Yıldırım manası ve rüzgar manasından oluşan toplar birbirlerine yaklaştıkça Paul’ün etrafındaki hava titreşiyor ve patlama sesleri ortaya çıkarıyordu. Bu sırada Paul bu sesleri duymazdan geliyor ve füzyonu tamamlayabilmek için istediği sonucu düşünüyordu.
“Rüzgar kadar hızlı ancak yıldırım kadar yıkıcı olmalı. Salındığında, tek seferde büyük bir alanı kaplayabilmeli ve gücünü hâlâ korumalı…”
Yıldırım ve Rüzgar topları birbirlerine iyice yaklaştıklarında Paul derin bir nefes almış ve ikisini tek seferde çakıştırmıştı.
İki top birbirlerine çarptıklarında, etrafa gür bir patlama sesi yayılmış ve meditasyondaki Semia’yı bile uyandırmıştı. Simon çekirdeğini oluşturmaya devam ettiğinden meditasyonuna dalmıştı ve uyanmamıştı.
Bir süre boyunca birbirlerini engelleyen iki manayı hisseden Paul dişlerini sıkarken içinden bağırdı.
“Birleş!”
Aynı anda, iki top yavaşça kaynaşmaya başlamıştı. Rüzgar ve yıldırım yavaş yavaş kaynaşırlarken etrafa güçlü bir enerji yayılıyordu ve Paul’ün bulunduğu zemine saldırıyordu.
Paul etrafının gür yıldırımlar ve keskin rüzgar dalgaları ile dolu olduğunu hissederken elindeki mana topunu neredeyse tamamen birleştiğini hissedebiliyordu. Bu nedenle tüm düşüncelerini oraya yoğunlaştırmıştı.
Yaklaşık on dakika boyunca birleşmeye devam eden mana topları en sonunda tek bir mana topu oluşturmuştu. Aynı anda rüzgara ve yıldırımlara sahip olan bu tek topu hisseden Paul istemsizce gülümsüyordu.
Fırtına manası, yıldırım büyüleri için kullanıldığında güç bakımından geri kalsa da rüzgar büyülerinde rüzgar manasının yerine kullanılabiliyordu ve artı olarak muhteşem bir güç artışı sağlıyordu. Zaten Yokoluşun Fırtınası büyüsünün ikinci kısmında kullanılmasının nedeni de buydu.
Manayı iyice inceleyen Paul direkt olarak büyünün ikinci kısmını denemek yerine önce fırtına manasını kullanarak basit rüzgar bıçağı büyüsünü oluşturmuştu. İçlerinde yıldırım arkları bulunduran yoğun bıçaklar önünde belirdiğinde hafifçe gülümsemiş ve onları gökyüzüne doğru fırlatmıştı.
Ardından, Yokoluşun Fırtınasının ikinci kısmına çalışmaya başlamıştı. Zaten ilk kısımda ustalaştığı için manayı değiştirmesi zor olmayacak olsa da iyice çalışması gerekiyordu.
--
Kraliyet Balosunun yapılacağı gün, balodan bir süre önce Paul hazırlıklarını yapmaya başlamıştı. Geçen günlerini büyüleri üzerine kullanmış olduğundan zamanının çoğunu harcamıştı ve Kraliyet Balosu çabucak gelmişti.
O özel olarak hazırladığı seti giyip asasını almış, hazırladığı tılsımlardan ve iksirlerden birkaçını ceketinin görünmeyecek kısımlarına yerleştirmişti. Onları istediği zaman boyutundan çıkarabilecek olsa da bu üzerine daha fazla gözü çekebilirdi.
Veuria’nın elçisi yalnızca bir evren yüzüğü için onun peşinden farklı bir ülkeye adam yollayabilmişti. Öldürdüğü suikastçının son adam olup olmadığını bile bilmiyordu. Bu nedenle önemli bir konu olmadığı sürece boyutunu başkalarının gözü önünde açmayacaktı.
O evden ayrılıp daha önceden aldığı altın işlemeli siyah renkli at arabasına binerken sürücü iki siyah atı kullanarak ilerlemeye başlamıştı. İlk gideceği yer şehrin içindeki bir bölge olan Sheilia Fıskiyesiydi.
Ellen ile kararlaştırdıkları bölge orasıydı ve onu oradan alacaktı. Ellen o bölgenin baloya giden kişiler için normal bir buluşma noktası olduğunu söylemişti ve Paul’ün onu oradan almakla bir sorunu yoktu.
At arabası hızla fıskiyenin bulunduğu bölgeye ilerlerken Paul at arabasının dışını inceliyordu. Dışarısı o kadar kalabalık değildi ve normal bir insanın hareketlerini bile takip edebiliyordu. Bugün, Veuria’dan gelen birisi varsa ona sıkıntı çıkarmalarını istemiyordu.
Eğer gerçekten geldilerse onları anında bitirecekti. Başka herhangi bir seçenek yoktu.
Yaklaşık on dakika sonra at arabası fıskiyeye ulaştığında, Paul orada bekleyen birden fazla kız olduğunu görmüştü. Renkli kıyafetler giyip süslü takılar takmış olan bu kızların çoğu birbirleriyle muhabbet ediyor ve kendilerini diğerleriyle kıyaslıyorlardı.
Ancak bu kız topluluğunun içinde bile Ellen oldukça öne çıkıyordu. Basit ancak göz alıcı sarı bir elbise giymiş, saçlarını arkadan toplamıştı. Etrafındaki kızların bakışları altında utanıyor olduğundan yüzü hafifçe kızarmıştı ve oldukça çekici bir etki yaratıyordu.
Paul’ün at arabası bölgeye yaklaştığında birçok kızın gözleri de arabaya çekilmişti. Birçok asilin at arabaları kendi ailelerine ait işaretler taşırlardı ve bu nedenle kimin olduğu, veya en azından hangi aileden olduğu belli olurdu.
Paul’ün arabası oldukça pahalı görünmesine rağmen herhangi bir ailenin işaretini taşımıyordu. Bu nedenle birçok kızın meraklanmasını sağlamıştı. At arabasının içindeki Paul ise bu bakışları umursamamıştı.
Ellen’in olduğu alanın önünde duran at arabası oradaki birçok kızın konuşmayı kesmelerine yol açmıştı. İçeriden çıkacak kişiyi ve kim için geldiğini merak ediyorlardı.
Bu sırada, Paul at arabasının kapısını yavaşça açmış ve içinden inmişti. Asasını hafifçe sıkarken Ellen’e ilerlemiş ve herhangi bir şey söylemeden gülümseyerek elini uzatmıştı.
Paul’ün gülümsemesine bir bakış atan Ellen anında kızarırken elini uzatmış ve Paul’ün elini tutmuştu. Ardından, ikisi birlikte at arabasına ilerlemişlerdi.
Onlar at arabasına binip kraliyet sarayına doğru ilerlemeye başlarken fıskiyenin olduğu yerdeki birçok kız şaşkın kalmışlardı. Ellen daha önce de baloya katılmış olsa da bu hep ailesiyle birlikte olmuştu ve daha önce bir kavalyeye sahip olmamıştı. Aslında, daha önce baloda dans bile etmemişti.
Şimdi, aralarından hiçbirinin tanımadığı yakışıklı bir genç ile baloya gitmesi onların birçoğunu şaşkınlığa uğratmıştı.
O sırada, at arabasının içinde muhabbet etmeye başlayan Paul ve Ellen onların düşüncelerinden habersiz gibi görünüyorlardı. Ellen basitçe mutlu olduğu için başka şeyleri düşünmüyordu ve Paul başkalarının düşüncelerini umursamıyordu.
Onlar Kraliyet Sarayına ilerlerken aynı zamanda birçok asil de oraya ilerliyordu. Elbette, bazı asil olmayan güçlü uzmanlar da oraya ilerliyorlardı.
Kraliyet Sarayına şehrin içindeki bir evin çatısından göz atan 16 yaşlarındaki kahverengi saçlı ve kahverengi gözlü bir kız arkasındaki 20 yaşlarındaki adama bakarken konuştu.
“Büyük kardeş, bu etkinliğe katılmak zorunda mıyız?”
Büyük kardeş olarak çağırdığı kahverengi saçlara ve gözlere sahip adam başını iki yavaşça sallarken konuştu.
“Görevi veren kişi bizzat büyük rahipti. Aynı zamanda, kutsal rahibe adayı da bu etkinliğe katılacak. Bugünkü görevimiz hem ülkedeki yetenekli asilleri seçmek hem de adayı korumak. Onun dışında bir şey yapmak zorunda değiliz.”
“Bu güzel. O prensin yanına yaklaşmak istemiyorum.”
Genç kızın yüzünde bir iğrenme ifadesi çıkarken büyük kardeşi derin bir nefes alırken konuştu.
“Gidelim. Aday da bir süre sonra orada olmalı. Fazla geç kalmamalıyız.”
Bu sözlerden sonra, beyaz renkli ayakkabıları hafif bir yeşil renkle ışıldamıştı. Genç kızın ayakkabıları da ışıldarken ikisi birlikte saraya doğru ilerlemeye başlamışlardı.
Paul ve Ellen kol kola girmiş bir şekilde saraya vardıklarında orada da birçok gözü üzerlerine çekmişlerdi. Bazı asiller Paul’ün kim olduğunu merak ederlerken daha önce Ellen tarafından reddedilmiş olanlar Paul’e kıskançlıkla bakıyorlardı.
Paul bu bakışların sahiplerine gülümseyen ancak soğuk bir bakış yolladığında çoğu gözlerini kaçırmıştı. Paul’ün belli olmayan kimliği ona karşı tedirgin olmalarını sağlıyordu.
Paul sarayın balo salonunun bir kenarında karısıyla, Ellen’in annesiyle, beraber oturan Abraham’ı gördüğünde ona da hafifçe gülümseyip başını sallayarak selam vermişti. Abraham ise garip bir gülümseme göstererek selamını almıştı.
Daha önce Paul’e kim ile geldiğini sorduğunda Paul geleceği kişiyi tanıdığını söylemişti. Abraham’ın aklından birçok asil ailenin kızı geçmiş olsa da geleceği kişini kendi kızı olacağını hiç düşünmemişti!
O bu konuda nasıl hissedeceğinden emin değilken Paul ve Ellen oturabilecekleri bir masaya doğru ilerliyorlardı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..