü onun krallığı için zararlı olacaktı. Onu engellerse, bu uzun vadede çok daha tehlikeli olacaktı.

Yavaşça iç çekerken gözlerini yavaşça kapattı. Az önceki konuşma ve Paul'ün sözleri tüm enerjisini çekmiş gibi görünüyordu.

Bu sırada, Paul çoktan saraydan çıkmış ve hızla şehrin içinde ilerlemeye başlamıştı. Şehrin nasıl bir yer olduğunu tam öğrenmemiş olsa da şehirdeki, hatta ülkedeki en büyük akademinin nerede olduğunu elbette biliyordu.

O sokaklarda hızla ilerlerken geçtiği sokaklarda bulunan insanlar korkuyla titriyorlardı. Paul'ün aurası normal insanlar için ölümcüldü ve eğer hızla ilerliyor olmasaydı büyük ihtimalle bu insanlar birkaç dakika içinde yalnızca aurası yüzünden hayatlarını kaybederlerdi.

Ancak Paul bunu umursamıyordu. Sokakların içinde yığılan kişileri görmezden gelerek koşmaya devam etmiş ve birkaç saniye içinde devasa, beyaz bir kapını önüne gelmişti. Kapının üzerinde büyük yeşil harflerle 'Göksel Rüzgar Akademisi' yazılmıştı. Kapının önünde bekleyen uzun, beyaz sakallı kel adam Paul'ün aurasını hissedince hafifçe titremiş ve kaşlarını çatmıştı.

Paul karşısındaki kişinin Usta seviyesinin zirvesinde olduğunu görünce alaycı bir şekilde gülümsedi. Yaşlı adam ona garip gözlerle bakarken sağ elini göğsünün üzerine getirdi.

Eliyle havayı kavradığı anda saf siyah bir kılıç kabzası elinde belirdi. Kılıcı göğsünden hızla çektiğinde, aurası bir anda eskisinden çok daha tehlikeli bir şekle büründü.

Saf siyah kılıç ve Paul o anda tamamen bir gibi görünüyorlardı. Bu, Paul'ün Büyükusta seviyesine geçmesinden dolayıydı. O anda, Bin Şeytan Kılıcı'yla tamamen birdi!

Yere sertçe basarken hızla geri çekilmeye başlayan yaşlı adama atıldı ve kılıcını bir sefer savurarak adamın vücudunu ikiye böldü. Bu sırada, akademinin kapı kısmında duran öğrenciler korkudan geriye çekilirken Paul'ün manayla desteklendirilmiş sesi tüm akademi boyunca yankılandı.

"Arthur Thian, bu sefer, beni gerçekten de öfkelendirmeyi başardın!"

Saydam Kılıç Enerjisi Bin Şeytan Kılıcı'nı sararken Kılıç Niyeti vücudundan yayılmaya başlamıştı. Kan Kırmızısı gözleriyle bu öfkeli genci gören öğrenciler kafesinden kaçmış bir canavarı izliyormuş gibi bakıyorlardı.

(1/5)






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr