[YN]: Önden bir özür dileyeyim okumaya dalıp altıda atmam gereken bölümü biraz geç attığım için. Neyse devam.
--------------------------------------
Devasa mağaranın içinde, vücudu lav denizinden çıkmış koyu kırmızı ejderha bir anda kara-kızıl kanatlarını açtı. Hızla kendisine yaklaşan Paul’ü izlerken gözlerinde herhangi bir şekilde küçümseme yoktu. Yalnızca savaşma arzusu görünüyordu.
Paul ise ondan bile istekli bir durumdaydı. Anka kanını tamamen aktifleştirmişti ve Habisvücut Sembollerini kullanmaya başlamıştı. Kutsal Desteğin ışıltısı ve parlak sarı yıldırımlar vücudunu ve kılıcını sarıyorlardı.
“Roar!”
Ejderha ağzını sonuna kadar açtı ve büyük, keskin dişlerini tamamen göz önüne serdi. Aynı anda parlak alevler ağzından fırladı ve Paul’e yöneldi.
Kendisine yaklaşan alevleri gören Paul anında kanatlarını çırptı. Etrafındaki yasa enerjisini de kullanarak uçuş hızını bir miktar daha yükselten Paul ilk alev dalgasından kaçındığında kılıcını çoktan rüzgâr manasıyla kaplamıştı.
“Ufuk Çizgisi!”
Rüzgâr manasından ve kılıç enerjisinden oluşan enerji dalgası hızla ilerlemiş ve ejderhanın boynunun orta kısımlarına çarpmıştı. Ancak darbe ejderhaya çarptığı anda herhangi bir zarar veremeden yok olmuştu.
Ejderhanın pullarının savunma gücünü fark eden Paul kolay kolay zarar veremeyeceğini anlamıştı. Bin Şeytan Kılıcının kabzasını iyice kavrarken gözlerini iyice kıstı.
Bu sırada ejderha birden kanatlarını sonuna kadar açtı. Açılan kanatlarının yarattığı rüzgâr dalgası Paul’ün uçuşunu bir miktar düzensizleştirdiği anda ejderha bir kez daha ağzını açtı.
Öncesinin aksine bu sefer ateş direkt olarak gelmemişti. Ejderhanın ağzının hemen ucunda beliren ve git gide yoğunlaşan ateş topu bir anda oldukça hızlı bir ışın olarak salınmıştı!
Paul inanılmaz hızdaki alev ışınından son anda kaçınmış ve havada dengesini sağlayarak git gide hızlanmaya başlamıştı. O anda ejderhaya karşı kazanmak istiyorsa yaklaşması gerektiğini düşünüyordu.
Uzak mesafedeki gücü öğrendiği büyü çeşidi oldukça az olduğundan oldukça düşüktü. Ancak yakın mesafedeki gücü Bin Şeytan Kılıcı ve Habisvücut Sembolleri ile birleştiğinde oldukça yüksek bir seviyeye çıkıyordu.
Paul’ün hızla kendisine geldiğini fark eden ejderha herhangi bir şekilde kaçınmaya kalkışmamıştı. Bir ejderhanın pulları oldukça sağlamdı ve normal bir silah veya büyü ile aşılması imkânsızdı. Bunu bildiğinden fiziksel saldırılar konusunda fazla endişelenmiyordu.
Ancak Paul ona yaklaştıkça içinde büyüyen bir tehlike hissiyatı belirmişti. Bu hissiyat nedeniyle şaşıran ejderha geriye kaçınmaya fırsat bulamadan önce Paul onun boynuna varmıştı.
Altıgen kırmızı kristalin hemen üst kısmında duran Paul Bin Şeytan Kılıcını hızla savurdu. Saldırısı, Kutsal Desteğin ışıltısıyla kaplanmış karanlık manayı taşıyordu.
“Cennetkesen!”
Karanlık manayla kaplanmış kılıç hızla ejderhanın boynuna dalmış ve pulları kolayca parçalayarak derin bir kesik bırakmıştı.
Ancak bu derin kesik ejderhanın devasa bedeni için ufak bir sıyrık kadardı. Verdiği acı oldukça düşüktü ve onun saldırılarını etkileyecek gibi de değildi.
Paul anında geri çekilip ejderhanın devasa bedeninin etrafında hızla dönmeye başlarken nereye saldırmasının daha mantıklı olacağını düşünüyordu. Eğer tek saldırıda işini bitirebileceği bir yer varsa bunu kullanmak istiyordu.
Bu sırada ejderha etrafında dönen Paul’e şaşkınlıkla bakıyordu. Onun için küçük sayılsa da vücudunda bir yara bırakılması onu epey şaşırtmıştı.
Daha önceden bu gençten hissettiği aurayı ve savaşma arzusunu hatırladığında bu yara ona fazla şaşırtıcı gelmemeye başlasa da o sırada ne yapacağını bilemiyordu. Gencin soyunu tam olarak çıkaramıyordu ve tam gücünden de emin değildi.
Paul bunu bilmese de ejderha o sırada yaralı durumdaydı. Dış vücudunda herhangi bir yara olmasa da vücudunun içi tamamen kötü bir durumdaydı. Bu nedenle savaşmaktan kaçınabildiği kadar kaçınıp kendini iyileştirmeye çalışıyordu.
Paul ile dövüşmesinin nedeni ise bir kaçınma yolunu olmamasıydı. Saray onları buraya gönderdiyse onlarla dövüşmek zorundaydı. Ya onlar kazanırdı ya da ejderha.
Bu sırada Paul bir kez daha ejderhaya saldırmıştı. Bu seferki saldırısı direkt olarak ejderhanın boynunun alt kısmındaki kızıl kristaleydi.
Paul neden olduğunu bilmese de bu kristalin önemli bir şey olduğunu düşünüyordu. Açık bir bölgede olması onun korunmadığını göstermiyordu. Aksine, olduğu bölge ejderhanın onu tamamen koruyabileceği bir bölgeydi.
Boynunun tam vücuduyla birleştiği bölge ejderhanın pençelerinin istediği gibi uzanabileceği ve hareket edebileceği bir noktaydı. Aynı zamanda ejderha uzun boynunu kolayca çevirip o kısma doğru saldırabilirdi.
Paul hızla kristale ilerlerken ejderha şaşkın tavrını üzerinden atmış ve kendisine ilerleyen Paul’ü izlemeye başlamıştı. Onun amacını anladığında yüzünde ilk kez küçümseyen biri ifade belirmişti.
Kendisine fazla güvenmiyordu ancak o parçaya normal bir gelişimcinin zarar vermesi imkânsızdı. Fiziksel gücü ne kadar yüksek olursa olsun böyle bir durum gerçekleşemezdi.
Ejderhanın savunmaya bile geçmediğini gören Paul öfkelenmişti. Ejderhanın küçük gören gözlerini gördüğü anda, bir anda hızını artırmış ve kılıcını saran katmanları yoğunlaştırarak artırmıştı.
Kılıç enerjisi hızla kılıcını sardı, kılıç niyeti ise bıçağın ağzını kapladı. Rüzgâr ve Karanlık manası kılıcı güçlendirirlerken sarı yıldırımlar ve beyaz ışıltı kılıcı kaplamıştı.
Paul’ün vücudundaki siyah Habisvücut Sembolleri hafifçe ışıldarken kan akışı oldukça hızlanmıştı. O sırada vücudu kılıcı saran enerjiler tarafından baskılanıyordu.
“Argh!”
Bağırışıyla birlikte kılıcını hızla mücevhere geçiren Paul vurabileceği en güçlü vuruşlardan birini yapmıştı. Simon’ın önceden kullandığı kılıç niyetini odaklama yöntemini kullanmış ve aynı anda Ufuk Çizgisi ile Cennetkesen’i kullanmıştı. Aynı zamanda bunları birkaç güçle beraber desteklemişti.
Ancak kılıcı kristale ulaştığı anda bir anda durmuştu. Herhangi bir ses çıkmamıştı. Herhangi bir fenomen ortaya çıkmamıştı. Yalnızca kılıcı saran enerji birden dağılmış ve ortadan kaybolmuştu. Kızıl kristal ise hâlâ eskisi gibi duruyordu.
Ejderha gözlerinde alaycı bir bakışla beraber Paul’e bakıyordu. Herhangi bir şekilde saldırmaya veya savunmaya çalışmıyor gibi görünüyordu. Yalnızca orada, kılıcını hâlâ kristalin üzerinde tutan Paul’e bakıyordu.
Ancak o sırada, birden gözleri sonuna kadar açıldı. Aynı anda, bir anda Paul’ün kristalde vurduğu bölgede ufak, en fazla bir veya iki santim uzunluğunda bir çatlak belirdi.
Çatlak herhangi bir şeye zarar verebilecek kadar büyük değildi. Bir kılıcın üzerinde olsa bile kılıcın ömründen fazla bir şey koparmazdı ancak bu çatlağın ejderhanın durumuna olan etkisi oldukça büüyk olmuştu.
“Argh!”
Öfkeyle kükreyen ejderha pençesini hızla savurdu. Paul kanatlarını hızla çarparak geriye kaçınmaya çalışsa da devasa pençe bir anda önünde belirmiş ve onu lav denizindeki platforma fırlatmıştı.
Platformun sağlamlığı yüzünden gömülmek yerine hasar alarak yerden seken Paul daha görüşünü bile düzeltemeden ejderha bir kez daha pençesini savurmuş ve onu havaya fırlatmıştı.
Paul o sırada vücudundaki her bir kemiğin teker teker kırıldığını hissedebiliyordu. Kanatları çoktan kırılmışlardı ve kılıcını zar zor kavrıyordu. O anda bir saldırı yapması neredeyse imkansızdı.
Ancak ejderha onun bu durumunu önemsemiyordu. Havaya uçan Paul’e pençesiyle vurmaya başlayan ejderha onun yaralarının gittikçe arttığını görmesine rağmen saldırmayı kesmiyordu. Gözlerindeki alaycı ifade de savaşma arzusu da yok olmuştu. Yalnızca saf öldürme isteği vardı.
En sonunda, güçlü bir pençe vuruşuyla Paul’ü platforma hızla fırlatan ejderha bu sefer onun platformda Ellen ve Gram’ın oldukları tarafın hemen karşısına gömülmesine neden olmuştu. Paul’ün platformda oluşturduğu ufak kratere bakarken ağzını sonuna kadar açan ejderha alev manasını ağzında biriktirmeye başlamıştı.
Bu seferki yoğunlaşma miktarı önceki saldırılarının birkaç katıydı. Alev manası oradaki yuvarlak ateş topunun içinde birikirken ateş topu gittikçe parlamaya başlıyordu.
“Roar!”
Ateş topu hızla Paul’e fırlarken ejderha sonunda rahatlamış görünüyordu. Pençesiyle boynundaki kristale hafifçe dokunan ejderhanın öldürme isteği hâlâ geçmese de Paul’ün öleceğinden emin olduğundan biraz azalmıştı.
Ancak o anda, birden alev topu ikiye kesildi. Bunun nedenini anlamayan ejderha sonuna kadar açılmış gözleriyle Paul’ün az önce bulunduğu yere baktığında onun orada olmadığını görmüştü.
“Ankaların kralının iyileşme gücünü hafife alıyorsun, kertenkele.”
Gözlerini aldığı sesin yönüne çeviren ejderha odaya başka birisinin girdiğini düşünmeye başlamıştı. Çünkü bu ses Paul’ünkinden tamamen farklıydı ve etrafa yayılan aura da değişikti.
Etraftaki aura eski baskıcı yerini daha ölümcül bir auraya bırakmıştı. Aura tamamen ölüm ve savaş enerjisiyle çevrilmişti. Kılıç enerjisini belli eden hafif kızıl parıltılar ve garip mor parıltılar etrafta dolaşıyorlardı.
Ejderha sesin sahibine baktığında, bunun aslında Paul olduğunu gördü. Ancak onun hakkındaki her şey değişmişti. Gücü, aurası, sesi… Bunlar öncekinden tamamen farklıydı.
Aynı zamanda Paul’ün ona verdiği tehlike hissiyatı da değişmişti. Bu sefer hissettiği tehlike, kendisinin herhangi bir şekilde karşı koyamayacağı bir şeydi.
Bu sırada, Paul yavaşça başını kaldırdı ve ejderhanın gözlerine baktı. Ejderha bir anda bir çift mor gözle karşı karşıya kalmıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..