O anda ileriye çıkmış veya çıkmamış olan her bir suikastçının yüzlerindeki ifadeler değişmişti. Paul’ün öldürdüğü kişi bir usta dereceli savaşçı ve usta dereceli ruh gelişimcisiydi. Eğer Paul yasa enerjisini kullanarak ona saldırsaydı bu aşamalar arasındaki fark yüzünden normal görünebilirdi ancak durum farklıydı.
Paul o adamı öldürürken yalnızca fiziksel gücünü kullanmış ve tek saldırıda kafasını parçalamıştı. Hem de bunu oldukça sakin bir şekilde yapmıştı. Öldürürken herhangi bir şekilde çekinmediği belliydi.
Paul etrafındaki suikastçılara bakıp herhangi birinin kaçmadığından emin olduktan sonra gözlerini bir kez daha yakınındaki bir suikastçıya çevirmişti. Kollarını kaldırıp hafifçe gerinirken o suikastçıya en yakın olan iki ileriye çıkmış ve iki gizli suikastçıyı da görmüştü.
“Pekâlâ, fazla uzatmayayım.”
Yere sertçe basan Paul bir kez daha Haies’in Adımlarını kullanarak suikastçının önünde belirmişti. Bu sefer, yumruğunu sıkmış ve tek seferde göğsüne geçirerek kemiklerini parçalamış ve kalbini yaralamıştı.
Kalbindeki yaradan dolayı ölen suikastçı yeni düşmeye başlarken Paul bir kez daha hızlıca atılmış ve bir diğerinin başını patlatmıştı. Ardından, öldürdüğü suikastçılardan birinin bıçağını almış ve diğer suikastçıları da bu bıçakla kesmişti.
O sırada bazı suikastçıların kaçmaya başladıklarını fark eden Paul yüzündeki gülümsemesi iyice büyürken bıçağı bırakmış ve boyutundan çift kılıçlarını çıkarmıştı. Bu sahneyi gören suikastçılar bir kez daha şaşırmış olsalar da sonrasında bu şaşkınlığı unutmak zorunda kalmışlardı.
Paul çift kılıçlarını kuşandığı anda kaçan suikastçılardan başlayarak herkesi biçmeye başlamıştı. Kılıcını her savurduğunda kan akıyor veya bir kelle uçuyordu. Elindeki kılıçların veya kıyafetlerinin kanla boyanmasına aldırmayan Paul ise her seferinde kaçışmaya başlayan suikastçıları gülerek avlıyordu.
Suikastçıların tamamını öldürdükten sonra olduğu sahneye biraz bakan Paul istemeden gülümsemişti. Etraftaki kopmuş kafalar ve kan göletleri oluşturmaya çalıştığı imaja hiç uymuyordu.
Ancak Paul bu şekilde daha rahat olduğunu biliyordu. Hayır, bundan daha da vahşi olmalıydı. Akan kan bundan çok daha fazla olmalıydı!
Kılıçlarından birini gökyüzüne çevirirken başını kaldırıp gökyüzündeki bir noktaya bakan Paul gülümsemesini silmeden konuştu.
“Küçük hedefler o kadar eğlenceli değiller. Belki sen beni biraz daha eğlendirebilirsin ha?”
Kılıcını uzattığı yerde hafif bir ruh enerjisi dalgalanması oluştuktan sonra bir anda yaşlıca bir adam havada belirmişti. Yeşil işlemelere sahip kızıl bir cübbe giyen yaşlı adamın kısılmış gözleri siyah renkteydi. Saçları ve sakalları çoktan beyazlamıştı.
Yaşlı adamın uçuşu birçok kişinin onu bir aziz sanmasına neden olabilecek olsa da Paul onun yalnızca büyükusta seviyesinde olduğunu biliyordu. Yaşlı adamın yaptığı şey ruh gücünü kullanarak kıyafetlerinin uçmasını sağlamaktı. Ruh gücü henüz vücudunu direkt olarak taşıyabilecek bir seviyeye erişmemişti.
Paul’ün kılıcının ucuna bir süre bakan yaşlı adam kaşlarını çatarken mırıldandı.
“Kibirli.”
Yaşlı adamın cübbesinin içinden on küçük ve ince iğne çıkıp onunla birlikte süzülürlerken Paul kılıcını yavaşça aşağıya indirmişti. Bu iğnelerin saldırı güçlerinin fazla yüksek olmadığını görebilse de içlerinde zehir olduğunu anlayabilmişti.
Zehirden korkmadığı için bir sıkıntısı olmayan Paul o sırada ruh gücüyle yapılan manipülasyon tekniklerini incelemeyi düşünüyordu. Ruh gücü büyükusta seviyesine varsa da hiç böyle bir şeyi denememişti ve tam olarak nasıl olduğunu merak ediyordu.
On iğne havada farklı yerlere ilerlerken Paul onları incelemeye başlıyordu. Ancak o anda, birden vücudunu saran ruhsal gücü hissetmişti.
“Boşluksal Ruh Yeteneği?”
Paul yaşlı adamın kendi üzerinde bir boşluksal ruh yeteneği uyguladığını fark etmişti. Ancak bu yetenek daha önce gördüklerinden biraz daha farklıydı.
O anda olduğu boşluk büyük, gri renkli bir bölgeydi. Paul’ün tanımadığı yüzlerce yüze sahip uçan yarı saydam figürler bu bölgede dolanıyorlardı.
Bu bölgenin herhangi bir saldırı amacı içermediğini fark eden Paul şaşırmış ancak sonrasında neler olduğunu anlamıştı. Bu bölge, kullanılan kişiye acıyı değil, korkuyu aşılamaya çalışan bir bölgeydi.
Buradaki her bir figür yaşlı adamın daha önceden öldürdüğü kişilerdi. Bu kişiler o anda ölümcül ancak yalnız bir aura yaydıklarından burada bir süre zaman geçiren birini ister istemez korkacağı kesindi.
Paul kendi oluşturmaya çalıştığı ruhsal yetenek için burayı iyice incelediğinde, aklında yeni fikirler belirmeye başlamıştı. Ancak o sırada, birden zihni normal dünyaya geri getirilmişti.
Neler olduğunu ilk başta anlamayan Paul sorasında yaşlı adamın yeteneği kendi kendine çektiğini anlamıştı. Yetenek en baştan beri yalnızca saldırısını gizleyebilmek içindi.
O anda, on zehirli iğne Paul’ün vücudundaki farklı bölgelere saplanmışlardı. En önemli olan ikisi ise boynuna ve kalbine saplanmış olanlardı.
Paul damarlarına akan zehir hissettikten birkaç saniye sonra Kutsal Kan tekniği gücünü göstermiş ve zehri temizlemişti. İğnelerin ufak yaralarının bir sıkıntıya yol açmayacağını bilen Paul o anda fazla bir hasar almadığını da biliyordu.
Ancak yaşlı adam öyle düşünmüyor gibi görünüyordu. Paul’ün önüne yavaşça indikten sonra gururlu bir şekilde gülümseyen yaşlı adam tek elini Paul’ün boynuna götürürken konuşuyordu.
“Heheh… Velet, benim, On Zehir Ustasının, zehirleriyle öldüğün için şanslısın. Öbür dünyada kibrini devam ettirmek için bir sebebin oldu say.”
Yaşlı adam tam Paul’ün boynunu kavrayacağı anda Paul bir anda kendi elini uzatmış ve onun bileğini yakalamıştı. Bir anda irkilen yaşlı adam Paul’ün gözlerine baktığında vücudunun tamamen titrediğini hissetmişti.
Paul’ün üzerine saplanmış iğneyi bir kez daha kontrol etmek isteyen yaşlı adam o sırada birden tüm hislerinin kaybolduğunu fark etmişti. Boynunu kavrayarak onu yere vuran Paul’ü göremiyor, duyamıyor veya hissedemiyordu.
“His Sıfırlama?”
His Sıfırlama tekniğinin Olvium ailesinden çıkan uzmanların kullandığı bir teknik olduğunu bilen yaşlı adamın vücudu soğumuştu. Daha önceden Olvium ailesinden olan birkaç kişiye suikast düzenlemişti ancak bunların her birinde kazancı kaybından düşük olmuştu.
Rakibinin Olvium ailesinin ruh tekniklerini bildiğini öğrenen yaşlı adam o anda dört numaraya bağıra bağıra sövmek istemişti. Ne demek asil değil ve bir asil ile bağlantısı yok? Bu çocuğun bir şekilde Olvium ailesine bağlı olduğu belliydi!
O anda hisleri geri dönen yaşlı adam kaçmaya yeltense de vücudunun çoktan yere bastırıldığını hissedebiliyordu. Vahşi bir canavarın pençeleriymişçesine boynunu kavrayan el onu yere sertçe bastırıyordu ve herhangi bir kaçma şansı vermiyordu.
O sırada, Paul gözlerini yaşlı adamınkilere dikmişti. Gözlerindeki öldürme arzusunu hisseden yaşlı adam anında konuşmuştu.
“Bekle! Beni öldürme. Zehir, iğnelerdeki zehrin panzehrine sahibim. Beni bırakırsan, sana veririm.”
Yaşlı adam yalvarırcasına konuşurken Paul iğnelerin hâlâ vücudunda olduklarını fark etmişti. Gözlerini bir anlığına kapayıp kanını harekete geçiren Paul iğnelerin vücudundan kendi kendilerine fırlamalarını sağladıktan sonra ufak yaralarını iyileştirmişti.
Bu sahneyi sonuna kadar açılmış gözleriyle izleyen yaşlı adam o sırada Paul’ün boynunu sıkmayı bıraktığını ve az önce yere sapladığı çift kılıçlarından birini yeniden kavradığını görmüştü. Yaşlı adam bir şey yapamadan önce Paul kılıçları yaşlı adamın boynunu aşağıda bırakacak bir ‘X’ şeklinde saplamış ve konuşmaya başlamıştı.
“Bana saldırmanızı isteyen kişi kim? Başıma koyduğu ödül ne ve en önemlisi benim hakkımda verdiği bilgiler ne? Bana bunları söylersen kılıçlarımı geri çekerim.”
Yaşlı adam bir kurtulma yolunu fark ettiği anda gözleri parlamış ve bildiği her şeyi anlatmaya başlamıştı. İsteyen kişinin kimliğini tam olarak bilmese de Veuria’nın ordularından bir yer verebildiğine göre o ülkeden olması gerektiğini biliyordu.
Paul bunu zaten beklediğinden fazla şaşırmamıştı. Veuria’dakilerin seviyesini hâlâ büyükusta seviyesinde sanmalarının iyi olduklarını düşünürken 100 platin para yüzünden biraz morali bozulmuştu.
Alean’a geldiği birkaç günde 1000 platin paradan fazlasını harcamıştı ve başına koyulan ödülün yalnızca 100 platin para olması cidden canını sıkıyordu.
Yaşlı adamın anlatışı bittiğinde kılıçlarını yerden geri çıkarıp boyutuna atan Paul hızla ayaklanan yaşlı adama bir bakış atmış ve boyutundan bir tılsım çıkarmıştı.
Tılsımı arkasını dönmüş olan adama çeviren Paul tılsımı aktifleştirdiğinde, kan kızılı bir enerji dalgası tılsımdan fırlamış ve direkt olarak adamın vücudunu ortadan ikiye bölmüştü.
Bir süre boyunca etraftaki ölülere bakan Paul suikastçıların ölümüyle bu bölgenin kısa sürede yeniden insanlarla dolacağını biliyordu. Bu nedenle elinde ufak bir yara açmış ve Pisboğaz Kan İblisini dışarıya salmıştı.
Yalnızca birkaç saniyede tüm cesetleri ve kan lekelerini yutan iblis Paul’ün vücuduna dönerken kıyafetindeki kanları bile yiyip bitirmişti. Paul iblisten kara yıldıza, yıldızdan ise çekirdeğine akan manayı hissederken artık kendini tutmaması gerektiğini biliyordu.
Veuria’yla olan işini kısa bir sürede halledecekti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..