“Ahh!”
Hızla geriye fırlayan Simon o anda gerçekten de acınası bir durumdaydı. Kılıcı tutan eli o anda vücudundaki yaralar yüzünden oldukça zayıflamıştı. Göğsünde ve vücudunun geri kalanında bulunan kılıç yaraları ve yanıklar ona oldukça acı çektiriyorlardı.
Ancak yine de ayağa kalkması gerektiğini biliyordu. Yoksa o anda olduğundan çok daha kötü bir durumda olabilirdi. Kılıcının kabzasını sıkabildiği kadar sıkarken gözlerini bir kez daha karşısında duran Paul’e çevirdi.
O sırada, Paul ona bakıyordu ve sağ elindeki siyah kılıcı da kendisine doğrultulmuştu. Havada süzülen parlak alevler de hesaba katıldıklarında aslında oldukça korkutucu bir sahneydi. Ancak asıl korkutucu yanı bu değildi.
Aynı anda, Paul sol elindeki beyaz kılıç Keln ve su-buz büyüleri kullanarak Semia ile de dövüşüyordu. O anda Simon’a bakıyor olmasına rağmen sol eli sürekli olarak hareket ediyor ve Semia’nın saldırılarını engelliyordu. Kılıçlarına herhangi bir yasa enerjisi veya kılıç enerjisi eklememişti ve kılıç niyetini de kullanmıyordu. Kullandığı tek şey fiziksel gücü ve büyüsüydü.
Buna rağmen, kendisi bu kadar yaralanmıştı ve Semia da ondan daha iyi bir durumda sayılmazdı. Vücudunun birçok yerinde buz bıçakları ve kılıçlardan gelen yaralar vardı ve bazı yaralar donmuş görünüyorlardı. Semia kan soyu yüzünden soğuğa ve buz büyülerine dayanıklı olsa da Paul’ün büyüleri fazla güçlülerdi.
“Klang!”
Paul sol kolunu hızla savurup Semia’nın bıçaklarına vurarak onu da geriye fırlattıktan sonra ona da bir bakış atmış ve hafifçe gülmüştü. Ardından, kılıçlarını boyutuna atmış ve iki elini kaldırırken konuşmaya başlamıştı.
“Gelin, yalnızca büyü ile saldıracaksınız.”
Acı bir gülümseme gösteren Simon kılıcını boyutuna atarken Semia da aynı şekilde bıçaklarını atmışlardı. Paul ise iki elini birden havaya kaldırmış ve havada onlarca alev topu ile buz çivisinin oluşmasını sağlamıştı.
Simon çekirdeğinden çekebildiği kadar alev manası çekerken Semia da buz manasını tamamen çekmeye başlamıştı. Sonrasında, onlarca büyü üzerlerine yağmaya başlamıştı.
--
Bir süre sonra, Yaradan Yetiştirme Zindanında.
Zindanın serin beyaz zemininde yüz üstü yatan Simon ve sırt üstü yatan Semia çoktan iyileşmiş olsalar da o anda baygınlardı. Vücutlarında herhangi bir enerji kalmamıştı ve ruhları bile yorulmuştu.
Ruhları gerçekten de yorulmuştu. Paul onların savaşçılık ve büyücülük eğitimlerini bitirdikten sonra ikisini de özel yeteneği Kara Büyücünün Cehennemine çekmiş ve Simon’ı Semia’yla dövüştürürken Semia’yı ise Simon ile dövüştürmüştü.
En sonunda, ruhları yaralanmanın hemen eşiğine geldiğinde ikisini bırakmıştı. O anda birkaç gün boyunca baygın kalacaklarından neredeyse emindi.
“Her neyse. Bu da yeterince iyi. Ben de bu sırada birkaç şey yaparım.”
Grim’in başını bir süre daha okşadıktan sonra kendi başına zindandan ayrılan Paul boynundaki kolye şeklindeki dövmeyi çalıştırmış ve siyah-kızıl maskeyi çağırmıştı. Yüzünde beliren kızıl-siyah maske onun yüzünü tamamen sakladığında ise giydiği kıyafeti biraz daha değiştirmiş ve arkasına bir de başlık eklemişti.
Başlığı çekerek saçlarını ve maskesini de tamamen gizleyen Paul Katliam Manası ile bir çift eldiven yapıp ellerini de kapladıktan sonra hızla havada uçmaya başlamıştı. Bir yandan da boyutundan Shuan’ın ona verdiği Ruh Sezen Haritayı çıkarmıştı.
Okulunu nereye kurması gerektiğini düşünüyordu. O anda elindeki harita oldukça detaylıydı ve işaretli noktalara ruh gücünü gönderdiğinde o bölge hakkında bilgiler aklında beliriyordu. Eğer bir okul kuracaksa en azından kendi gelişimine de yardımcı olan bir yer seçmeliydi.
Elindeki harita üç kıtaya ayrılıyordu ve bu üç kıta belirgin bir şekilde gruplaşmalara sahiplerdi. O anda bulunduğu kıta, Hela, Kara Vadi’nin ana merkezinin bulunduğu yerdi ve karanlık gruptan onlarca akademiye sahipti.
Hela’nın hemen doğusundaki kıta, Tena ise Guren Klanının olduğu yerdi ve Işık Grubunun akademileri orada daha çok ışık grubunun akademileri vardı. Elbette, iki tarafta da diğer taraftan birkaç akademi olsa da güçleri fazla yüksek değillerdi.
İki kıtanın da kuzeyinde bulunan kıta ise Pura’ydı. Bu kıta ilk ikisinden çok daha büyük olsa da üzerinde iki gruptan da herhangi bir akademi bulunmuyordu ve üzerinde yalnızca tek bir nokta vardı. Meraklanan Paul ruh gücünü işarete gönderdi ve aklında kıta ile ilgili bilgiler belirdi.
“Pura Kıtası, üç kıta arasından hangi grup olursa olsun en tehlikeli olan kıtadır. Ani mana hareketleri, değişken mana yoğunluğu ve art arda gerçekleşen doğal afetlerden dolayı kurulan akademiler ya yeterince güçlü olamamış ya da tamamen yok edilmişlerdir. Pura Kıtası oldukça bol kaynağa sahip olsa da sürekli olarak değişen bir yapıya sahiptir ve üzerinde oldukça tehlikeli oldukları bilinen birçok ırk yaşamaktadır. Bu nedenle bu kıtadan herhangi bir Lord veya Kral seviye uzman yetişmemiş ve burada bir okul kurmak zorlaşmıştır.”
“Pura Kıtasında birçok krallık olsa da kıtanın geneli sürekli olarak savaş halindedir ve birçok krallık düşerken yenileri ortaya çıkar. Bu nedenle okullar herhangi bir politik bağ kuramaz. Kaynaklar bol olsalar da onları ele geçirmek zordur ve bu onları değersiz kılar. Bıraktıkları eşyaların ele geçirilmemesini isteyen birçok uzman ölmeden önce Pura’ya gitmiş ve kendilerini oraya gömmüşlerdir.”
“Pura Kıtasındaki en güçlü uzmanın gücü şu anda bilinmemektedir. İçerisinde yerel uzmanlar tarafından kurulan okullar olsa da bir veya iki Aziz seviye bile krallıklarda en yüksek seviyeli saygıyı görmektedirler. Bu nedenle en yüksek seviye Aziz seviyesiyle aynı veya yakındır.”
Tüm bilgiyi okuyan Paul’ün gözleri tehlike kısımlarını direkt olarak atlamış ve daha önemli konulara dikkatini vermişti. Örneğin; Kaynakların bol olması! Örneğin; Birçok uzmanın mezarına sahip olması!
Ani mana hareketleri ve değişen mana yoğunluğu onun için bir sıkıntı değildi çünkü gelişiminin çoğunu dışarıdaki enerji yerine kendi kaynaklarından yapıyordu. Bir okul kurarsa o kadar fazla öğrenci alacağını düşünmüyordu ve aldıklarını da elbette kaynaklarla destekleyecekti.
Kaynakları da zaten kıtanın kendisinde bulabilirdi. Kıtaya girmek için uzun bir yolu olsa da bu o kadar büyük bir sıkıntı değildi. Henüz zamanı vardı ve tek başına olduğu için tüm hızıyla uçabilirdi.
Ruh Sezen Haritadan gideceği yolu seçen Paul vücudunu yasa enerjisi, mana ve ruh enerjisiyle sardıktan sonra üç enerjiyi birleştirerek hızla uçmaya başlamıştı. Bir süre boyunca kanatları gibi kendisini direkt olarak gösteren teknikleri kullanmayacaktı. Çünkü asıl kimliği bir süre sonra kuracağı okulu yönetecekti ve o kimlikle yapamayacağı şeyler de olacaktı.
Bu nedenle kendisine yan bir kimlik edinmesi gerekiyordu. Asıl kimliğinden biraz daha farklı ve biraz daha güçsüz bir kimlik. Bu sayede hem istediği gibi dolaşıp düşman edinebilir hem de okulunu diğerlerinden koruyabilirdi. En sonunda, düşmanları taktığı siyah-kızıl maskeyi takip edeceklerdi.
İstemsizce hafifçe sırıtan Paul havada hızla ilerlerken canavarlardan çektiği ilgiyi önemsememişti. Bunun yerine hızını artırabildiği kadar artırmış ve aynı zamanda yükselmeye başlamıştı.
--
Bir hafta boyunca yalnızca Semia ve Simon’ı eğitmek için verdiği tek seferlik bir aradan sonra Hela Kıtasının sınırlarına gelen Paul sonunda üç kıtayı birbirinden ayıran nehri görebilmişti.
Kuzeyde bulunan büyük kıta Pura, güney-batı kıtası Hela ve güney-doğu kıtası Tena’yı ayıran şey, yüz metrelik bir genişliğe ve anormal bir derinliğe sahip olmasına rağmen anormal sertlikteki dalgalarla akan Dünya Ayıran Nehirdi.
Dünya Ayıran Nehir suyun altındaki ve üstündeki herhangi bir şeyin rahat rahat iki kıta arasında geçmesine izin vermiyordu. Nehrin üzerindeki mana oldukça kaotikti ve büyücülerin uçma güçlerini tamamen ellerinden alırken savaşçı ve bilginlerin hızlarını yavaşlatıyordu.
Aynı zamanda, suyun içinde bekleyen birçok canavar vardı. Bu canavarlar genelde yavaşlayan gelişimcileri tuzağa düşürüp onları yiyorlar ve onların güçlü fizikleri ile manalarından güç kazanıyorlardı. Yıllarca süren süreçte nehirdeki canavarlar oldukça güçlenmişlerdi.
Paul, şimdi bu nehri geçmeyi deneyecekti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..