Büyük Müzisyen Alea, on bin yılı aşkın bir zamandır yaşayan ve dünyanın en büyük müzisyeni olarak bilinen efsanevi kişilik o anda onlarca müzisyenin gözleri önündeydi. Sahnenin üzerinde dik bir şekilde dururken o da müzisyenleri inceliyordu.
Büyük Müzisyen Alea’nın yaşı oldukça yüksek olsa da Aziz seviyeye ulaştığı andan itibaren gençliğini herhangi bir şekilde kaybetmemişti. Bu nedenle orta yaşlı, güzel bir kadın olarak görünüyordu. Zarif yüz hatlarına ve oldukça bilge görünen mavi gözlere sahipti. Açık mavi renkli uzun saçları başından aşağıya, belinden de aşağısına kadar dökülüyordu. Üzerinde açık mavi bir elbise vardı. Bir şekilde, Paul onu Uzay Tanrıçası Silleverde’nin fiziksel olarak büyümüş hâline benzetmişti.
Büyük Müzisyen Alea’nın gözleri müzisyenlerle dolu salonu tararken bir yandan da müzisyenlerin yaydıkları auraları inceliyordu. Onların gelişimleri umurunda değildi ancak müzik yasalarındaki seviyelerini merak etmiyor değildi.
Douremia’nın Baş Müzisyenin baktığında içinden hafifçe şaşırsa da bir tepki vermemiş ve ilgisini çeken bir başkasını bulamayınca hafifçe iç çekmişti. Ardından, boyutundan tahtadan bir sandalye ile bir arp çıkarmıştı.
Çıkardığı arp altın işlemeli olsa da asıl malzemesi tahtadandı. Savaş alanlarında taşıdığı için küçük ve hafif olan bu arp temiz görünse de birçok tecrübe yaşamış olduğu anlaşılabiliyordu.
“Ttriiing…”
Büyük Müzisyen Alea ellerini arpın tellerinde gezdirmeye başladığı anda salondaki tüm müzisyenler can kulağıyla dinlemeye başlamışlardı. Onlar için böyle efsanevi bir figürün çalışını dinlemek yüzlerde yılda bir bulunacak bir şanstı. Paul de ilgisini o bölgeye yöneltmiş arptan yayılan müzik yasalarını iyice hissetmeye çalışmıştı.
Büyük Müzisyen Alea’nın çaldığı müzik parçası basit görünse de basit değildi. Müzik yasaları konusunda bir bilgisi olmayan birisi bunu yalnızca ilgi çekici ve neşeli bir parça olarak görebilirdi ancak Paul bu kadar basit olmadığını anlayabiliyordu.
Büyük Müzisyen Alea çalmaya başladığı anda kalbi ve zihni tamamen müziğin tınısıyla dolmuştu. Bu müzik, müzik yasalarını kullanan kişiler dışında kimsenin yararlanamayacağı özel bir yapıya sahipti. Büyüleyici ve seçiciydi. Yalnızca hak eden kişiler müziğin asıl derinliğini anlayabilirlerdi.
O anda Paul derin bir nefes almış ve kılıç yasalarına çalışan zihnini tamamen müzik yasalarına döndürmüştü. Zihinlerinden birisi tamamen bu duruma girdiği için yarı-aydınlanma durumundaydı ve yasaların üzerindeki anlayışı artarken yaratmaya çalıştığı parçayı son hâline getirecek adımlar aklında canlanmaya başlamışlardı.
Üç dakika boyunca süren müzik sona erdiğinde büyülenmiş müzisyenler sonunda kendilerine gelmiş ve sertçe alkışlamaya başlamışlardı. Bu müzik parçasından epey bir şey kazanan Paul de alkışlayanların arasındaydı.
Büyük Müzisyen Alea çalışını bitirdiğinde arpını boyutuna atarak sandalyesinden kalkmış ve sahneden inmişti. O Douremia’nın Baş Müzisyeninin oturduğu masaya ilerlerken diğer müzisyenlerin arasından birisi diğerlerinden izin alarak sahneye çıkmıştı. Toplantının geri kalanı müzisyenlerin yeteneklerini sergilemesi ve kıdemli olanlardan öğüt almasıyla gerçekleşecekti.
Paul derin bir nefes aldıktan sonra oturduğu sandalyeye sırtını yaslamış ve zihnini tamamen az önce kavradığı müzik yasalarına gömmüştü. En sonunda, melodiyi tamamlamak için bir şansı olmuştu. Bu şansı kullanmak ve tek seferde bitirmek istiyordu.
Aynı zamanda, Büyük Müzisyen Alea Douremia’nın Yaşlı Baş Müzisyeninin masasına geçmişti. Douremia Krallığı’nın en büyük müzisyeni Alan Chaia ise orta yaşlı bir kadın görünümünde olan Alea’ya bir bakış attıktan sonra hafifçe gülümsemişti.
“Sizi görmeyeli uzun zaman oldu Kıdemli Alea.”
Alea hafifçe gülümserken başını sallamıştı.
“Birkaç yüz yıldır çalışmalarına gömülüsün Alan. Ancak bu iyi. Gelişimini görebiliyorum. Eğer bu hızla gelişmeye devam edersen birkaç yüzyıl içinde o gözlerinle birlikte beni aşan bir seviyeye çıkacaksın.”
“Hehe…”
Alan hafifçe gülerken görülebilecek en parlak mavi tonunda olan gözlerinde hafif bir utanç belirmişti.
“Hayır, Kıdemli Alea. En başından beri yeteneğe sahip değildim ve bu seviyeye gelmemi sağlayan şey inadımdı. Eğer karşılaştırmak zorunda kalırsak, benden çok daha yetenekli gençler var. Büyük ihtimalle sizin tahtınızı devralacak kişiler onlar olacak.”
Alea bir anlığına onun sözlerine şaşırsa da sonrasında gözlerini onların biraz uzağında oturan sarı saçlı genç kıza çevirmişti. Gezgin Müzisyen olarak bilinen bu kız bir süredir onun da ilgisini çekiyordu.
“O iyi bir fidan. Ancak gelişmesi uzun zaman alacak. Aynı zamanda, kişiliği farklı müzikleri dinleyerek onları değerlendirecek bir yapıya sahip değil. O rekabetçi bir tip. Seni geçmesi kolay olmayacak.”
Alan başını iki yana sallarken hafifçe gülümsemişti.
“O küçük kızdan bahsetmiyordum Kıdemli Alea.”
Alea bu sefer gerçekten şaşırırken ona dönmüş ve sonrasında onun bakışlarını takip etmişti. En sonunda, ikisinin bakışları aynı anda Grim ile birlikte oturan Paul’ün üzerine düşmüştü.
Alea onun neden böyle konuştuğunu anlamadığından hafifçe kaşlarını çattığı anda Paul’ün omzuna yaslanan Grim gözlerini ona dikmiş ve kadının anında gözlerini kaçırmasına neden olmuştu. Aynı şey Alan için de geçerliydi.
“Onun kişiliği… Alan, gözlerinin özelliğini biliyorum ancak müziğin yolunda ilerlemek için düzgün bir kişiliğe sahip olman gerektiğini bilmelisin. Ne fazla öfkeli ne de fazla sakin olmalısın. Ancak bu şekilde nötr bir duruma ulaşarak her parçayı değerlendirebilir ve gerçek zirveye ulaşabilirsin. O…”
“Sözleriniz doğru, Kıdemli Alea. Yalnızca gözleriniz yeterince iyi değil.”
Alan hafifçe gülümserken Alea’nın sözlerini kesmiş ve kadının üst üste üçüncü kez şaşırmasına neden olmuştu. Normalde, en azından birkaç yüz yıl önce Alan ile konuştuğunda, Alan onun sözlerini kesmeyi geç her sözünü kutsal bir sözmüş gibi dinlerdi. Ancak şimdi, o genç adamı korumak için sözünü kesmişti. Bu onu gerçekten şaşırtmıştı.
Alan ise gözlerini bir kez daha Paul’e çevirmişti. Alan’ın gözlerinde herhangi bir kötücül ifade olmadığı için Grim bir tepki vermemiş ve Alan sahip olduğu Meleğin Gözlerini sonuna kadar kullanarak onu bir kez daha incelemişti.
“O… farklı. Onun nötr bir duruma sahip olmadığından kesinlikle emin olabilirsiniz ancak onun habis yolun öncülerinden olduğunu söyleyemezsiniz. Çünkü görebiliyorum. Tüm kalbini saran karanlığı ve vücudunu bir zırh gibi koruyan erdem ışığını görebiliyorum.”
Meleğin Gözleri, oldukça nadir sayılan ve yüz binlerce, hatta milyonlarca kişide bir uyanan bir güç ve bir lanetti. Meleğin Gözlerine sahip birisinin vücudu manayı doğal olarak çekse de bu manayı kullanamazdı ve tüm mana direkt olarak gözlerine yönelirdi. Bu nedenle bu gözlere sahip birisinin büyücü yolunda ilerlemesi imkansızdı.
Bu yetenek doğuştan gelen bir şey olsa da zamanla gelişebilir ve değişebilirdi. Hatta mutasyona bile uğrayabilirdi. Zamanında yaşadığı bir olay sayesinde, Alan Chaia’nın gözleri ise sahip olunabilecek en ‘özel’ özelliğe sahip olmuşlardı.
Cennetin ve Cehennemin yollarını ayırabilen bir yeteneğe sahipti. Habis yol ile doğrucu yolu ayırabiliyordu ve kişilere tek bir bakışıyla kişiliklerini anlayabiliyordu. Eğer bir kişi habis yolda ilerliyorsa, yolda ne kadar ilerlediyse kalbi o kadar karanlık olurdu. Eğer bir kişi doğrucu yolda ilerliyorsa Erdem Işığı onun vücudunu aşılmaz bir zırh gibi sarardı.
Paul’ün durumu daha önce kendisinin hiç karşı karşıya gelmediği bir şeydi. Onun gözlerinde, Paul nötr bir duruma sahip olmasa da bu durumu kopyalayabilecek tamamen ‘zıt’ bir duruma ulaşmıştı. Eğer müziğin zirvesine ulaşmak isterse, şansı hiç de düşük değildi.
Böyle düşünmesinin tek nedeni vücudunu saran enerjiler değildi. Aynı zamanda Paul’ün istemli bir şekilde yaydığı müzik yasası enerjisi de farklıydı. Daha önceki gibi bir şaşkınlık yaşamasa da kesinlikle ilgisi çekilmişti.
Müzik yasasının enerjisi onu kullanan müzisyenin ilerleyişine göre farklı bir his ve Meleğin Gözlerinde yansıyan farklı bir görüntü verirdi. Büyük Müzisyen Alea’nın müzik yasası enerjisi saf beyaz ışıktan oluşan sade bir kılıç gibiydi ve bu onun müziğini gösteriyordu. Güçlüydü ancak doğrucuydu. Büyüleyici bir seviyedeydi ancak alçakgönüllüydü.
Paul’ün müzik yasası enerjisi ise bir taç şeklindeydi. Siyah ve beyazın tonlarını barındıran bu taç garip bir şekilde bulanıktı ve Alan bile bunun sebebini anlayamamıştı.
“Hoh…”
Nefesini veren Alan bir kez daha elinde tuttuğu kağıtlara dalmıştı. Onun bu hâline çoktan alışmış olan Alea ise onu kendi hâline bırakmış ve bu toplantının ileri zamanlarını beklemeye başlamıştı. Paul’ün onlara nasıl bir parça sunacağını merak ediyordu.
Müzisyenlerin sahneye çıkışları rastgele gibi görünse de aslında bir sıra vardı. Paul Gezgin Müzisyen olarak bilinen o küçük kızdan hemen sonra çıkıyor olmalıydı. Bu onları karşılaştırmak için iyi bir fırsattı.
Bu şekilde, müzisyen toplantısı devam etmişti. Sahneye çıkan müzisyenler müziklerini çalıyor, en sonunda kıdemli olanlardan öğütler alıyor ve yeniden sahneden iniyorlardı.
Birkaç müzisyen parçalarını çaldıktan sonra sıra en sonunda Gezgin Müzisyen Shelia’ya gelmişti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..