“Yüce Kılıç Akademisi’nin üst seviyeli öğrencilerinden birini yalnızca aurasıyla baskılayan bir bağımsız gelişimci demek… Seviyesinin belirlenememesi kötü olsa da Gero isimli o genci anında bastırabildiğine göre en azından Usta seviyesinin ortasındadır. Eğer gerçekten de yirmi yaşının altındaysa…”
Siyah saçlara sahip buz mavisi cübbeli bir adam elindeki raporda yazılanları okurken yüzünde garip bir gülümseme oluşuyordu. Parlak siyah gözlerinde hafif bir endişe olsa da bir miktar heyecan da vardı.
“Onun gibi birisi Gökkılıç Tanrı Sarayı’ndan epey şey kazanacaktır. Anlaşma ödüllerin yalnızca %20’sini almamızı sağlasa da bu yine de muhteşem bir şans!”
Adamın yüzünde parlak bir gülümseme belirmişti. Bu sırada, buz mavisi bir elbise giyen mavi gözlü, uzun siyah saçlara sahip güzel bir genç kız ona doğru yaklaşıyordu.
“Kralım, fazla heyecanlanıyorsunuz. O adam güçlü olsa da hâlâ genç olmalı. Bazı anlarda tecrübenin saf gücü aştığını unutmayın.”
Siyah saçlı adam gülümseyen yüzünü yeni gelen genç kıza çevirirken gülerek konuştu.
“Küçük Yue, yine bana soğuk davranıyorsun. Bana baba diyebilirsin değil mi?”
Yue isimli genç kız soğuk sesiyle konuştu.
“Bunu gereksiz buluyorum. Ayrıca Kraliçem mümkünse kılıç niyetinizi rastgele yaymayı bırakmanızı istedi. Onun bahçesine zarar vermenizden rahatsızlık duyuyor.”
Adam Yue’nun yüzüne bir kez baktıktan sonra iç çekti ve asık yüzüyle konuştu.
“Küçükken peşimde dolaşıp ‘Baba! Baba!’ diye bağırdığını hatırlıyorum oysaki… Ah… O zamanlara geri dönmek istiyorum.”
Yue hafifçe kızarmış yüzüyle arkasına dönüp sert adımlarla onun olduğu bahçeden uzaklaşırken bir başkası bahçeye girdi. Görünüş olarak Yue’nun biraz daha olgun ve büyümüş hali olan bu kadın bahçenin merkezinde oturan adama bakarken hafifçe kıkırdadı.
“Yue’yla uğraşmayı bırak. Ayrıca, kılıç niyetini rastgele salmayı da bırak. Kendini tutsan bile her seferinde birkaç çiçeğimi kesiyorsun. Neden bu kadar heyecanlandığını da anlamadım ki zaten. Yalnızca biraz güçlü bir genç değil mi? Bir Aziz olarak kimliğini biraz düşünsen olmaz mı?”
Adam ufak bir kahkaha attıktan sonra konuştu.
“Aslına bakarsan zaten bir Aziz olduğum için mutluyum. Birçok kişiden uzun bir hayatım var ve hayatımda bana eşlik edecek dostlar her zaman iyidir. Bu genç adamın bu şansa sahip olacağını düşünüyorum. O yüzden bir dostluk kurmam sıkıntı olmaz değil mi?”
Kadın başını hafifçe sallarken adam oturduğu yerden kalktı ve elindeki kağıdı katlayarak cübbesinin içine koydu. Yere koyduğu platin kılıcı beline asarken konuştu.
“Karar verdim, üçümüz bu sene seçmeleri izleyeceğiz!”
Kadın bir anlığına şaşırsa da sonradan gülümsedi. Kocasının yetenekli gençlerden hoşlandığını biliyordu. Onun hayatının uzun olduğu için bir süre sonra yalnız kalacağını da biliyordu.
Ne de olsa kocası bir kez bunu yaşamıştı. Kadın Kral’ın ikinci Kraliçesiydi. İlk Kraliçe yaşlılıktan ölmüş ve çocukları bir savaş esnasında hayatını kaybetmişti.
---------------------
Siyah-beyaz arena merkezinin etrafı yalnızca o gün için özel olarak kullanılan izleme tribünleriyle çevrilmişti. Birkaç özel loca bulunuyordu ancak tek özellikleri tribünlerden biraz daha yukarıda olmaları ve daha iyi bir izleme açısı sağlamalarıydı.
Birçok izleyici bu sırada tribünleri doldurmuşlardı. Seçmelerin ilk günü genelde en sıkıcı olan gün sayılırdı çünkü yalnızca yaş, fiziksel güç ve ruhsal güç testi yapılırdı. Savaşlar ikinci günden itibaren başlardı.
Ancak ilk günde birçok kişi katılımcılar hakkında bilgi toplayabilirlerdi. Bu seçmelerin üzerine epey bahis oynandığından özellikle büyük kumarcılar ilk günü izlemeye geliyorlardı.
Bu sırada, siyah beyaz arena merkezinin yakınındaki birkaç boşaltılmış binanın içi katılımcılarla dolulardı. Paul’ün içinde bulunduğu bina diğerlerinden biraz daha geniş olduğundan rahat bir durumdaydı.
Bu sırada yaşlıca bir adam katılımcıların oldukları odanın merkezindeki beyaz renkli bir taşı okşadı ve konuştu.
“Sizleri çağırdığımda buraya gelecek ve yaşınızı kontrol ettireceksiniz. Tek yapmanız gereken gelmek, taşın üzerine bir damla kan akıtmak ve beklemek. Eğer katılma şartlarını yerine getiriyorsanız girebilirsiniz. Getirmiyorsanız, siktir olup gidersiniz!”
Adam bağırarak konuştuğunda etraftaki katılımcılar biraz sinir olsalar da bir şey demediler. Bu adamın seçmelere görevli olarak atanabilmesi için yeterli bir güce sahip olması gerektiğini her biri biliyorlardı.
Ardından adam bir kağıt çıkardı ve okumaya başladı.
“Pekala… İlk kişi, Evan Schieven. Gel buraya.”
Sarı saçlı bir çocuk kalabalıktan ayrılıp taşa yaklaşırken Paul çoktan ilgisini kaybetmişti. Hafifçe iç çektikten sonra başını duvara yasladı ve zamanının gelmesini bekledi.
Normalde Grim veya Wulian’la oynuyor olurdu ancak Spadia onların ortaya çıkmasını istemediği için onları yaradan yetiştirme zindanına göndermek zorunda kalmıştı.
Sıkılmış bir şekilde yaklaşık on beş dakika bekledikten sonra sonunda yaşlı adam bağırdı.
“Paul! Yalnızca Paul ismini veren ve soyadını vermeyen kimdi! Gel buraya!”
Paul yaşlı adamın sözlerini umursamayıp ilerledi. O kalabalıktan çıkıp taşa ilerlerken etrafta onu tanıyan birkaç kişi çıkmıştı.
“Hey, o…”
“Gero’ya diz çöktüren adam değil mi? Gerçekten 20 yaşından küçük mü?”
Yaşlı adam etrafındaki söylentileri duyduğunda hafifçe şaşırmıştı. Ancak bir şey demeden hafifçe kanlanmış bıçağı Paul’e uzattı. Paul bıçağı kavradı ve eldivenini hafifçe sıyırarak bir damla kanı taşın üzerine damlattı.
Kan beyaz renkli taşın üzerine düştüğü anda içine emildi ve taş soluk bir kırmızı rengine büründü. Yaşlı adam bir süre şaşırmış bir şekilde taşa baktıktan sonra yutkundu ve konuştu.
“Yaş 16. Geçtin!”
Etrafta söylenen kişiler bir anda susmuşlardı. O ana kadar Paul’ün yaşı hakkında rastgele tahminler yapıyor ve onun yirmi yaşının sonlarında biri olduğunu düşünüyorlardı.
On altı! Bu yaş seçmelere katılanların arasında bile genç sayılıyordu!
Paul etrafındaki gözlere aldırmadan binadan ayrıldı ve diret olarak siyah-beyaz arena merkezine ilerledi. Arena merkezine girdiğinde merkezdeki en büyük arenanın yanına geçti ve beklemeye başladı.
Siyah beyaz arena merkezinde toplam beş arena vardı. Merkezde en büyük arena varken dört küçük arena da merkezin etrafındalardı. Merkez arena yaklaşık yüz adımlık bir yarı çapa sahipken küçük arenalar ellişer adımlık yarı çaplara sahiplerdi.
Bu sırada merkez arenanın çevresi yavaş yavaş dolmaya başlıyordu. Yaklaşık bir saat sonra ise tüm katılımcılar merkez arenanın çevresinde toplanmışlardı. Çoğu genç yüzlere sahiplerdi veya kendilerini gizlemişlerdi.
Bu sırada Paul tanıdığı bir kişiyi gördü. Hâlâ kendini gizliyor olsa da aurasından tanıdığı Avcı’nın öğrencisi olan genç kız da oradaydı.
Hafifçe gülümsedi ancak onun yanına ilerlemedi. Gözlerini bu sırada sırtında devasa siyah bir taş sütunu ile arenaya çıkan adama çevirdi.
Adam sırtındaki siyah taş sütunu gürültüyle yere bıraktıktan sonra geriye çekildi. Ardından, zayıf vbir yaşlı adam sütunun tepesine çıktı ve bağırarak konuşmaya başladı.
“Buraya gelen izleyicilerin her birine teşekkür ediyorum. Seçmeler, şimdi başlayacak.”
Ardından localardan birine döndü ve hafifçe eğildi.
“Yüce Kılıç Akademisi Akademi Başkanı ‘Ağır Çelik Lordu’nu selamlarım.”
Eğildiği locanın perdeleri açıldı ve içeride oturan güzelce giyinmiş yapılı bir adamın silüeti görünür oldu. Adamın arkasında adamla aynı boyda gümüş renkli bir ağır kılıç vardı.
Adamın uzun siyah saçları dağınıktı ve siyah gözleri ciddiydi. Bu ona garip ancak çekici bir hava katıyordu.
Bu sırada sütunun üzerindeki adam diğer locaya döndü.
“Cennet Nehri Akademisi Akademi Başkanı ‘Beyaz Düşes’i selamlarım.”
Locanın perdeleri açıldığında beyaz bir elbise giymiş mavimsi gümüş saçlara sahip mavi gözlü bir kadın ortaya çıkmıştı. Kadın soluk ve pürüzsüz bir tene sahipti. Yüzü duygusuzdu.
En sonunda, adam son locaya döndü ve derince eğildi.
“Veuria Krallığı’nın Yüce Kralı, ‘Platin Kılıç’ı, Kraliçe’yi ve Prenses’i selamlarım.”
Perdeler çekildiği anda siyah saçlara ve gözlere sahip bir adam belirmişti. Üzerinde Mavimsi gümüş bir ceket ve pantolon bulunan bu adamın belinde platin bir kılıç asılıydı.
Onun arkasında ise Kraliçe ve Prenses Yue bulunuyordu. İkisi de seçmeleri izlemek istiyor gibi görünüyorlardı.
Sütunun üzerindeki adam dikleştikten sonra katılımcı topluluğuna baktı ve bağırdı.
“Şimdi ilan ediyorum. Veuria Krallığı Gökyıldırım Adası Seçmeleri başlamıştır!”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..