307.Bölüm - Yıldız Vücut Yeniden Doğuş

avatar
6618 26

Kara Büyücü - 307.Bölüm - Yıldız Vücut Yeniden Doğuş


Sütunun üzerine kazınmış vücut geliştirme tekniği Yıldız Enerjisini normal vücut geliştirme tekniklerine benzer bir şekilde kullanıyordu. Basitçe, yıldız enerjisinin çekilebildiği bir yere -ki genelde bu yüksek bir bölge oluyordu- çıkılıp yıldız enerjisini vücuda çekmek gerekiyordu.

 

Yıldız enerjisi vücut tarafından tamamen özümsenmese de vücuda çekildiğinde kemikler ile kasları sürekli olarak parçalıyordu. Eğer kullanan kişinin iyileşme gücü yeterince güçlüyse kas ve kemikleri yeniden oluşturabilirdi. Kas ve kemikler yeniden oluştuklarında yıldız enerjisinin bir miktarı vücutta barınmaya devam ediyor ve vücudun güçlenmesini sağlıyordu.

 

Basitçe bu teknik normalde sabit bir şekilde vücutta barınamayan yıldız enerjisini zorla tutmak için kullanılıyordu. Yıldız enerjisinin anormal gücü düşünüldüğünde tutulan miktar az olsa da verilen güç oldukça yüksekti.

 

Ancak yıldız enerjisinin ‘türü’ epey etki ediyordu. Farklı elementleri temsil eden yıldız enerjileri vardı ve her element aynı özelliği vermiyordu. Bazı güçler vücudun sağlamlığını artırırken bazıları hızını ve benzer özellikleri artırıyorlardı. Vücuda özel özellikler veren enerji türleri bile vardı.

 

Bu tekniğin adı Yıldız Vücut Yeniden Doğuş tekniğiydi. Her kullanılışında vücut neredeyse tamamen yok edilip yeniden oluşturulduğundan ‘Yeniden Doğuş’ gibi bir terim kullanmak pek yanlış değildi.

 

Bir süre daha yazıtı inceledikten sonra dış dünyadaki tam bir ayı doldurmak için zindanda çalışarak zaman geçiren Paul zaman bittiğinde kalbinin içerisindeki kara yıldızı çağırmış ve mor sisin vücudunu sarmasına izin vermişti. Sonrasında ise Betan Şehrinin Şehir Lordu Malikanesinde bir kez daha belirmişti.

 

O anda bulunduğu yer daha önceden zindana girdiği bahçeydi ve o anda bahçe tamamen boştu. Ruh gücünü yayan Paul malikanenin etrafında koşuşturan askerleri hissedebiliyordu. Askerlerin birçoğu şehrin kendi askerleri değillerdi.

 

Hafifçe kollarını esneten Paul bir yandan da malikanenin içerisinden hissettiği Thomas’ın aurasına ilerlemeye başladı. Görünüşe göre Thomas gerçekten de onun olmadığı zamanda şehri korumuştu.

 

Thomas’ın yalnız başına çalıştığı çalışma odasına girdiği anda yüzünde endişeli bir ifade olan prensin elindeki kağıda bakışını görebilmişti. Ardından, Thomas’ın yüzü ona çevrilmiş ve yüzündeki endişeli ifade sonunda dağılmaya başlamıştı.

 

Anında oturduğu yerden kalkan Thomas’ın yüzünde hafif bir gülümseme oluşmuştu.

 

“Bay Paul! Sizi bekliyordum. Bayım, görmeniz gereken şeyler var. Cidden çok ama çok önemli!”

 

Thomas’ın tavırlarından gerçekten de bir şeylerin olduğunu anlayan Paul ciddi bir ifade takınırken ona yaklaştı. Aynı zamanda Thomas o anda okuduğu kağıdı ona uzatmıştı.

 

Kağıdı Thomas’ın elinden alan Paul küçük bir şekilde yazılmış yazıları okumaya başlamıştı.

 

“Kraliyetin desteğiyle eklenen bin kişilik ordunun tamamı yok edildi. Düşmanların toplam sayısı on bine yakın. Aynı zamanda Shinu Krallığının iki büyük generali Beyaz ve Gri şövalyeler Shinu Krallığının dördüncü prensi Alechar Shinu’yla birlikte bu orduyu yönetiyorlar. Ordunun 1000’i aktif büyücülerden, 1000’i çağırıcılardan, 1000’i ruh uzmanlarından ve 2000’i savaşçılardan oluşuyor. Geri kalanlar ise normal askerler. Beyaz ve Gri Şövalyelerin ikisi de Büyük Usta seviyesinde savaşçı gücüne sahip. Aynı şekilde, Alechar Shinu da bir Büyük Usta Savaşçı gelişimine sahip.”

 

“Bin kişilik asker grubun ölümü tamamen Beyaz-Gri Şövalyeler ile Alechar Shinu’nun elinde sonuçlandı. Güçlü büyülü eşyalar kuşanan üçlü bir saatlik uzun bir savaşın ardından usta savaşçılardan oluşan bin askeri tamamen öldürdü. Betan Şehrine gönderilen askeri destek bunun sonrasında kesilecek. Son rapor olarak ordunun kamp yeri…”

 

Mutlak bir mağlubiyet. Bu bir ay boyunca, Shinu krallığının anormal saldırıları karşısında Betan Şehri oldukça fazla kaybetmişlerdi. Paul’ün eğittiği askerlerin çoğu kraliyetin askeri yardımı yüzünden savaşa katılmasalar da 1000 kraliyet askerinin ölümü durumun umutsuz olduğunu belli ediyordu.

 

Eğer Thomas Paul’ün gücünü bilmeseydi çoktan kaçıp gitmiş olurdu. Ancak Paul ondan bir şey istemişti ve bunu kabul etmezse Paul geri döndüğünde neler olacağını kestiremezdi. Bu nedenle şehirde kalmış ve verebildiği tüm desteği vermeye devam etmişti.

 

Babasının bundan memnun olmadığını biliyordu ancak yapabileceği bir şey yoktu. Bir kez söz verdikten sonra sözünü tutmazsa olacak şeyleri düşünmek bile istemiyordu.

 

Elindeki kağıdın üzerinde yazılanları okuyan Paul derince nefes aldıktan sonra boyutundan daha önceden yaptığı siyah renkli iletişim kristalini çıkardı ve içine mana enjekte ederken Zara’nın dilinde konuştu.

 

“Ne yaptığınız umurumda değil. Hemen malikaneye gelin.”

 

Paul’ün sesi gittikten birkaç dakika sonra Semia ve Simon orada yeniden belirmişlerdi. İkisinde de belirgin değişimler vardı.

 

Semia’nın yaydığı aura incelendiğinde artık Büyük Usta seviyesinde bir büyücü olduğu anlaşılabiliyordu. Seviyelerinden birini Büyük Usta seviyesine çıkarma görevini yerine getirmiş gibi görünüyordu. Etrafa yaydığı buzul hava eskisinden daha soğuk ve ürperticiydi.

 

Simon’ın kıyafetsiz üst vücudu ise eskisinden daha sağlam ve hayat dolu kaslarla kaplıydı. Bir ay boyunca yaptığı eğitimlerle normalde kontrol edemediği fiziksel gücüne alışmış ve sonunda tam verimle kullanabilir hâle gelmişti.

 

Paul ikisine bakarken soğukça gülümsedi.

 

“Hazırlanın. Yalnızca silahlarınız ve siz, benimle birlikte savaş alanına geliyorsunuz.”

 

Semia ve Simon’ın içlerinde kötü bir his belirirken Thomas’ın gözleri sonuna kadar açılmıştı. Paul ise çoktan Semia ile Simon’a yaklaşmış ve boyunlarından kavramıştı.

 

“On bin kişiye karşı üç kişiyle savaşmanın ne kadar büyük bir zevk olduğunu benimle beraber tadacaksınız.”

 

Semia ve Simon’ın yüzlerindeki ifadeler anında şaşkınlık gösterirlerken Paul yere sertçe basmış ve direkt olarak şehrin batı kapılarından ayrılmıştı. Aynı anda hızını kesmeden kağıtta bahsedilen kamp yerine doğru fırlamıştı.

 

On bin askerin toplandığı bölgeyi gördüğü anda ikiliyi bırakan Paul boyutundan Zara’dan aldığı bir çift kılıcı çıkarmış ve ikisini de sıkıca kavramıştı. Aynı anda Paul’ün gerçekten de savaş açacağını anlayan Semia ile Simon silahlarını çekmişlerdi.

 

“Haydi güçlü bir giriş yapalım.”

 

Paul’ün yüzündeki soğuk gülümseme büyürken katliam manası etrafına yayılmaya ve kızıl bir sis hâlini almaya başlamıştı. Aynı anda, bir kez daha tam bir savaş formunu almaya başlamıştı.

 

Habisvücut Sembolleri belirgin olmuşlardı. Kutsal Desteğin beyaz parıltısı ile Yıldırım Kesiğinin sarı yıldırımları vücudunu sararken anka kanı aktifleşmişti. Renk değiştiren kılıç enerjisi kılıcını sararken kılıç niyeti kılıçlarını kaplamışlardı.

 

Çekirdeğinden kılıçlarına alev, rüzgar ve karanlık manası aktaran Paul kılıçları tamamen manayla doldurduktan sonra ikisini de hızla savurmuştu.

 

“Ha!”

 

X şeklindeki bir saldırı hızla ilerlerken Paul’ün olduğu yerden de bir patlama sesi yankılanmıştı. Bunu duyan Simon ve Semia bir anlığına dikkatlerini ordunun üzerinden çekmiş ve ona bakmışlardı.

 

Orada, Paul olduğu yerde kılıçlarını kaldırmış ve onlara bakıyordu. Az önceki saldırıdan sonra iki kılıcın bıçakları bir anda patlamış ve tamamen toza dönüşmüşlerdi. Sağlam kalan tek parçaları kabzalarıydı.

 

“Ciddi misin?”

 

Elindeki kabzalara bir süre bakan Paul en sonunda derince iç çekmiş ve iki kabzayı yere bırakmıştı. Sonrasında bir süre pençelerini bir süre kontrol etmiş ve mırıldanmıştı.

 

“Pekâlâ, hadi ben de biraz eğleneyim. Böyle fazla sıkıcı olacak zaten.”

 

Habistanrı Sembolleri, Katliam Manası ve Anka kanı dışında tüm tekniklerini geri çeken Paul yumruklarını sıkarken katliam manasını vücuduna biraz daha yakınlaştırıyordu.

 

“Hazır olun. Girişimiz epey ilgi çekmiş gibi görünüyor.”

 

Onun sözlerinin ardından sonunda yeniden ordunun kampına dönen Semia ve Simon onlarca askerin onların oldukları yere doğru koşmaya başladıklarını görmüşlerdi. Aralarında büyücüler, savaşçılar ve hatta canavarlarının üzerinde gelen çağırıcılar vardı.

 

“Gulp.”

 

İkisi de derince yutkunduktan sonra silahlarını çekti. Silah bakımından Semia biraz daha avantajlıydı çünkü direkt olarak Paul’ün ona yaptığı bıçakları kullanıyordu. Simon’ın kılıcı ise normal bir büyülü kılıçtı. Paul ordu çoktan şehre yakınlaşmış olmasaydı ona da bir silah vermek isterdi.

 

“Neyse, savaştan sonra veririm.”

 

Yüzünde soğuk bir gülümsemeyle yaklaşan askerlere atılan Paul’den hafif bir öldürme niyeti sızıyordu.

 

[YN]: 500K okunmaya ulaştık cansınız <3






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44300 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr