Gözlerini direkt olarak odaya açılan yeşil renkli kapıya çeviren Paul iki kişinin odaya girdiğini görebilmişti. Bu iki kişi, Gram ve Ellen’di.
İkili odaya bir anda çekildikleri için homurdanarak kalkarlarken Ellen birden Paul’ü fark etmiş ve bağırmıştı.
“Buradasın!”
Onun bağırışıyla Gram da anında gözlerini Paul’e çevirmişti. İkilinin gözleri şaşkınlıkla açılırken elindeki kağıdı inceleyen Paul’ü inceliyorlardı.
Aslında ikilinin Paul’ün hayatta olup olmaması ile ilgili düşünceleri oldukça karışıktı. Gram elçi tarafından görevlendirildiği için Paul’ün beyaz sisle beraber kayboluşu ona fazla etki etmemişti. Ellen ise yalnızca daha temkinli davranmaya başlamıştı. İkisi de yalnızca adada oluşan bir fenomenin kolayca birilerini öldürebildiğini düşünmüşlerdi.
Ancak Paul’ü sarayın içinde ve oldukça iyi gördüklerinde gerçekten şaşırmışlardı. Onlar saraya girdiklerinden beri çoktan dört odayı dolaşmış ve ilkinde diğerlerinden ayrılmışlardı. Sonraki üç odada ise Ellen çoktan bir yara almıştı.
İkisi Paul’e bakarken Paul de onlara bakıyordu. Ellen’in yarasını anında fark etmesine rağmen fazla umursamamıştı. Yara karın bölgesinde bulunuyordu ve fazla derin değildi. Çoktan bandajlanmış olan yara Ellen’i yavaşlatmaktan başka bir işe yaramazdı.
Gram ise fazla yaralanmamışa benziyordu. Yalnızca etrafında birkaç sıyrık vardı ve gücü herhangi bir şekilde düşmüşe benzemiyordu. Ancak üzerindeki kıyafetin üzerindeki yırtıklar yüzünden göğsü neredeyse tamamen belliydi.
Ellen şaşırmış bir şekilde Paul’e bakmaya devam ederken Gram çoktan gözlerini Paul’ün incelediği kağıda çevirmişti. Oda zaten küçük olduğu için aralarında fazla bir mesafe yoktu ve olduğu yerden kağıdın üzerinde olan şeyleri az da olsa çıkarabiliyordu.
Kağıtta olan şeyin bir dizayn olduğunu fark ettiği anda gözleri daha da açıldı. Sarayda onlarca hazine vardı ve bu oldukça bilinen bir şeydi. Ancak bir hazinenin taslakları hazinenin kendisinden çok daha önemliydi.
Bir hazine belki tek kişi tarafından kullanılıp onu birçok kişiden yüksek bir zirveye çıkarabilirdi ama bu yalnızca tek kişi için geçerli olurdu. Ancak o hazinenin taslaklarına sahip olunduğu sürece hazine daha fazla üretilebilirdi. Bu nedenle taslakların önemi özellikle büyük kuruluşlar ve ülkeler için önemliydi.
Gözlerini Paul’ün elindeki kağıda sabitleyen Gram o anda bir ikilemdeydi. Kendi vücudunda fazla bir yara olmasa da o anda zirve kondisyonunda değildi ve gücü normalin %70’i kadardı. Paul’ün ne kadar yorgun olduğunu bilmediğinden saldırıp saldırmamak konusunda arada kalmıştı.
Hem, o sırada Ellen de oradaydı ve onun önünde Paul’e saldırırsa bu sıkıntı çıkarabilirdi. Paul’ün aksine Ellen adaya girmeden önce de tanıdığı biriydi ve araları kötü sayılmazdı. Hatta ikisinin arasındaki ilişki ülkeleri tarafından bile biliniyordu.
İki ülke bunu tamamen destekliyorlardı. Ülkelerin en yetenekli kişilerinin yakınlığı kendi ülkeleri arasında ortaya çıkabilecek sorunları kapatıyor ve düşmanlık beslemeyi engelliyordu.
Gram aslında Ellen’i seviyordu ancak savaşçılığın yolunda ilerlemeyi de istiyordu. Bu nedenle artık gelişemeyeceği bir sınıra yaklaşana kadar çalışmayı ve ardından Ellen’e aşkını itiraf etmeyi istiyordu. Ellen’in kendisi hakkında nasıl düşündüğünü bilmese de bunu yapacaktı.
Ancak o anda yapacağı şeylerin Ellen’i kendisine olan bakış açısını değiştirebileceğini biliyordu. Ellen gerekli olmadığı sürece başkalarıyla dövüşmekten hoşlanmayan daha barışçıl bir kişiliğe sahipti. Eğer yalnızca taslaklar yüzünden Paul’e saldırırsa bir daha onunla birlikte olma şansı kalmazdı.
Gram kendi kendine düşüncelere dalmışken Ellen çoktan mutlulukla bağırmıştı.
“Paul!”
Ellen katılan diğer elitlerden farklıydı. Diğer elitlerin içinde yükselmek için her şeyi yapabilmelerini sağlayan bir irade vardı ancak Ellen daha farklıydı.
O rastgele öldürmekten veya zarar vermekten kaçınıyordu ve gelişmek için bunu yapmak zorunda kalıyorsa gelişmemeyi seçerdi.
Paul beyaz sis dalgasıyla beraber kaybolduğunda elit grubunda en çok endişelenen kişi o olmuştu. Eğer Paul saraya girdikten ve onlardan ayrıldıktan sonra ölmüş olsaydı bu onu bu kadar rahatsız etmezdi ancak Paul her birine temas eden bir şey tarafından sarayın dışında avlanmıştı. Bu konu onu epey rahatsız ediyordu.
Paul’ü herhangi bir şekilde yaralanmamış olarak gören Ellen’in yüzünde bir gülümseme açmıştı. Paul ise maskesinin altında oldukça duygusuz bir yüz sergiliyordu.
Elindeki dizaynı paltosunun içine attıktan sonra herhangi bir şey demeden kitap yığınına ilerledi. Kitapları okuyup okuyamayacağını bilmese de kontrol etmesi gerektiğini düşünüyordu.
Bu sırada Ellen ve Gram da ona yaklaşmışlardı. Ellen Paul’ün az önce bir şey aldığını fark etse bile herhangi bir şey dememişti. Sarayda bulunan herhangi bir şey onu ele geçirenin olurdu ve dövüşmeye hiç niyeti yoktu. Gram ise yüzünü biraz buruşturmuş ve Ellen’i takip etmişti.
Paul kitapları araştırırken Gram ve Ellen de aynısını yapıyorlardı. Ne de olsa Paul odaya ilk giren kişi olsa da odadaki her hazine onun değildi. Eğer kitapların arasında önemli bir şey bulurlarsa bu onların olurdu.
Paul kitapları teker teker alarak başlıklarını okumaya çalıştı. Kendisi okuyamadığı için genelde Spadia’ya sormak zorunda kalıyordu.
Ancak Spadia da bu dilleri bilmiyordu ve bu Paul’ü şaşırtmıştı. Spadia onlarca dünayı gezmiş bir Habislorddu. Onun bu diller arasından hiçbirini bilmemesi gerçekten de şaşırtıcıydı.
“Ah, dur… Şu soldaki kızıl kapaklı kitabı al.”
Spadia’nın bir anda konuştuğunu duyan Paul anında sol elini uzattı ve üzerinde altın renkli yazılar bulunan kızıl kapaklı kitabı eline aldı.
Kitap kalın sayılırdı. Paul üzerindeki yazıları okuyamadığından ne olduğunu anlamasa da kağağın tepesindeki yazının hemen altında resmedilmiş bir resim vardı.
Resimde, altın renkli bir ejderha resmedilmişti. Ağzını sonuna kadar açmış olan ejderhanın çizimini inceleyen Paul çizimden yayılan ışık manasını hissedebiliyordu.
Spadia kitabın kapağında yazan yazıyı yavaşça okudu.
“Altın Lordun Büyü Kitabı.”
Spadia konuştuktan sonra derin bir nefes çekerken Paul neler olduğunu anlamamıştı. Kitabı yavaşça açtığında sayfaların tamamen boş olduğunu fark etti.
O boş sayfalara şaşkınlıkla bakarken Spadia bir anda bağırmıştı.
“Velet! Hemen son sayfayı çevir! Hemen!”
Paul Spadia’nın bu aceleci tavrına bir anlam veremese de direkt olarak kitabın son sayfasını açmıştı. Son sayfa diğerleri gibi boş değildi. Tek bir paragraf altın sarısı harflerle yazılmıştı.
Yazıları okuyamayan Paul Spadia’nın onun için çevirişini dinlemişti.
“İlk adımda, öğrenmelisin asil olanların dilini… Onlarla konuşmalı, muhabbet etmelisin. Onlarla içmeli, dost olmalısın.”
Paul herhangi bir şey anlamamıştı. Spadia da fazla bir şey anlamamış olsa da konuştu.
“Bir büyü kitabı hafife alınacak bir şey değildir. Sana Aziz seviyeye geçtikten sonra büyü sözlerinin ve dilin ne kadar önemli olduğundan bahsettim değil mi? Bir büyü kitabı güçlü kişilerin kendi oluşturdukları büyü sözlerini bıraktıkları kitaplardır. Birer birer bırakılan büyü tekniklerinin aksine birbirleriyle uyumlu büyüler bulunur ve tek bir dili kullanırlar. Bu ‘Altın Lord’ denen adamın seviyesini bilmesem de bu şey işine yarayabilir.”
Paul Spadia sözlerini bitirdiği anda kitabı paltosunun içine götürmüş ve boyutuna atmıştı. Paul’ün bir kitabı yanına aldığını fark eden Gram’ın yüzü biraz buruşmuştu. Kendisi bu kitapların arasından bilini bile okuyamıyordu. Hatta Ellen bile okuyamıyordu!
Paul diğer kitapların herhangi birini okuyamadığını fark ettiğinde iç çekerken Ellen ve Gram’a baktı. Eğer bu ikili burada olmasalardı tüm kitapları yanına alırdı ancak ikisinin önünde kendi boyutunu açmayı istemiyordu.
Paul bir dikleştikten hemen sonra oda hafifçe titremiş ve boş olan bir kenarda büyükçe bir kapı açılmıştı. Siyah-kırmızı renkli kapının üzerinde sayısız oyma ve yazıt bulunuyordu.
Paul yavaş adımlarla kapıya ilerlerken Gram’ı veya Ellen’i herhangi bir şekilde umursamıyordu. Kendisi kapıdan geçse bile bir süre sonra yeni bir kapı açılırdı. Bu nedenle onların kendisini takip etmesi veya etmemesi onu ilgilendirmiyordu.
Ancak Ellen o gitmeye başladığı anda peşine takılmıştı. Gram ise Ellen’i bırakmayıp ikisini takip etmeye başlamıştı. O anda geçtikleri kapının nereye açıldığını bilmediklerinden ikisi biraz endişelilerdi. Geçtikleri odalarda güçleri zaten azalmıştı.
Paul ise oldukça rahattı. Yalnızca kapının dizaynından odanın normal bir şey olmayacağını anlasa bile gücünün yetmeyeceği bir şey olacağını düşünmüyordu.
O kapıyı açmak için elini uzattığı anda Ellen ve Gram’ın bir miktar gerginleştiklerini hissetmişti. Maskesinin altında hafifçe gülümserken kapıyı yavaşça açtı ve bir enerjinin onları içeriye çekmesine izin verdi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..