Kral tahtında otururken normalden onlarca yıl yaşlanmış gibi görünüyordu. Gözleri çökmüştü ve yüzünde belirgin bir üzüntü vardı. Elleriyle bir süre alnını ovuşturduktan sonra yavaşça gözlerini onun önünde diz çökmüş adama çevirdi.
Tek dizinin üzerine çökmüş adam orta yaşlı görünüyordu. Uzun siyah saçlarını arkadan bağlamıştı ve sakallarını kesmişti. Parlak gök mavisi gözleri birçok bilginin isteyeceği doğuştan zihin hilesi olan 'Meleğin Gözleri'nin tam kendisiydi. Üzerine beyaz-mavi bir cübbe geçirmiş bu orta yaşlı adam, Kral'ı sarsan bir bilgi getirmişti.
"Verilen hasar ne kadar büyük?"
Kral Paul'ün akıl almaz bir şeyler yapabileceğini anlamış olsa da bu kadar fazla bir şey yapmasını da beklememişti. Ona gelen haberlere göre, direkt olarak akademinin Büyü Bölümü'ne saldırmıştı!
Paul'ün veya akademinin zarar alması her şekilde ona sıkıntı çıkaracak şeylerdi. Bu yüzden yalnızca bir süre sonra anlaşmaya varmış ve savaşı bitirmiş olmalarını umuyordu. Ancak orta yaşlı adamın yüzünün ekşidiğini gördüğünde bu umudu da kaybolmuştu.
"Göksel Rüzgar Akademisi Büyü Bölümü'nün öğrencilerinin yarısı öldü ve ölenlerin vücutları tamamen parçalandı. Cesetlerin kimlere ait olduğunu bulmak neredeyse imkansız. Aynı zamanda onlarca kıdemli de hayatlarını kaybetti ki kaçanların ve saklananların sayısını bilmediğimizden onların da sayısını bilmiyoruz. Büyü Bölümü'nün Bölüm Başkanı Arthur Thian'ın cesedi de bulunamadı ancak oradaki görevli öldürüldüğünü gördü. Büyü Bölümü'nün dört büyüğünün öldürüldüğü de onaylandı ve Büyü Bölümü'nün koruyucu hazinesi 'Göksel Rüzgar Cezası' Kara Büyücü tarafından imha edildi. Göksel Rüzgar Akademisi Yöneticisi Wung Sella Kara Büyücü tarafından öldürüldü ve Büyü bölümündeki birçok bina parçalara ayrıldı. Ayrıca tüm bölümün içinde ilerleyen devasa bir yarık ortaya çıktı. Kara Büyücü'nün savaştan sonra hızla kuzeydoğuya ilerlediği öğrenildi. Valheia'ya geri dönüyor gibi görünüyor."
Orta yaşlı adam sözlerini bitirdiği anda Kral derin bir nefes almıştı. Tüm vücudu titremeye başlamıştı ve gözleri sonuna kadar açılmıştı. Kendisi, en kötü sonuçları düşündüğünü sanıyordu ancak o anda olanlar kesinlikle kendi düşündüğü en kötü senaryodan beterdi. Hatta çok daha beterdi!
Kara Büyücü'nün nasıl bu kadar güçlü olduğunu anlayamamıştı. O bir dahi olsa bile yalnızca 15 yaşında olması gerekiyordu. Daha yirmisinde bile olmayan bir gencin 100 yaşını çoktan aşmış ve hayatının tamamını çalışarak geçirmiş birini yenmesini pek gerçekçi bulamıyordu.
Ancak gerçekler gözünün önündeydi. 15 yaşındaki bu genç yalnızca o kadar uzmanı yenmekler kalmamış, akademinin en güçlü sayılan bölümünü tamamen paramparça etmişti!
Derin bir iç çeken Kral ileride zorlanacaklarını biliyordu. Ordularındaki büyücülerin çoğunluğu Göksel Rüzgar Akademisi'ne katılan büyücülerden oluşuyordu ve birçok ordu yetkilisi olan büyücüler de oradan mezunlardı. İlk anlarda akademinin eksikliğini hissetmeyecek olsa da yirmi ila elli yıl içinde ülkenin ordusu belirgin bir şekilde zayıflayacaktı.
Ancak yapabileceği bir şey yoktu. Kara Büyücü'yü cezalandırmak gibi bir şeyi yapamazlardı, çünkü en sonunda onu öldürmeleri imkansızdı ve onu öldürmedikleri sürece Kara Büyücü kin tutacaktı.
15 yaşındayken onlarca uzmanı katleden birisini kızdırmak akıllıca bir karar değildi. Bir de onun Yüce Ata Kabus'un Temsilcisi olması olayları tamamen karıştırıyor ve herhangi bir şekilde intikam almasını engelliyordu. Yani yapabileceği tek bir şey kalmıştı.
"Şu küçük kız, Sushie Newelt, onunla iyi ilgilenildiğinden emin olun. Eğer saraydan biri ona sıkıntı çıkarmaya çalışırsa direkt olarak cezalandırın!"
"Anlaşıldı efendim."
Kral Kara Büyücü'yü çoktan kızdırdıklarını anlamıştı ve onun öfkesinin nedeni ilk başta bu küçük kıza yardım etmemeleriydi. Eğer sırf bu küçük kız yüzünden koca büyü bölümünün yok edileceğini bilseydi Kral kesinlikle böyle davranmamış olurdu.
Ancak bunun hakkında yapabileceği bir şey yoktu. En iyi seçeneği bundan sonra kıza iyi davranmak ve Kara Büyücü'yle aralarını iyi tutmaya çalışmaktı.
Bu sırada, Göksel Rüzgar Akademisi Büyü Bölümü'nün yıkılmış bölgesinin yüzlerce metre yükseğinde bir figür duruyordu. Beyaz saçlara ve beyaz gözlere sahip bu figürün gözleri o sırada kuzeybatıya dönüktü. Elindeki beyaz kısa kılıcın kabzasını sıkıca kavramıştı.
Velvaât Paul'ün Wung'la olan dövüşünü izlemiş ve Arthur'a yaptığı işkenceyi de görmüştü. İlk geldiğinde direkt olarak saldırmak istese de bir süre sonra hissettiği bir şey yüzünden şaşırmış ve geride durmak zorunda kalmıştı.
Hissettiği şey, Kan Kanatlı Anka aurasıydı. Bu auranın yüksek seviyeli bir tanrı tarafından hissedilmesi sonucunda birçok olayın gerçekleşebileceğini biliyordu ve Paul'ü öldürmekle öldürmemek arasında kalmıştı.
Kan Kanatlı Ankalar, binlerce yıl önce soyları tükenmiş bir anka türüydü ve yalnızca ankaların değil, tüm karanlık canavarların kralı olarak bilinirlerdi. Bu tür, zamanında savaşma arzuları sayesinde bir Yaradan'ın bile ilgisini çekebilmiş ve kan soyuna özgü bir göz tekniğine bile sahip olmuşlardı. Aynı zamanda, onların evrimlerine isim veren kişi de bu Yaradan'dı.
'Kaosgetiren', 'Felaketgetiren' ve 'Kıyametgetiren' isimleri tam olarak onları anlatan tabirlerdi. Bir kez evrim geçirerek 'Kaosgetiren' seviyesine evrimleşen bir Kan Kanatlı Anka hayatının devamı boyunca gittiği her yere kaosu da getirirdi. En son 'Felaketgetiren' seviyesine ulaşan Kan Kanatlı Anka ise tüm cennetlere karşı gelmiş efsanevi birisiydi.
Velvaât bu hikaye yüz binlerce yıllık olduğundan ve özellikle araştırmadığından fazla bir şey bilmiyordu. Ancak bu kişinin zamanında ilk Habistanrı'ya, Şeytan Kral lakabını almış ve cehenneme hükmetmiş birisine eşlik ettiğini biliyordu. Bu nedenle cehennemde Kan Kanatlı Anka soyuna bağlılık yemini eden kişilerin sayısı neredeyse ilk Habistanrı'nınkiyle eşdeğerdi.
"Hayır, öncelikle bunu bildirmeliyim. Aldığım cevaba göre onu öldürürüm veya bırakırım."
Derin bir nefes aldıktan sonra havaya doğru bir adım attı ve gözden kayboldu.
Bu sırada, Paul yüksek bir hızla Valheia'ya doğru uçuyordu. O kan rengi kanatlarını çırparken oldukça hızlı olmasına rağmen Grim kolayca kafasında durabiliyordu ve Wulian da onun yanında onunla birlikte uçuyordu. Ufaklık Paul'ün kanatlarından hoşlanmış gibi görünüyordu ancak o sırada Paul uçtuğu için bir şey yapmamıştı.
Bu sırada Paul'ün elinde bir rozet belirdi. Bu rozetin üzerinde siyah bir şeytan kafası duruyordu. Paul rozet elinde belirdiği anda zihninden bir mesajı rozete göndermişti.
"Yaşlı adam!"
Bu ses o sırada Yüce Ata Saf Beyaz'la yeni bir satranç oyununa dalmış olan Yaşlı Klaus'un cübbesinin içinden gür bir şekilde geldiğinde Yaşlı Klaus o sırada oynadığı siyah piyonu elinden düşürmüştü. Yüzünde bir anlığına sinirlenmiş bir ifade ortaya çıksa da derin bir iç çekti ve elini cübbesinin içine sokarak siyah şeytan kafasına sahip rozeti çıkardı.
"Yine ne oldu velet? Başaramadığın için yardım isteyeceksen emin ol yardım etmeyeceğim."
Onun ilk düşündüğü şey buydu. Çünkü Paul'ün sesinde bir acelecilik vardı. Ancak Paul onun sözlerini görmezden gelerek direkt olarak sormuştu.
"Sisli Gök Akademisi'nden herhangi birisinin yerini öğrenmem mümkün mü? Hemen şimdi ihtiyacım var."
Onun sorusunu duyan Yaşlı Klaus bir anlığına kaşlarını kırıştırsa da cevap verdi.
"Bu kim olduğuna bağlı. Yeterince yüksek bir gelişim göstermiş veya yüksek bir yeteneği olan öğrencileri anında bulabiliriz. Aynı şekilde üst seviyeli kıdemlileri de bulabiliriz ancak diğerleri için farklı yollar kullanman gerekir."
Paul onun söylediklerini duyunca hafifçe iç çekti ve konuştu.
"İsminin Shijin olduğunu hatırlıyorum. Yeşil saçlara ve yeşil gözlere sahip. Benden önce onun kraliyet turnuvasına katılmasına karar verilmişti."
"Hm."
Yaşlı Klaus tek eliyle çenesini desteklerken Paul'ün söylediği kişiyi düşündü. Paul'ün turnuvaya katılacağını duyurduğunda aurası yüzünden ayakta bile duramayan genci düşündüğünde ise yüzü buruştu.
"O gençle ne işin var çocuk? Her neyse, işinin ne olduğunu bilmiyorum ancak eğer sonucu o gencin ölümüne gidiyorsa beklemeni tavsiye ederim. Sisli Gök Akademisi'nde bir ölüm-kalım sahası var."
Yaşlı Klaus'un dediklerini düşünen Paul bir süre düşündü ancak bunu kabul edemeyeceğini biliyordu. Sisli Gök Akademisi'ne dönebileceği sürenin geçmesi için hâlâ bir ay daha geçmesi gerekiyordu ve bu sırada başkaları da onun yüzünden zarar görebilirdi. Hatta anne ve babası bile!
Bu düşünceyi aklından geçirdiğinde birden gözleri tamamen genişledi. Onun ve Sushie'nin arasındaki bağı bulan birisi belki de ailesini de bulabilirdi. Shijin Sushie'yi zehirlemek için hiç çekinmemişti ve statü bakımından Paul'ün ailesi yalnızca ufak bir şehrin yöneticiliğini yapıyorlardı. Bir ticaret zincirinin başının kızı olan Sushie'den daha düşük bir seviyedelerdi.
Gözleri öfkeyle kısılırken rozete sesini iletti.
"Geç kalamam."
Sesi soğuktu ve öldürme arzusu içeriyordu ki Yaşlı Klaus da bunu hissedebilmişti. O yavaşça iç çekerken yeniden konuştu.
"Pekala. Onu takip edebileceğin bir şeyi rozetin boyutuna göndereceğim ancak bir şeyden emin olmalısın. Kimsenin seni görmesine izin verme ve kimliğini sakın açık etme. O veledin görev sürecinde gizemli bir şekilde 'kaybolmuş' olması gerekiyor. Anladın mı?"
Paul onun sözlerine bir anlığına şaşırsa da yüzünde soğuk bir gülümseme belirdi ve rozete bir kez daha sesini iletti.
"Anlaşıldı."
Konuşmasını bitirdikten sonra ilerlemeyi kesti ve rozetin boyutundan Yaşlı Klaus'un yeni koyduğu şeyi çıkardı. Ufak, metalden yapılmış ve bir beyaz bir mavi uca sahip bir pusulayı gördüğünde hafifçe şaşırsa da birden pusulanın üzerindeki yazıtlar parlamış ve Paul'ün zihninde Yaşlı Klaus'un sesi yankılanmıştı.
"Bu Ruh Takip pusulası. Sisli Gök Akademisi'ne bir kıdemli tarafından getirilen ve sınavı geçen her bir öğrenci ruhunun ufak bir parçasını akademiye bırakır. Bu parça onlar için kolayca yenilenebilecek kadar küçük olsa da onların kaybolma veya ihanet etme durumlarında onları bulmamızda bize yardım ederler. Pusulayı kullanmak için istediğin kişinin görünüşün aklında düşünürken ruh gücünü pusulaya aktarmalısın. Mavi uç sana hedefini gösterecek."
Paul anında gözlerini kapadı ve Shijin'in yüzünü hatırlayabildiği kadar hatırlamaya çalışırken ruh gücünü pusulaya aktardı.
Pusula hızla dönmeye başladı ve birkaç saniye sonra Paul gözlerini açtığında bir yöne bakarak sabit kalmıştı. Bunu gören Paul soğukça gülümsemiş ve mavi ucun işaret ettiği yöne doğru hızla fırlamıştı.
--------------------
"Ohhoo~ Epey cömertsin değil mi yaşlı adam?"
Yüce Ata Saf Beyaz hafifçe kıkırdayarak konuşurken Yaşlı Klaus derince iç çekmiş ve piyonunu oynarken konuşmuştu.
"Oyununa bak Saf Beyaz. Yoksa yeniden masayı dağıtırım."
"Peki, peki."
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..