O anda, Paul ne kadar ciddi ve öfkeli olsa da içinde bir mutluluk yeşermişti.
'Cehennemin Yargısı' iki güçlü kılıç büyüsünü birleştirerek oluşturduğu bir teknikti ve en son bu tekniği kullandığında gücünün çoğunu kullanmak zorunda kalmıştı. Hatta Kutsal Destek kullanıyor olmasına rağmen kan bile kusmuştu.
Ancak şimdi kullandığında gücünün hâlâ savaşmaya yeteceğini fark etmişti. Büyükusta seviyesine geçtiğinde mana seviyesi gerçekten de anormal bir artış yaşamıştı.
Bu sırada, ruh gücünde hafif bir dalgalanma hissetti. Toz bulutuyla kaplı alandan gelen bu hareketlenme Arthur'a değil, Grim'e aitti.
Grim hızla toz bulutunun içinden çıkıp hızla Paul'ün omzundaki yerini alırken kanlı patilerini hafifçe yalıyordu. Az önce öldürdüğü kişiler seviyeleri yüksek olmasalar da büyücülerdi ve her biri Grim'in en sevdiği yiyecek türünü barındırıyorlardı. Bu yüzden küçük kedi oldukça memnun gibi görünüyordu. Paul'ün diğer omzunda oturan Wulian ise kanlı patilerini yalayan Grim'e garip gözlerle bakıyordu.
Bu sırada, toz bulutu yavaşça dağılmaya başlamıştı. Büyü bölümünü saran toz bulutu iyice dağıldıktan ve etrafı görünebilir bir hâle getirdikten sonra Paul kendisi bile şaşırmıştı.
Az önce Wung'la savaştığı alan onlarca kesikle doluydu ve kanla kirlenmişti. Alandan yaklaşık on veya on beş adım uzakta ikiye bölünmüş halde duran Wung'un yalnızca vücudu değil, mızrağı da ikiye bölünmüştü.
Ancak en ilgi çeken nokta bu değildi. Wung'un cesedinden başlayarak yeri yararak ilerleyen devasa kılıç kesiği akademi merkezine kadar ilerlemiş ve orada oldukça derin görünen bir yarık bırakmıştı. Bir kişinin basitçe eğilerek dibini göremeyeceği bu yarığın bir kılıç saldırısından oluşması oldukça etkileyici bir şeydi.
Ayrıca, savaş alanından belirli bir mesafe uzakta Grim'in ziyafet çektiği alan duruyordu. Parçalara ayrılmış yüzlerce genç büyücünün cesetleri birbirine karışmıştı ve hangi parçanın kime ait olduğu anlaşılamaz bir haldeydi. İç organlar, kemikler ve etler tamamen kanla ıslanmışlardı ve büyü bölümünü tamamen kırmızıya boyuyorlardı. Hatta kanın bir kısmı akarak büyü bölümünden ayrılmış ve şehrin içine doğru ilerlemeye başlamıştı.
Bu manzara normal bir zihne sahip olan birinin kaldırabileceği bir şey değildi. Ancak tüm bu manzaranın asıl sebebi olan Paul o anda soğuk gözlerle bu yapay cehennemi izliyordu. Birçok kişinin iğreneceği ve korkacağı bu manzarayı izlerken nedense hem Grim'le hem de kendisiyle gurur duyuyordu. Bu gurur hissi direkt olarak kanından geldiğinden Kan Kanatlı Soyunun bir etkisi olduğunu fark etmişti ancak karşı koymaya çalışmamıştı.
Bu sırada gözlerini saldırısının bıraktığı devasa yarığın bir miktar yanına çevirerek gözlerini kıstı. Baktığı yerde yere yatmış ve dizlerini başına kadar çekmiş olan Arthur duruyordu. Yüzünü kapadığı için ifadesini göremiyor olsa bile o anda kirli kıyafetleri ve titreyen vücuduyla hiç de başkalarını etkileyebilecek bir durumda değildi.
Hızla kanatlarını çırparak onun yanına ilerledi ve yanıan indi. O sertçe yere indiğinde Arthur'un vücudu titremenin sınırlarnı aşarak kelimenin tam anlamıyla sarsılmaya başlamıştı.
Paul kanatlarını geri çekme ihtiyacı duymadan kılıcını mühre geri yolladı. Tırnaklarını siyah pençelere dönüştürürken yere eğildi ve Arthur'un boynunu kavrayarak onu havaya kaldırdı.
"G-Guhk..."
Arthur boğuk bir şekilde öksürdükten sonra korkuyla dolu gözleriyle Paul'e baktı. Paul'ün pençeleri boynuna batmaya başladığından ve kanı yavaşça vücudundan aşağı akmaya başlayarak ona sıcak bir his verdiğinden korkusu gittikçe artıyordu.
Bu sırada, Paul Arthur'un gözlerine bakarak soğuk bir sesle konuştu.
"Kimdi?"
Arthur herhangi bir ses çıkaramazken Paul gözlerini kıstı ve onun boynunu daha da sıkarken konuştu.
"Sana Sushie'nin bana yakın biri olduğunu söyleyen kişi kimdi!?"
Arthur'un gözleri genişlerken konuşmaya çalıştı ancak yapabildiği tek şey anlaşılmaz birkaç ses çıkarmak oldu. Yüzü mavileşmeye başlarken Paul onun nefes alamadığını fark etti.
Onu yere bırakırken gözlerini üzerinden çekmemişti. Yere diz üstü çöken Arthur iki kez öksürdükten sonra gözlerini yeniden Paul'e çevirdi.
"Kimdi?"
Paul'ün soğuk sesi kulaklarına ulaştığı anda başını bir kez daha indirdi. Ardından yalnızca Paul'ün duyabileceği bir sesle konuştu.
"Bunu söylesem bile ölmeyecek miyim? Az önce söylediklerini zaten duydum. Öldür beni gitsin."
"Ohoho~"
Paul'ün yüzünde soğuk bir gülümseme büyürken ayağını hızla Arthur'un göğsüne savurdu. Bir anda tekmeyi yiyen Arthur'un birkaç kaburga kemiği kırılırken kendisi de hızla geriye doğru fırlamış ve bir binaya çarparak ancak durabilmişti.
Çarptığı binanın duvarında bir kırık izi bırakırken kan öksüren Arthur'un vücudunda hiç enerji kalmamış gibi görünüyordu. Bu sırada, Paul hızla onun yanına gelmiş ve onu duvardan çıkarıp yere fırlatmıştı.
Yüzüstü yere fırlatılan Arthur'un burnu kırılmış ve yüzü tamamen kana bulanmıştı. Ağzındaki dişlerinden bazıları dökülmüştü.
Yeniden Arthur'un yanına gelip onu çeviren Paul onun yüzüne bakarken istemsizce soğuk bir şekilde gülümsemişti. Bu gülümsemeyi gören Arthur iliklerine kadar titrerken bir anda karnına ağır bir yumruk yemişti.
İlk yumruğu atan Paul yumruklarını kesmemiş ve saldırmaya devam etmişti. Karnından yukarıya ilerleyerek tüm kaburga kemiklerini teker teker kırdıktan sonra omuzlarını parçalamış, çenesini kırarken dişelerinin neredeyse hepsini dökmüştü.
Tüm bu süreç boyunca acıyla çığlıklar atan Arthur'un gözlerinde pişmanlık ve acı vardı. Eğer ilk baştan ona söyleyen kişinin kimliğini söyleseydi ölümü daha kolay olabilirdi. Ancak artık bir şey yapamazdı. Tüm kemikleri teker teker kırılırken yapabileceği tek şey acıyla haykırmaktı.
Bir süre sonra Paul onun vücuduna bir bakış attı. Tamamen et lapasına benzeyen vücuduyla o anda Arthur ölümün kenarındaydı. Ancak onun işi hâlâ bitmemişti. Hâlâ öğrenmek istediği kişinin kimliğini öğrenememiş ve en önemlisi hâlâ tatmin olmamıştı. Arthur'un da duyabileceği bir sesle mırıldandı.
"Wulian, biraz daha devam edeceğim. Onu sürekli olarak iyileştir tamam mı?"
"Wuu!"
Wulian bir anda ayaklanıp hafifçe bağırırken bu kanlı sahneden çekinmişe benzemiyordu. İki küçük elini Arthur'a doğru uzatırken vücudundan hayat manası yayılmaya başlamıştı.
İlk başta neler olduğunu anlamayan Arthur vücudunun iyileşmeye başladığını fark ettiğinde ağlayacak bir duruma düşmüştü. Normal birisi ölümün kenarından döndüğü için mutlu olabilirdi ancak o sırada Paul'ü izleyen Arthur'un mutlu olmasının imkanı yoktu.
O sırada Paul iki elini de Yıldırım Alevleri'yle kaplamıştı ve yüzünde soğuk bir gülümsemeyle Arthur'u izliyordu. Vücudu yeterince iyileştiği anda Yıldırım Alevleri hızla ilerledi ve Arthur'un vücudunu kavurmaya başladı.
Yıldırım alevleri tarafından kaplanan Arthur daha önce hiç yaşamadığı bir acıyı hissediyordu. Alevlerin sıcaklığı ve yıldırımların çarpıcı gücü ona oldukça acılı bir deneyim yaşatıyordu, ancak o anda sürekli olarak vücuduna gönderilen hayat manası yüzünden ölemiyordu. Aynı zamanda Paul ruh gücüyle onun ruh gücünü zorluyor ve bilincini kaybetmesini engelliyordu.
Yanan derisi ve eti her saniye yenileniyordu ve sonraki saniye yeniden yanıyordu. Ve bununla aynı zamanda, Paul iki kolunu kavramış ve yavaşça onları parçalamaya başlamıştı!
Kemiklerinin teker teker parçalanması ve yeniden yapılanması acısına dayanamıyordu. Ancak dayanmaya zorlandığından yapabileceği bir şey yoktu. İstese de bayılamıyor ve hatta ölemiyordu.
Yaklaşık on dakikalık bir işkence süresinden sonra Yıldırım Alevleri Paul'ün vücuduna geri döndü ve Wulian Arthur'u iyileştirmeyi kesti. Ufaklık yorulmuş göründüğünden Paul'ün kafasına tırmandı ve orada yatmaya başladı.
Ancak Paul bunu umursuyor gibi görünmüyordu. Yerde tüm hayat isteği gitmiş gözlere sahip Arthur'a bir süre baktıktan sonra eğildi ve tek parmağını Arthur'un boynuna yaklaştırdı.
Parmağının ucunu bir anda siyah bir sis kapladı. Bu sırada, Paul gözlerini kapamıştı ve tamamen odaklanıyordu.
Parmağını yavaşça havada oynatmaya başladığında siyah sis havada bir çizim bırakmaya başladı. Önce bir yuvarlak çizdi. Ardından yuvarlağın içine bir yuvarlak daha ve o yuvarlağın içine bir yuvarlak daha çizdi.
En sonunda, en içteki ufak yuvarlağın içine bir artı işareti çizdi, ardından parmağının ucundaki sis dağılırken avcunu havaya çizdiği işarete doğru çevirdi.
Elini yavaşça ittirirken işaret küçüldü ve Arthur'un boynunda siyah bir dövme haline geldi. Bir kez siyah bir şekilde parladıktan sonra ise Arthur'un gözlerindeki tüm bilinç çekildi.
Paul gözlerini yavaşça açarken kendinden oldukça gurur duyuyordu. Sembolizm'deki ilk deneyimi, 'Bilinç Kilidi Mührü' başarılı olmuştu!
Bu mühür, basitçe bir kişinin bilincini mühürleyerek onun düşünmesini ve dolaylı olarak yalan söylemesini engelliyordu. O anda, Arthur Paul'ün söylediği her şeye cevap verecekti!
Bu mührün tek kötü yanı kullanılan kişinin ruhunu yaralaması ve kısa bir süre sonra hayat enerjisini çekmesiydi. Yani bu mühür biri üzerinde kullanıldığında ölümü neredeyse kesindi.
Ancak Arthur'un ölümü Paul için bir şey ifade etmiyordu. Bu nedenle Arthur'un boş gözlerine bakarken gür bir sesle sordu.
"Sana Sushie'yle benim tanışık olduğumu söyleyen kişinin adı neydi?"
Arthur bir süre kendi kendine mırladındıktan sonra fısıltıyla konuştu.
"S-Shijin..."
"Shijin?"
Aslında bakarsanız, Paul bu ismi hatırlamıyordu ve bu yüzden kaşları çatılmıştı. Yeniden bilinmeyen bir grubun ona saldrıması olasılığını düşünse de emin olmak için biraz daha sormaya karar verdi.
"Nasıl biriydi? Nasıl görünüyordu?"
Arthur yeniden bir süre sessiz kaldıktan sonra yavaşça konuştu.
"Kıdemli olarak çağırıyordu... Yeşil saç ve yeşil göz..."
Paul bir elini çenesine koyup düşünmeye başladı. Gözlerini kapadığında, birden aklında bir figür belirmeye başladı.
Sisli Gök Akademisi'nde gördüğü, zehir kullanan yeşil gözlü ve yeşil saçlı birisiydi bu. O zamanlar kendisine gösterilen düşmanlığı gözardı etmeye karar vermişti. Ve hatırladığına göre bu kişinin ismi... Shijin'di!
Gözlerinde yeniden öfke parlarken bir elini Arthur'un göğsüne koydu. Onun hayat enerjisinin çoktan hızlıca sömürüldüğünü hissettiği için onu direkt olarak öldürmeye karar vermişti.
Elinden yayılan Cehennem Alevleri Arthur'un tüm vücudunu yakıp küle çevirirken Paul çoktan kanatlarını çırparak oradan ayrılmıştı. Hedefi, Valheia İmparatorluğu'ydu. Shijin hakkında bir şeyler bulabileceği ve belki onun kendisini bulabileceği tek yer orasıydı.
(5/5)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..