“Kryiop… Karanlığın Kutsal Elementali!”
Paul Kryiop adını hatırlıyordu. Bu isim, karanlık testini geçtikten sonra ruhu karanlıkla birleşirken ona söylenmiş bir isimdi.
Ruhu ateşle birleşirken Cerbera ismi söylenmişti ve Spadia ona Cerbera’nın Ateşin Kutsal Elementali olduğunu söylemişti. Bu nedenle Kryiop’un da Karanlığın Kutsal Elementali olduğunu o söylemese bile anlayabilmişti.
Paul’ün tepkisini gören Kryiop’un ağzının kenarları hafifçe kıvrılırken yavaşça mırıldandı.
“İsmimi bilen birilerinin hâlâ var olacağını düşünmemiştim. Ama vücuduna ve buraya gelmenin asıl amacına bakarsak… Sen o küçüğün varisi olmalısın değil mi? Şaşırdım.”
Kryiop’un sözlerini dinleyen Paul ilk başta neyden bahsettiğini anlamasa da sonrasında birden anlamıştı.
“Şeytan Kral…”
Kryiop’un bahsettiği ‘o küçük’ daha önce buraya gelmiş ve Habistanrı çekirdeğini dövmüş olan İlk Habistanrı olmalıydı. Çünkü az önce buraya gelmesinin asıl amacının aynı olduğu kişiden bahsetmişti.
Habistanrı çekirdeğinin sağlamlığı olmadan herhangi bir çekirdeğin o çekicin gücüne dayanabileceğini sanmıyordu. Bu sırada Kryiop gözlerini hafifçe kapamış ve bir şeyleri hatırlamaya çalışırmış gibi görünmüştü.
“Hatırlıyorum, selefin ateş, toprak ve karanlık güçlerini taşıyan bir ruha sahipti. Bu sayede Cerbera’nın, Terravan’ın ve benim takdirimi kazanarak Cehennemin Kutsal Fiziğine sahip olmuştu. Vücudunun sağlamlığı tanrısal silahlarla aynı seviyeye yaklaşıyordu.”
Paul dinledikleriyle şok olurken Kryiop yeniden gülümsemişti.
“Her neyse, selefinin aksine toprağın ruhuna sahip değilsin. Toprak elementine yatkınlığın artık gelişmiş olsa bile başta topraktan bir ruh elde edememen yazık. Ancak Karanlık ve Ateşten oluşan bir ruhun fena olmadığını söyleyebilirim. En azından ruhsal tekniklerinde saldırı gücün oldukça yüksek olacaktır.”
“Neyse, asıl olaya geçelim.”
Bu sırada Kryiop’un bedeninden çıkan saf siyah bir pul havalandı ve birden Paul’e uçtu. Pulun anormal hızı nedeniyle geri çekilmeye fırsat bile bulamayan Paul pulun vücuduna girip ortadan kaybolduğunu fark ettiğinde şaşırmıştı.
“Benim pulum, benliğimin bir parçasını taşır. Eğer ki benim seni takdir etmemi sağlayacak bir şey yaparsan, sana Karanlığın Kutsal Fiziğini bahşedecektir.”
Bunu duyan Paul’ün yüzünde bir gülümseme belirirken Kryiop konuşmaya devam etti.
“Seni geri gönderdiğimde çoktan bir köprünün ortaya çıktığını göreceksin. Oradan ilerlersen sarayın hazine deposuna ulaşırsın. Sana önerim ne var ne yok hepsini al. Oradaki şeylerin çoğu materyal ve Kutsal Karanlık Düzen Sembolü sayesinde onları işleyip muhteşem şeyler elde edebilirsin. Ayrıca bir miktar para ve hazine de olması gerekiyor.”
Paul’ün yüzündeki gülümseme iyice büyürken Kryiop bunu fark edip hafifçe kahkaha atmıştı. Ardından etraftaki karanlık dağılmaya başladı.
Paul karanlık alan tamamen dağılmadan önce Kryiop’un konuştuğunu duyabilmişti.
“Karanlıkla bir olacağın günü bekleyeceğim…”
Paul karanlık tamamen kaybolduğunda derin bir nefes aldı. Aynı zamanda birden zihninde yankılanan kahkahaları duymaya başlamıştı.
Spadia’nın neden bu kadar sesli bir şekilde kahkaha attığını bilmese de boş verdi ve boyutundan kıyafetlerini çıkararak yeniden giyindi. Siyah pantolonunu ve gömleğini giydikten sonra ayakkabılarını da geçirdi ve ona doğru süzülen Wulian’ın tuttuğu paltosunu aldı.
Paltosunu üzerine geçirirken Spadia sonunda gülmeyi kesmiş ve konuşmuştu.
“Bir şey sormayacağım veya anlatmayacaksın. Kryiop’un pulu çoktan ruhunun içinde belirdi. Takdirini nasıl kazanacağın sana kalmış. Gerisini anlatırsan kıdemliyi kızdırabilirsin.”
Paul aslında Şeytan Kral hakkında söylenenleri anlatmak istemiş olsa da Spadia’nın bu sözlerinden sonra sessiz kalmayı tercih etmişti. Wulian’ı avcuna alıp başını bir süre okşadıktan sonra onu yeniden iç cebine yerleştiren Paul Grim’i yeniden omzuna almıştı.
Grim’in eski hâlinden büyük olduğunu görünce şaşırmış ve ne diyeceğini bilememişti. Grim’in büyük ihtimalle evrim geçirdiğini anlasa da daha onun türünü bile bilmediğinden gücünde nasıl bir artış olduğunu bilmiyordu.
Grim ise Paul’ün omzunda otururken onun yüzüne bakıyor, arada başını uzatıp yanağını yalıyordu.
Derin bir nefes alarak örsten ilerisine ilerleyen köprüye bakan Paul hafifçe gerindikten sonra ilerlemeye başlamıştı. Az önce tamamen karanlıkla kaplanmış olan çekicin arka kısmında aslında boş bir delik ve deliğin hemen karşısında da bir kapı vardı.
Yeni oluşan köprüden karşıya geçen Paul ağır görünen kapıyı bir seferde açtıktan sonra açtığı odanın parlaklığı nedeniyle bir anda gözlerini kırpıştırmadan edememişti.
Odanın içine doğru birkaç adım attığında ise seslice yutkundu. Çünkü burası gerçekten de dolu bir hazinelikti.
Hazineliğin içinde onlarca farklı metalin onlarca kilogramlık, hatta tonluk cevherleri bulunuyordu. Yüzlerce farklı bitki, iksir ve ilaç da oraya dizilmişlerdi.
Madenler hakkında fazla bir bilgisi olmayan Paul direkt olarak elini savurdu ve görebildiği tüm cevherleri tek seferde boyutuna sürükledi. Henüz demirciliğe olan bilgisi fazla olmasa da bu malzemeler ileride işine yarayabilirlerdi.
Bitkilerin yanına vardığında ise gözleri hafifçe parladı. Zihnindeki devasa simya kitabı sayesinde tüm bu bitkileri ve ilaçları biliyordu. Bu sayede kazancının ne kadar astronomik bir seviyeye ulaştığının farkındaydı.
Önündeki bu bitkiler ve ilaçlar birkaç yüz krallıktan daha değerlilerdi. Hatta koca bir kıtayla bile değiştirilebilirlerdi!
Tüm bitkileri ve ilaçları toplayan Paul hafifçe gerindikten sonra odanın bir diğer köşesine gözlerini dikti. Orada, odanın parlaklığının asıl sebebi olan altın ve gümüş para yığınları bulunuyordu.
Elini tek savuruşuyla tüm para dağını boyutuna çektikten sonra sonunda en çok hoşuna gideceğini düşündüğü kısma, hazinelerin bulunduğu kısma gelmişti. Aynı onun gibi Spadia da epey heyecanlıydı.
Paul hazinelerin arasında bir süre gezinip gördüğü her şeyi boyutuna attıktan sonra sonunda gözüne takılan bir şeyi bulmuştu.
Bu şey, bir kazana benzese de tam olarak bir kazan değildi. Kazan şeklinde olmasına rağmen dört farklı bölgesinden çıkan parmaklıklı bölümler şeklini bozuyorlardı.
Bu şey normalde siyah olmasına rağmen üzerine yeşil, mavi, kırmızı ve sarı renkli dört ejderha motifi eklenmişti. Bu ejderhaların ağızları tam da dört parmaklıklı çıkış noktasına denk geliyorlardı.
Paul’ün bu şeyi incelediğini fark eden Spadia açıkladı.
“Bu bir hap fırını. Gelişmiş simyacıların ilaç yapmak için kullandıkları bir araç ancak çoktan Kutsal Karanlık Düzen Çemberine sahipsin. Daha fazla ihtiyacın olmayacaktır. Tabii satarsan iyi para eder.”
Paul hap fırını olarak adlandırılan şeyi boyutuna attıktan sonra diğer hazineleri incelemeye devam etti. O sırada Spadia’nın ve Kryiop’un dediklerini düşünerek Kutsal Karanlık Düzen Çemberi sayesinde normalde bir araç gerektiren şeyleri araçlar olmadan en yüksek seviyede yapabileceğini kavramıştı.
Bir süre daha ilerledikten sonra gözleri bir başka şeye takılmıştı.
Bu hazine ilkinin aksine bir silahtı. Üzerinde beyaz bir ejderha başı işareti oyulmuş siyah gövdeli yaya bakan Paul hafifçe eğildi ve yayın gövdesini kavradı.
Yayı kaldırırken ağır olduğunu hissettiğinde şaşırmıştı. Fiziksel gücü birçok kişiyi geride bırakabilecek bir şeyken yayın ona ağır gelmesi bu yayın aslında ne kadar ağır olduğunu gösteriyordu. Normalde hızlı ve çevik olmaları gereken okçuların böyle bir yayı kullanabileceklerini düşünmüyordu.
Etrafta herhangi bir ok olmadığından yalnızca kirişi çekmeyi denemeye karar vermişti. Kirişi tuttu ve tüm gücüyle sonuna kadar çekti.
Kirişi sonuna kadar çektiğinde ise onu şaşırtan bir şekilde beyaz ejderha kafası birden parıldamış ve ışıktan oluşan bir ok yayda belirmişti. Elindeki çekilmiş yayın saldırı gücünü fark eden Paul hazineliğin duvarına doğru oku fırlattı.
Işıktan ok hızla ilerleyip duvara çarptığında duvar herhangi bir şekilde sarsılmamış veya parçalanmamıştı. Aksine Paul’ü şaşırtacak şekilde ok duvarı yalnızca delerek düz bir delik oluşturmuştu.
Elindeki yayın saldırı gücünden hoşlanan Paul onu boyutuna attıktan sonra tüm hazineleri tek seferde boyutuna atmıştı.
Yavaş adımlarla hazineliğin çıkışına ilerleyen Paul ilk hedefini tamamlasa da hâlâ ikinci bir hedefi olduğunu hatırlıyordu.
Bu kadar hazinenin arasında bile bir kılıç tekniği bulamamıştı!
--
Gökkılıç Tanrı Sarayı’nın içinde ilerleyen elit grubu oldukları odayı özellikle incelerlerken çoğunun yüzleri gülüyordu. Paul’ün kayboluşunu çoktan akıllarından çıkarmış olduklarından kazandıkları hazineler onları mutlu etmeye yetiyordu.
Aralarından yalnızca Gram ve Ellen bir evren yüzüğüne sahipti ve en çok hazineyi toplayan kişiler de onlardı. Onlar dışında Evan yalnızca bir kitap almış ve Simon kendisi için bir kılıç bulmuştu.
Onlar odanın çıkışına ilerlerken odanın arka tarafında hiçbirinin hissedemediği bir gölge onları kısık gözleriyle süzüyordu. Grup odadan çıkana kadar bekleyen gölge onlar ayrıldıktan sonra kendi kendine mırıldandı.
“Burada değil… O hâlde, sarayın dışında olmalı… Eminim… Hissettim…”
Gözleri iyice kısılırken hızla oradan ayrılmıştı.
“Kendi soyumu hissettim…”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..