170.Bölüm - Hoşbuldum

avatar
7925 28

Kara Büyücü - 170.Bölüm - Hoşbuldum


Paul Floyd'dan bilgiyi aldığı anda şehirden ayrılmış ve Ejderyiyen Şehri'ne doğru uçmaya başlamıştı. Kan kırmızısı kanatlarını çırparak hızla uçarken Grim kafasına oturuyordu. Wulian ise onunla bereber uçuyordu.

İlk başlarda Wulian'ın ona yetişmesi biraz garip gelse de sonradan Wulian'ın doğuştan Aziz seviye bir çekirdeğe sahip bir Işık Perisi olduğunu hatırlamıştı. Bu nedenle uçarken Wulian'ın da yanında uçmasını sağlıyordu.

Grim ise kafasında oturmaktan hoşlanmış gibiydi. Küçük kedi arada rahatça yatıyor ve Paul'ün kulağını dişlemek için kafasını bile uzatıyordu.

Paul o sırada normalde uçuş hızını çoktan aşmıştı. Çünkü o sırada Shijin'in nerede olduğunu biliyordu.

Pusula'nın güneydoğuyu göstermesinden başka, o anda üç aile üyesi de tek bir yerde toplanmıştı. Shijin'in bu fırsatı kullanmayacağını düşünmüyordu.

O uçmaya devam ederken bir anda gözlerine şehir duvarları göründü. Şehir duvarlarını gören Paul'ün içinde nedensizce bir mutluluk belirmişti.

Abyss'ten ayrıldıktan sonra ailesiyle yalnızca bir ay boyunca kalmıştı ve ardından onlarla zaman geçirememişti. Onları bir yıl kadar bir süre sonra yeniden görecek olmak biraz garip hissettiriyordu.

Şehre yaklaştığında anında yere indi ve anka kanını yeniden pasif bir hâle soktu. Ailesinin önünde birden kanatları olduğunu gösterirse nasıl bir tepki alacağını bilmiyordu.

O şehir kapısına yaklaşırken kapıda duran iki asker tedbirli pozisyonlar aldı. İki askerin zırhlarında bulunan anka işaretini gören Paul sıcak bir biçimde gülümsemişti.

Bu sırada iki asker kapıya yaklaşan bu genç adamı izliyorlardı. O sırada Paul'ün görünüşünün garip olduğu söylenebilirdi. Kirli siyah pantolonu ve ayakkabıları dışında bir kıyafeti yoktu ve uzun siyah saçları karışıktı. Bu karışıklığın sebebi olan ufak kedi kafasında rahatça oturuyordu. Aynı zamanda omzunda ufak bir canavar daha var gibi duruyordu.

Ve, gencin gözleri kan kırmızısıydı. Daha önce bu renkte bir göz görmemiş askerler nedensizce huzursuz hissetmeye başlamışlardı. Ancak biri yavaşça yutkunup cesaretini topladıktan sonra ileriye bir adım attı ve bağırarak konuştu.

"D-Dur!"

Paul kapıya ulaştığında yavaşça adımlarını durdurdu ve iki askere birer bakış attı. İki asker bu bakışla titrerlerken o yalnzıca hafifçe kıkırdadı ve konuştu.

"Pekala, bu seferlik bir şey yapmayacağım. Arayabilirsiniz."

Askerlerden biri öne çıkıp onun vücudunu aradıktan sonra Paul yavaşça şehrin içine girdi. Aslında, zaten üzerinde aranabilecek tek şeyi pantolonuydu. Bir evren yüzüğüne sahip olmadığı için direkt olarak geçebilmişti.

Aslında evren yüzüğüne sahipti. Ancak onu da Boyutkesen'in boyutuna atmıştı. O boyut zaten sonsuz olduğu için istediği gibi kullanabiliyordu ve başkasının araştırma şansı da yoktu. Hem, yüzük veya kolye gibi şeyleri sürekli olarak takmayı sevmiyordu. Onu rahatsız ediyorlardı.

O şehre girdiğinde görünüşü yüzünden önce birçok gözü üzerine çekse de sonradan insanlar ona önem vermemeye başlamıştı. Ejderyiyen Şehri oldukça küçük bir şehirdi ve büyük bir olay olsa bile öğrenmeleri genelde yarım yılı buluyordu. Bu da genelde gelip geçen tüccarların başlattığı dedikodularla oluyordu.

Bu nedenle, Kara Büyücü ismi henüz burada yayılmamıştı. Bu durumun Paul'e bir etkisi olmamıştı gerçi. Görünüşünü gören kişiler ona yanaşmaya fazla istekli değillerdi. Paul'ün üst vücudu normal bir kişden çok daha yapılıydı ve bu şehirde gelişimciler oldukça sınırlıydı. Bu nedenle yalnızca vücuduna bakarak bir karar verebiliyorlardı.

Ancak onlar Paul'ün Kara Büyücü kimliğini bilmseler bile başka bir şey daha vardı. Ne olursa olsun Paul Veussia Ailesinin genç efendisiydi ve yaklaşık bir yıl önce yüzünü çoktan göstermişti. Onu tanıyan ve hatta saygı duyan birçok avcı vardı.

Bunun nedeni Paul'ün 'icat ettiği' ilaçlardı. Paul için fazla bir işe yaramayan bu basit ilaçlar normal insanlar olan bu avcılar için hayat kurtarıcı eşyalar olmuşlardı.

Paul hızla sokaklarda yürürken birkaç kişinin ona selam verdiğini görse de yalnızca başını sallayarak geçiyordu. O anda, hızla evine varmak istiyordu.

Yön duygusu ne kadar boktan olursa olsun evinin yerini unutmamıştı. Hatta vücudu neredeyse kendi kendine yolunu buluyordu. Yola bakmasına bile gerek yoktu.

O hızlı ve sert adımlarla ilerlerken Grim ve Wulian da etrafa bakınıp duruyorlardı. Sanki sahiplerinin büyüdüğü yeri incelemek istermiş gibi görünmeleri Paul'ün hafifçe kıkırdamasına neden olmuştu.

Ve en sonunda, Paul evini, Veussia Malikanesini gördüğü anda gözlerinde sıcak bir bakış belirmişti. Malikaneyi bir süre uzaktan izledikten sonra yavaş adımlarla evine doğru ilerlemeye başladı.

O malikaneye yaklaşırken birksç asker onu geri göndermek için hazırlık yapmış olsa da bu sırada orta yaşlı bir asker gelmiş ve genç askerlerin kulaklarına bir şeyler fısıldamıştı. Ardından genç askerer birden saygılı, dik bir pozisyon almışlar ve Paul'e saygılı bakışlar atmaya başlamışlardı.

Paul az önce genç askerlerle konuşan adamın eski bir koruma olduğunu hatırladığında hafifçe güldü. Büyük ihtimalle orta yaşlı adam genç efendi olarak kimliğini bu ikiliye söylemişti. Orta yaşlı adam yeni askerlerin rastgele bir yanlış yapmasını istemiyor gibiydi.

Paul kapıdan geçerken bazı askerler ona doğru eğilmiş ve onu tanımayanlar bile diğerleriyle aynı şekilde eğilerek selam vermişlerdi. Askerlerin böyle davrandığını gören hizmetçiler ise Paul'ü gördükleri anda eğilmeye başlamışlardı.

Paul önce babasıyla annesinin nerede olduğunu öğrenmek istese de direkt kendisi bulmayı tercih etmişti. Önce malikanenin avlusuna ilerlemeye karar verdi.

Evin avlusu genellikle hiçbir zaman boş olmazdı. Abisi evde olduğu zaman çiçekleriyle ilgilenirdi ve annesi genellikle orada meditasyon yapıyordu. Babası da çalışma yapmak isterse avluyu kullanıyordu. Bu nedenle birini bulması gereken bir yer varsa bu avluydu.

Hızlı adımlarla avluya ilerledi ve avluya girmeden önce bir bakış attı. O sırada gözlerinde şaşırmış bir bakış belirdi.

Abisi Luke o sırada çiçekleriyle ilgileniyordu. Renk renk olan çiçekleri sulaması normal bir şey olduğundan Paul şaşırmamıştı. Onu şaşırtan şey yanındaki kişiydi.

Luke'un yanında genç bir kadın duruyordu. Parlak sarı gözlere ve açık kahverengi saçlara sahip olan bu kadın, Pete'in ablası Selia Halpis'ten başkası değildi.

Paul bir süre ikiliyi izledi. Luke'un sarı renkli oldukça güzel bir çiçeği koparıp Selia'ya verdiğini gördüğünde yüzünde muzip bir gülümsemeyle geri çekildi. Önce babasını veya annesini bulması daha iyi olurdu. O malikanenin koridorlarında rastgele dolanmak yerine gözlerini bir anlığına kapattı.

Gözlerini açtığında bir yöne doğru hızlıca ilerlemeye başladı. En sonunda, içinde bir şey bulunmayan boş bir odaya vardığında yavaşça adımlarını durdurdu.

Bu kare şeklindeki odanın en ortasında kahverengi saçlı bir kadın bağda kurmuş bir şekilde oturuyordu. Meditasyon yaparken etrafındaki havayı hafifçe değiştiren bu kadının gözleri sıkıca kapalıydı.

Paul annesi Sylvia'ya bakarken yüzünde yeniden sıcak bir ifade belirdi. Sylvia birden bir şey hissettiğinde meditasyonunu kesti ve kahverengi gözlerini yavaşça araladı.

İlk gördüğü şey siyah uzun saçlara ve kırmızı gözlere sahip yapılı bir gençti. Başkalarının gözüne korkutucu görünebilecek bu genci gördüğünde onun yüzünde oldukça parlak bir gülümseme belirmişti.

Hızla ileri fırlayıp Paul'ü kucaklayan Sylvia'nın gözlerinde mutluluk gözyaşları belirmişti.

"Paul, oğlum. Hoşgeldin!"

Oğlunun başını nazikçe okşayan Sylvia Paul'ün çoktan ondan daha uzun olduğunu fark etmiş olsa da kolunu kaldırarak okşamaya devam etmişti. Paul'ün vücudu Savaş Tanrısı Beden İşleme Tekniği yüzünden oldukça yapılı ve uzun olmuş olsa dahi onun gözünde hâlâ ufak bir çocuktu.

Aslında, Paul zaten sadece 15 yaşındaydı. Yani o kadar da büyük sayılmazdı.

Paul annesinin başını okşayan elini reddetmeyip hafifçe gülümserken nazikçe konuştu.

"Hoşbuldum. Daha sık ziyaret etmediğim için özür dilerim."

"Merak etme, bir sıkıntı yok."

Sylvia Paul'ün yaptığı şeyleri çoktan Luke'tan duymuştu. Oğlunun geleceğinin sınırsız olduğunu bildiğinden onu böyle küçük bir şehire demirlemeyi istemiyordu.

Bu sırada gözleri Paul'ün omzunda oturan Grim'e kaydı. Hafifçe elini uzatarak Grim'in başını okşadığında ufak kedi mutlu bir şekilde mırlamıştı.

Ancak Grim'in bu halini gören Wulian yanaklarını şişirmiş ve anında Sylvia'nın bileğine sarılmıştı.

"Wuu!"

Bir anda bileğine sarılan ufaklığı gören Sylvia şaşırsa da ardından hafifçe gülüp onun da başını diğer eliyle okşadı. İkisinin de annesiyle iyi anlaştığını gören Paul gülümsemeden edememişti.

Bu sırada arkasından gelen sert adım seslerini duyan Paul bir anda arkasına döndüğünde Grim ve Wulian Sylvia'nın üzerine atlamışlardı. Sylvia üzerine atlayan iki ufaklıkla ilgilenirken o da yaklaşan kişinin kim olduğuna bakmaya çalışmıştı.

Ancak o arkasına döndüğü anda iki yapılı kolun bir anda onu sarmaladığını hissetti. İlk başta şaşırsa da yüzü direkt olarak yumuşadı. Bu sırada babasının sesini hemen kulağının dibinde duyabiliyordu.

"Velet, bizi bu kadar geç ziyaret etmek de ne oluyor. Hmph!"

Paul hafifçe kıkırdadıktan sonra yavaşça George'un kucağından ayrıldı. George bir süre Paul'e takdir ve gurur dolu gözlerle baktıktan sonra derin bir nefes aldı ve parlak bir gülümseme gösterirken konuştu.

"Hoşgeldin evlat."

Paul yüzünde parlak bir gülümseme belirirken nazik bir sesle cevaplamıştı.

"Hoşbuldum."






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr