“Ah, duvarlara bakarken dışarıyı görememek hâlâ garip bir his.”
Betan Şehrinin yakınlarındaki bir yerde bir hanın dışarıdaki açık bölgesinde elindeki içki şişesinden içerken bir yandan da kahkaha atan orta yaşlı adam bağırarak konuşuyordu.
“Yeni Şehir Lordu gerçek bir canavar. O kadar fazla deliği bir günde düzelttiğine gerçekten inanamıyorum. Hem de basit yamalar değiller. Normal duvarlarla aynı sağlamlıktalar.”
“Şehir Lordunu duvarları düzeltirken görmüştüm. İlk başta genç olduğu için basit bir asil olduğunu düşünmüştüm ama toprak büyüsündeki bu yeteneği gerçekten de korkutucu. Nasıl bu şehrin Şehir Lordu olabildiğini anladım.”
“Belki sonunda şehrimiz biraz barış kazanır ha? Eğer canavar baskınlarını bir şekilde engellersek savaş alanının kaosundan da kaçınabiliriz.”
“İmkansız, Shinu Krallığının piçleri buraya gelmeye devam edecekler ve bizim askerlerimizin ne kadar boktan olduklarını biliyorsun.”
“O da doğru gerçi…”
Bu vatandaşlar konuşurlarken yeni Şehir Lordunun muhabbetleri şehrin diğer bölgelerinde de dönüyordu. Paul’ün duvarları düzeltişini izlemiş olan kişiler onun yeni Şehir Lordu olduğunu öğrendiklerinde şaşırmış ve bazıları mutlu olmuştu. Bazıları ise onun gençliği yüzünden üzülmüşlerdi.
Ancak genel olarak şehir canlanmıştı. Yıkılmış bölgeler yavaş yavaş temizlenmeye başlanmıştı ve yollardaki kan lekeleri de temizleniyordu. Şehirdeki hanlarda yeniden içen kişiler ve yollarda rahatça dolaşabilen sakinler vardı.
O sırada, Paul şehrin askeri merkezinin antrenman alanında duruyordu. Önünde, 600 asker 30 kişilik sıralara dizilmişlerdi. Aralarından 60’ı aktif büyüler kullanan usta büyücüler olan bu askerlerin 240’ı usta savaşçı seviyesindelerdi ve geri kalanı normal, fiziksel olarak güçlü askerlerdi.
Kapalı gözlerini etraflarında rahat bir hava olan askerlere çeviren Paul’ün kaşları çatıktı. Daha önce askerlerle karşılaşmıştı ve önündeki kişilerin herhangi bir şekilde askerlere benzemediklerini söyleyebilirdi.
İlk olarak, disiplinli değillerdi ve fazla rahatlardı. Paul kendisine kışkırtıcı bakışlar atan ve aralarında konuşan askerleri görebiliyordu. Çoğu o Şehir Lordu olsa bile ona saygı duymuyorlardı.
Paul bunun nedeninden haberdardı. Betan Şehri daha önce de Şehir Lordlarına sahip olmuştu ve tüm bu Lordlar savaş zamanında ya ilk ölen olmuş ya da şehirden ilk kaçan olmuşlardı. Bu nedenle askerlerin yeni Şehir Lorduna saygı duymamaları garip değildi.
Ancak bu onun tahammül edeceği bir şey değildi.
“Sessizlik!”
Ruh gücünü yayarak yaptığı baskı 600 askerin üzerine çöktüğünde tüm sesler kesilmiş, normal askerler güçlükle yutkunmuşlardı. Daha önceden kışkırtıcı bakışlar atan askerler anında gözlerini kaçırırlarken konuşanlar ise anında sessizleşmişlerdi. Her birinin gözleri Paul’e dönüktü ve biraz meraklı görünüyorlardı.
“Ben Paul Veussia, Betan Şehrinin yeni Şehir Lorduyum ki bunu biliyorsunuz. Sizi buraya çağırmamın da bir nedeni var.”
600 asker ruh baskısının altında ciddi dursalar da aralarından bazılarının hâlâ sözlerini ciddiye almadıklarını hissedebiliyordu. Ancak bu askerlere en azından şimdilik ihtiyacı vardı ve onların bu şekilde kalmalarına izin veremezdi. Onlara bir ders vermeliydi.
“Betan Şehrini yönetmek için gönderilmediğimi önceden söyleyeyim. Buraya kendi isteğimle geldim ve gelmemin asıl nedeni tam olarak durumuydu. Madenlerden veya benzer şeylerden bahsetmiyorum. Gelmemin nedeni tam olarak savaşın sınırında olması.”
O sırada, askerlerin bazılarının kalplerinde kötü bir his belirirken Paul’ün yüzünde korkutucu bir sırıtış belirmişti.
“Başkalarının standartlarında, beni bir savaş manyağı olarak görebilirsiniz. Hem de en manyak olanlarından.”
O an, askerlerin gerçekten de korktuğu bir andı. Aralarından tecrübeli olanlar bile titreyerek yutkunmuşlardı. Çünkü lider olarak bir savaş manyağına sahip olmanın anlamını biliyorlardı.
Düşmanın gücü veya ilerleyişini umursamadan sürekli olarak savaş alanına atlama emrini verebilecek bir kumandan onları kolayca ölüme sürükleyebilirdi ve bu onları gerçekten korkutan bir şeydi.
“Betan Şehrine gelmemin nedeni sık olan saldırılardı ve buraya geldiğimde yerel askerleri kullanarak en azından bir veya iki düşman kampını indirebileceğimi düşünmüştüm. Sonuçta, ne kadar boktan olsalar da altı yüz asker en azından biraz savaş gücüne sahip olmalılardı... Bu konuda yanıldım.”
Kaşları iyice çatılırken etrafa yaydığı ruh gücü de kat kat artmıştı.
“Karşıma çıkan altı yüz kişi askerlerin en alt seviyesinde bile olmaya yetmeyecek çöp parçalarından başka bir şey değiller. Sizler… Sizlerden bahsediyorum. Sizler büyük ihtimalle sivillerden bile daha düşük cesarete sahip birkaç et torbasından ibaretsiniz. Asker olarak adlandırılmak size yakışmıyor. Emin olun, haydutlar bile sizlerden daha iyi asker olurlardı!”
Askerlerin birçoğu kızmış olsalar da bir şey söyleyemiyorlardı. Güç farkı bir yana kalplerindeki utanç onları yiyip bitiriyordu. Her birinin yüzü belirgin bir şekilde kızarmıştı.
“Elbette, sizleri birer çöp parçası olarak bırakacak değilim. Bir savaş manyağı olduğumu söyledim ve bunun arkasında duracağım. Yalnızca birkaç ay içerisinde… Siz çöp parçalarını gerçek askerlere çevireceğim. Bu sürede birer asker olamayacak olanlar şimdi öne çıksınlar!”
Altı yüz askerin içinden bazıları birbirlerine bakmış ve en sonunda utançları yüzünden oldukları yerde kalmışlardı. İlk başta asker olduklarında, çoğu bunu vatandaşları korumak için seçmişlerdi ve bunu yapmaya devam etmek istiyorlardı. Eğer Şehir Lordu onlara bu gücü verebilecekse o halde eğitime hayır demezlerdi.
Elbette, askeriyeye para için katılanlar da vardı. Beş büyücü, on savaşçı ve yirmi normal asker anında ileriye çıkmış ve Paul’ün önünde dizilmişlerdi. Yüzlerinde korkusuz ifadeler vardı ve biraz rahat görünüyorlardı. Paul ile çalışmak istemedikleri belliydi.
“Korkak herifler.”
Paul’ün küçük düşürücü sözlerine karşı çıkmak istedikleri anda, birden Paul’ün sağ bileğinden siyah bir duman fırlamış ve hızla aralarında dolaşmıştı. Siyah duman, Lich Estes, en sonunda otuz beş kişinin arkasına geçtiğinde siyah tırpanını indirmiş ve pelerininin altından geri kalan askerlere bakmaya başlamıştı. Önceden saldırdığı otuz beş kişi ise çoktan başlarını kaybetmişlerdi.
Estes Paul’ün arkasına geçerken kalan askerler korkuyla yutkunmuşlardı. Paul’ün en son duvarları onarışından beri onun güçlü bir büyücü olduğunu bilseler de bir de çağırıcı olması onları biraz şaşırtmıştı. Aynı zamanda çağırıcı seviyesi de düşük değil gibi görünüyordu.
“Sizleri gerekli şekle dövmek için gerçekten ekstrem metotlar kullanacağımdan emin olabilirsiniz. Bu andan sonra, en ufak bir şekilde isteksizlik veya rahatlık gösterirseniz başlarınız canavarımın tırpanıyla havalanacak. Önümdeki otuz beş ceset temizlenmeyecek ve bu sizlere bir örnek olarak kalacak.”
Paul ilerlemiş ve yerdeki başı kopmuş cesetlerden birini alarak kaldırmıştı.
“Bu, bir korkağın sonu.”
Askerlerin gözlerinde korkuyla beraber ufak bir miktar kararlılığın görünmeye başladığını gören Paul sonunda istediği sonuca ulaştığını anlamıştı. Elindeki cesedi yere düşmesi için bırakırken askerlerin oluşturduğu sıraların arasında ilerlemeye başladı.
“Bugünden itibaren her şeyi zamanında yapacaksınız. Güneşin doğuşuyla beraber yemek yiyecek ve sonraki emre kadar çalışacaksınız. Büyücüler, yemek yeme veya uyku ihtiyacınız yok. Eğer gece boyunca meditasyon yapmak yerine uyuduğunuzu görürsem vücutlarınızı buraya eklerim.”
“Savaşçılar, her gün kılıç enerjisi üzerine çalışmaya devam edeceksiniz. Hangi tekniğe çalıştığınız sikimde değil. Eğer yeterli bir gelişim hızı göstermezseniz ağır bir şekilde cezalandırılırsınız. Yetenek gibi şeyleri duymak istemiyorum. İstediğim şey çaba.”
“Normal askerler ise basit fiziksel aktiviteler ile devam edecekler. İki kumandan seçin ve onların altlarında iki gruba ayrılın. Bir gün bir grup çalışırken diğerleri kapıları koruyacak ve diğer işleri halledecekler. Çalışan gruplar, her gün yemekten sonrasında şehrin etrafında on tur koşacaksınız. Eğer bunu yaparken bayılırsanız veya bir sıkıntı çıkarsa en baştan başlarsınız ve bitirene kadar herhangi bir yemek yok.”
“Koşu bittikten sonra en fazla yarım saat dinlenebilirsiniz. Sonrasında, çalışmaya başlayacaksınız. Eğer on turu ilk seferde tamamladıysanız o zaman bin şınav ve bin mekik çekeceksiniz. Eğer iki seferde tamamladıysanız bu sayı iki bine çıkacak. Ne kadar yorulduğunuz umurumda değil.”
“Bu işleri bitirdikten sonra yemek yiyip aranızda sahte dövüşlere başlayacaksınız. En sonunda, en az kazanan kişi günlük çalışmayı bir kez daha yapmak zorunda kalacak. Eğer herhangi bir şekilde gevşediğinizi görürsem sizleri kendi ellerimle şehrin etrafında süründürürüm. Anlaşıldı mı!?”
“Anlaşıldı!”
Paul’ün sözleri bittiğinde geri kalan tüm askerler canlı bir şekilde bağırmışlardı. Duyduklarından sonra korkmaya başladıkları doğruydu ancak bu eğitimin kendilerini güçlendirebileceğini de biliyorlardı.
Kendilerini güçlendirmek bir yana, en az kazanan olup bir kez daha o eğitimi yapmak istemediklerinden aralarında bir yarışma da başlamıştı.
“Yarına kadar, dağılın! Yarından itibaren, tatil yapacağınız tek gün öldüğünüz gün olacak!”
--
Paul antrenman alanında askerleri düzene sokmaya çalışırken aynı anda Grim Betan Şehrinin yakınlarındaki büyülü canavar ormanına ilerliyordu. Bu orman canavar baskınlarını yapan sürülerin yaşadıkları yerdi.
Paul askerler ile ilgileneceğinden buradaki canavarları ona bırakmıştı. Elbette, bu Grim için o kadar zorlu değildi.
“Rrooaaarrr!”
Ağzını açarak derin, gür bir kükreyişi salan Grim o sırada etrafa güçlü bir aura yayıyordu. Aurası ve kükreyişi ormana yayılırken birden fazla canavar birden orada belirmişlerdi.
Toplam üç canavar sürülerine liderlik yaparak gelmişlerdi. Bu canavarlardan biri beyaz-siyah bir kaplan, diğeri altın rengi bir aslan ve sonuncusu mavi tüylere sahip devasa bir kartaldı. Kartal o anda korkusundan dolayı uçmaya bile korkarken diğer ikisi başlarını eğmişlerdi.
Grim bir kez daha seslice kükreyip şehre dönmeye başladığında diğer canavarlar ormanın içine dönmeye başlamışlardı. Bugünden itibaren, bir daha Betan Şehrine saldırmayı geç yaklaşmaktan bile korkacaklardı.
--
[YN]: Dün okuldan gelince hafiften bi uykulu oldupumdan uzanmak istedim ve sonuç saat 11.30'a kadar uyumam oldu. Neyse, bir veya iki saate dünün telafisini de atacağım :D
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..