Tebel Kabilesinde kabilenin merkez kısmından onlarca kişi bir anda fırlamış ve dış kısımlara doğru ilerlemeye başlamışlardı. Yaşlıların ve gençlerin karışık oldukları bu grubun yüzlerinde heyecan ve beklenti belirgindi.
Normal bir günde, dış kabileden kişiler böyle bir manzarayı gördüklerinde şaşkınlıktan dillerini yutabilirlerdi. Ancak bugün bu farklıydı. Krallıktan büyük kişilerin geleceklerini Genç Efendinin yardakçıları sayesinde herkes biliyordu ve bunun oldukça önemli olduğu da biliniyordu.
Burada bir krallıktan bahsediliyordu. Onların küçük kabilesinden çok daha farklı bir yerdi orası. En azından, su ve yemek için dövüşen kişiler yoktu. Orada güçlü ve zengin olanlar yaşıyordu. Dış kabile ve hatta iç kabileden kişiler için durum böyleydi.
Bir süredir kabile zor durumlardaydı. Kabilenin boyutu oldukça büyüktü ve etraftaki canavarlar fazla güçlülerdi. Canavarlar avlansa bile etlerini yalnızca merkez kısım yiyebiliyordu. Dış kısım ancak çölde yetişen az sayıdaki bitkilerle karınlarını doyurabiliyorlardı.
“Açılın! Açılın sizi aptallar!”
O sırada gür bir ses gelmiş ve uzaktan gelen grubu izleyen dış kabile üyelerinin dağılmasına sebep olmuştu. Gelen kişi kabilenin Genç Efendisinin sağ koluydu. Adı fazla bilinmese de koyu teni ve yapılı vücudu yüzünden onu Kara Çelik olarak tanıyanlar vardı.
Kara Çelik’in hemen ardından ise genç bir adam ilerliyordu. Kara Çelik’in vücuduna benzer yapılı bir vücuda sahip olan bu genç adam kırmızı kıyafetlere bürünmüştü. Kıyafet özenle yapılmış gibi görünüyordu ve üzerinde parlak sarı işlemeler vardı.
Genç adamın siyah saçları arkadan bağlanmıştı ve siyah gözlerinde heyecan vardı. Bu genç adam, kabilenin Genç Efendisi Yuan Tebel’di.
Normalde kibirli olan genç efendinin şimdi saf ve temiz bir ifade takındığını görmek tüm dış kabile üyeleri için şok edici bir manzara olmuştu. Ancak Yuan bu karıncaların düşüncelerini umursamıyordu. Tek umursadığı şey bu seferki seçimlerdi.
Kabileden birçok kişi bu seferki seçimlere katılacaktı ve seçimlerin zor olacağını da biliyordu. Ancak o anda kabileden en fazla şansa sahip olan kişi oydu. Eğer seçimlerde yüksek bir yetenek gösterip gelen kişilerle bağ oluşturabilirse bu fakir kabileden ayrılıp krallıkta yükselmeye başlayabilirdi.
Ailesini ve birkaç güzel hizmetçisini yanına alması gerekiyordu ancak karıncaların geri kalanı umurunda bile değildi. Burada açlıktan ölüp çürüseler bile onlarla bir işi olmazdı.
O kendi hayallerine dalarken Paul de odadan ayrılmış ve gözlerini kabilenin arkasında kalan devasa dağa çevirmişti. Dağın yüksekliği gerçekten de epey yüksekti ve Alev Yıldızı’na bağlanmak için zirvesine çıkmasına gerek bile yoktu. En azından görebildiği kadarı böyleydi.
O anda direkt olarak uçarak fırlayabilirdi ama nedense bunu yapmak istemiyordu. Bunun yerine gözlerini önünde duran kabileye çevirdi. Oradaki bir şey yüzünden kalp atışının hızlandığını hissedebiliyordu. Bu şey Alev Yıldızından bile daha değerliydi.
Abathan Dağına olan tırmanışını biraz geciktirebilirmiş gibi görünüyordu. Burada bir şeyler vardı ve bunu bulmak istiyordu.
Grup kabileye iyice yaklaştığında önden ilerleyen lider kurt şeklindeki bineğinden inmiş ve gözlerini kabile üyelerinin üzerinde gezdirmişti. Onun sert bir ifadeye sahip gözleri birkaç kabile üyesini korkutsa da saygılarını da artırmıştı.
“Tebel Kabilesinin başı nerede?”
Lider soğuk bir sesle konuştuğunda yaşlıca bir adam anında ilerledi. Uzun beyaz sakallara sahip olan bu yaşlı adamın yüzü kırışıktı ve siyah gözleri parıldıyordu. Üzerinde mor renkli bir cübbe vardı.
“Oh, efendim. Küçük kabilemize hoş geldiniz. Lütfen içeriye gelin. Önceden söylenen her şey hazırlandı.”
Lider başını sallarken etrafındaki askerler de kurtlarından inmişlerdi. Aynı anda, sert bir sesle aşağıya inen Paul’ün üzerine gözlerini çevirmişlerdi.
Paul aşağıya indiğinde kumlar biraz kalkıp kıyafetine bulaşsalar da manayı hareket ettirerek onları silkmiş ve etrafına bakınmıştı. O anda belirgin bir şeyi fark edemiyordu ama bu kabileyle ilgili bir şey vardı. Bundan emindi.
“Yüce Efendi, lütfen beni takip edin.”
Lider herkesin gözü önünde Paul’e doğru eğilip nazikçe konuştuğunda tüm kabile üyeleri Paul’ün oldukça yüksek seviyeli birisi olduğunu anlamışlardı. Paul başını sallayıp Lider’in arkasından ilerlemeye başlarken Kabile Lideri onları kabilenin iç kısmına getirmeye başlamıştı.
Yavaş yavaş iç kısımlara ilerlerken Paul kabilenin yapısını inceleyebilmişti. Kullandıkları yol kişileri seviyelere göre ayırıyordu ve kötü olduğu söylenemezdi ama kadın çoğunluk genelde dezavantajdaydı. Aynı zamanda, dış kabilede doğup yetenekli olan kişiler kötü yaşam şartları yüzünden gelişemiyorlardı. Bu sistemle kabilenin devamı sağlanabilse de gelişimi oldukça yavaşlatılıyordu.
Paul’ün etrafı incelediğini gören Kabile Lideri oldukça heyecanlıydı. Aslında torunu olan Yuan’ı Paul ile yaklaştırmak istese de o anda askerler Paul’ün etrafını sarmışlardı ve bunu yapamıyordu. Askerlerin davranışları yalnızca Paul’ün yüksek seviyeli birisi olduğunun düşüncesini kanıtlıyordu.
Askerlerin Paul’e yakın durmalarının nedeni onu korumak için değildi. Paul’ün onlardan çok daha güçlü olduğunu biliyorlardı. Kimsenin onu rahatsız etmemesi için oradalardı. Kabiledeki kişilerin saygıları bazen rahatsız edici olabilirdi.
“İşte burası, efendim.”
Kabile lideri açılmış büyükçe daire şeklindeki bir alanı gösterirken Lider yavaşça başını salladı. Daha sonrasında gözlerini yavaşça etrafta gezdirdi ve en sonunda onlar için hazırlanan yeri buldu.
Aslında oturmak için birçok yer hazırlanmıştı ama aralarından en iyi görüneni kırmızı deriyle kaplanmış bir koltukken diğerleri yalnızca hafifçe yumuşak bir tabakayla kaplanmış taş sandalyelerdi. Paul koltuğa oturduktan sonra Lider onun hemen yanındaki sandalyeyi almış, Kabile Lideri de diğer yanına oturmuştu.
Diğer askerler daire şeklindeki alanın etrafını sararken dış kabile dahil her yerden izleyiciler daireyi sarmışlardı. Kabile Lideri kalabalığı oldukça büyük göstermek için dış kabiledeki kişilere de iç kısma girip izleme izni vermişti. Katılma izinleri de vardı ama zaten güçleriyle fazla dayanabileceklerini düşünmüyordu.
İç kabiledeki birkaç güçlü adamın eşliğinde daireye giren Yuan Paul’ün olduğu yere doğru 90 derecelik bir selam gönderdikten sonra dairenin merkezinde beklemeye başlamıştı. Aynı anda şanslarını denemek isteyen diğerleri daireye girmeye başlamışlardı.
Paul Krallığın seçimlerinin nasıl olduğundan emin olmasa da o kadar zor olmaması gerektiğini düşünüyordu. Daireye giren birçok kişi normal insanlardı ve gelişimi en yüksek kişi olan Yuan Tebel yalnızca Yüksek Seviye bir Savaşçıydı. Usta seviyeye bile çıkamamıştı.
Paul onları incelerken askerlerin lideri oturduğu yerden ayaklandı ve dairenin içindeki kişilere baktı. Grup içerisinde Yuan haricinde gözünü çeken hiç kimse yoktu ve çölün standartlarına göre Yuan biraz iyi sayılsa da dahi sayılmazdı. Bu nedenle o kadar umutlu değildi.
Sonrasında dairenin içine ilerleyen Lider vücudunu hafifçe esnettikten sonra sertçe bağırmıştı.
“Hepiniz sıralanın! Düzgün sıraya girmek için on saniyeniz var!”
Onlarca yapılı adam on saniyede zar zor sıralandıktan sonra Lider onlara teker teker bakmıştı. Sonrasında, derin bir nefes almış ve birden koşmaya başlamıştı.
Paul onun o anda bir hareket tekniği kullandığını görebiliyordu. Bu hareket tekniğinin seviyesi düşük sayılırdı ve kendisi kolayca kavrayabilmişti. Hızı yüksek değildi ancak normal koşu hızından daha iyiydi.
Elbette, bu Paul için geçerliydi. Diğer izleyiciler Liderin adımlarını gizemli ve oldukça hızlı bulmuşlardı. Lider iki dakika boyunca kesintisiz bir şekilde koştuktan sonra dairenin içindeki kişilere bir kez daha bakmış ve konuşmuştu.
“Bu Krallık Askeriyesinin ana hareket tekniğidir. Az önce gördünüz. Şimdi iki saatiniz var. Eğer iki saat içerisinde ilk seviyeye ulaşamazsanız veya bir ilerleme kaydedemezseniz eleneceksiniz.”
Normalde ilk seviyeye ulaşamayan herkesi elemesi gereken Lider alması gereken bir sayı olduğunu bildiği için herhangi bir ilerlemeyi kabul etmişti. Temel Hareket Tekniği o kadar zorlu bir teknik değildi. Bunu yapabilmeleri gerekiyordu.
Liderin sözlerini alan kişiler anında gördüklerini hatırlayıp çalışmak için hazırlanmışlardı. Birkaç dakika içerisinde dairenin içindeki katılımcılar kendi kendilerine dolanarak düşüp kalkmaya başlamış ve Kabile Lideri dahil birkaç kabile kıdemlisinin utançla kızarmasına neden olmuşlardı.
Kabilenin Genç Efendisi Yuan Tebel’de birkaç kez düşüp kalkmıştı ama utanmıyor gibi görünüyordu. Aslında, bu bir şans gibiydi. Bu hareket tekniği hızını artırabildiğinden önceden öğrenmek iyiydi ve birkaç kez düşüp kalkmak sıkıntı oluşturmayacaktı. Sonuçta bu teknik kabilesinin sınırlarının dışındaki bir teknikti. Anında öğrenebileceğini zaten düşünmüyordu.
İzleyiciler arasındaki bazılarının ona güldüğünü gördüğünde öfkelense de gelen askerlerin karşısında bir şey yapamayacağını biliyordu. Tek yapabileceği gülen kişinin yüzünü ezberleyip buradakiler ayrıldıktan sonra onunla ilgilenmekti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..