Vücudunu saran sıcak havayı hisseden Paul sertçe öksürürken kızıl gözlerini araladı. Mağaranın oldukça uzağında duran tavanı gördüğünde yavaşça neler olduğunu hatırlamaya çalıştı.
En son, odaya girdikten sonra ortaya çıkan ejderhayı hatırlıyordu. Onunla savaşmıştı ve boynundaki kristale hafifçe hasar vermişti. Bundan sonra ise ejderhanın birden çıldırdığını hatırlıyordu.
Gerisi ise… yoktu.
Gözlerini tamamen açmadan önce vücudunu iyice kontrol eden Paul iç organlarının bazılarının hâlâ yaralı olduğunu fark etmişti. Kemiklerinin bazıları çatlak olsalar da onlarda fazla bir sıkıntı yoktu.
Ruh gücünü etrafa yayan Paul önce hâlâ platformun üzerinde olup da hareketsiz bir şekilde yatan Ellen ile Gram’ı, sonra ise herhangi bir şekilde hareket etmeden bekleyen ejderhayı hissetmişti. Ejderhanın gözlerinin kendisinde olduğunu da hissedebiliyordu.
“Neden bana saldırmıyor?”
Paul cidden şaşırmıştı. Hâlâ canlı olduğu gerçeği ejderhanın gözlerinden kaçmamış olmalıydı. Ancak bunu önceden fark ettiyse neden saldırmıyordu?
Ejderhanın çıldırdığı zamanı hatırlayan Paul onun gücüyle kendisini çoktan öldürmüş olabileceğini biliyordu. Bu nedenle kendisini hayatta bırakması onu epey şaşırtmıştı.
“Velet, gözlerini artık açabilirsin. O kertenkele sana bir şey yapamaz artık.”
Spadia’nın sesini duyan Paul şaşırırken anında ruh sarayına gitti. Neler olduğunu direkt olarak öğrenmeden önce bir şey yapmak istemiyordu.
Ruh sarayının içindeki kızıl tahtın üzerinde rahatça oturan Spadia’nın eskisinden herhangi bir farkı yoktu. Daha önceden onu ruh sarayında hissedemeyen Paul bir şeylerin garip olduğunu hissetmişti.
“Neden-“
“Bekle, teker teker açıklayacağım. Sorularınla kafamı doldurmanı istemiyorum.”
Tek elini kaldıran Spadia anında Paul’ün sözünü kesmişti. Paul biraz somurtsa da yere oturmuş ve onun konuşmasını beklemeye başlamıştı.
Paul’ün kendisini dilediğini gören Spadia hafifçe gülümserken devam etti.
“Şimdi, ilk olarak neden ilk başta beni hissedemediğine gelelim.”
Bir süre nasıl açıklayacağını düşündükten sonra konuşmasına devam etti.
“Dışarıdaki şu anormal boyuttaki kertenkele ruh gücünü sürekli olarak mağaraya yayıyor ve bu sürekli olarak mağarada bir ruh baskısı oluşmasına neden oluyor. Ben bu ruh baskısını hissettiğimde zaten gelişmenin sınırlarında olan ruhum bir kez daha atılım yaptı. Bu atılım diğerlerinden biraz daha özel olduğu için beni hissedemedin.”
“O kertenkelenin sana saldırmamasının nedeni ise benim gelişmiş ruhumla senin vücudunu ele geçirip onu yenmiş olmamdır. Pek güçlü olmasa da ileride sana yardımcı olabileceğini düşündüğümden ona bir köle mührü yerleştirdim. Elbette, bunu yaparken anormal bir derecede ruh gücü harcadığım için bir süre sana yardım edemeyeceğim.”
Paul Spadia’nın söylediği her bir sözle kalbinin daha hızlı bir şekilde attığını hissederken Spadia bunu önemsememiş ve sözlerini bitirdiği anda elini hızla savurarak Paul’ü vücuduna geri göndermişti.
Paul gözlerini sertçe açtığında yavaşça dikleşti. Kızıl gözlerini İnfirmi’nin devasa vücuduna çevirirken yüzünde garip bir ifade vardı.
“Genç efendi.”
İnfirmi başını öne eğerken saygıyla konuştu. Ruhuna işlenmiş köle damgası yüzünden herhangi bir saygısız hareketinde ölebileceğinin farkındaydı.
İnfirmi’nin devasa vücudunu incelemeyi bitiren Paul yavaşça Antik Ejder Dilinde konuştu.
“Adın?”
“İnfirmi.”
İnfirmi adını söylerken Paul çoktan ayaklanmıştı. Hafifçe gerinen Paul ona bakarken bir süre düşündü.
“Pekala, İnfirmi. Ruhuna bir köle damgası konduğuna göre artık benim hizmetkarım sayılıyorsun sanırım. İnsani evrim seviyesine ulaşabildin mi?”
İnfirmi koca başını iki yana sallarken konuştu.
“Hayır efendim.”
Bir süre daha düşünen Paul eliyle İnfirmi’nin boynundaki altıgen kristali işaret ederken konuştu.
“Neden, ona bir çatlak bıraktığımda çıldırdın? O şey nedir?”
Boynundaki altıgen kristale bir bakış daha atan İnfirmi bir anlığına somurtsa da ifadesini hemen düzeltip açıklamaya başladı.
“Efendim, o şey her ejderhanın sahip olduğu oldukça önemli bir şeydir.”
Bir anlığına duraksayan İnfirmi açıklamaya devam etti.
“Alevleri özleri olarak kullanan ankaların aksine biz ejderhalar alevleri kullanmak için alev ruhlarını kullanırız. Kullandığımız alev ruhları bizimle beraber doğar ve bizimle beraber büyürler. Bu alev ruhları çekirdeğimiz için mana kaynağı olarak da kullanılabilir.”
“Bir ejderha başka bir ejderha ile dövüşüp onu yendiğinde ruh kafesini parçalayıp alev ruhunu yutabilir. Alev ruhu kendi alev ruhuyla birleştiğinde alevleri güçlenecektir. Hatta bir özellik kazanması bile mümkündür.”
“Ruh kafesinin çatlaması bir ejderha için ölümcül bir durumdur. Çünkü çatlak ne kadar küçük olursa olsun alev ruhu kaçabilir ve bu olduğunda ejderha gelişim kaynağını da alev kullanma yeteneğini de kaybedecektir.”
Anlamış bir şekilde başını sallayan Paul kristalin gerçekten de önemli bir şey olduğunu anlamıştı. İnfirmi’nin anında çıldırması artık mantıklı geliyordu.
“Senin alev ruhun ne kadar güçlü? Diğer ejderhalar ile karşılaştırıldığında yani.”
“Ben sarayda doğup büyüdüğüm için alev ruhum başka alev ruhlarıyla beslenmedi. Bu nedenle olabilecek en saf halinde ancak diğer alev ruhlarına göre zayıf kalıyor.”
Anlamış bir şekilde başını sallayan Paul konuştu.
“Peki ruh kafesini tamir etmenin bir yolu var mı?”
İnfirmi somurturken konuştu.
“Sürekli olarak saf alev manası yayabilecek bir bölgeye veya şeye ihtiyacım var. Aynı zamanda, ölümlü hayatına göre oldukça uzun bir süreç olacak ve ruh kafesim tamamen iyileşene kadar savaş gücümün tamamını ortaya çıkaramayacağım.”
Paul düşünmeye başlarken sessizleşti. İnfirmi’nin ona katılması gerçekten de kendisinin iyi şansıydı. Ancak ona verdiği yarayı iyileştirmenin bir yolunu bulmalıydı.
Gözleri birden açılan Paul hafifçe gülümsedi. Gözlerini İnfirmi’ye çevirdi ve hızla konuştu.
“Karşı koyma.”
Ne olduğunu anlamayan İnfirmi bir anda Paul’ün vücudundan mor bir sisin yayıldığını fark etmişti. Bu sis, bayılmış olan Ellen ile Gram’ın vücutlarını ve en sonunda İnfirmi’nin vücudunu sarmıştı.
Üçüyle beraber Yaradan Yetiştirme Zindanına giren Paul şaşırmış bir şekilde etrafına bakınan İnfirmi’ye bakarken o sırada yerde olan paltosunu aldı ve üzerine geçirdi. Grim ve Wulian çoktan omuzlarına tırmanmışlardı.
Bir elini aktif olan alev testi sütununa koyan Paul konuştu.
“Bu işe yarar mı?”
Alev sütununa bir bakış atan İnfirmi aslında Paul’ün gerçekten de güçlü bir alev manası kaynağına sahip olacağını düşünmediğinden bir miktar ilgisizdi. Ancak sütundan yayılan saf alev manasını hissettiğinde gözlerini sonuna kadar açarak konuştu.
“Yarar! Kesinlikle yarar!”
Paul anında büyükçe gülümserken İnfirmi alev sütunundan yayılan manayı ruh kafesine çekmeye başlamıştı. Bunu yapmak için özel bir ilgi göstermesi gerekmediğinden hâlâ etrafa bakınabiliyordu.
Paul’ün omuzlarındaki iki ufaklığı gördüğünde hafifçe şaşırdı. Doğduğundan beri sarayda bulunduğundan farklı canavarlar hakkında bir bilgisi yoktu. Ancak hissedebiliyordu. Bu iki canavarın her biri kendisinden daha güçlüydü!
Derin bir nefes alan İnfirmi Paul’ün bir astı olmanın gerçekten de bir lütuf olabileceğini anlamıştı. Böyle güçlü hizmetkarlara sahip birisinin ya arka planı güçlüydü ya da geleceği.
Paul onun bakışlarını fark edememişti. Çünkü o sırada hâlâ bayılmış olan Gram ile Ellen’i inceliyordu. İkili o sırada baygın olsalar da bir süre sonra uyanacaklardı ve o anda nereden olduklarını anlamaları imkânsız olacaktı.
İlk başta ikisini birden öldürmeyi düşünen Paul bu düşünceyi aklından çıkarmıştı. Bu ikilinin arkalarında ülkeler vardı ve eğer onların Paul’ün elinde öldüğü duyulursa bu büyük bir sıkıntı olurdu. Saklamaya çalıştığı kimliğiyle en ufak bir şüpheyi üzerine çekmeyi bile istemiyordu.
Bu nedenle, tek bir seçeneği kalmıştı. İkisini de yüz üstü yere yatıran Paul kıyafetlerinin sırt kısımlarını parçaladı. O anda, biri geniş ve biri ince iki çıplak sırt karşısında duruyordu.
Paul derin bir nefes alarak önce Ellen’in sırtına doğru eğildi. Sağ elinin parmağını hafifçe kestikten sonra parmağını uzattı ve Ellen’in boynunun hemen altına dokundu.
Aynı anda, kanına karanlık manayı göndermeye başlamıştı. İkilinin kendisi hakkındaki şüphelerini ortadan kaldırmak için kullanabileceği muhteşem bir yöntem vardı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..