Gezgin Müzisyen Shelia, oturduğu yerden sakin bir şekilde kalkmış ve sahneye doğru yavaş adımlarla ilerlemeye başlamıştı. Diğer amatör müzisyenlerin gösterdiği heyecan ve korkuya sahip değildi. Aksine, gözlerinde bir beklenti ışığı yanıyordu.
Sahneye çıktığında, enstrümanını çıkarmadan önce etrafında bir süre göz gezdirdi. Birçok müzisyen o anda onun çalışını dinlemek için duruşlarını düzeltmiş ve ciddileşmişlerdi. Bu yalnızca amatörler için değil yaşlı kıdemliler için de geçerliydi.
Büyük Müzisyen Alea’nın ilgisini çektiğini gören Shelia’nın gözlerinde sonunda heyecanlı bir ışık parlamıştı. Kıtanın en iyi müzisyeni olan bu kadın onun en büyük idolüydü ve ona iyi bir parça sunmak için elinden geleni yapacaktı. Ancak aynı zamanda başka bir amacı daha vardı.
Gözlerini yavaşça sandalyesinde sessizce oturan Paul’e çevirdi. Paul o anda dinlediği müziklerin hepsini değerlendirip aklında kendi yasasını düzenlemek için kullansa da dışarıdan yalnızca başkalarının çalışını dinlemeyen veya önemsemeyen biri gibi duruyordu.
Shelia bunu ilk fark ettiğinde bir şey olmamıştı. Eğer Paul ilk müzikleri beğenmediyse o zaman onları dinlemesine gerek yoktu. Ancak o ileride geçen herhangi bir melodiyi dinlemeyi reddetmişti. Bu onu gerçekten sinirlendiriyordu.
O rekabetçi birisi olsa da kıdemlilerine saygılıydı. Bir başkasının onlara saygısızlık yaptığını görmek onu rahatsız ediyordu ve kıdemliler bu konuyu umursamayacak kadar mütevazı olsalar da o olmayacaktı.
Ancak bilmediği şey, kıdemlilerin bu konuyu aslında umursayacak olmalarıydı. Eğer birisi herhangi bir şey yapmadan orada durup onları dinlemeseydi bu onlara gerçek bir saygısızlık olurdu ve buna katlanamazlardı. Ancak Shelia’nın aksine onlar müzik yasalarında uzun süre çalışmış kişilerdi ve yasaların üzerindeki en ufak değişiklikleri bile hissedebiliyorlardı.
Çalan her müzikte Paul’den yayılan dalgaların değiştiğini gördüklerinde içlerindeki öfke kalkmış ve yüzlerinde birer gülümseme belirmişti. Kendi yaptıkları müziğin bir başkasını yönlendirmesi elbette hoşlarına giden bir şeydi.
Shelia bunu bilmediğinden tamamen bir hiç için Paul’e meydan okumak istiyordu ve çoktan kullanacağı melodiyi seçmişti. Sahnedeki sandalyeye oturduktan sonra sağ elini savurdu ve evren yüzüğünden enstrümanını çıkardı.
Shelia’nın enstrümanı Alea’nınkine benzer bir arptı. Boyu neredeyse tamamen aynı olan arp yeşil renkteydi ve telleri ışığın çarpışıyla parlıyorlardı. Arpın gövdesinde birkaç soluk yeşil oyma görülebiliyordu. Bu oymalar iyice incelenirse bir yazıt sanatından geldikleri anlaşılabilirdi. Bu arp büyülü bir araçtı.
“Ttrriiinng…”
Shelia ellerini arpın telleri üzerinde gezdirmeye başladığı anda güçlü melodi salonu doldurmaya başlamıştı. Büyük Müzisyen Alea’nın yüzünde şaşkın bir ifade belirirken Alan başını kağıtlarından kaldırmıştı.
Shelia’nın müziği öncekilerden çok daha farklıydı. Müzik yasaları yeterince gelişmediğinden etkisinin öncekilerden düşük olması gerekse de Alea vücudunu garip bir hissin sardığını hissedebiliyordu. Shelia’nın müzik yasaları aynı onun kişiliği gibiydi.
Sarsılmaz bir irade ve rekabetçi bir kişilik, bunlar onun müzik yasalarının temeliydi. Bunun bir sonucu olarak, çaldığı müzik de güçlü bir havaya sahipti. Bu müzik bir toplantıda çalınacak bir müzik değildi. Bu müzik, bir savaştan hemen önce dostları alevlemek ve düşmanlara korku salmak için kullanılacak bir müzikti.
Sonuç olarak, salonda tek kişi haricinde tüm müzisyenler heyecanlandıklarını hissedebiliyorlardı. Rahatsız hisseden tek kişi olan Paul ise derin bir nefes alarak meditasyondan çıkmış ve kapalı gözlerini Shelia’ya dikmişti.
Shelia’nın neden ona düşmanlık gösterdiğini bilmese de o anda bu umurunda değildi. Zaten onun müziğinden daha fazla kazanabileceği bir şey de yoktu. Çünkü başarmıştı.
Yaratmaya çalıştığı melodi sonunda aklındaydı ve tamdı. Aklında kesintisiz bir şekilde oynatmaya devam ettiği melodi zihnini sakinleştiriyor, ruhunun gelişmesini sağlıyordu. Zaten zirvede olan ruhu ise atılımın yalnızca kenarındaydı.
Shelia çalmayı bitirdiğinde etrafındaki kıdemlilere nazik gülümsemeler göndermiş ve sahneden yavaşça inmişti. Paul’e sert bir bakış göndermek istiyordu ki bir anda uzun bir figür yanından geçip sahneye ilerlemişti.
Paul’ün ona herhangi bir ilgi göstermeden eşiyle beraber sahneye ilerlediğini gören Shelia dişlerini sıksa da geri çekilmişti. Aslında, Paul’ün nasıl bir şey sunacağını o da merak ediyordu. Duyduğu söylentilere göre Paul katletmekten çekinmeyen acımasız birisi olmalıydı. Yani müzik tarzı da sert ve ölümcül olmalıydı.
Yalnızca o değil, Büyük Müzisyen Alea da dahil olacak şekilde salondaki neredeyse tüm müzisyenler böyle düşünüyorlardı. O şekilde düşünmeyen tek kişi ise Erdem Işığının Paul ve eşinin yanında biriktiğini gören Alan’dı.
Paul sahneye çıktığında sandalyeye oturmak yerine sandalyenin hemen önünde yere oturmuştu. Grim ise anında yere uzanmış tek başını onun bacağına koymuştu. Onlarca müzisyenin gözleri önünde Paul önce Grim’in başını birkaç kez okşamış, sonrasında ise boyutundan siyah renkli flütünü çıkarmıştı.
Paul’ün flüt çaldığını oradaki birçok müzisyen zaten biliyorlardı. Bu nedenle o kadar şaşırmamışlardı. Paul ise elindeki flüte bir süre bakmış ve ruhunun durumunu son bir kez daha kontrol ettikten sonra kararlı bir ifade takınmıştı.
“Haydi bakalım.”
Flütü yavaşça ağzına yaklaştıran Paul hafifçe üflemeye başladıktan birkaç saniye sonra, tüm müzisyenler şoka uğramışlardı. Buna Shelia ve Alea da dahildi.
Paul’ün çaldığı melodi anormal bir şekilde yumuşaktı ve orada bulunan her müzisyen zihinlerinin rahatladığını ve müzik yasaları üzerindeki kavrayışlarının hızlı bir şekilde yükselmeye başladıklarını hissedebiliyorlardı. Yükselme hızı Büyük Müzisyen Alea’nınkini geçen bir seviyedeydi!
Bu, salondaki herkesi şok etmişti. Sandalyesine henüz oturmuş Shelia bir anda ayaklanmıştı ve ağzı sonuna kadar açıktı. Duyduğuna da, hissettiklerine de inanamıyordu.
Paul ise etrafındakileri umursamadan müziğine devam ediyordu. Elleri flütün üzerinde dolaşıyor, ruhu ise bir sonraki seviyenin sınırlarında dolanıyordu. Aynı anda, tüm vücudunda değişikliklerin olduğunu hissedebiliyordu. Değişen ve güçlenen tek şey ruhu değildi.
Ancak o anda bu değişimleri inceleyebilecek bir durumda değildi. Bu nedenle tersten akmaya başlayan kanını fark etse bile üzerinde düşünmemişti.
Normalde vücutta tersten akmaya başlayan kan direkt ölüme neden açabilirdi ancak Paul böyle bir şey hissetmiyordu. Bu nedenle yalnızca müziğine devam edebilirdi. O anda, ruhu sonunda zirveyi aşmaya başlamıştı.
Derin bir nefes daha alıp flütüne üfleyerek müziği sonlandırdığında, ruhunun gücü bir anda yepyeni bir seviyeye aşmıştı. Flütü elinden bile bırakmadan ruhundaki güçlenmeyi hisseden Paul gözlerinin bir anda değişmeye başladıklarını hissedebiliyordu.
Hayır, onlar değişmiyorlardı. Onlar rahatlıyorlardı. En sonunda, uzun bir süredir sıkı bir şekilde kapalı olan gözleri rahat bir pozisyona geçmişlerdi. Ruh gücü sonunda Aziz seviyeye yükselmişti.
Gözlerini açmadan ayaklanan Paul Grim’i belinden tutarken diğer müzisyenlere başıyla selam verdi ve anında ayrıldı. Normalde toplantının sonuna kadar beklememek diğer müzisyenlere saygısızlık olarak görülebilecek olsa da o anda kimse ona kötücül bakışlar atmamıştı.
Üzerinde olan bakışların hepsi saygı ve minnettarlık ile doluydu. Uzun zamandır gelişimlerinde kısılıp kalmış olan yaşlı kıdemliler o gün bir aydınlanma yaşamışlardı. Paul’ün çaldığı müzik onların ufuklarını genişletmiş, müzik yollarını bir kez daha genişletmişti.
Shelia’nın gözlerindeki rekabetçi hava sönmüş ve yerini saygıya bırakmıştı. Shelia başkalarıyla yarışmayı sevse de sınırlarını bilmeyen birisi değildi. Paul’ün çaldığı tak parça, ikisinin arasındaki devasa farkı belli etmişti. Eğer hâlâ ona karşı koymak isteseydi rekabetçi biri değil, aptal biri olurdu.
Alea Paul’ün arkasından bir süre baktıktan sonra derin bir iç çekmişti. Gözlerinde Alan’ın anlayamadığı bir saygı bulunuyordu. Alan az önce çalınan müziği sevse ve oldukça iyi olduğunu düşünse de Büyük Müzisyen olarak bilinen Alea’nın neden böyle bir tepki verdiğini anlayamıyordu.
Ancak, birkaç yüz yıl sonra bunu anlayacaktı. Müziğin yolunda Aziz seviyeye ulaştığında, Tam Kavrayıştan sonra gelen seviyeleri öğrenecek ve ilk iki seviye olan ‘Kulağa Hükmeden Melodi’ ile ‘Ruha Hükmeden Melodi’ seviyelerinin farkını anlayacaktı.
Kendisi ‘Kulağa Hükmeden Melodi’ seviyesinde bir müzik oluşturduğunda, Paul’ün bu günkü müziğini düşünecek ve o anda bile bu müziği kavrayamadığını anlayacaktı. Paul’ün çaldığı müzik, çoktan ‘Ruha Hükmeden Melodi’ seviyesindeydi ve Alea’nın seviyesi bununla karşılaştırılamazdı.
O sırada anormal hızıyla şehirden ayrılmış olan Paul şehirden uzaklaştığı anda havalanmaya başlamıştı. Yolun yarısında onun kavrayışından ayrılan Grim ise onun peşinden uçarak onu takip ediyordu. Aynı anda, Paul’ün vücudunun normale döndüğünü hissedebiliyordu.
“Bir şeyler farklı.”
Paul kanının yeniden düzgün bir şekilde aktığını hissetse bile bir şeylerin değiştiğini hissedebiliyordu. Ruhunun kendisinden gelen bu his açıklayamadığı bir şeydi. Ancak değişimlerden birini biliyordu.
“Sonunda.”
Göz kapaklarını yavaşça aralarken herhangi bir acı çekmeyen Paul’ün yüzünde ufak bir gülümseme oluşmuştu. En sonunda, iki gözünü hızla açmış ve ikisini de ufuk çizgisine dikmişti.
Oldukça uzağı görebilen bu iki gözü göz bebeklerine sahip değillerdi. Görünüşleri kan kızılı, yuvarlak irisin hemen üzerinde olan parlak kırmızı bir yıldız şeklindeydi. Bu Paul’e korkutucu ancak çekici bir hava yayıyordu.
O anda olduğu yerden Betan Şehrini görebilen Paul hafifçe sırıtmış ve hızını artırmıştı. En sonunda, üç gelişimi de Aziz seviyesine ulaşmıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..