194.Bölüm - Kraldan Bir Davet

avatar
8097 34

Kara Büyücü - 194.Bölüm - Kraldan Bir Davet


Şehrin merkezine en yakın olan yerde hâlâ testlerin heyecanıyla çığlıklar ve bağırışlarla çalkalanması gereken yerde en ufak bir ses çıkmıyordu. Ne izleyicilerden ne de katılımcılardan.

 

O anda her birinin gözleri orada dikili duran genç adamın üzerindeydi. Parlak mavi kristale tek elini yerleştirmiş o genç adamın… Bir saatte yirmi adımlık sınıra varmış olan dâhileri yalnızca beş dakikalık bir sürede geçmiş olan o gence bakıyorlardı.

 

Birçoğunun yüzleri şaşkınlıkla kaplanmıştı. Bazıları heyecanlı görünüyordu. Bazıları ise inanılmaz bir olaya şahit olmuş birinin bakışlarına sahiplerdi.

 

Ancak bu olayı en iyi betimleyecek sözcük de buydu: İnanılmaz! Bir gencin yalnızca beş dakikada tüm rakiplerini ezici bir skorla geçmesi ve hatta testi tamamlaması basitçe inanılmazdı!

 

Bu sırada Beyaz Düşesin yüzü normal soluk halinden bile daha fazla solmuştu. Aklından onlarca düşünce aynı anda geçiyordu.

 

Ne kadar zaman olmuştu? Bu kristale dokunabilecek bir genci bulmayalı ne kadar zaman olmuştu? Hatırlamıyordu. Daha doğrusu, uzun hayatına rağmen o bile o kadar eskiyi görememişti.

 

Kendisi bile gençken yalnızca on adımlık alana erişebiliyor ve bir adım daha atmaya çalışırsa bayılıp kalıyordu. Öyle ki bu durumu aşamayacağını düşündüğü için gençlik yıllarında bu kristali kullanmayı kesip gelişimini yavaşlatmıştı.

 

Birisinin onun yapamadığını yapabileceği kimin aklına gelirdi ki? Beyaz Düşes o anda geçmişteki kararından pişmanlık duymuştu. Eğer geçmişte vazgeçmiş olmasaydı belki o anda olduğu yerden bile yüksekte olacaktı!

 

Ancak o anda kasvetli duygular içinde olan tek kişi oydu. Kral ve Ağır Çelik Lordu ise büyük gülümsemeler gösteriyorlardı.

 

Elbette ikisi de mutlulardı. Bu kadar güçlü birinin kendi ülkelerinden çıkması ve yarışmaya katılması ülkelerine hem yüz hem de bir miktar zenginlik getirecekti.

 

Sonuçta Paul bir bağımsız gelişimciydi ve kazandıklarının ufak bir kısmını ülkeye bırakmak gibi bir zorunluluğu vardı. Onun gibi güçlü birinin ölmediği sürece iyi bir şeyler kazanacağını bildiklerinden ikisi de neşelilerdi.

 

Katılımcıların yüzleri ise biraz düşmüştü. Çünkü Paul gibi birine karşı dövüşmeleri gerekecekti ve bu onlar için sıkıntılı sayılan bir görevdi. Paul’ün gücünü küçük görebilecek hiç kimse yoktu.

 

Paul elini kristalden çekti ve aynı anda bir alkış sesi duydu. Bu alkış sesi Kral’dan geliyordu.

 

O sırada ayaklanmış olan Kral sert bir şekilde alkışlarken yüzündeki gülümseme parlak dişlerinin her birinin görüneceği bir noktaya kadar büyümüştü.

 

“Ha-ha… Muhteşem, tek kelimeyle muhteşem! Krallığımızdan böyle büyük bir yetenek çıkması oldukça muazzam! Bugün izleyen herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Fiziksel güç ve ruhsal testler bittiğine göre, bugünlük dağılma vakti geldi.”

 

Yüzündeki gülümsemeyi aynı şekilde korurken gözlerini hâlâ arenanın merkezinde duran Paul’e çevirmişti.

 

“Genç dostum, yarından itibaren savaş testi başlayacak. Bundan önce benimle bir yemek yemeye ne dersin? Seni ağırlamaktan onur duyarım.”

 

Kralın sözleri katılımcıları ve izleyicileri bir kez daha şok etmişti. Krala bir yemek için eşlik etmek, bu o kadar büyük bir onurdu ki oradaki çoğu katılımcı bunu hayal bile edemezdi.

 

Ancak Paul için bu o kadar da önemli değildi. Kralın onu kendi tarafına çekmeye çalıştığını anlamıştı ve bunu pek istediği söylenemezdi.

 

Bir yere özellikle bağlı kalmayı istemiyordu. Bu nedenle bu teklifi reddetmek onun daha rahat olmasını sağlayabilirdi. Kralın olduğu tarafa döndü ve gözlerini ona çevirdi. Ardından, Spadia Krala bir ses iletimi gönderdi.

 

“Benim için bir zevktir Kralım.”

 

Ne!?

 

Paul bu tepkiyi bağırarak ve bir şeye vurarak vermek istese de o anda Kralın gülüşü yüzünden Spadia’yla konuşamamıştı.

 

Kral bir süre daha güldükten sonra gür sesiyle konuştu.

 

“O halde lütfen arenadan ayrıldığın anda saraya gel. Seni yönlendirmesi için birini bırakacağım.”

 

Ardından hemen locasından ayrıldı. Kraliçe ve Prenses de onun peşinden ayrılmışlardı.

 

Katılımcılar ve izleyiciler yavaş yavaş alandan ayrılmaya başladıklarında Paul Spadia’yla konuşmaya başladı.

 

“’Benim için bir zevktir Kralım.’ da neydi be!? Neden onunla yemek yemem gerekiyor!?”

 

“Sana ne dediğimi çok çabuk unutuyorsun! Bağlar, bağlar! O bir Kral seni aptal. Onunla düşmanlığın olmadığı sürece, neden dost olmayasın ki!? Onun astı ol demiyorum ama bu yemeği her türlü kabul etmen gerekiyordu. Yoksa onu küçük düşürmüş olurdun!”

 

Paul derince iç çekti. Bu başkalarıyla bağ kurma işi onun için epey sıkıntılıydı.

 

Çektiği nefesi geri verdi ve yavaş adımlarla arena merkezinden dışarıya ilerlemeye başladı. Orada, beyaz cübbeli bir adam bir at arabasıyla birlikte onu bekliyordu.

 

--------------------------

 

At arabası genel olarak dolaylı bir yoldan ilerliyordu. Paul bunun nedenlerini anlayabilmişti.

 

İlk neden olarak büyük ihtimalle Kral onun şehri görmesini istemişti. Başkent genel olarak oldukça güzel bir yapıya ve onlarca dükkana sahipti. Aynı zamanda içindeki evler ve eğitim alanları da muhteşemdi.

 

Sessiz yerleri seven ayrı kişilerin dışında gelişimcilerin çoğu böyle ir şehirde yaşamayı severdi. Sonuçta her zaman yardım alabileceğin senin seviyende birini bulmak bile kolaydı.

 

İkinci neden ise büyük ihtimalle Kralın hazırlık yapmak istemesiydi. Paul’ün gücünü gören Kral onu etkilemek istiyorsa iyi bir şeyler kullanması gerektiğini biliyor olmalıydı. Bir Krallığın lideri olarak başkalarını nasıl çekeceğini biliyor olmalıydı.

 

Paul’ün bununla bir sıkıntısı yoktu. Zaten bu yemek en baştan istediği bir şey değildi ve şehrin içinde gezmek oldukça iyi bir fikir sayılırdı.

 

Kralın bıraktığı rehber ona bazı önemli yerleri tanıttıktan sonra at arabasının sürücüsü arabayı sonunda saraya doğru sürmeye başlamıştı.

 

At arabası saraya ilerlerken Paul yoldaki insanların kenarlara çekildiklerini görmüştü. Bindikleri at arabası kraliyet ailesinin kullandıklarından olduğundan bu normal bir tepki sayılırdı.

 

At arabası sarayın kapılarından geçip durduğunda Paul derin bir nefes aldı ve rehberle beraber arabadan indi.

 

Saray birkaç binadan oluşabildiğinden Paul bir rehbere sahip olmasaydı büyük ihtimalle nereye gideceğini bulamayabilirdi bu nedenle rehberin ona yolu göstermesine karşı çıkmamıştı. İkisi sarayın içinde ilerlerken hizmetçiler onlara merakla bakıyorlardı.

 

Paul gibi tamamen gizlenmiş birinin saraya girebilmesi oldukça nadir bir durumdu. Çünkü bu şekilde olan kişilerin ne yapacakları pek belli olmazdı.

 

Ancak Paul buraya girebildiğine göre önemli birisi olmalıydı. En azından, Kral ona değer veriyor olmalıydı.

 

Bu nedenle hiçbiri saygısızlık yapmaya cüret edememiş ve hemen boyunlarını eğerek selam vermişlerdi. Paul ise herhangi bir şey demeden veya yapmadan rehberi takip ederek ilerlemeye devam etmişti.

 

Bir süre sonra, rehber sonunda durmuştu. O anda durdukları yeri inceleyen Paul bunun genişçe bir salon olduğunu fark etmişti.

 

Salon tavandan asılı ışık taşıyla süslenmiş gümüş ışıklandırmalar dışında birkaç sütuna ve merkezdeki uzun, tahtadan yapılmış dikdörtgen bir masaya sahipti. Masanın etrafı gümüşümsü mavi renkli sandalyelerle çevrilmişti.

 

Bu sırada Kral da salona varmıştı. Gülümsemesini hâlâ koruyan Kral Paul’e bakarken hafifçe elini salladı ve rehberi gönderdi. Ardından bir eliyle masayı gösterdi ve konuştu.

 

“Genç kardeş, gel ve otur. Yemek birazdan burada olacak.”

 

Paul başını sallayarak onu masaya kadar takip etti. Masaya vardıklarında Kral baş köşeye otururken Paul onun sağına oturmuştu. Yeni gelen Kraliçe Kralın soluna, Prenses Yue ise Paul’ün yanına oturmuştu.

 

Prensesin onun üzerinde olan gözlerini hisseden Paul garip hissetse de bir şey dememeye karar vermişti.

 

Bu sırada, birkaç hizmetçi ellerinde büyükçe tabaklar ve tepsilerle birlikte salona girmiş ve masayı donatmaya başlamışlardı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr