“Grim, ne kadar değersiz olursa olsun bir hediyeyi yok etmek saygısızlıktır. En azından veren kişinin önünde beğenmiş gibi yapmalısın. Yoksa karşıdaki kişinin gururu kırılabilir.”
Paul oldukça sesli bir şekilde Grim ile konuşurken Aaron’un yüzü daha da kızarmış, etraftaki bazı kişiler ise neler olacağını görmek için dikkatle izlemeye başlamışlardı. Paul’ün sözleri Aaron’un hediyesinin oldukça ‘değersiz’ olduğunu belirtiyordu ve Aaron’un karşılık vermemesi imkansızdı.
“Yoldaş, Propia on binlerce beyaz altına satılabilecek çok ama çok nadir bir gül türüdür. Yalnızca güzel değil, aynı zamanda birçok ilaçta da kullanılabilir ve benim hazinelerimden biriydi. Söyler misin, gerçekten de değersiz bir mi?”
Aaron sözlerini bitirdiğinde gözler bir kez daha Paul’e çevrilmişti. Paul ise sağ elini kaldırmış ve boyutundan bir çiçek çıkarmıştı.
Boyutundan çıkardığı çiçek, altı kızıl renkli yaprağa sahip oldukça göz alıcı bir çiçekti. Sapı bile tamamen kırmızı olan bu çiçekten etrafa büyüleyici bir koku yayılıyordu. Yalnızca bu koku, birçok ilaçtan daha güçlüydü.
Paul çiçeği yavaşça kaldırmış ve Grim’in saçlarına takmıştı. Bu hareketi, muhteşem bir tabloyu tamamlayan son fırça darbesi işlevini görmüş ve Grim’in güzelliğine yeni bir katman eklemişti.
“Evet, oldukça değersiz.”
Aaron öfke ve utançla kızaran yüzüyle Paul’e bakarken Paul soğukça cevaplamıştı. O anda, Aaron’a herhangi bir yüz bırakma düşüncesi yoktu.
“Eğer veren kişi biraz daha değerli olsaydı o zaman bir anlamı olabilirdi.”
Aaron’un kaşları iyice çatılırken Thomas’ın gözleri sonuna kadar açılmıştı. Aaron’un yaptığı aptallığı anlayabiliyordu ancak Paul’ün ona karşı bu kadar sert çıkmasını beklememişti.
“İyi ki daha önceden nazikçe yaklaşmışım…”
O böyle düşünürken bir yandan da biraz mutluydu. Çünkü Aaron çoktan Paul’ün zihninde kötü bir yer edinmişti ve şimdi Paul’ün kabul etme şansı daha yüksekti. Ancak kabul etmesi için ona biraz kendini göstermesi gerektiğini biliyordu.
“Abi, izin verirsen yoldaş ile özel bir şey konuşmak istiyorum. Bizi biraz yalnız bırakır mısın?”
Aaron öfkeli gözlerini Thomas’a çevirdikten sonra Paul’e bir bakış daha attı ve bir anda ayaklandı.
“İyi! Çok iyi! Veren kişi değersiz demek ha!? Öyle olsun!”
Aaron Sean’la birlikte oradan uzaklaşırken Paul kapalı gözlerini Thomas’a çevirmişti. Thomas ise derince iç çektikten sonra bir kez daha başını eğmişti.
“Bunun için özür dilerim. O aptal ile olan tek bağımın rekabet üzerine kurulu olduğunu bilmelisiniz.”
Thomas’ın ruhsal iletimi Paul’e ulaştığında Paul anında karşılık vermişti.
“Rekabet mi yoksa düşmanlık mı?”
Thomas böyle bir soruyu beklemediğinden biraz düşünse de en sonunda cevaplamıştı.
“Düşmanlık.”
Öyleydi. Thomas ve Aaron rakip değil, düşmanlardı. İkisi farklı kadınlardan doğmuşlardı ve Aaron’un annesi Kral’ın asıl eşiyken Thomas’ınki cariyelerinden birisiydi. Thomas biliyordu ki, eğer Aaron’un yoluna çıksaydı Aaron onu çekinmeden öldürürdü. Bu nedenle onu ‘düşman’ olarak kabul etmek normaldi.
“Bana savaş alanına yakın bir şehir vereceksen teklifini kabul edeceğim Thomas Taida. Ancak şunu bil, astın olmaya niyetim yok. Yalnızca o piçi yerinden indireceğim.”
Paul’ün öfkeli ses iletisini alan Thomas’ın gözleri parlarken aklından birçok düşünce geçmiş ve anında ona cevap göndermişti.
“Size verebileceğim bir şehir var ancak o kadar büyük değil ve genelde askerler tarafından baskına uğruyor. Aynı zamanda savaşın etkisinin en çok vurduğu şehirlerden birisi. Aynı zamanda, abim ile direkt olarak bir karşılaşmaya girerseniz zararlı çıkacaksınız Bay Paul. Eğer bana yardım ederseniz…”
“Bahsettiğin şehir iyi. Güçlü bir yere ihtiyacım yok. Orayı güçlü hale getirmek benim işim olacak zaten. Ve…”
Paul o sırada bir elini ileriye uzatmıştı. Sözleri kesilen Thomas biraz rahatsız olsa da o da elini uzatmış ve Paul’ünkini sıkmıştı.
O anda, birden tüm vücudu ve ruhu sarsılırken gözleri sonuna kadar açılmıştı. Etraftakilerin fark etmediği bir şekilde alnından ve sırtından soğuk terler akıyordu. İçinde heyecan ve korku duyguları aynı anda belirmişti.
El sıkıştıkları anda, Paul aurasının ufak bir kısmını gizli bir şekilde onun vücuduna göndermişti ve Thomas aurayı tamamen hissedebilmişti. Ruhunu sarsan ölümcül aurayı hisseden Thomas ise o anda nasıl hissedeceğini bilmiyordu.
Böyle birini yanına çekebildiği için mutlu mu olmalıydı? Yoksa böyle korkutucu bir auraya sahip biriyle iş içinde olduğu için korkmalı mıydı? Kendi düşüncelerinden bile emin değildi. Ancak emin olduğu bir şey vardı. Bu adam, bir ‘Kale’ seviyesinin sınırlarını aşmış, hatta önüne geçen her sınırı yok etmişti.
O bir vezirden ve hatta en önemli Şah olan kendisinden bile çok daha değerli bir seviyedeydi. Öyle ki, o anda içinde sonunda gerçek bir özgüven hissi belirmişti. Az önce abisine çıkışından sonra gelen endişe ise tamamen silinmişti.
“Sizinle çalışmak için sabırsızlanıyorum. Bay… Hayır, Kont Paul.”
Thomas sözlerini bitirdiğinde yüzünde parlak bir gülümseme çıkmıştı. Tamamen özgüvenle dolu olan bu gülümsemeyi gören Paul ise hafifçe sırıtmıştı.
“Kısa süre içinde babanızın gözünde bir yer kazanacağınızdan eminim, İkinci Prens.”
Paul sözlerini bitirdiğinde, Thomas yüzünde büyük bir gülümsemeyle ayaklanmış ve en sonunda balonun keyfini çıkarabilmeye başlamıştı. Paul’ün sözleri aklındaydı ve onun daha da mutlu olmasına neden oluyorlardı.
Paul ise yanındaki Grim’in başını okşarken Aaron’un ona attığı öfkeli bakışları görebiliyordu. O sırada Eve ile konuşan Aaron arada bakışlarını ona ve Grim’e çeviriyordu. Daha önceden Grim’e gönderdiği çekici bakışları o anda tamamen soğuktu ve ölümcül bir enerjiyle kaplanmışlardı.
Paul hafifçe kıkırdarken Grim’in elini aldı ve dans alanına doğru yürümeye başladı. Bir süre sonra, müzik daha yavaş ve romantik bir müzikle değiştiğinde, Paul onu yönlendirerek dans etmeye başlamıştı. Paul’ün hareketleriyle tamamen uyumlu olan Grim’in yüzünde görenlerin kalp atışlarını hızlandıran bir gülümseme vardı.
O ikisi dans ederlerken Aaron da Eve ile birlikte dans etmeye başlamıştı. Eve Aaron’dan pek haz etmese de ilk prensin dans teklifini çevirmemesi gerektiğini biliyordu. Eğer geri çevirirse prensin üzerinde bıraktığı etki kötü olur ve bu ailesine de yansırdı.
O ikisi dans etse de Aaron hâlâ Paul’e bakışlar atıyordu. Paul ise onu görmezden geliyormuş gibi görünürken bir yandan da düşünüyordu.
Thomas’a yardım etmeyi kabul etmişti ve bunun için kullanabileceği iki yol vardı. İlki, tam gücünü göstermeden savaşta ona yardım etmekti. Çünkü gizemli bir uzman Thomas’a yardım etse de Thomas bundan fazla bir şey kazanamazdı. Kazanan kişi kendisi olmalıydı.
İkinci yol ise Aaron’u yerinden düşürmekti. İki yol da iyi ve kötü yanlara sahiplerdi ve Paul ikisini de kullanmayı düşünüyordu. Şu anda, dans esnasında kullanabileceği iyi bir yol vardı.
Aaron ve Eve’in dansını ruh güzüyle izlerken kimsenin onu fark etmediğinden emin olmaya çalışıyordu. Ruhu Büyükusta seviyesinin ortasındaydı ve Kralın seviyesi bile yalnızca düşük seviyedeydi. Bu nedenle kendini saklamak istediği sürece onu hissedebilecek birisi yoktu.
Ve tam belirli bir anda, birden His Sıfırlamayı kullanmıştı.
“Ah!”
O anda, Aaron birden Eve’in üzerine düşmüş ve bunu beklemeyen Eve ile birlikte yere düşmüştü. Düştükten hemen sonrasında kendine geldiğinde, kendisini yere uzanan Eve’in üzerinde bulmuştu. Yüzü onun göğüslerine gömülmüştü.
Anında ayaklanan Aaron etrafına bakarken titreyerek konuşmaya başlamıştı.
“B-Bu yanlışlıkla oldu. Gerçekten özür dilerim!”
O böyle dese de yakınlardaki birçok kişi ona inanmamıştı ve Eve’in kendisi de buna dahildi. Aaron büyükusta seviyesindeki bir büyücüydü ve böyle bir durumda düşmek gibi basit bir hatayı yapması neredeyse imkansızdı.
“Aaron!”
Kral çatılı kaşlarıyla onun adını bağırdığında Aaron işinin bittiğini anlamıştı. Ancak yine de karşılık vermeye cüret edemedi ve babasına doğru ilerlemeye başladı. Bir yandan da neler olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Az önce dans ederken bir anda tüm hislerini kaybetmiş ve kendisine geldiğinde kendini Eve’in üzerinde bulmuştu. Bunda gerçekten de bir suçu yoktu!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..