Alean’ın başkenti Kutsal Ruh Şehrinin dışındaki ormanın üzerinde süzülen Paul siyah maskesini yüzüne takmıştı. Uçmak için yasa enerjisini kullandığından kanatlarını açmasına gerek kalmamıştı. Çift kılıçlarını belinde asılı olan kınlarına takmıştı.
O ormanı sakin bir şekilde izlerken sol omzunda oturan Grim tembelce miyavlamıştı. Küçük kedi bir şey yüzünden sıkılmış gibi görünüyordu.
O sırada, beyaz renkli bir serçe görünümüne sahip olan Wulian ormanın içinden yükselmiş ve Paul’ün boş olan sağ omzuna konarken bağırmaya başlamıştı.
“Wuu! Wu wuu!”
Wulian gagasıyla bir bölgeyi gösterirken Paul başını bir kez sallamış ve konuşmuştu.
“Şimdilik ikiniz de zindana gidin. Eğer burada görünürseniz sizi şehrin içinde bir kez daha çağıramam.”
Wulian ve Grim somurtan yüzlerle mor sis tarafından yutulduktan sonra Paul gözlerini Wulian’ın az önce gösterdiği yere çevirmiş ve maskesinin altında soğukça gülümsemişti. Ardından, vücudunu saran yasa enerjisini kontrol ederek hızla o bölgeye doğru fırlamıştı.
Onun ilerlediği yer, Veuria suikastçısının daha önce geldiği bölge olan Yılan İniydi. Paul bu bölge hakkında bir bilgiye sahip olmasa da Wulian’dan basitçe suikastçıların toplandığı bir bölge aramasını istemiş ve burayı bulabilmişti.
Wulian’ın hızı bir yana, suikastçının şehirden ayrılırken direkt olarak bu bölgeye doğru fırlaması ona iyi bir ipucu vermişti.
O Yılan İnine yaklaştıkça etrafındaki yasa enerjisi huzursuz bir şekilde dağılıyordu. Uçmak için yasa enerjisini kullandığından ve kendisini saklamaya çalışmadığından sürekli olarak etrafındaki yasa enerjisini hareket ettiriyordu ve bunun bazı kişileri uyarabileceğinden de haberdardı.
O Yılan İni olarak bilinen mağaranın ağzına geldiğinde yaşlıca bir adam çoktan onu bekliyordu. Yüzünün alt kısmını bir kumaş parçasıyla saklayan yaşlı adamın etrafındaki yasa enerjisi de hareketliydi. Paul onun bir Aziz seviye savaşçı olduğunu anlamıştı.
Yüzündeki gülümsemeyle birlikte hızla Yılan İninin girişine, yaşlı adamdan yirmi adım kadar uzağa inen Paul oluşturduğu hafif toz bulutundan çıkarken yaşlı adama bakmaya başlamıştı. Aynı anda, yaşlı adam da ona bakıyordu.
En sonunda, yaşlı adam derince iç çekmiş ve konuşmuştu.
“Yoldaş, kim olduğunu ve ne amaçla geldiğini bilmiyorum. Ancak bana biraz yüz verip buradan nazikçe ayrılmanı istiyorum. Elbette, eğer bir iş için geldiysen bunu ayarlayabiliriz.”
Paul bir süre sessiz kaldıktan sonra ruh enerjisini kullanmış ve adamın zihninde konuşmuştu.
“Bir süre önce buraya gelen Veuria suikastçısının yerini istiyorum. Karşılığında ne istediğini söyle ve sakın bana veremeyeceğini söyleme. Buraya gelen ve büyük bir ödül veren birini takip etmediğine inanacak kadar aptal değilim.”
Yaşlı adam bir süre sessiz kaldıktan sonra derin bir nefes almış ve konuşmuştu.
“Eğer yoldaş buraya bir zarar vermeyeceğine dair söz verirse ben de istediği bilgiyi vermekten onur duyarım.”
Paul başını bir kez salladıktan sonra konuştu.
“Bu bölgeyle bir düşmanlığım yok. Tek düşmanlığım önemli olana saldıranlar ve bu saldırıyı planlayanlardır. Saldıranlar öldü ve şimdi sıra planlayanda. Bana bilgiyi ver.”
Yaşlı adam başını hafifçe salladıktan sonra ruh gücünü kullanarak Paul’e Veuria’dan gelen suikastçıyla ilgili bilgiyi vermişti. En sonunda- Paul bir kez daha havalanırken bir ruhsal mesaj daha göstermişti.
“Size bir öneri vereyim. Bir daha müşterinin tüm sözlerine inanmayın ve kendi araştırmanızı yapın. Avlamaya çalıştığınız yılan bir ejderha çıkarsa kaybı yaşayan sizler olursunuz.”
Yaşlı adam bu sözleri tam olarak anlayamasa da basitçe aynı kişiyi bir kez daha kışkırtmamaları gerektiğini anlamıştı. O yılan inine geri dönerken Paul havada hızla uçmaya başlamıştı. Yaşlı adam suikastçıyı gerçekten de takip ettirmiş ve yerini tam olarak kaydetmiş gibi görünüyordu.
Suikastçının olduğu yer ormanın içindeki bir bölgeydi. Uçarak aradığı için kısa bir sürede yanan ateşi bulan Paul gözlerini kısarken ellerini yavaşça açıp kapamıştı. Ardından, hızla yere doğru fırlamıştı.
O sırada yemeğinin pişmesini bekleyen Dört numara bir anda ona yaklaşan bir tehlikeyi hissetmiş ve ayaklanmıştı. Aynı anda, ağaçların arasına düşmüş olan Paul birkaç ağacı parçalayıp bir toz bulutu oluşturmuştu.
Dört numara bir çift bıçak çıkarıp ikisini de sıkıca tutarken Paul toz bulutundan çıkmış ve kılıçlarını çekmişti. O toz bulutuna dikkatli bir şekilde bakarken kılıçlarını çoktan çekmiş olan Paul toz bulutundan ayrılmıştı.
Paul’ü baştan aşağıya süzen Dört numara vücudunu sarsan tehlike hissiyatı nedeniyle istemsizce geri çekilirken bir anda kendi ruhuna çarpan enerjiyi hissetmişti.
“Ruh saldırısı!”
Ani ruh saldırısını beklemeyen dört numara saldırıyı engellemeye çalıştığında saldırının garip bir yakıcı ve ölümcül güce sahip olduğunu keşfetmişti. O ruhuna aldığı yara yüzünden acıyla geriye çekilirken bir başka ruh enerjisi ona fırlamış ve tüm hislerini sıfırlamıştı.
Onun hislerinin sıfırlandığı anda, Paul hızlı bir şekilde fırlamış ve kılışlarını aynı anda savurarak dört numaranın kellesini, üst vücudunu ve alt vücudunu üç farklı parçaya bölmüştü. Ormanın içinde bu kanlı sahne belirirken Paul gözlerindeki soğuk parıltıyla üçe ayrılmış cesede bakıyordu.
En sonunda Pisboğaz Kan İblisini salan Paul dört numaranın cesedini ona yedirdikten sonra evine dönmeye başlamıştı. Şehre kimseye fark ettirmeden girmesi gerektiğinden hızlı olması gerekiyordu.
--
Sonraki gün, yatağının üzerinde yaptığı meditasyonu kesen Paul ayaklanırken hafifçe gerinmişti. Dün oluşan olaylardan sonra kendisini garip bir şekilde daha iyi hissediyordu.
O gün yapacağı bir şey olmadığı için kahvaltı ettikten sonra basitçe odasına çekilen Paul meditasyonuna devam etmişti. Karanlık yasalarında küçük kavrayışa ulaşmasına oldukça ufak bir parçanın kaldığını hissediyordu.
O sırada, Spadia yavaşça konuşmuştu.
“Kılıç üzerine olan anlayışın gittikçe artsa da büyü üzerine olan geri kalmaya başlıyor. Bunu düzeltecek bir şey bulmalısın. Belki de her gün büyü çalışmak için de biraz zaman ayırmalısın.”
Paul bir süre düşündükten sonra konuştu.
“Şu anda çalışabileceğim bir büyü çeşidi olduğunu sanmıyorum. Saldırı büyülerimin çoğunda sınırdayım ve bazıları direkt olarak büyüyü kılıç üzerinde kullandığım için fazla bir şeyi değiştirmiyor. Geliştirebileceğim büyü olarak…”
“Yokoluşun Fırtınası denen şu büyü var. İkinci kısım için fırtına manasına ihtiyacın vardı unuttun mu? Rüzgar ve yıldırım manasının birleşimi olan mana. Onu deneyebilirsin. Zamanı gelince işine yarayacaktır.”
“Ah, haklısın.”
Paul başını yavaşça salladıktan sonra kara yıldızı çalıştırmış ve mor sisin vücudunu sarmasına izin vererek zindana girmişti.
Uzun bir süredir büyü ile ilgili bir çalışma yapmamış olan Paul fırtına manasını oluşturup oluşturamayacağından emin değildi. Yıldırım manasını kullanabiliyor olsa da onu rüzgar manasıyla birleştirdiğinde başka bir mananın ortaya çıkma şansı da vardı.
İçeride çalışan Semia ve Simon’a bir bakış attıktan sonra boş bir bölgeye geçen Paul yere oturmuş ve derin bir nefes almıştı. Ardından, iki elini havaya kaldırırken rüzgar ve yıldırım manasını iki elinde oluşturmaya başlamıştı.
Daha önceden Yıldırım Alevini oluşturmak için yıldırım manasını kullandığından onun füzyon aşamasıyla ilgili birkaç şey biliyordu. Ancak rüzgar elementini ilk kez bir füzyonda kullanacaktı. Bu nedenle dikkatli olması gerektiğini biliyordu.
Sol elinin üzerinde sıkışıp yoğunlaşarak bir top şekline giren yıldırım manası etrafa parıltılar yayarken sağ elinin üzerinde sıkışmış havadan bir top oluşmuştu. Sol elindeki yıldırım topu cızırtı sesleri çıkarırken sağ elindeki ise havanın hızlı ve yoğun hareketlerinden oluşan patlama sesleri çıkarıyordu.
Paul bir kez daha derince nefes almış ve iki elini yavaş yavaş yakınlaştırmaya başlamıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..